Actions Current-Latin Image Original-Latin Description
DOLU/DÖLÜ ÇİVİL+GÖZ COŞAR DOLU/DÖLÜ ÇVLGÖZ/ÇViLGÖZ ÇOŞAR Bu cümle "DOLU ÇİVİL GÖZ COŞAR" veya "DÖLÜ ÇİVİL GÖZ COŞAR" tümcesidir. Tümcenin devamı ve bu sözcüklerin geçtiği tam sayfa okunduğunda daha net çıkarım yapılabilir.
AÇA+YILI SEÇİCİ ÇÖP OÇOİLÜ SÇİCÜ ÇÖP Açıklama: Bir bitki çiziminin yapıldığı 53v sayfasında AÇACAĞI YILI SEÇİCİ ÇÖP tabirini görüyoruz ve bundan anlıyoruz ki bu bitki her yıl çiçek açmıyor. Explanation: On page 53v where a plant drawing is made, we see the phrase, in the sense of "the plant-stalk that chooses the year it blooms" (the plant stem chooses the year in which it will bloom) and we understand that this plant does not bloom every year.
OĞULCAĞI ÖTEK OT-ARAR OTÇUSU ot-anan-şu ANILAN ÇOCUĞU GİCİT ÇOCUĞU OKŞAR DAY-KIZI EYLER İŞER ÇÜÇÜL OFLAZ-İç OILÇekÜ ÖİTÖK OITAR AR OITCSU OITANANŞU ANILANÇCSU GCİTÇCSU OIKÇŞAR DOIYGSU İLER ÇŞER ÇCIL OFLAYİÇ Yazar harita sayfasında bir bölüme şunları yazdı: OILÇekÜ ÖİTÖK OITAR AR OITCSU OITANANŞU ANILANÇCSU GCİTÇCSU OIKÇŞAR DOIYGSU İLER ÇŞER ÇCIL OFLAYİÇ Bunun anlamı: OĞULCAĞI ÖTEK OT-ARAR OTÇUSU ot-anan-şu ANILAN ÇOCUĞU GİCİT ÇOCUĞU OKŞAR DAY-KIZI EYLER İŞER ÇÜÇÜL OFLAZ-İç Açıklamalar bu alanda seçtiğimiz görselin üzerinde görülebilir: OĞULCAĞI (küçük oğlu) ÖTEK (korkak) OT-ARAR OTÇUSU (otlayan otçusu/otçulu) ot-anan-şu (ot arayan şu/uyuşturucu arayan şu) ANILAN (adı-bilindik)-ÇOCUĞU GİCİT (uyuz) ÇOCUĞU OKŞAR (benzer) DAY-KIZI (eşek sıpası) EYLER İŞER ÇÜÇÜL (aptal) OFLAZ-İç (?/körpe/taze- muhteva) Günümüz diline tercümesi: «… küçük oğlu korkak, otlayan-otçulu, uyuşturucu arayan şu adı bilindik, çocuğu uyuz çocuğu, benzer eşek sıpası eyler aptal körpe muhteva»
AÇAR AÇAR ÇÖP -CÜĞÜ ÇiY CÖP/COP -SÜ/-SU SAÇAR ÇALAZ SAPI OYÇOR OYÇOR ÇYOP JYU/JYanU ÇYCOP SU/SÜ/ŞU SÇAR ÇALOS SPU Yazarın ÇALOS biçiminde yazdığı sözcük günümüzde bazı ağızlarda ÇALAZ ve bazı bölgelerde CALAZ biçiminde seslendirilmektedir. Bu sözcük bitkilerin kuru çubuksu dalı ve veya koçanı için kullanılabilmektedir. Burada geçen tümce içerisinde sözcüğün KOÇAN anlamında geçtiği düşünülebilir. Tümcede yazarın yazdığı: OYÇOR OYÇOR ÇYOP JYU/JYanU ÇYCOP SU/SÜ/ŞU SÇAR ÇALOS SPU Günümüz dilinde yazarsak: AÇAR AÇAR ÇÖP -CÜĞÜ ÇiY CÖP/COP -SÜ/-SU SAÇAR ÇALAZ (calaz) SAPI Açıklama: Açar açan çöpçüğü çiy (ham/kof) cöpsü (çöpsü/sopamsı), saçar (çıkarır) çalaz (koçan) sapı -veya- Açan açar çöpcüğü çiğ (kof/içi-boş), cop-su (cop/sopa-gibi) saçar (çıkar) çalaz (koçan), sapı … vb … Not: Burada yazar tarafından ÇALOS biçiminde yazılmış sözcük günümüzde Türkiye Türkçesi ağızlarında yaşayan ÇALAZ ve CALAZ biçiminde seslendirilen sözcük olmalıdır. Bu sözcük farklı bölgelerde olmakla, "mısır koçanı", "mısır sapı", dal, yaprak, kuru ağaç, sararmış ekin. cılız ekin gibi anlamlarda kullanılırlar. Yazarın burada sözcüğü koçan anlamında kullanıldığını düşünmekteyiz. Çünkü yazar çöp, sap, dal gibi anlamlarda başka sözcükler kullanmaktadır. Burada koçan anlamında kullanmış olması daha muhtemeldir. Ayrıca bu sayfada yapılan çizime bakılınca orada bitki ana dalı üzerinde koçan benzeri yapılar çizildiği görülmektedir.
OLUR O ARAPE/SARAP'A (su yolu) O ÇOCUKLU 8 ÇOCUĞUN / 8-Çocuğu OLAR USAIROP/U-SAROP UÇÇLU/U-ÇÇILU 8ÇCSU From the folio 84v OLAR USAIROP/U-SAROP UÇÇLU/U-ÇÇILU 8ÇCSU OLUR O ARAPE/SARAP'A O ÇOCUKLU 8 ÇOCUĞU "This section of the waterway to be owned/using by that junior/girls who have children (/are pregnant)" The last words 8 ÇUCSU / 8 ÇOCU-SU (8 çocuğu > 8 CHILDREN / 8 JUNIOR) mean "that eight children", and "the/that/their/those eight children". Because that "-SU" ("-si/-su/-si-/-su") suffixe at the and is English equivalent of "the, that, their,... " . The word ÇOCUK means boy/girl, child, kid, infant, juvenile, youngster, junior, ... etc https://sozce.com/nedir/78044-cocuk The word ÇOCU-ĞU / ÇOCU-SU was written by the author in its abbreviated form. Here it is written by the outhor by dropping the -U- vowel sound in the middle of this word , or the way it is pronounced in the author's dialect as is. And today it can be said in different ways in different dialects such as çucug, çocu, çaa, çağa etc. You can see some of them below. https://sozce.com/nedir/80496-cucuk https://sozce.com/nedir/78028-cocu https://sozce.com/nedir/78029-cocug https://sozce.com/nedir/78027-cocoh https://sozce.com/nedir/78025-cocih https://sozce.com/nedir/78024-cocig https://sozce.com/nedir/67381-caa https://sozce.com/nedir/67615-caga The word "child" in Turkish does not contain gender. In other words, it is not possible to express them with different words in the sense of "boy" or "girl" as in English. If you want to indicate the gender of the child, you can use the expressions as girl-child (kız çocuğu) or boy-child (er/erkek çocuğu). But if you just type ÇOCUK (CHILD) then this can be both a girl and a boy. This is a whole, and the sentence ends means "… those/that eight girls with children." From this written info, we understand that girls in this drawing are (probably) pregnant. Most likely, the whole sentence will be as follows like: This section of the waterway to be owned/using by that junior/girls who have children (/are pregnant) Note: The part that looks like the second word here is actually two separate words written compound. U SAIROP = O ARAPE / O SARAP = that waterway U = O (the word used as a demonstrative adjective) > https://sozce.com/nedir/319596-u ARAPE: "water way" (su yolu) https://sozce.com/nedir/19196-arape sARAP: "covered waterway" (üstü kapalı su yolu) https://sozce.com/nedir/272272-sarap Here the first word is OLAR/OL-AR (olur) and you have to search the dictionaries for as word OLMAK (being, to be, have/having ... etc see this link for OL-mak: https://sozce.com/nedir/241157-olmak ) to see its semantic content. The root of this word is OL- and I have explained the function of the suffix -mak before. https://translate.google.az/?hl=tr&tab=r...=translate The word that looks like the third word is actually two separate words written together. (U ÇÇLU/UÇÇILU > O ÇOCULU = o çocuklu ) Which mean in English like "those with children" (o çocuk sahibi olanlar / o çocuklular). So, we can say that the whole sentence can be translate as follows like; This section of the waterway to be owned/using by that junior/girls who have children (/are pregnant)
TAÇSI ŞEKLİ OLUR AY+EVİ+GİBİ ÇANAĞI UYAR (benzer) AYAK (saçak, sarkaç) ÇAK (saçların birleştiği yere ) TÇSU SAK-SU/ŞEKSÜ OLU OYAP/OYAX/OY+EF SAIN ÇSU/ÇANOU UYAK OYAK/OY+EK ÇAK > TÇSU SAK SU OLU OYAP SAIN ÇSU UYAK OYAK ÇAK > TÇSU ŞEK-SÜ OLU OY+AF SAIN-ÇSU UYAK OYAK ÇAK >TÇSU SAK-SU/ŞEKSÜ OLU OYAP/OYAX/OY+EF SAIN ÇSU/ÇANOU UYAK OYAK/OY+EK ÇAK Günümüz dilinde okuma önerisi 1: > TAÇSI ŞEKLİ OLUYOR, OYUK+EV+SAIN (gibi) ÇANAĞI UYAR/BENZER (uyar/uygun-gelir veya birbirine-bitişik) SAÇAK/SARKAÇ ÇAKa (saçların bitiştiği yere) Günümüz dilinde okuma önerisi 2: > TAÇSI ŞEKLİ OLUYOR, AY+EV+SAIN (ay evi gibi) ÇANAĞI BENZER (uyar/uygun-gelir veya birbirine-bitişik) SAÇAK ÇAK (saçların bitiştiği yere) Günümüz dilinde okuma önerisi 3: > TAÇSI SAKSI OLUYOR OYUX+EV+SAIN (oyuk ev gibi) ÇANAĞA BENZER LEĞENİ (ayakçak=el-leğeni) Günümüz dilinde okuma önerisi 4 ve 5: > TAÇSI ŞEKLİ OLUR, OYUK BÜTÜN ÇANAĞI, BENZER TAS ÇAK (başta saçların birleştiği yer-e) > TAÇSI ŞEKLİ OLUYOR, OYUK+EV+SAIN (gibi) ÇANAĞI BENZER (uyar/uygun-gelir veya birbirine-bitişik) SAÇAK ÇAK (saçların bitiştiği yer) TÇSU = TAÇ-SI veya TEÇ-Sİ (TAÇ/TEÇ kök sözcük -SU, -SÜ, -SI, -Sİ benzerlik ifadesi bildiren sözcük eki.) Taçsı = “taç gibi / taç’a benzer” anlamındadır. Teçsi = “Büyük tava gibi / bir tas/leğen kabına benzer” anlamındadır. TAÇ (bazı ağızlarda TAC): Çiçeğin dıştan ikinci halkasında bulunan yaprakların hepsi. İktidar sembolü olarak başa giyilen, değerli taşlarla süslü başlık. Gelinlerin başlarına takılan süs. Bakınız: https://sozce.com/nedir/298561-tac TEÇ: Harmandaki tahıl yığını. Leğen. Bir çeşit tahıl ölçeği veya tahıl ölçmek için kullanılan tas/kap. Tencere. Büyük süt tavası. Bu anlamlara esasen TEÇ-Sİ sözcüğü anlamı: “Harmandaki tahıl yığını gibi” ve-veya “Leğen gibi / leğenimsi” ve-veya “tahıl ölçmek için kullanılan tasa benzer” ve-veya “Tencere gibi”, ve-veya “büyük tava gibi / büyük süt tavasına benzeyen” demektir. Bakınız: https://sozce.com/nedir/304261-tec SAK-SU veya ŞEK-SÜ (SAK/SEK veya ŞAK/ŞEK kök sözcük -su /-sü sözcük eki.) ŞEK-SÜ = Günümüzdeki “ŞEKLİ” sözcüğüne yakın fonetik değeri olan aynı anlamda sözcük yazarın ağzında ŞEKSÜ biçiminde olabilir. SAKSI = is. 1. Pişmiş toprak, ağaç gibi malzemelerden yapılan, çiçek yetiştirmekte kullanılan kap. 2. Argo Baş, kafa. SAK: Sâk/Sah biçimleri de olan SAK sözcüğünün Sâk biçiminin Arapçadan Türkçeye geldiği yazılan “çalı / çalı çırpı” anlamıyla kullanımı vardır. Bakınız https://sozce.com/nedir/269510-sah & SAH sözcüğü bazı ağızlarda SAK bazılarında SÂK biçiminde kullanılmaktadır. Bakınız: https://sozce.com/nedir/269792-sak SAK: Sak sözcüğünün (sa:k) bitki biliminde eskiden SAP anlamında da kullanımı vardı. İşte SAK sözcüğünün bütün bu anlamlarından dolayı SAK-SU (sak-sı) sözcüğünün “çalımsı” (çalı-gibi) ve-veya “sapsı” (“sapsı türler anlamında veya sap-gibi yani tek ve dik ayak üstü duran cins anlamında olabilir.) SAPSI sözcüğü sözlük anlamı için bakınız: https://www.nedirnedemek.com/saps%C4%B1-ne-demek Ayrıca sözcüğün kökünün ŞAK okunuşu da vardır ve Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre şak sözcüğünün anlamı pek çok farklı yörede ORTA (orta kısım veya bir şeyin orta kısmı) anlamında kullanılmaktadır. Ayrıca ŞAK sözcüğünü “bölük, parça, dilim” anlamında kullanan yöreler de vardır. Sözlükte verilen örnek ile şak anlamı Orta : Örnek cümle; “Alnının şakına vurmuşlar değneği. Bakınız: https://sozce.com/nedir/294117-sak Böylece bir ihtimal olarak yazarın ağzında bu sözcük ŞAK-SU / ŞAK-SI ise bu durumda ORTASI /GÖBEK KISMI veya ORTALI gibi bir anlamda da kullanılmış olabilir. Ya da ŞAK sözcüğünün “bölük”, “parça” ve “dilim” anlamından dolayı ŞAKSU/ŞAKSI sözcüğü bölük-sü (bölüklere ayrılmış yapısı olan anlamında) veya “dilim-dilim gibi olan” veya “dilinmiş-gibi /parça-parça yapıda görünen” anlamında kullanılmış da olabilir. Sözcük kökünün başka anlamları hakkında fikir verebilecek ek açıklama: Deniz Karakurt tarafından yazılan “TÜRK SÖYLENCE SÖZLÜĞÜ” (sayfa 251’de Türkçedeki SAH / SAG / SAK sözcüğü için http://elibrary.bsu.edu.az/files/books_rax/N_272.pdf ) şu açıklamayı yapar; SAH: Amin. Eşdeğer: SAK, SAG Eski Türkçe’de ve Yakutça’da duaların sonunda “Tanrı kabul etsin,” anlamında yinelenen bir sözcüktür. Çok eskiden “Tanrı” kavramı karşılığında kullanılırken sonradan anlam kaymasına uğrayarak bu manayı içerir hâle gelmiştir. Başka bir görüşe göre ise duâ okunurken veyâ âyin esnasında ruhsal varlıkların bulunduğunu anımsatma amacıyla kişilere dikkatli olmaları uyarısını içerir. Anlam: (Sağ/Sag/Sah/Sak). Dikkatlilik, tedbir mânâlarını ihtivâ eder. Sağlamlık ve Sağlık anlamları bulunur. Moğolca Sahıh sözcüğü korumak mânâsı taşır. Türkçe’deki Saklamak ve Sakınmak fiilleri ile aynı kökten gelir. Sağ (diri) ve Sak (temkinli) kelimeleri ile alâkalıdır. Moğollarda pek çok tanrıya sıfat olarak Sagan (Sagağan) yâni beyaz sözcüğünün verilmesi bu kavram ile bağlantılıdır. Sağış Günü (Hesap Günü) tâbiri de eski metinlerde “Kıyâmet” mânâsında kullanılır. İlaveten SAKSU sözcüğünün ses değeri yakını olan SAKSA sözcüğü Manisa bölgesinde “ekin başağı” anlamında kullanılmaktadır. Bakınız: https://sozce.com/nedir/270192-saksa OLU / ÖLÜ: OLU sözcüğü OLUR (OLUYOR veya OLAN) sözcüğünün yazarın ağzındaki biçimi olabilir. Bu sözcük halen Muğla yöresinde / Güneybatı Anadolu ağızlarında aynı anlamda (olur anlamında) kullanılmaktadır. Yani OLU sözcüğünün OLUYOR / OLUR ve PEKİ anlamında da kullanımı vardır. Bakınız 1: http://www.openaccess.hacettepe.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11655/4250/10179455.pdf?sequence=1&isAllowed=n Bakınız 2: OLU = OLUYOR / OLUR ve PEKİ anlamı (Kütahya, Simav yöresi): https://sozce.com/nedir/241230-olu Başka bir örnekte yine OLUR anlamında OLU yazıldığı görülüyor. Örnek; anecim beni dime gari “olu gide be” (Anneciğim beni sorma artık “olur gider be”). Bakınız: http://efestenhaberler.com/?gorev=yazidetay&id=2344&Anecim_Neydip_Durun?.html Örnekleri çok sayıda olmakla arttırmak mümkündür. Bu yapı oldukça yaygın biçimde kullanılmaktadır. Sözcük OL (olmak) kökünden olduğu için ve yaygın biçimde kullanıldığından ve-veya OLU biçimi kök sese fonetik olarak yakın bir türeme olduğu için eski Türkçede de kullanılıyor olması beklenmelidir diye düşünebiliriz. Ayrıca sözcük yazarın ağzında “OLGUN” sözcüğü karşılığı da olabilir. Yani sözcük “yetişmiş/büyümüş/olmuş” veya “büyükçe” ve-veya “olgunca yapıya sahip olan” anlamında kullanılmış olabilir. Aynı kökten bugün “Şişman, büyümeye, gelişmeye elverişli olan” anlamında OLUCU sözcüğü Anadolu’dan bazı ağızlarda halen işlektir. Bakınız OLU-CU: https://sozce.com/nedir/241233-olucu Bir diğer olasılık ÖL-Ü biçiminde sözcük kökünü OL ve sözcük eki -Ü (İngilizcede karşılığı the olan sözcük ekimiz) olarak kabul edersek ÖL sözcüğü Divanü Lügati't-Türk’de “ıslak, yaş, nem” anlamında geçmektedir. Bu durumda bu sözcük ÖLÜ biçiminde kullanılmışsa bu “ISLAKLIĞI”, “NEMİ” veya “YAŞLIĞI/YAŞ-I” anlamında da kullanılmış olabilir. Ayrıca Anadolu’da bazı yöresel ağızlarda ÖLÜ sözcüğü ÖYLE anlamında kullanılır. Bakınız https://sozce.com/nedir/247659-olu & https://sozce.com/nedir/247218-ol-i OYAF / OYEF / OYAP SAIN OYAF SAIN sözcüklerini birlikte bir fiziki özellik betimler anlam oluşturan sözcükler olarak değerlendiriyorum. Öyle ki OYAF / OYUP okunan sözcüğün kökü OY-MAK fiilinin OY- kökü olabilir. Burada birkaç olasılık düşünülebilir. Mesela Deniz Karakurt tarafından yazılan “Türk Söylence Sözlüğü” (sayfa 238’de Türkçedeki OY sözcüğü için http://elibrary.bsu.edu.az/files/books_rax/N_272.pdf ) şu açıklamayı yapar; (Oy/Uy). Genişlik ve çokluk bildiren Oy kökünden türemiştir. Moğolca Aymag, Mançu dilinde Ayman olarak geçer. Moğolca Oyoh bağlamak anlamı taşır. Türk dilleri içerisinde Oyu, Oyuv, Uyıv sözcükleri hep aşîret, kabîle, klan benzeri mânâlar taşır. Uymak, Uyum gibi sözcüklerle kökensel olarak bağlantılıdır. Uy/Üy kelimesi ev mânâsı taşır. Bu (oyuv) sözcüğün OYUK, OYULMUŞ veya OYMA ya da OYUKLU gibi bir anlamda kullanıldığını düşünebiliriz. Yazarın ağzında yaklaşık 600 yıl önceki F sesinin pek çok farklı sözcükte günümüzdeki karşılığının V sesine dönüşmüş olduğu başka örnekler bu elyazması içeriğinde görülmüştür. Böylece OYUV sözcüğünün yazarımızın ağzında OYUF biçiminde olması olasılığı düşünülüyorsa, OYUV SAIN sözcükleri bu durumda OYMAK-SAĞIN/SAIN yani “oymak-a/kılan-a benzer”, “oymak-gibi” (kabîle/kılan/birlik gibi anlamında) kullanılmış olabilir. Ayrıca diğer olasılık OYAF (oyup veya oyuk anlamında) / OYAP (oyup veya oyuk anlamında) sözcüğü olabilir. Veya bunun OY-EF (oy+ev / oyuk ev/yuva veya AY+EVi) olarak düşünülürse, bütün bu durumlarda bu sözcüğün yanındaki SAIN sözcüğü ile birlikte anlam, “oyulmuş gibi”, “OYUK’a benzeyen” veya “OYUK gibi” anlamında olacaktır. SAIN sözcüğünün ses değeri yakını sözcük SAĞIN sözcüğüdür. Divanü lugati’t-türk’te kelime kökeni olarak verilen sağ/sag kelimesinin "sağlık, esenlik; zeyreklik, anlayış, iyi, temiz, halis, sağlam, akıl, sağ yan, sade, süt sağmak, yün atmak için kullanılan çubuklar" gibi pek çok anlamı var. Divanü lugati’t-türk’ten bu sözcüğün geçtiği tümce örnekleri; “yining sağ mı = vücudun sağ mı (sağlıklı mı)” “sende sağ yok = sende akıl, anlayış yok” “sag köngül = temiz, sağlam, sıcak kalp” “sağ yağ = sade yağ” “sagınlığ er = sağını olan adam” “sağ para = bütün para” (3. cilt, s. 153,154,159; 1. cilt, s. 398, 499) Bu durumda sağın kelimesinin (sağ/sag köküyle bağlantılı) günümüzde kullanılan anlamları şöyle: 1. hekim, 2. sağılan hayvan, 3. süt kabından yola çıkarak kap, sahan, 4. tam, eksiksiz, bütün. Felsefe sözlüğünde ise su şekilde açıklanmış; 1. Sözün anlatılmak istenene tam karşılık olması, tam uygun düşmesi niteliği (sağın anlatım) 2. Ölçünün ölçülene çok az da olsa bir ayrım bırakmaksızın, tıpatıp uyması niteliği (sağın ölçü) (Bakınız; Bedia Akarsu - Felsefe Terimleri Sözlüğü, s.145) Buna göre OY-EF SAIN (oy ev sağın) sözcüğü “oyulmuş-a benzer”, “oyup/oyuklu ev gibi” veya “oyup/oyuk/oyuklu ev sahan” anlamında kullanılmış olabilir. OYAP/OYAF-SAIN (oyuk sağın) “oyup/oyuk/oyuklu bütün” ya da “oyuklu/oyup tam” ÇSU / ÇŞU / ÇANOU / ÇANSU Burada ortadaki harf 8 biçiminde yazılmış bir harf ise onda bunu ATA transkripsiyona göre S/Ş okuyoruz. Bu durumda sözcük ÇSU biçiminde yazılmış ÇOKSU (çoklu, çok miktarda) anlamındadır. Fakat bu 8 (S/Ş) biçimindeki işaretin alttaki yuvarlak bölümünün içi yuvarlak büyük bir nokta gibi karalanmış. Bu yazım sırasında mekanik bir hatadan mürekkebin o yerde fazla taşmasından kaynaklı olabilir. Fakat yazmada okunmuş olan başka sözcüklerden biliyoruz ki, içi dolu yuvarlak veya nokta biçiminde yapılan işaret AN / ON okunan işarettir. Bu sebeple yazar bunu bilerek yapmış da olabilir. Öyleyse bu bir hece karakteri olarak ANO / ONO veya ANS biçiminde okunmalıdır. Bu durumda sözcük bütün olarak ÇANOU/ÇONOU (çanağı/çanağa) veya ÇANSU (çan-sı / Çan-gibi) biçiminde okunmalıdır. UYAK / ÜYEK / UY EK OYAK / ÖYEK Bu sözcükler birlikte ikileme sözcük olabilir. Her durumda sözcüklerin ayrı ayrı tespit edilmesi ve olasılıkların yazılmasında fayda vardır. UYAK sözcüğünün UY- sözcük kökü UYGUN (uygun-gelmek/benzemek/benzer anlamında) sözcüğünün de kökü olmalıdır. Türkçede UYAMAK sözcüğü eklemek/bağlamak, birbirine-uydurmak, bitiştirmek, birleştirmek, birbirine tutturmak anlamında kullanılmaktadır. Böylece UYAK sözcüğü “birbirine bitişik”, “birbirine bitişmiş”, “birbirine uygun”, “birbirine benzer” veya “birbirine uygun gelen” / “birbirine benzer” anlamındadır. OYAK sözcüğünün ses değeri yakını olan AYAK sözcüğü Eski Türkçe’de Kutatgu Bilig’de "çanak, kâse, hadek (gelinin getirdiği çeğiz), tas, maşraba vb anlam içeriğiyle geçmektedir. Anadolu ağızlarında AYAK sözcüğünün UYAK biçiminde (uyamak/birbirine uygunlaştırmak veya şiirde uyak anlamında) kullanımı da vardır. Bakınız; Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü > ayak anlamı (Halk edebiyatı terimi) 1. Uyak https://sozce.com/nedir/27197-ayak AYAK sözcüğünün Anadolu ağızlarında “saçak”, “sarkaç” anlamında da kullanımı vardır. Bakınız: https://sozce.com/nedir/27290-ayak-iii ÇAK / ÇEK ÇAK sözcüğü bazı bölgelerde olmakla Anadolu ağızlarında “başta saçların birleştiği yer” anlamında kullanılmaktadır. Bakınız: https://sozce.com/nedir/67944-cak Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre ise ÇEK sözcüğünün bazı anlamları şunlardır; ÇEK anlamı “En son, ancak” anlamında. ÇEK anlamı; Hallaç tokmağı. Harmanda sap yığınlarını yıkmak için kullanılan uzun saplı çengel. Düğüne götürülen hediye. Bakınız; https://sozce.com/nedir/71343-cek NOT: Son iki sözcük birlikte OYAKÇAK okunuyor. Karadeniz ağızlarında EL-LEĞENİ anlamında AYAKÇAK sözcüğü var. Bakınız; https://sozce.com/nedir/27405-ayakcak & https://sozce.com/nedir/27399-ayakcak > TÇSU SAK-SU/ŞEKSÜ OLU OYAP/OYAX/OY+EF SAIN ÇSU/ÇANOU UYAK OYAK/OY+EK ÇAK Günümüz dilinde okuma önerisi 1: > TAÇSI ŞEKLİ OLUYOR, OYUK+EV+SAIN (gibi) ÇANAĞI UYAR/BENZER (uyar/uygun-gelir veya birbirine-bitişik) SAÇAK/SARKAÇ ÇAKa (saçların bitiştiği yere) Günümüz dilinde okuma önerisi 2: > TAÇSI ŞEKLİ OLUYOR, AY+EV+SAIN (ay evi gibi) ÇANAĞI BENZER (uyar/uygun-gelir veya birbirine-bitişik) SAÇAK ÇAK (saçların bitiştiği yere) Günümüz dilinde okuma önerisi 3: > TAÇSI SAKSI OLUYOR OYUX+EV+SAIN (oyuk ev gibi) ÇANAĞA BENZER LEĞENİ (ayakçak=el-leğeni) Günümüz dilinde okuma önerisi 4: - TAÇSI ŞEKLİ OLUR, OYUK BÜTÜN ÇANAĞI, BENZER TAS ÇAK (Başta saçların birleştiği yer-e) - TAÇSI ŞEKLİ OLUYOR, OYUK+EV+SAIN (gibi) ÇANAĞI BENZER (uyar/uygun-gelir veya birbirine-bitişik) SAÇAK ÇAK (saçların bitiştiği yer) - TAÇSI (taç gibi) SAKSI (kap) OLUYOR ÇOKLU BİRBİRİNE-BİTİŞİK/BENZER MAŞRAPA HEDİYE. - TAÇSI SAKSI OLUYOR OYUX+EV+SAIN (oyuk ev gibi) ÇANAĞA BENZER LEĞENİ (ayakçak=el-leğeni) (not kısmına bakınız ) NOT: Son iki sözcük birlikte OYAKÇAK okunuyor. Karadeniz ağızlarında EL-LEĞENİ anlamında AYAKÇAK sözcüğü var. Bakınız; https://sozce.com/nedir/27405-ayakcak & https://sozce.com/nedir/27399-ayakcak
YARARLANILABİLİR UZUN ÇİĞİDİ SÖPÜ (yassı, oval,uzunca) ÇOK-UÇLU/GÜNEŞLİ GÜN/ÇİÇEĞİ IYARARSAM/YARARSAĞN USAN/ÜŞEN ÇİYCÜ SÖPR ÇUCLU ORAĞN/VREĞN/ARAĞN Ç2/ÇN > IYARARSAM USAN ÇİYCÜ SÖPR ÇUCLU ORAĞN/VREĞN/ARAĞN Ç2/ÇN/ÇZ > YARARSAM ÜŞEN ÇIYCU SOPR ÇUCILU ÖREM ÇN/Çeki > YARARSAĞN USAN ÇİYCÜ SÖP-2/-eki ÇIVCLU ORAĞN ÇZ/ÇN Bu ilk satırı günümüz dilinde okuma önerileri aşağıdaki biçimlerde verilebilir: > YARARSAĞIN (yararlı/faydalı) ÜŞEN (düşen > olan anlamında) Çiyiti SÖPÜ (Yassı, oval, uzunca) *ÇIVCLU/ÇOVAÇLI (güneşli) ORULABİLEN (tarımı yapılabilir anlamında) ÇüN (GÜN)/Ç2>Çeki (çiçeki/çiçeği) > YARARSAM ÜŞEN ÇİYİTİNİ SERPER/SEPER Ço-UCLU (çok-uçlu veya çoğaçlı/güneşli) ORULABİLEN (tarımı yapılabilir) ÇİÇEK > YARARSAĞIN (faydası olan/yararlı) USAN (uzanan veya uzun) Çiyiti SÖPÜ (Yassı, oval, uzunca) *ÇIVCLU/ÇOVAÇLI (güneşli) ORULABİLEN (tarımı yapılabilir) ÇüZ veya ÇıZ/Çiz/ (cüz > cins / yüz veya iç-can) Günümüz dilinde okuma önerisi 1: > YARARSAM ÜŞEN ÇİYİTİNİ SERPER/SEPER Ço-UCLU (çok-uçlu veya çoğaçlı/güneşli) ORULABİLEN (tarımı yapılabilir) ÇİÇEK Günümüz dilinde okuma önerisi 2: > YARAR-SAĞIN (yararlanılabilir) ÜŞEN (düşen veya üşengeç) ÇİY-uCU-nu (çiyitini) SEPEN (sepeleyen/döken) Çok-UCLU, ORULABİLEN (orak ve ormak sözcüğü kökteşi olarak tarımı yapılabilir anlamında) veya VEREN ÇüZ/Cüz (cins) Günümüz dilinde okuma önerisi 3: > YARARSAM USAN (usanan veya uzanan/uzayan) Çiyitini SEPEN *ÇIVCLU/ÇOVAÇLI ORULABİLEN (tarımı yapılabilir anlamında) ÇüZ/Cüz (cins) Günümüz dilinde okuma önerisi 4: > YARARSAĞIN (faydası olan/yararlı) USAN (uzanan veya uzun) Çiyiti SÖPÜ (Yassı, oval, uzunca) *ÇIVCLU/ÇOVAÇLI (güneşli) ORULABİLEN (tarımı yapılabilir anlamında) ÇüZ veya ÇıZ/Çiz/ (cüz>cins/yüz veya iç can) Günümüz dilinde okuma önerisi 5: > YARARSAĞIN (yararlı/faydalı) ÜŞEN (düşen > olan anlamında) Çiyiti SÖPÜ (Yassı, oval, uzunca) *ÇIVCLU/ÇOVAÇLI (güneşli) ORULABİLEN (tarımı yapılabilir anlamında) ÇüN (GÜN)/Ç2>Çeki (çiçeki/çiçeği) Bakınız Ata Transkripsiyona Göre Okuma Önerileri ve Günümüzde Bunlara Ses Değeri Olarak Yakın Gelen Türkiye Türkçesi Ağızlarındaki Sözcüklerin Sözlük Linkleri, Açıklayıcı Notlar ve-veya Düşüntüler: IYARARSAM / YARARSAM / YARARSAĞN (yararsağın) Sözcük kökü YARMAK fiilinin veya YARARLANMAK sözcüğünün de kökü olan YAR- USAN / ÜŞEN (veya ses değeri yakınlığına göre uzan) ÜŞEİN sözcüğü DÜŞEN (denk-gelen veya düşen)anlamında olabilir. S/Z ses değişimi sebebiyle USAIN sözcüğü UZAIN (UZUN ya da uzun-boylu) anlamında. Veya UZAN (uzmak = Divanü Lügati't-Türk “başkasından ileri geçmek”) “İLERİ GEÇEN/ÇIKAN” / “İLERİ ÇIKAN/ÖNE ÇIKAN” https://sozce.com/nedir/323645-uzmak https://sozce.com/nedir/323440-uzan ÜŞENMEK veya USANMAK veya UZAMAN sözcüklerinden birisi ile kökteş olmalı USAN ne demek? – TDK Tarama Sözlüğüne göre USAN = 1. Gafil, gevşek, tembel. 2. İsteksiz. Bakınız: https://sozce.com/nedir/321917-usan ÜŞEN (üşmek) = ses değeri yakınlığına göre DÜŞMEK veya ÜŞEN = Divanü Lügati't-Türk’e göre üşmek anlamı: üşmek, üşüşmek, toplanmak, delgiç ile delmek. Vb. diğer anlamları için bakınız: https://sozce.com/nedir/326513-usmek ÇYCU / ÇiYCÜ / ÇİYÇCÜ ilk harf hece işareti ÇY, ÇİY ve ÇİYÇ okunuyor. ÇİY-UCU (tumu anlamında çiğ uçlu kısmı sıfat veya ad olarak) veya ÇİYİTİ anlamında. SÖPR / SOPR veya son harfi 2 (ek/eki) biçiminde okunsa SOPEKİ (sap-eki) Not: Son harf Z ve R veya 2 arası bir el-yazısı ile çizilmiştir. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre söpü anlamı = Yassı, oval, uzunca "SÖPÜ" İngilizce karşılığı “tabular, elliptic & longishin”, or “SəPiR” “is sowing”, or “Səp” which means “are Sprinkle”. As you can see that all the words are matched with their description of a sunflower. Sözlükte: “SÖPÜ” = “tabular, elliptic & longishin” http://www.sozce.com/nedir/287727-sopu “SəPiR” = “is sowing” “Səp” SEPMEK SEPELEMEK fiili kökü = “Sprinkle”. ÇUCLU veya ÇIVCLU / ÇIVCİLU / ÇİVCLÜ / ÇeÜCLÜ / ÇÜCLÜ okunabilir. Ya da ilk harf bir bölümü silik ÇIO- olabilir. Böyleyse sözcük ÇIOÇCILU biçiminde okunur. Bu sözcüğün de ses değeri yakını ÇOK-UÇLU sözcüğüdür. ÇIVCLU / ÇIVCİLU / ÇİVCİLÜ sözcüklerinin ses değeri yakını sözcükler ÇOVAÇ-LI (güneşli) ve ÇAVLI/ÇAV-ÇILI sözcükleri olabilir. Bakınız: Çovaç = Güneş. Güneşli yer. https://sozce.com/nedir/79403-covac ÇOĞAÇ-LI > GÜNEŞ-Lİ (güneç gibi anlamında) = https://www.sozce.com/nedir/78212-cogac Çavaş = Güneş. Güneşli yer, güneşlik yer. Güney. https://sozce.com/nedir/70769-cavas çav = Güneşin buluttan sıyrılmış durumu. Ses, ün, haber. At, eşek vb. hayvanların erkeklik organı. Ün, şöhret, şan. İz, eser. Yüksek ses. https://sozce.com/nedir/70754-cav çavlı = (Kençek) ateş yakılan meyve kabukları (yakılabilen kabuklar vb), Henüz ava alıştırılmamış doğan yavrusu. Ünlü, şanlı. 2. Henüz ava alıştırılmamış doğan yavrusu. Şahin kuşu. https://sozce.com/nedir/70828-cavli Çeç / Çec = Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre çeç sözcüğünün anlamı; Petek/Dalak halinde balsız petek. Savrularak samanından ayrılmış tahıl yığını. 2. Kabuğu çıkarılmış fındık, ceviz ve mısır. 4. Üzümün suyu alındıktan sonra kalan posası. Tahıl yığını. çeç anlamı için bakınız: https://sozce.com/nedir/71182-cec VE https://sozce.com/nedir/71198-cec Dalak halinde balsız petek: Tümce örneği; “Boş kovanlara koymak için biraz çeç lâzımdır.” ÇEÇ/ÇEÇ-Lİ sözcüğünün İşlek kullanıldığı bölgeler: Kaptanpaşa ve köyleri *Çayeli, Salarha -Rize, Erkinis, Ersis *Yusufeli -Artvin, *Ağın, *Keban, Harput -Elâzığ, *Arapkir -Malatya, Savrun *Divriği -Sivas, *Bünyan -Kayseri ÇUÇİVC-LÜ / ÇeÜC-LÜ / ÇÜC-LÜ sözcükleri fonetik değerce günümüzde Anadolu ağızlarında kullanılan ÇEÇLİ sözcüğüne yakın ses değerine sahiptir. Ayrıca bu sözcüğün ÇUCLU / ÇO-UCLU / Ço-UCLU okunuşu günümüz dilinde ÇOK-UÇLU sözcüklerinin bitişik yazılmış biçimi olarak ses değeri yakınıdır. ORAĞN/ÖREĞİN/ ORAM/ÖREM/ veya ilk harfi A olarak düşünen varsa ARAM (aralıklı yani sık-olmayan ?) / ARAĞN /ARAĞıN (aralıklı-?-) Burada ilk harfin alt kısmı tam olarak bitişmiş biçimde yazılmamış. Bu sebeple sözcüğü V sesi olarak değerlendirsek onda VRAĞN / VREĞN / VRAM okumaları da yapılabilir. Bunlardan ilk ikisinin ses değeri yakını günümüz sözcüğü VEREN sözcüğüdür. ORAM biçiminin kökü -mak ekiyle sözlüklerde kesmek biçmek anlamında gösterilmektedir. Divanü Lügati't-Türk’de kesmek, biçmek anlamında geçtiği yazılmaktadır. Burada yazarın lehçesinde “kesilebilir” yani “tarımı yapılabilir” anlamında kullanılıyor olabilir. Ayrıca ÖREĞİN sözcüğü “tez yayılan”, “etrafa tez gelişen/örekli veya öreli” anlamında kullanılmış olabilir. Öyle ki ÖREK sözcüğü Anadolu ağızlarında “bir yerin verimli olan çevresi”, “dal budak salarak büyüme/gelişme” anlamlarında kullanılmaktadır. Bakınız: https://sozce.com/nedir/249107-orek ÖREKLİ sözcüğü de “tez ve çok iş yapan” anlamında halen işlek bir sözcüktür. https://sozce.com/nedir/249112-orekli https://nedir.ileilgili.org/%C3%B6rekli Ç2, ÇZ / ÇN (ÇN=çün=gün) sesli harf varyantlarıyla ÇIZ/ÇİZ/ÇÜZ/ÇUZ veya sondaki bitişen 2 (ek/eki) okunsa onda ÇEKİ (çiçeki), Ç2 okunuşu ÇiE-Kİ (ÇİYE-Kİ) “çekirdek/çekirdeği” veya “çekirdekleri” anlamında kullanılmış olabilir. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre ÇİYE sözcüğü “kabuklu meyvelerin içi” (çekirdeği / ayçiçeği-çekirdeği) anlamındadır. https://sozce.com/nedir/77607-ciye (Çiye = Çiğdem = Çiydem = Ay çiçeği = https://sozce.com/nedir/77604-ciydam https://sozce.com/nedir/77605-ciydem Bazı ağızlarda çiyelem, çiydem, çiydam, çivtan, https://sozce.com/nedir/77611-ciyelem https://sozce.com/nedir/77586-civtan https://sozce.com/nedir/77604-ciydam Diğer olasılıklar: ÇÜZ sözcüğü Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne Göre YÜZ anlamında kullanılmaktadır. https://sozce.com/nedir/81191-cuz Divanü Lügati't-Türk’de YÜZ sözcüğü sayı anlamı dışında ilaveten “yüz, çehre, veçhe” anlamlarında da geçmektedir. Tarama Sözlüğünde ise sözcük “karşı, nezd, yan” ve “cihet, yön, taraf” anlamlarında geçmektedir. Bakınız: https://sozce.com/nedir/350093-yuz İlaveten, ÇİZ sözcüğü de Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre “Çeyiz” anlamında kullanılmaktadır. https://sozce.com/nedir/77658-ciz CÜZ = Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri = https://sozce.com/nedir/67300-cuz Türkiye Türkçesi Ağızları sözlüğüne göre CIZ sözcüğü İÇ CAN anlamında kullanılmakta ve ayrıca > Tohumları oraya buraya yapışan, tarlalarda görülen bir çeşit otun” adıdır. http://www.sozce.com/nedir/63747-ciz Bu sözcük yazar tarafından “ic can” (“inner life”, “living inside”, or “live that inside”) anlamında kullanılmış olabilir. Veya tohuların dış yüzünün yapışkan olduğunu ifade eden bir anlamda kullanılmış olabilir. Bir diğer olasılık olarak; Yazar muhtemelen otacı olduğu için mevcut sözcük dağarcığından kendi tıp dilini veya yeni adlandırma biçimini yaratmış da olabilir. https://kelimeler.gen.tr/ciz-nedir-ne-demek-61971 Ek açıklamalar: - Some of the meanings for the word “CIZ” in the Turkish dictionary. • One of tham is means “Tohumları oraya buraya yapışan, tarlalarda görülen bir çeşit ot” which means “ A kind of herb (plant) that sticks seed in the fields” İn English, or just “kind of plant which seeds are sticky”. And-or “seeds, and which are sticky”. The other meaning in Turkısh for “CIZ” is “İç, can” which means in English “inner life”, “living inside”, or “live that inside”. • The other meaning is related with the word “/ÇiEK/”,or “/CecEKi/” means “ÇİÇEK”. Which one of the meaning for “flower” in Turkish, and the word became from two parts /ÇİÇ/ and /EK/. The word /ÇİÇ/ or /ÇEÇ/ itself means in Old-Turkish “Flower”. In todays-Turkish it is mean “Savrularak samanından ayrılmış tahıl yığını” which means “A stack of cereal grains separated from straw.” in English. The word /EK/’s one of the meaning is “Planted” in English. It means “ekin etmek” ,or “ekilmiş” in Tuirkish. - In addition, the sign ”  “ which as a number “2”in Turkish. It’s written "iki" in a word, or /eki/ in Old-Turkish. Dictionary, Source: The meanings for the word “CIZ”> http://www.sozce.com/nedir/63747-ciz https://kelimeler.gen.tr/ciz-nedir-ne-demek-61971 > OKUMA ÖNERİLERİ ŞU ŞEKİLDE ÇEŞİTLENDİRİLEBİLİR: - YARARSAN öne-çıkan ÇİYİTİ yassı oval uzunca eklentisi çok-UCLU ORAĞIN (ORULABİLİR / tarımı yapılabilir) GÜN (gün çiçeği) - YARARSAN birikmiş/toplaşmış ÇİYİTİNİ serpen çok-UCLU tarımı yapılabilir GÜN (gün çiçeği) - YARARSAM BİRİKMİŞ ÇİYİTİNİ SEPER GÜNEŞLİ (güneş güzlü) ORULABİLİR (tarımı yapılabilir) CİNS/ÇİÇEK - YARARSAĞIN (faydalı) ÇİYİTİ Yassı-oval-uzunca, GÜNEŞLİ (güneş yüzlü), ORULABİLİR (tarımı yapılabilir), GÜN. - YARARSAĞIN (faydalı) DÜŞEN ÇİYİTİNİ SEPER PETEKLİ/ÇOK-UÇLU ÖREKLİ (hızlıca etrafa gelişen/büyüyen) GÜN/ÇİÇEK. > ... vb ...
ARAPE (su yolu) APÇA-SI (arkadaşı/arkadaşının) O-LAFU O LAFI ALAFA O ERİ/ÖLÜRÜ AYARTIR EVLİ O-YAPÇA-ÇOCUĞU EYLER OĞLAN ORAPU OPÇSU OLAPU/O-LAFU OLOFO OLERÜ/ÖLERÜ OIYOR ÖFLÜ/OFLU OIYAPÇUÇCSU ALAR OLAN/OILAN Yazıldığı biçimi Latin alfabesi harfleriyle: “ORAPU OPÇSU OLAPU/O-LAFU OLOFO OLERÜ/ÖLERÜ OIYOR ÖFLÜ/OFLU OIYAPÇUÇCSU ALAR OLAN / OILAN” Günümüz ağızlarında ses değeri yakını sözcüklerle yazılışı: “ARAPE APÇA-SI O-LAFU ALAFA OL ERÜ/ÖLERÜ AYAR ÖFLÜ/ÖFiLÜ O-YAPÇA-ÇOCUSU EİLER/ALAR OLAN/OILAN” Bu sözcüklerin ses değeri yakınları ve anlam içerikleri: ARAPE (su yolu) APÇA-SI (arkadaşı/arkadaşının) O-LAFU (o lafı) ALAFA (gelinin bakire olup olmadığını anlamak için gelen kimseler) «OL ERÜ» veya «ÖLERÜ» («o-erkeği/o-erkeği ki» veya «ölüyor olanı») AYAR (ayartır) ÖFLÜ (evli)/ÖFiLÜ (ünlü) O-YAPÇA-ÇOCUSU (o söz taşıyan çocuğu) EİLER (eyler)/ALAR (alır) OILAN (olan/oğlan) Modern Türkçeyle: «Su yolu arkadaşının o lafı, gelinin bakire olup olmadığını anlamak için gelen kimseler, o-erkeği ki ayartır evli o söz taşıyan çocuğu, eyler (durdurur/oyalar/tutar) oğlan.» -veya- «Su yolu arkadaşının o lafı, gelinin bakire olup olmadığını anlamak için gelen kimseler, ölüyor-olanı ayartır. Evli o söz taşıyan çocuğu, eyler (durdurur/tutar) oğlan.» İn English: That word of the waterway friends, those who come to find out if their bride is virgin or not, who are potentially be seduces a married boy/man, the married gossipy girl is stopped/lingered (had been keep) by the boy (.../by son-in-law). -or- That word of the waterway friend, those who come to find out if their bride is a virgin or not, who potentially can be seduces a dying-one. The married gossipy girl is stopped / lingered by the boy. Note 1: Since the author did not use signs such as periods and commas in his/her writing, and due to the length of the meanings of some words in this sentence shown in dictionaries (I may not have been able to translate this sentence by expressing its exact equivalent in English when I consider the meanings of some words expressed in multiple words, such as the word ALAFA here), professional translators who can translate the sentence from Old-Turkish to modern English should be verify it again. However, the meaning of the sentence that will emerge as a result will be more or less the same as explained here. Note 2: The single word written here in the form of OL-ERÜ (that boy/that-man) and ÖLERÜ (ölürü = a/the dying-one) suggests that the author may have prepared puns for a special reader. And in this way, may be he/she have been consciously presented two different meanings to the reader in the same sentence by using this kind of writing style. Tümcede geçen sözcüklerin ve onların bazı ses değeri yakınlarının sözlüklerde gösterilen anlam içerikleri: ORAPU = ARAPE veya ARABE = ARAPE (su yolu)> https://sozce.com/nedir/19196-arape ARABE (akraba)> https://sozce.com/nedir/18698-arabe OPÇSU = APÇA-SI veya ABCA-SI = APÇA (dost, arkadaş)> https://sozce.com/nedir/18048-apca ABCA (abla)> https://sozce.com/nedir/513-abca OLAFU/OLAPU = ALOPA veya O LAF-I = ALOPA (düğünden önce alınan haraç)> https://sozce.com/nedir/12907-alopa O (üçüncü tekil şahıs zamiri)> https://sozce.com/nedir/238877-o LAF > https://sozce.com/nedir/214570-laf OLOFO/OLOPO = ALAKA veya ALAFA = ALAKA (ilgi, gönül bağı)> https://sozce.com/nedir/10277-alaka ALAFA (gelinin bakire olup olmadığını anlamak için gelen kimseler)> https://sozce.com/nedir/10149-alafa OL ERÜ/ÖLERÜ = OL ERİ veya ÖLÜRÜ = OL (o) ER-İ (erkeği, kocası) https://sozce.com/nedir/240626-ol ER> https://sozce.com/nedir/114008-er-i ÖLÜR> https://sozce.com/nedir/247891-oluyorur öl-mek> https://sozce.com/nedir/247629-olmek OYOR/OIYOR = AYAR (ayartır) = AYAR-mak = https://sozce.com/nedir/27684-ayarmak = Ayartmak > https://sozce.com/nedir/27707-ayartmak ÖFLÜ/ÖFİLÜ = EVLİ veya ÖFLÜ veya AFİLİ = EVLİ > https://sozce.com/nedir/118827-evli ÖFLÜ (ünlü)> https://sozce.com/nedir/246407-oflu AFİLİ (çalımlı, gösterişli)> https://sozce.com/nedir/3997-afili OYAPÇUÇCSU/OIYAPÇUÇCSU = O YAPÇA ÇOCU-SU = O yapça çocu-ğu (o dedikoducu çocuğu) > https://sozce.com/nedir/78028-cocu YAPÇA (söz taşıyan/dedikoducu, ara bozucu) > https://sozce.com/nedir/335136-yapca O (üçüncü tekil şahıs zamiri)> https://sozce.com/nedir/238877-o ALAR/AILAR/EİLER = ALIR/EYLER/ƏYLƏR = ALIR (almak)> https://sozce.com/nedir/12745-almak EYLER/ ƏYLƏR sözcüğü sözlüklerde eylemek ve əyləmək biçimlerinde görülür. Sözcüğün yapmak, durdurmak, oyalamak gibi anlamları vardır. Sözcük halen Azerbaycan ağızlarında ve Anadolu’da bazı yörelerde oldukça işlektir. Bakınız; https://obastan.com/%C9%99yl%C9%99m%C9%99k/13445/?l=az ve https://sozce.com/nedir/119446-eylemek OLAN / OILAN = OLAN / OĞLAN Bakınız; OLAN > https://sozce.com/nedir/240762-olan OĞLAN > https://sozce.com/nedir/239696-oglan Şimdi lütfen 80r sayfasının üst kısmında bu kelimelerin yazılı olduğu bölüme bakın. Burada son iki sözün yazılı olduğu kısımda genç bir oğlanın iki eliyle arkasından genç bir kızı tuttuğunu görüyoruz. Kızın ileri hareketini engelleyecek şekilde çizilmiş bu iki figürde yazılı olan "EİLER (eyler) OLAN/OILAN (oğlan/genç)" kelimeleri aynı zamanda "erkek tarafından durduruldu" veya " çocuk tarafından ertelenecek". Burada EİLER şeklinde okuduğumuz kelimeyi alfabe transkripsiyonuna göre "ALAR" (alır) olarak okursanız anlam şu şekilde değişecektir; "çocuk tarafından alındı". Ancak, OILAR ile aynı kelimeyi okuyan bir dilbilimci olsaydınız ("oturmak/ertelemek/yönlendirmek/birlikte dizmek/zamanı boşa harcamak/geciktirmek" için fonetik değer yakınlığına göre), o zaman bu iki kelime "çocuk tarafından geciktirmek" anlamına gelirdi. ". Görüldüğü gibi kelimelerin farklı telaffuzlarının her biri Türkçede farklı anlamlara sahiptir. Ancak bu anlam farklılıkları, bu cümle için bu iki kelimenin bu durumda ifade ettiği eylemin anlamını temelde değiştirmez. Bu kelimeleri sözlüklerde bulabilirsiniz. Daha önceki okumalarımda ve yorumlarımda eklerle ilgili açıklamalar yaptığım için burada tekrar etmeyeceğim. Görüldüğü gibi kelimelerin tamamı okunmuştur ve tam bir cümle örneğidir ve aynı zamanda bu kelimelerin anlam içerikleri sözlüklerde gösterilmiştir. Aslında bu bir çizim kelime eşleşmesi/örtüşmesi, ancak bunun gibi çok fazla örtüşen ve tam okunan cümleyi kendi sayfamıza yüklemek için henüz zamanımız olmadı. Now please see the section where these words are written at the top of page 80r. Here, in the part where the last two words are written, we can see a young boy holding a young girl with her both hands behind her back. The words "EİLER (eyler) OLAN/OILAN (boy/young-man)" written in these two figures, which are drawn in a way that prevents the girl's forward movement, are also words that mean "stoped by the boy" or "to be delayed by the boy". If you read the word we read here in the form of EILER as "ALAR" (takes) according to the alphabet transcription, then the meaning will change as follows; "taken by the boy". But if you were a linguist who reads the same word as OILAR (to "stall/put off/divert/string along/ waste time/delay" according to phonetic value affinity, then these two words would mean "to be delayed by the boy". As can be seen, each of the different pronunciations of words has different meanings in Turkish. However, these differences in meaning do not fundamentally change the meaning of the action that these two words express in this case for this sentence. You can find these words in dictionaries. Since I have made explanations about word suffixes in my previous readings and comments, I will not repeat them here. As can be seen, all of the words have been read and it is an example of a complete sentence, and at the same time, the meaning contents of these words are shown in the dictionaries. It's actually a drawing word match/overlap, but we haven't had time to upload so many overlaps and full-read sentences like this on our own page yet.
2 ER APARAN (götüren), ÇoCUğu DOLAŞIK O RAHİM 2ER AP PAR AĞN ÇCU DOLAIN O 2 ER APARAN ÇOCUĞU DOLAŞIK O RAHİMRÖİM Bu tabloda SİYAH renkle yazarın yazdığı orijinal metin, KIRMIZI renkle bitişik veya ayrı yazılması gereken sözcükler düzeltilmiş olarak, YEŞİL ile günümüz dilindeki biçimiyle ve anlamıyla ifade edilmiştir. Ayrıca OPAR sözcüğü ÖPER biçiminde okunabileceği gibi AM sözcüğü EM biçiminde de okunabilmektedir. Vb vb. Fakat Bütün bu alternatif okunuşlar burada dikkate alınmamıştır. Bu sıradaki sözcükler tam bir tümce değildir ve önceki sıraya (satıra) ve sonrakine de bakarak tekrar incelenmelidir. In this table, the original text written by the author in BLACK color. The RED color is expressed words that need to be written like as adjacent and/or separate words (as corrected). The GREEN line is expressed by its form and meaning in today's Turkish language. In addition, just as the word OPAR can be read in the ÖPER (to kiss) format, and the word AM can also be read in the EM (to suck) format. Etc. However, all these alternative readings are not taken into account here. The words in this line in folio 82v are not a complete sentence, and it must be re-examined by looking at the previous row (line) and the next line. Not: Burada ÇCU biçiminde yazılan sözcük bir kısaltmadır ve bu ÇOCUĞU sözcüğünün kısaltılmış biçimde yazılmasından ibarettir.
SU+YİYEN+YAPI (SUYOFU > SUYOSUNU?) ÖYFE+LÖR SEP+ERİ (/SEPERİR) OZAR (/AŞAR) APARAN (/KÖKEREN) SUİANYOPU/SUYOPU ÖFİLOR SÖPERÜ/ŞOPERÜ OSOR/OŞOR OPARAN/ÖXEREN Sayfa 101v-102r : SUİANYAPU/SUYOPU ÖFİLOR SÖPERÜ OSOR/OŞOR OPARAN/ÖFEREN >>> Yazar yan yana çizdiği bitki görsellerinin yanında birer kelime ile bu sözcükleri aynı sırada / satırda görseldeki gibi şu şekilde yazmış: "SUİANYOPU/SUYOPU ÖFİLOR SÖPERÜ/ŞOPERÜ OSOR/OŞOR OPARAN/ÖXEREN" Şimdi burada bu yazılanları irdeleyecek olursak ilk olarak şunları not edebiliriz ki; SU+YİYEN+YAPI/SU+YOSUNU ÖYFE+LÖR SEP+ERİ/SEPERİR OZAR/AŞAR APARAN/KÖKEREN… sözcükleri ilk olarak bir tümce veya daha uzun bir tümcenin bir satıra sığabilen bölümü olarak algılanıyor. Yazarın bu yazma boyunca çok sayıda olmakla muhtelif sözcükleri bitiştirerek yeni sözcükler türettiğini görlemlemiştik. Burada su sözcüğünün ardınca yazılmış Y harfinin üst sol bölümünde kulağa benzer yuvarlak kısmın içinin doldurulmuş (bir nokta gibi) olması sebebi ile aynı zamanda bu kısmın -AN- sesi ile de okunması gerektiğini not etmek gerekir. Yani bu haliyle bu harfin hem -Y- hem de bileşik çoklu hece karakteri olarak -İANY- biçiminde ses vermesi beklenir. SU+İAN+YOPU (SU YİYEN YAPI veya SU İĞ-EN (kokutan/kokan) YAPI) ve SUYOFU (SU+*YOSUNU anlamında) yazılmış olabilir. Burada SU+YİYEN+YAPI sözcüğü muhtemelen "sudan gıdalanan/beslenen yapı" anlamında yazılmış olmalıdır. Bu yazmadan daha eski örnekleri görülmedikçe bu sözcük de bu yazmada geçen diğer pek çok sözcük gibi yazarın farklı sözcükleri bitiştirerek türettiği bir sözcüktür diyebiliriz. Yosun sözcüğünün Eski Türkçede YOŞKUN biçimde de geçtiği bilinmekte ve bazı dil bilimciler bunun Moğolcada bulunduğunu düşündükleri *NOGUSUN sözcüğüne bağlarlar. Azeri ağızlarında İĞ/İY “koku” anlamında kullanılırken Türkiye Türkçesinde “Hastalık, dert” anlamında da kullanılmaktadır. Bakınız: https://sozce.com/nedir/289461-su https://sozce.com/nedir/164131-ig https://sozce.com/nedir/164171-ig https://sozce.com/nedir/335771-yapu https://sozce.com/nedir/335150-yapi ÖFİLÖR/OFULOR sözcüğü bileşik sözcüktür. İlk sözcüğün ses yakını ÖYFE “akciğer” anlamındadır. (ÖYFE sözcüğü muhtemelen “ÖF, ÖYF, ÜF, HOF, HÖF” > OF gibi bir yansıma sesten evirilmiş olabilir ve bu ses muhtemelen ciğerden hava üflerken çıkan sesin ağızlarda yansımış halinden türemiş olabilir.) Bunun yanına bitişen LÖR sözcüğü “Su kıyılarında biten bir bitki” anlamında kullanılır. Karadeniz yöresinde buna LÖR OTU (lörotu) diyenler de vardır. Peki ÖYFE LÖR bu durumda AKCİĞER OTU/BİTKİSİ veya CİĞER BİTKİSİ/OTU gibi bir anlama geliyor ise Türk dilinde doğrudan doğruya bu bitkinin aynı anlamda başka isimleri de var mıdır? Sözlüklere baktığımızda CİĞER OTU adında [Lat.Marchantia polymorpha / Marchantiaceae familyasından bir yosun türü / Umbrella Liverwort family (Marchantiaceae)] bir bitki adı ile birlikte ve CİĞER OTLARI diye bir madde daha görüyoruz. CİĞER OTLARI anlamca: “Lat.Hepaticae / Kara yosunları (Bryophyta) bölümünden, talli bitkiler ile borulu bitkiler arasında bir geçit oluşturan sınıf” demektir. Yani CİĞER OTU ve CİĞER OTLARI diye iki ayrı bitki adı görmekteyiz. El yazmasında bu sözcüğün yazıldığı yerde yapılmış bitki/yosun çizimine bakmak isteyecek bitki bilimciler belki yazarın ÖYFE+LÖR derken hangisini kastettiğini söyleyebilirler. Bakınız: https://sozce.com/nedir/218478-lorotu https://sozce.com/nedir/250418-oyfe https://sozce.com/nedir/64182-ciger-otu https://sozce.com/nedir/64182-ciger-otu Burada ilk anda SOPERÜ sözcüğü kulağa SAP+YERÜ (sap yeri) biçiminde gelmekte. Muhtemelen yazarın ağzında bu sözcük seslenirken -YERÜ (yeri) yerine Y sesini düşürerek -ERÜ yazıyor olmalı. BUndan bir sonraki sözcük OSOR biçiminde yazılmış. Bu sözcük de muhtemelen AŞAR (uzar/çıkar/uç-verir veya kaynar/aşılanır/birleşir/eklenir anlamında olmalıdır. Fakat bu sözcüğün günümüzde ses değeri evrilmiş karşılığı için ses değeri bu sözcüğe yakın olan başka adaylar da mevcuttur. Elbette farklı tümceler içerisinde bu sözcüğü görsek daha net çıkarım yapabiliriz. Diğer olasılıklara değinecek olursak şunlardan bahsedebiliriz; SÖPERÜ/ŞOPERÜ okunan sözcüğün günümüzde yaşayan ses değeri yakınlarından birisi ŞABIR-U/ŞABIR-I sözcüğüdür. SÖPERÜ sözcüğü ise SEPER-İ (sepmek / sep- kökünden yayılmak, etrafa dağılmak anlamında SEPERİ yani “serpilmesi / serpmesi / dağılması” anlamında olmalıdır. Fakat biz daha önce okunmuş tümcelerden biliyoruz ki yazar “erkeği/kocası/askeri” anlamındaki ER-İ sözcüğünü ERÜ biçiminde yazıyor. SOP+ sözcüğü de “sap/sopa” anlamında kullanılıyor. Bu durumda bitkinin adı “sap-eri” anlamında da olabilir. Açıkçası bu anlamda olan ve halen kullanılan veya geçmişte kullanılmış olan bir bitki adı olup olmadığını bilemiyoruz. Burada ses değeri yakınlığı içerisinde bulunan bir bitki adı aramak gerekmektedir. Çünkü bu sözcük bir tümce içerisinde değil fakat bir bitkinin yanına yazılmış. Durum böyle olduğu için sözcüğün ŞOBERÜ/ŞOPARU okunuşunun ses değeri yakınlarına bakmalıyız. Aradan geçen 600 yıl içerisinde yazarın ağzındaki O sesinin çoğunlukla A sesine ve U/Ü sesinin çoğunlukla I/İ sesine dönüştüğünü ve pek çok sözcükte de P ve B ses dönüşümü gördüğümüz için bunları dikkate alırsak bu sözcüğü “ŞABIR-I/SABIR-I” biçiminde günümüz dilinde bulma ihtimalimiz olup olmayacağına bakmamız gerektiğini düşündük. Türkiye Türkçesi ağızları sözlükleri dahil olmakla hızlı bir tarama yaptığımızda halen kullanılan ŞABIR ve SABIR sözcüklerini görüyoruz. ŞABIR- “bir bataklık bitkisi” anlamındadır. Ayrıca Latincesi “aloe vera” olan Zambakgiller ailesinden ve yapraklarından ishal yapıcı maddeler elde edilen bir bitki türü olduğu yazılan SARI SABIR adında bir bitki de mevcuttur. Bu sözcüğün tümce içerisinde görülmesi halinde yapılacak çalışma ile sözcüğün günümüzdeki karşılığı daha net biçimde ifade edilebilecektir. Burada sözcüğün farklı okunuşlarının ses değeri yakını olan muhtelif bitki adları bulunduğunu gösterdik. Yazarın muhtelif bitkileri birbirine aşılayarak bazı çalışmalar/uygulamalar yaptığını da biliyoruz. Yazar burada yeni ve aşılı/birbiri ile birleştirilmiş bitkiler yaparak bunlara kendisi yeni ad mı verdi bilemeyiz fakat sayfada çizimi yapılan bitkinin burada adı geçen bitkilerin muhtelif türleri ile bir miktar benzerliği varsa bunu en iyi bitki bilimciler bilebilir. Bir miktar benzerlik dememizin sebebi yazarın bir gezgin olarak bitkilerin çizimini bakarak değil hafızasından yapıyor olma olasılığıdır ve aynı zamanda da gerçekçi çizim yapabilme kabiliyeti zayıf birisi olma ihtimalidir. Bu sebeple burada açıkladığımız bitki adlarından herhangi birisi ve çizimin kısmen örtüşüyor olması da bir eşleşme olarak görülebilir. Bakınız: https://sozce.com/nedir/293802-sabir https://sozce.com/nedir/276782-sep https://sozce.com/nedir/272532-sari-sabir https://sozce.com/nedir/272901-sarisabir Not1: ER sözcüğünün aynı zamanda YER, YERYÜZÜ ve TOPRAK anlamında kullanımı da vardır. SOP+ERÜ sözcüğünü bu açıdan da değerlendirirsek SEP YERİ veya SOP (sopa) yeri biçiminde de çevirmek mümkündür. Bu sözcüğün yanında yapılan bitki çiziminde yaprak benzeri yapının kökcük veya dala benzer bölüme birleştiği yer yazar tarafından ayrıca bir leke bırakılarak gösterilmiş veya işaret edilmiş gibi görünmekte. İşte bu işaretlenen nokta SOP (sopa) yeri veya SEP YERİ yani kökün sepelemeye başladığı nokta anlamında da işaretlenmiş olabilir. Aslında bu sözcük hem SEP- hem SAP- okunuyor demiyoruz fakat SOP- (sopa) okunuyor ve sepelemek serpmek anlamındaki SEP- sözcüğü de buna ses değeri olarak yakın görülmüştür. Bitkinin yapraksı bölümünün köke veya dala birleştiği bu noktanın yazar tarafından ayrıca bir boya lekesi ile işaretlenmiş olması dahi bir çizim yazı eşleşmesi sayılabilir. Not2: Yazarın kendi çalışma alanında yeni sözcükler türettiğine dair pek çok işaretten birisi de bu sözcüktür. Burada SÖP- sözcüğünün günümüzde SEP- (sepelemek, serpmek-yaymak sözcükleri kökteşi öyle ki bazı dil bilimciler SEPMEK ve SERPMEK sözcüklerinin ortak kökten ses değeri değiştirmiş biçimler olarak görmezler fakat görmeleri gerek) biçimindeki ses değeri ile seslendirilen sözcük olduğunu düşünüyorsanız bu durumda Söp+Erü sözcüğü “sepme /sepeleme / serpme işi gerçekleştiren er kişi” ya da bir bitki için bu sözcüğü türettiyseniz bu durumda anlamı “sepme (dölleme/tozlaşma) işini yapan erkek organ”, “türemeyi/üremeyi gerçekleştiren unsur veya erkek yapı” biçiminde anlamlandırmak mümkündür. Ben sözlü ve yazılı diller konusunda çalışan araştırmacı olarak başka dillere geçen sperm / siperm sözcüğünün ve yazarın türettiği bu söp/sop+erü sözcüğünün sepmek/serpmek sözcüklerinin ortak kökünden türetilmiş sözcükler olduğunu düşünüyorum. Dil bilimcilerin Hint Avrupa dilleri dedikleri ve benim çoğunlukla toplama diller dediğim dillerde sperm sözcüğünün kökü yoktur. Bu sözcük bu dillere damdan düşmüş gibi girmiştir/alıntılanmıştır. Batılı dil bilimciler kendi sözcüklerine kök bulamadıkları için hayali (sözde olası) bir geçmiş ortak Hint Avrupa Kök dili olduğunu varsayarak bu gün köklerini kendi dillerinde gördükleri sözcüklerinin neredeyse tamamına yakınını PIE biçiminde kısalttıkları bu kök dile bağlamaktalar. Bunlara göre PIE dilde *sper- sözcüğü olmuş olmalı. Yani bir kanıt yok fakat bir varsayım kök algısı yaratacak biçimde sunuluyor. Aynı şekilde Latin sparsus (to scatter, spread), sözde Proto-Italik dilde bulunduğu sanılan fakat hiçbir kanıtı olmayan *sparg- sözcüğüne bağlanmaktadır. Güya bu sözcük de PIE denilen varsayımsal kök dilde *sp(e)rg- bicindeymiş. Bildiğim kadarı ile Avrupa dillerinin dil bilimcileri 13. veya 14. Yüzyıla ait yazılı kaynaklardan bahsediyorlar fakat sepmek, seper sözcüklerinin muhtelif kökteşlerinin 1000 yılından önce Uygur Türkçesi el yazması metinlerde geçtiği materyal kanıtları ortada olan bir gerçektir. (Bu sözcüğün kökleri aslında çok daha eskilere dayanmaktadır ve bu konuda ayrıca bir makale yazdım. Son kontroller sonrası kendi sayfamızda bunu da yayınlayacağım.) Dil bilimi farklı coğrafyalarda konuşulan farklı dillerin sözcükleri arasında bir bağlantı olup olmadığına baktığında, kıyaslanan sözcüklerin ses değeri ve anlam yakınlıkları olup olmadığının aranması esas olan ve bilimsel bulunan kabul görmüş metottur. Buna karşın yazılı örnekleri daha eski olmasına karşın Türk dilinin sözcükleri toplama dillerin sözcükleri ile ses değeri ve anlam yakınlığı kurduğunda nedense ise bunlara sözlüklerde ihtimal olarak dahi atıfta bulunulmaz. Bu sebeple toplama dillerin dil bilimi tıkandığı yerde PIE hayali kök dil kurtarıcıları oluyor fakat aslında bilim adına yaptıkları bu uygulamalar bilimsel yolu saptırmaktan başka bir şey değildir. Yazarın OSOR / OŞOR okunur biçiminde yazdığı sözcük bugün dilimizde ASAR, OZOR, AŞAR, AZAR gibi ses değerleri ile yaşıyor olabilir. ASAR sözcüğü “beslemek, büyütmek, yetiştirmek, budamak anlamda kullanılmaktadır. Bunlar da bitki yetiştiriciliği alanının da terimleridir fakat ASAR biçiminde bir bitki adı sözlüklerde henüz bulamadık. Fakat OZOR adında bir bitki olduğu Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne baktığımızda görüldü. OZOR; “Ateşte biraz tutulduktan sonra bükülebilen, lifleri yumuşak ve dayanıklı bir çeşit ağaç” adıdır. Muhtemelen bu sözcük AŞAR değil çünkü AŞAR Türkiye'de 1925 yılına kadar tarımsal ürünün onda biri oranında aynî olarak alınan vergiye verilen addır. Aynı biçimde bu sözcük AZAR sözcüğü de olamaz çünkü AZAR sözcüğünün de anlamı farklı. Fakat AZAR veya AŞAR adında bir bitki olup olmadığını bilen birisi varsa bu bilgiyi biz de öğrenmek isteriz. Açıkçası bu ses değeri yakınlarından sadece OZOR bir bitki adı olarak görülmektedir. Yazar OZOR yerine OSOR yazmış. Türk dilinde S ve Z ses dönüşümü farklı ağızlarda sıklıkla kaydedilmiştir. Bu sözcük OZOR sözcüğü olmalıdır. Bakınız: https://sozce.com/nedir/22063-asarmak https://sozce.com/nedir/245864-ozor https://sozce.com/nedir/23825-asar https://sozce.com/nedir/245864-ozor Not: OZMAK sözcüğü kök anlam havuzu içerisinde “ozlaşmak, değişime uğramak, bir şeyden başka bir şey türemek, bir yapıdan başka bir yapı oluşturmak, belli bir formdan farklı bir forma geçmek, değişime uğramış olmak, kendi özünden yeni bir şey çıkartmak/yeniden doğmak” gibi anlamlar da mevcuttur. Yani OZAR dediğimizde bu sözcük “değişime uğrar, ozlaşır, yeni bir şey veya yeni bir yapı oluşturur, form değiştirir anlamındadır. Örneğin tırtıldan bir kelebek oluşması o canlının OZMASI olarak nitelenebilir. Ya da hafızadaki çok sayıda sözcükten yeni bir anlam oluşturmak da bir anlamda ozmak demektir. Yani ozlaşmak ve ozan sözcükleri aynı oz- kökünün türemeleridirler. Fakat burada yazan OSOR sözcüğünün günümüzde AŞAR olarak anılan sözcük olduğunu düşünüyorsanız bu durumda AŞAR sözcüğü “aşmak” sözcüğü kökteşidir ve bu sözcüğün anlam havuzunda “bir yerden veya formdan başka bir yere/ortama veya forma geçer”, “değişir (bir biçimden başka biçime geçer/evrilir) veya aşama kaydeder”, “çiftleşmek/döllemek/birleşmek yoluyla yeni bir canlı türetmek”, “yüksek, uzak veya geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçme durumu”, "zamanın geçmesi, bitmek, sona erme durumu” gibi anlamlar mevcuttur. Divanü Lügati't-Türk’de OZMAK sözcüğü “diğerlerinden/başkasından ileri geçmek” veya “ileri farklanmak” anlamında geçmektedir. Günümüzde bu sözcüğü “indirmek/inmek, büyümek, yükselmek”, “öne geçmek / farklanmak”, “yarışı kazanmak / farklanarak başarmak” anlamlarında kullananlar olsa da sözcüğün kök anlam içeriğinde bugün kullanılmayan ve sözlüklerde de pek yer verilmeyen OZLAŞMAK anlamı vardır. Muhtemelen Ön-Türk dili başlangıcı köklerinde OZ ve ÖZ sözcükleri anlam içeriği farklanmamıştı. Yani çok büyük bir olasılık ile hem OZ- hem de ÖZ- sözcükleri uzak geçmişte ortak kökten ayrışmış olabilirler. ÖZMEK sözcüğü bugün “öz durumuna varmak” veya “özlü bir duruma gelmek”, “arılaşmak”, “bitkide gelişme, değişme olgunlaşma durumu” anlamlarında kullanılıyor olsa da sözcüğün uzak geçmiş kök anlam havuzunda “bir yapıdan bir başka yapı oluşturma, form değiştirme, evrilme/değişime uğrama” anlamı burada da vardır. Bu kök anlam içeriği sebebi ile bugün bile halen “kaynayan sıvının koyulaşarak katı bir hale gelmesi” ÖZLEŞMEK demektir. Fakat bu aynı anda OZLAŞMAK anlamına da gelir. Bugün dilde bu bağlantı yitkin düşmüş durumda olsa da kökte var olduğunun işaretleri bu sözcüğün kökünden yapılan türemeleri üzerinden görülmektedir. Yazarın OPARAN / ÖPEREN / OFEREN / ÖFEREN / OFARAN okunur biçiminde yazdığı sözcük de muhtemelen bir bileşik sözcük olmalıdır. Aslında ikinci harfin bir ayağı diğerine göre biraz kısa yazılmış olsa da yazmada çoklu yerlerde geçen diğer P/F ses değeri taşıyan harfler ile kıyaslandığında bu ikinci harfin Latin denilen alfabedeki gibi X yazılan (fakat bu yazmada X ve H sesleri veren) harfe yakın bir yazılış biçimi de az-çok söz konusu edilebilir. Buna göre sözcük belki de yazar tarafından OXARAN / OXEREN / ÖXEREN olarak da yazılmak istenmiş olabilir. Burada baştaki OX- sözcüğünü günümüz diline OK- biçiminde ÖX- sözcüğünü ise ÖK- biçiminde çevirebiliriz. -EREN sözcüğü ise Anadolu ağızlarında çok sayıda bölgede “KIZILCIK” anlamında kullanılmaktadır. Yani sözcüğün kökü durumundaki ilk hecesinin bir sıfat / niteleme olması ve ona bitişen ve KIZILCIK anlamında kullanılan ve -EREN biçiminde kullanılan sözcüğün ise bitkinin adı olması olasılığı vardır. Böylece ilk hece ÖK- veya OK- ise bu bitki OK+KIZILCIK, veya ÖK+KIZILCIK diye anılıyor olabilir. Fakat biz yazarın yaşadığı dönemde onun kullandığı pek çok sözcükte “O” sesinin bugün “A” sesine dönüşmüş olduğunu kaydettik. Eğer yazar AK (beyaz anlamında) sözcüğünü OK- biçiminde yazıyorsa bu günümüzde AK+KIZILCIK adında bir bitki de olabilir. Bildiğimiz kızılcık kızıl renk meyvesi olan bir bitkidir fakat belki de meyvesi dış görünüş olarak ak renkte olan bir başka bitki türü “ak+kızılcık” olarak anılıyor da olabilir. İlk sözcüğü doğrudan doğruya ikinci harfin P/F olduğu kabulüne göre OP-/ÖP-/ÖF-/OF- okunuşları ile değerlendirirsek ortaya farklı sözcükler çıkmakta. OF sözcüğünün ses değeri yakını olan OV- sözcüğü de bu sıraya katılabilir ki OV sözcüğünü “su” anlamında da kullanan ağızlar vardır. Fakat SU-KIZILCIK veya SU-KIZILCIĞI adında bir bitki adı bulabilmiş değiliz. Aynı şekilde ÖP+KIZILCIK sözcüğü de uygun düşmeyecektir. Fakat bu sözcüğü OP+KIZILCIK sözcüğü olarak düşünürsek, OP- sözcüğü kök anlam içerisinde Opmak (içine çekerek şişmek, şişmanlamak ve-veya içine çekerek opri/opruk/obruk gibi çökmek) anlamları vardır. Tabi bunu yazarken OBRUP (OPRI/OPRİ) ve OPMAK sözcüklerinin kökteş olduğunu düşünmemizden hareketle yazmaktayım. Bu durumda bu bitkinin adının “içine çekerek çökmüş (muhtemelen gamze benzeri yapı için de ad olarak kullanılmış olmalı)” anlamında veya “içine çekerek şişmiş anlamında (şişman anlamında kullanılmış olabilir)” bir sıfat veya nitelik belirten sözcükle oluşturulmuş olabileceğini de düşünebiliriz. Sonuçta OK+KIZILCIK, AK+KIZILCIK, ÖK- (kök) yani KÖK+KIZILCIK, ŞİŞMAN+KIZILCIK, ÇÖKMÜŞ veya GAMZELİ+KIZILCIK adında bitki tipleri mevcut mu veya geçmişte bu ad ile anılmış olabilecek KIZILCIK türleri var mıydı bu konuda yorumu yine bitki bilimcilere ve onlarla çalışacak dil bilimcilere bırakmak gerekir. Sözcüğün köke bileşeni +KIZILCIK anlamında da kullanımı olan +EREN sözcüğü olduğu için bu bitki çizimi yanındaki bu sözcüğü bir bitki sözcük eşleşmesi olarak not etmiş bulunuyoruz. İlaveten OPARAN sözcüğü ses değeri yakını APARAN 8götürenü taşıyan anlamındaki) sözcüğü de dilimizde yaşamaktadır. Bakını: https://sozce.com/nedir/114271-eren https://sozce.com/nedir/244997-ov Not: Biz yazarın P/F okunan ikinci harfin tek ayağını özellikle biraz kısa yaparak bunu “X” biçiminde okuyanlar için sözcüğün ses değerini değiştirerek anlamını da değiştireceği biçimde planlı olarak bu yazım biçimini kullandığını düşünüyoruz. Çünkü buna benzer durum yazma boyunca çok sayıda tekrarlanmıştır ve bu sayede yazar tümce bütünlüğünü bozmadığı halde farklı okunabilecek sözcükler sayesinde bir tümce yazarak bunun birden fazla şekilde algılanmasını / anlamlandırılmasını istemiş olmalı. Bu sebeple bu sözcüğü ÖXEREN > ÖK+EREN (kök veren / kök çıkartan) biçiminde okuyabilmek veya aynı anda ÖXARAN > ÖK+ARAN () okuması yapabilmek mümkün olmaktadır. Bu eğer böyle ise yan yana ve her birisi bir bitki çizimi yanında yazılan bu bitki adlarının aynı anda bir ardıcın hat boyunca yan yana okunduğunda bunların hem de bir tümce oluşturması söz konusu olmuş olmalı diye düşünmek mantıklı olacaktır. Böylelikle aynı satırda yazılan sözcükleri tümce oluşturup oluşturmadığı açısından da bakmak mantıklı olacaktır. Burada ÖK, EREN ve ARAN sözcükleri anlam içeriğinde neler olduğuna da bakmamız gerekirse, öncelikle ÖK sözcüğünün ve KÖK sözcüğünün ortak kökten anlam içeriğini paylaşarak ses değeri ile de ayrışmış olan biçimler olduğunu söyleye bilirim. Dil bilimciler bu sözcükleri ortak kökten görür veya görmez bu sözcüğün tanımını doğru yaparsak kökteki anlam içeriklerini daha iyi anlayabiliriz. ÖK sözcüğü “herhangi bir canlının var oluşunu başlatan ilk unsurlar” olarak tanımlanmalıdır. ÖK sözcüğü bir insan için kullanılacaksa onun var oluşunu sağlayan ilk unsurlar “anne ve baba” ve/veya “yumurta ve sperm ya da döllenmeyi gerçekleştiren taraflar” olarak anlaşılmalıdır. Örneğin ÖKSÜZ sözcüğü “anne ve babası olmayan” anlamındadır fakat zamanla belli bölgelerde anlam eksilmeleri ile bu sözcük “annesi olmayan” veya “babası olmayan” anlamında da kullanılmış olabilir. Bitkiler için ÖK o bitkinin doğumunu sağlayan tohumu ve/veya kökü yaratan unsurlardır, tozlaşma ile çoğalmayı sağlayan unsurlardır ve/veya kökün gelişmesidir. Yani ÖK ve KÖK sözcükleri bugün birbirinden ayrışmış anlam içeriklerine sahip olsalar da ortak anlam içeriklerini bugün bile taşırlar. EREN sözcüğünün “bollaşmak/artmak/uzamak/boy-vermek/önceki durumuna nazaran gelişmek, yetişmek, ermek” anlamları kök anlam içeriğinde mevcuttur. ARAN sözcüğünün de “aramak/aranmak, arıyor olmak” anlamı kök anlam havuzunda mevcuttur. Yazarın bu bilgiyi kullanarak yeni bileşik sözcükler oluşturması söz konusu olmuştur ve yazar bunu yazma boyunca muhtelif sözcükler oluşturarak yapmaktadır. Bu nedenle yazar ÖK+EREN yazdığında bu sözcüğü “köklerini yetiştiren/uzatan”, “doğumu/var-oluşu başlatan” ya da bir bitki için “kök verir olan”, ”kök vermeye başlayan/kök-çıkaran” anlamında kullanılmış olmalıdır. ÖK+ARAN sözcüğü ise “köklerini arayan”, “kendi var oluşunu sağlayan unsurları arayan”, “anne babasını arayan” anlamındadır fakat bir bitki için bu yazılıyorsa bu sözcük özellikle de “köklerini oluşturmaya çalışan”, “kök çıkartmanın yollarını/ortamını/şartlarını arayan” anlamında da kullanılabilir. Şimdi bu sözcükler aynı satırda yan yana çizili bitki görsellerinin yanında yazıldığından her birinin bir bitkinin adı olduğunu biliyoruz. Bu bitkileri yazarın deneysel olarak aşılama vb metotlar ile üretip üretmediğini bilmiyoruz fakat yazarın bitkileri birbirine aşıladığı yapılan okumalardan bilinmektedir. Ayrıca sözcüklerin yazarın ses değeri karşılıklarını kendisinin yarattığı bu özel ATA-abc ile farklı ses değerleri ile farklı ve anlamlı sonuçlar veriyor olması dolayısı ile bunların bir tümce veya devam eden birden çok satırın anlam taşıyan bir bölümü olup olamayacağına bakalım. Yani yazarın 600 sene önce bu alfabeyi yaratmakla onun kabiliyetleri ile yazdığı bu sözcükler bir tümce oluşturmuş ise veya bir uzun tümcenin bir satıra yerleşen bölümü ise bunların yan yana geldiğinde de bir anlamlı dizin oluşturması beklenir. Asıl sayfalarda 600 sene önce yazılmış olan: “SUİANYOPU/SUYOPU ÖFİLOR SÖPERÜ OSOR/OŞOR OPARAN/ÖXEREN” (ve ATA türeşkoşuma uygun muhtelif var-yanları ile) biçiminde yazılmış tümce anlamca şu şekilde günümüz diline çevrilebilir: “SU YOSUNU/ SU YİYEN YAPI (su kokan yapı ?) ÖYFE+LÖR SEPERİ OZAR/AŞAR (ilerler/farklanır/geçer) ÖKEREN/APARAN (kök veren/kök-çıkaran/kendi var oluşunu sağlayan unsurları arar/kök çıkartmanın yollarını/ortamını/şartlarını arayan” anlamında not edilmişti.) Ya da anlamca günümüz diline aşağı yukarı şu şekilde çevrilebilir: “Su yosunu, su-kıyısında-çıkan/ciğer otları, serpmesi/dağılması (bir yerden başka bir yere/ortama dağılması / bir biçimden başka biçime geçer olması veya uzak ya da geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçme durumu yaşanır olması kendi var oluşunu sağlayan unsurları arayan veya kök çıkartmanın yollarını/ortamını/şartlarını arayan veya şartlarına eren” anlamında bit tümce veya daha uzun bir tümcenin parçası olarak yazılmış görülüyor. Bunu daha da kısa biçimde açıklamaya çalışırsak burada yazılanlar anlamca: “Su yosunu, su-kıyısında-çıkan/ciğer otları, serpmesi/bir yerden başka bir yere dağılması / bir biçimden başka biçime geçer veya uzak ya da geçilmesi güç bir yerin öte yanına aşar kök çıkaran (veya “taşıyan kök arayan gibi” bir anlamda)” Yani daha da özetle içeriğin anlamı: “sudaki veya su kenarındaki yosunların/bitkilerin ileriye doğru aşınca (muhtemelen karaya çıkınca iması veya anlamında ile) ozlaşarak (değişime uğrayarak) kök aradığını” söylemekte. Bunun nasıl olduğunu yani yosunun karada kök salıp salmadığını bilemiyorum veya yosun ileri gidince kök çıkarır kızılcık bitkisi bile olabilir anlamında mı bunların bu şekilde (yazmada çizimler ile kodlandığını) tam olarak okumaların bu aşamasında açıklayamasam da bitki bilimcileri bunlara dil bilimciler ile birlikte bakıp belki de burada yazılanlara daha farklı veya yakın bir anlam verebilir ya da önerebilir. Dip Not: Yazarın OSOR biçiminde yazdığı (ses değeri yakınlığına göre bizim AŞAR ve OZOR (ozlaşır/ozar) biçiminde değerlendirdiğimiz) sözcüğü incelerken, AŞMAK (gelişmek/büyümek/yetişmek/geçmek/bir engeli veya yeri aşmak), UZAR (uzun gitmek/uzağa gitmek/uzamak), AZAR (kendini kaybetmek/kaybolmak/yitmek/derde-sıkıntıya girmek/yolunu kaybetmek/bozulmak/ herzamanki-mevcut alışıldık halini kaybederek yeni bir hale veya forma girmek), OZAR (Ozmak, biçim değiştirmek, büyümek, yükselmek, öne geçmek, indirmek) sözcüklerinin geçmiş ortak kök sözcükten ayrışmış olabileceği ortak anlam içeriklerini farkettim. Bunların tamamında "mevcut durum, konum, görünüm veya zamandan bir başka durum, konum, görünüm veya zamana geçmek" durumu gibi anlamlar sözkonusu. Uzama, uzağa gitme, kaybolma, ozmaşma, özleşme (özüne dönme/katılaşma/öz merkezine doğru yoğunlaşma-yığılma-toplanma) anlamlarının bulunduğunu söylemek mümkündür. İşte tam da bu sebeple yani ortak kavramsal anlam içeriği sebebi ile çok büyük bir olasılık ile bu gün farklı sözcükler halini almış bu sözcüklerin anlam toplusunun Ön Türkçe döneminde tek bir sözcük ile iletiliyor olma durumu olmuş olması düşünülebilir. Muhtemelen zamanla ses değeri ayrışan bu sözcüklerin anlam içeriklerinin de dildeki evrim sürecinde bölüşülmesi ve/veya birbirinden ayrışması söz konusu olmuş olmalı diyebiliriz.
UÇAN SAPÇIĞI SEPER (sepip) ÇEKEN SEN (sensin) UÇAIN SAPÇU SEPÖR ÇEKEN SEN Yazarın "UÇAN SAPÇU SEPÖR ÇEKEN SEN" biçiminde yazdığı tümceyi biz günümüz diline "UÇAN SAPÇIĞI SEPİP ÇEKEN SEN" biçiminde çevirmekteyiz. Fakat özellikle yaratılmış bu özel alfabe bizim bu tümceyi de farklı okuyabilmemizi sağlıyor. Alfabe transkripsiyonumuza esasen bu tümceyi farklı da okuyabiliriz. Üstelik bazı sözcükler farklı okunduğunda tümce bütünlüğü kopmuyor. Örneğin sondan ikinci sözcük hem ÇEKEN hem de ÇNEN okunur biçimde yazılmış. Yazar neden bu şekilde yazıyor? Çünkü özel okuyucuya sözcük oyunları yapmak istiyor olmalı. Bu sebeple bu tümceyi şu şekilde okumak da mümkün; "ÜÇEİN SAPÇU SEPÖR ÇNEN SEN". Yani günümüz diline çevirirsek "3EĞİN(3kat) SAPÇIĞI SEP(çeyiz) ÖR ÇÖNEN(el-sepeti) SEN". ÖNNEN sözcüğü Karadeniz bölgesinde (özellikle Zonguldak yöresinde halen yaşamakla birlikte) "EL SEPETİ" anlamında kullanılmaktadır. Burada SEP sözcüğü çeyiz anlamında kullanılmış olmalıdır. Divanü Lügati't-Türkide SEP sözcüğü "gelinin malı olan çeyiz" anlamında geçmektedir.
SAĞIN ÇALI DAYCASI (güzeli) O+YAPI/ÖYEF-İ/AYIP-I ÇOCUĞU SAF SU Çİ ÇİLEYEN ÇIL+ ÇIL-TOIK (CILTIK/ÇITLIK) ZAĞN ÇOLU DOYÇSU OYAPU/ÖYEFÜ/OYAFU ÇCSU SAP SU ÇÇILEĞN/ÇÇLEM ÇL DOIK Folio 94r Alttan 4, satır son sözcükler > ÇL DOIK / ÇIL DOIK – ÇİL DOIKI (CILTIK/ÇITLIK) AÇIKLAMA: Yazmada yaklaşık 600 Yıl Önce Yazıldığı Biçimiyle (Latin Harfleri karşılığı): ZAĞN ÇOLU DOYÇSU OYAPU/ÖYEFÜ/OYAFU ÇCSU SAP SU ÇÇILEĞN/ÇÇLEM ÇL DOIK Okuma Biçimi Olasılık 1: SAĞIN ÇALI DAYCASI (güzeli) O+YAPI/ÖYEF-İ/AYIP-I ÇOCUĞU SAF SU Çİ ÇİLEYEN ÇIL+ ÇIL-TOIK (CILTIK/ÇITLIK) (CILTIK / çıtlık veya D > T ses değişimi yaşamış olabilecek biçimi ile ÇILTOIK/ÇILTIK/ses yakınlığına göre bu gün ÇITLIK veya CILTIK biçiminde seslendirilen bitki adı) Anlam açılımı: SANKİ (tıpatıp/aynı anlamında) ÇALI GÜZELİ O+YAPI (veya AYIBI) ÇOCUĞU (çocuğu sözcüğü meyvesi anlamında kullanılmış olarak) SAF SU DAMLACIĞI ÇİLEYEN (serpen, çıkaran, saçan anlamında) ÇILTIK (farklı yörelerde bitki adlarından birisi olarak kullanılır. Açıklama ekte gösterilmiştir.) Okuma Biçimi Olasılık 2: SAĞIN ÇALI DAYCASI (güzeli) EYEFİ (çıtlık bitkisinden yapılmış alet (alet-i) veya araç) ÇOCUĞU SAPSI Çİ (çiğ, pişmemiş veya ham) ÇİLEMİŞ ÇİL (çirkin) DOĞMUŞ. Anlam açılımı: SANKİ (tıpatıp/aynı anlamında) ÇALI GÜZELİNE BENZEYEN ALETTEN DOĞMUŞ ÇOCUĞU HAM ÇIKARTARAK (SERPİŞTİRMİŞ-OLARAK) ÇİRKİN DOĞMUŞ. Okuma Biçimi Olasılık 3: SAĞIN ÇALI DAYCASI (güzeli) AYIPI (ayıbı) ÇOCUĞU SAF SU Çİ+ÇİLEMİŞ (çiğ/su-damlacığı) ÇİL (çilli/benekli) DOĞMUŞ. Anlam açılımı: SANKİ (tıpatıp) ÇALI GÜZELİ AYIBI ÇOCUĞU/meyvesi SU DAMLASI SERPİŞTİRMİŞ/ÇİLEMİŞ gibi ÇİLLİ/BENEKLİ DOĞMUŞ/DOĞURMUŞ. Bu Tümcede Geçen Sözcüklerin Anlamları ve Sözlük Kaynakları Hk Notlar: <DAYCA sözcüğü anlamı; Denizli bölgesi ağızlarında İYİ ve GÜZEL manasında kullanılır.> <O-YAPU; YAPI sözcüğü Karadeniz ağızlarında YAPU biçiminde de seslendirilmiştir. O YAPI anlamında seslendirilen fakat baştaki O (muhtemelen bu cümleye anlam çeşitliliği ile zenginleşme katmak için) özellikle bitişik yazılmış ve böylece sözcüğün aynı zamanda EYEF ve/veya AYIF okunması istenmiş olabilir. > <EYEF anlamı; Sap, ot, çalı bağlamlarını denk yaparken ipleri sıkıştırmakta kullanılan özellikle çıtlık denilen ağaçtan yapılmış araç. > < AYIF anlamı; Kars yöresi ve Azeri yöresi ağızlarında AYIP anlamında söyleniş biçimi (bknz sözce-sozluk) > <Çİ; Divanü Lügati't-Türk’te Çİ sözcüğü anlamı “toprakta yaşlık, yaş” anlamında geçmekteymiş (sözce-sözlük) (Ya da su damlacığı anlamında bugünkü ÇİĞ sözcüğümüzün anlam yakını olarak kullanılmış olabilir.) > <ÇİL: (Divanü Lügati't-Türk) çokluk bildiren sıfat edatı olarak kullanılması yanı-sıra; bere, döğmek yüzünden deri üzerinde olan iz, çirkinlik, çil anlamlarında da kullanılmış sözcüktür. > < ÇİLEM: (çilemek) ve/veya ÇİLEĞİN (çileyen): Saçmak. Saçan, serpmek, serpen, ıslatan, yaşartan/yeşerten, çilemek, çileyen, (Divanü Lügati't-Türk) çilemek, yaşartmak, ıslatmak anlamlarından birisi ile kullanılmış olabilir. > < CILTIK > çıtlık: (T. çıtlık), (And. Ağz.: cıltık) Çitlembik (TS, 1, 480; DS, III, 914) Kaynak (M. Fatih Alkayış > Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiye Türkçesinde Bitki Adları Tezi > Sayfa 280) < CILTIK anlamı: Sert çekirdekli bir çeşit meyve, şımarık, hoppa, züppe (Muğla bölgesi ağızları) Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğünde ÇITLIK anlamı: (Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü / sözce-sözlük) 1. Çitlenbik. 2. Sakız ağacının meyvesi, menengiş. 3. Kenevir tohumu. 4. Hindiba. 5. Kökünden sakız yapılan karakavuk otu ve bu ottan çıkarılan sakız. 6. Çengel sakızı. 7. Labada. Ve Çalı süpürgesi anlamlarında kullanılan sözcüktür. > Sonuç/Çıkarım: Yazarın oluşturduğu bu alfabe ve bu tip yazım biçimi, muhtemelen onun tümcelerin farklı okuyucular tarafından (ya da aynı okuyucu tarafından) farklı anlamlarda okunarak faklı anlamlarda anlaşılmasını istemiş olmasından dolayı yaratılmış olmalıdır. Çünkü aynı yazım biçimi ile farklı ses değerleri ile okunan aynı sözcüklerin farklı anlamları tümce bütünlüğünü bozmadan yeni bir anlam verir biçimde çalışmaktadır. Bu da tesadüfi olmamalıdır çünkü bu durumun çok sayıda olmakla başka örnekleri yazma boyunca mevcuttur. Sayfa 94r tam olarak ve detaylı biçimde çalışıldığında ve günümüz diline uygunlaştırıldığında bu çıkarımın doğruluğu hakkında daha net bir açıklama yapılabilir. Kaynak Link: CILTIK > çıtlık Sözcüğünün bir bitki adı anlamında kullanıldığının görülebileceği akademik makale: (< T. çıtlık), (And. Ağz.: cıltık) Çitlembik (TS, 1, 480; DS, III, 914) ERCİYES ÜNİVERSİTESİSOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRKİYE TÜRKÇESİNDE BİTKİ ADLARI Tezi Hazırlayan M. Fatih ALKAYIŞ > Sayfa 280 > Bakınız: https://studylibtr.com/doc/666756/tc-erci%CC%87yes-%C3%BCni%CC%87versi%CC%87tesi%CC%87-sosyal-bi%CC%87li%CC%87mler
BİÇİCİ BİLGİSİ ÇOCUĞU GÜNSELİKİ ÇEKER PÇCÜ PİLGSÜ ÇCIYU ÇNCİLEXÜ ÇEKANÇILAR Bu tümce sayfa 66r'de okunmuştur. Cümlenin yazılışı: PÇCÜ PİLGSÜ ÇCIYU ÇNCİLEXÜ ÇEKANÇILAR biçimindedir. Burada ÇN- yazılmış sözcüğünü yazar muhtemelen ÇÜN olarak seslendiiriyor ve bugün bu sözcüğü GÜN biçiminde seslendirmekteyiz. ÇNÇİLEXÜ sözcüğünü GÜNSELİKİ BİÇİMİNDE günümüz diiline çeviriyoruz. Günselik sözcüğü 'bir işe başlanması gereken gün veya zaman anlamındadır. Yani bu cümlede BİÇİCİ BİLGİSİ ÇOCUĞU GÜNSELİKİ ÇEKER (Cerrahın bilgisi çocuğu doğru zamanda/günde çeker) Yazarın ÇEKANÇILAR biçiminde yazdığı sözcük ÇEKER veya ÇEKER-ÇIKARIR anlamındadır. https://sozce.com/nedir/145162-gunselik NOT: Bu tümcedeki son sözcüğün ilk harfi biraz silik çıkmış. Bunun Çb/Çbi (Ç1) yazılmış olması olasıdır. Böyle ise bu sözcüğü ÇBİ-ANÇILAR biçiminde de okumak mümkündür. Burada ÇBİ sözcüğü CEB ve ANÇILAR sözcüğü ise AÇAR biçiminde çevrilebilir. Bu sözcük ‘ameliyat kesiği-cepçiği açmak’ anlamında cep benzetmesi ile kullanılmış olabilir. Bu durumda tümce şu anlamda verilmiş olabilir: Cerrahın bilgisi çocuğu doğru zamanda keser.
OBİRAÇZ OJIYÇU ÖZEZ ARAK ARILGÖSÜ OJI ŞARO BİR ACİZ ACISI AZİZ ARAK ARILGÖZÜ ACI ŞARAP ACILARI UYUŞAN O İYİ EV KIZI AR+ARIŞIR ULAŞIR ULAŞIR İLERİ O+YAFGU OBİRAÇZ OJIYÇU ÖZEZ ARAK ARILGÖSÜ OJI ŞARAP OCILAIRU UIYOŞAR O ÖİYİEFGZU ORAROŞAR UILAŞAR UILAŞAR ÜİLERÜ OIYAFXU Yazmanın 85v - 86r (harita sayfası) olarak bilinen sayfada sağ üst köşedeki dairesel çizimin ortasında bulunan tümce: Orjinal yazılışı Latin Alfabesi ile: OBİRAÇZ OJIYÇU ÖZEZ ARAK ARILGÖSÜ OJI ŞARAP OCILAIRU UIYOŞAR O ÖİYİEFGZU ORAROŞAR UILAŞAR UILAŞAR ÜİLERÜ OIYAFXU = Günümüz dilinde Yazılışı ve anlamı: O BİR ACİZ ACISI AZİZ ARAK (rakı / içki) ARILGÖZÜ (arınmış/saf+kaynaktan) ACI ŞARAP ACILARI UYUŞAN O İYİ EV KIZI AR+ARIŞIR (kocasını/utanmaz aldatır) ULAŞIR ULAŞIR İLERİ O+YAFGU (halktan olup hakandan iki derece aşağı bulunan kişiye verilen ungun)
UCU SUSAM ÇİÇEĞİ UÇU SU SAM ÇÇYÜ On page 14v, the word SUSAM (sesame) was written in two places. On this page, the first sentence in the third line was written as 'UÇU SU SAM ÇÇYÜ'. This sentence has been translated into today's Anatolian-Turkish as 'UCU SUSAM ÇİÇEĞİ' (end section is a sesame flower) by us. The first word written on this page was read in the name form of 'GOOD SUCHOM' ('good suchom' = 'the author named the head of the plant with its seeds as 'IYI + SUÇOM'). The author drew sesame seeds in this first word on this page. You can find further explanation of the meanings of these words on the page titled 'read words' or 'words matching illustrations'. Sayfa 14v'de SUSAM sözcüğü iki yerde geçmekte. Bu sayfada baştan üçüncü satırda ilk cümle 'UÇU SU SAM ÇÇYÜ' olarak yazılmış. Bu cümle tarafımızdan 'UCU SUSAM ÇİÇEĞİ' olarak günümüz Türk diline çevrildi. Bu sayfada yazılmış ilk sözcük 'İYİ SUÇOM şeklinde okundu. Yazar SUSAM bitkisi tanesini SUSAM şeklinde yazarken bitkinin tohumlarının bulunduğu baş kısmını 'İYİ+SUÇOM' olarak adlandırmış. Yazar bu sayfadaki bu ilk sözcüğünün içinde susam taneleri de çizmiş. Bu sözcüklerin anlamları ile ilgili daha fazla açıklamayı 'okunmuş sözcükler' veya 'çizimler ile eşleşen sözcükler' başlıklı sayfada bulabilirsiniz. (Not: Sayfamızdaki açıklamalar henüz ham notlar şeklinde yerleştirilmektedir. Sayfanın yazılımı devam etmektedir ve test aşaması sonunda ve ham notların girişi tamamlandığında Türkçe ve İngilizce metinlerdeki yazım hatalarının düzeltilmesi planlanmıştır.)
UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP AL-I +ÖZÜ / OL+VAR+ÖZÜ UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ Sayfa 68v’deki yazılış şekli > “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” . Burada, Türk dilinin farklı lehçelerinde olmakla, sondaki ‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ eklerini geçmiş zamanda yapılmış bir hareketi bildirir ek olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte bu eki belirsiz zaman olarak kullanan lehçeler de olmuş olabilir. Ayrıca geçmişte bu eki geniş zaman olarak kullanan ağızlar olmuş olabileceğini de küçük bir ihtimal ile de olsa düşünmek mümkündür. Yazarın bu eki geçmiş zaman mı, yoksa geniş veya belirsiz zaman içeriği ile mi kullandığı konusunda benzeri çok sayıda cümleyi inceledikten sonra daha net bir bilgi vermek mümkün olabilir. Ancak biz mevcut okumalara dayanarak yazarın bunu “belirsiz bir geçmişte olmuş hareketi” veya “belirsiz bir geçmişte başlamış ve halen devam eden hareketi” ifade eder şekilde kullandığını düşünüyoruz. [‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ ekleri zarf-fiil (gerundium) eklerinden olup, hareket hali ifade eden fiiller teşkil ederler. Bunlar, devamlılık, zaman, miktar, sebep/sonuç fonksiyonunda zarf-fiiller yaparlar.] Bu değim/cümle içerisinde alfabe karakterlerinin tanımga (tamga) işaretler ile birlikte kullanıldığını görüyoruz. Bunun yazma boyunca farklı sayfalarda çeşitli örnekleri görülmüştür. Bu değim/cümledeki ilk sözcüğün ilk harfi (biraz silik çıkmış) ‘UÇ’ tanımgasıdır. Bu tanımga işareti bugün unutulmuş olsa da binlerce yıllık arkeolojik kazılarda çıkan bulgularda sembol olarak ve yazı-söz ifadesi olarak kullanılmış olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Burada yaptığımız alfabe transkripsiyonunda (ve geçmiş – farklı uygarlıkların işaret-yazılarına yapmış olduğumuz transkripsiyonlarında) pek çok sayıda değim ve/veya cümle içerisinde anlam bütünlüğü ve örtüştüğünü sağlanarak okunduğunu söylemeliyim. Burada bu konuda detaya girmeyeceğiz çünkü burada geçen tanımgaların tamamı için ayrıca detaylı olarak bir veya birkaç makale yayınlayacağız. Bu değim/cümlenin ilk sözcüğünün ilk yazı karakteri olan tanımga işaret ‘UÇ’ tanımgasıdır, fakat bu tanımganın silik okunan kısmı sebebi ile, bu işaretin bir başka bileşik yazı-karakterine daha benzerliği söz konusudur. Tanımga işaretler türeşkoşum tablomuza bakarsanız bu işaretin “VAR/BAR/BİR” okunan tanımgaya ‘ I / İ ‘ alfabe işareti getirilerek oluşturulmuş bir bileşik karakter olduğunu görebiliyoruz. Biz bu karakteri ‘tanımga-işaretler’ tablomuza “VAR-I/BAR-I/BİR-İ” ses değeri ile ekledik. Bu ses değeri ile bu işaretin bu alfabe transkripsiyonunda farklı örneklerde bütünlüğü bozmadan eşleşme sağladığı da görülmüştür. Bu konuda da ayrıca detaylı örnekler verilecektir. Bu değim/cümledeki ilk tanımga işaretini, yazarın bilerek mi silik yazdığı, yoksa tesadüfen mi böyle göründüğünü söylemek güçtür, fakat bu tanımgayı ‘UÇ’ okumak yerine ‘VAR’ veya ‘BİR’ okuduğumuzda karşımıza farklı bir kelime çıkmaktadır. Öyle ki, cümlenin “VARIAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (VARIP ÇİSELEYİP SAÇILIP OLVARÖZÜ) veya “BİRİEP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (BİRİP/Birikip (birbiri ile birleşip tek parça olmuş veya birleşmiş anlamında) ÇİSELEYİP (çiselemiş) SAÇILIP (saçılmış) OL+VAR+ÖZÜ) okunuşu da görülmektedir. Böylece elimizdeki ATA abc-türeşkoşumuna (alfabe transkripsiyonuna) göre ilk sözcüğü ‘VARIAP’ (varıp) veya ‘UÇAP’ (uçup) okuya bileceğimizi ifade etmiş bulunuyoruz. Biz bu ilk işareti daha çok ‘UÇ’ tanımgasına benzettiğimiz için ve-de, ‘UÇUP’ sözcüğünün bu değim/cümlenin anlamı ile daha çok örtüştüğünü düşündüğümüz için ‘UÇAP’ (uçup) okunuşunu burada esas alıyoruz. Ancak yazarın bilinçli olarak bazı işaretleri ikili okunur şekilde yazdığını da düşünüyoruz. Çünkü bu durumun çok sayıda farklı örnekleri neredeyse her sayfada olmakla görülmektedir. Burada ikinci ‘UÇ-AP’ okuduğumuz sözcüğün eki olan ve bizim ‘-AP’ okuduğumuz kısmın da ilk harfi hem ‘-V-‘ hem de ‘ -A-/-E-‘ okunur olarak yazılmıştır. Yazarın hangi lehçeyi konuştuğunu henüz bilmiyor olsak da ve okuma tecrübemiz yazarın lehçesinin bugün yaşamayan bir lehçe olabileceğini veya onun karışık lehçe kullandığını bize söylüyor. Bu sebeple, yazarın bu sözcüğü ‘UÇVP’ veya ’UÇAP’ şeklinde seslendirilmiş olmasından asıllı olmayarak sözcüğün ses değeri yakınlığı bakımından bugün Anadolu’da ve Azerbaycan’da Türk dili ağızlarında yaygın söylenişi ile kullandığımız ‘UÇUP’ sözcüğü ile eşleştiğini söyleye biliyoruz. Gelecekte okumalar ilerledikçe, ‘UÇUP’ şeklinde okuduğumuz bu sözcüğün yazar tarafından ‘UÇVP’ olarak mı yoksa ‘UÇAP’ olarak mı yazıldığını net olarak söylemek mümkün olabilir. Bu sözcüğün (UÇ-/UÇ+) kökündeki anlamı görmek için onu sözlüklerde ‘-mak’ eki ile görmeniz mümkündür. Bu sebeple sözcüğü sözlüklerde ‘uçmak’ (uç-mak) olarak arayabilirsiniz. [The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise) > Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>] Burada yazılmış olan ikinci sözcük “ÇSEİP” (çiseleyip) sözcüğüdür. Bu sözcüğün de son eki ilk sözcük ile aynı fonksiyondaki ‘-ip’ ekidir. Ancak siz sözlüklerde bu sözcüğün anlamını görmek isterseniz onun da aynı il sözcükte olduğu gibi ‘-mek’ eki almış formuna bakmalısınız. Yani sözlüklerde bu sözcüğü ‘çiselemek’ (çisele-mek) şeklinde bulabilirsiniz. Burada ‘çiseleyip’ (çiselemek) sözcüğü ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır. Ancak ‘yağmur çiselemek’ anlamında kullanılmamıştır. Bunu böyle olduğunu, değim/cümle bütünlüğüne bakınca anlayabiliyoruz. Türk dilinde aynı kökten ‘çisenti’ sözcüğü de yapılmıştır ve anlamını burada linkini paylaştığımız sözlük sayfası bir örnekle ifade etmiştir. Buna göre; Çisenti sözcüğünün anlamlarından birisi, “toza benzer biçimde ince ince yağan şey” (Örnek; "Yıldızların ışık çisentisi Altında yalıya geldim." -Y. Z. Ortaç.). ‘Çiselemek’ ve ‘çisenti’ sözcükleri veya bunların kökü anlamca sadece su çiselemesi veya yağmur ya da ‘çiğ-düşmesi’ anlamında kullanılmamıştır, ancak bunlara ilave olarak ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır. Ayrıca bu sayfada çizilen ‘galaksi’ benzeri görsel de bu görüşümüzü desteklemektedir. Bu sayfada ayrıca ‘kırkıncı-âlem’ sözcüğü de okunmuştur. Yazar ‘ÂLEM’ sözcüğünü ‘OLAM’ (olmuş olan her-şey / var olmuş olan her-şey / olmuşların tamamı) anlamında kullanmaktadır. Dolayısı ile bu sözcüğün ‘evren’ anlamında kullanıldığını ve ’40-ıncı-olam’ sözcüğünün de ‘kırkıncı evren’ anlamında kullanıldığını söylemek mümkündür. Bu bahsettiğimiz sözcük hakkında detayları açık-ağ (internet) sayfamızda bulabilirsiniz. Bu değim/cümlede yazılmış olan üçüncü sözcüğün de eki de baştaki iki sözcükte olduğu üzere, onlarla aynı fonksiyonu taşıyan ‘-IP/-OP’ ekidir. Yazar bu sözcüğü ‘ZOÇCLOP’ (O/A ses değişimi sıklıkla not edildiği için SAÇCLAP/SAÇCILAP şeklinde seslendiren ağız ve lehçelere yakın olacak) şeklinde yazmış. Bugün Karadeniz yöremizde bu sözcüğü ‘SAÇILUP’ şeklinde seslendiren ağızlar vardır ve Anadolu'nun genelinde ‘SAÇILIP’ şeklinde seslendirilmektedir. Z/S ses dönüşümü Türk dilinin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Bugünkü sözcüklerimizin söyleniş ses-değeri ile mukayese yapıldığında bunun çok sayıda örnekleri bu yazmada da görülmüştür. Bu sözcüğü de sözlüklerde ‘-mak’ eki almış formu ile ‘saçılmak’ (saçıl-mak) şeklinde görebilirsiniz. Burada bir not eklemekte fayda görmekteyiz. Yazar ‘Z’ harfi ve ‘2’ sayısını aynı şekilde çiziyor. Dolayısı ile bu sözcüğü ‘2OÇCLOP’ (İki+açılıp = İki defa açılarak veya iki-kola/bölüme/parçaya açılarak) şeklinde okumak ve anlamlandırmak da mümkündür. Fakat biz bu sözcüğün ‘saçılmak’ fiili köküne ‘-IP/-OP’ eki getirilmekle yapılmış sözcük olduğunu düşünüyoruz. (Yazarın bilinçli olarak bu şekilde ikili okunur yazıları ise çok sayıda görülmüştür.) Burada geçen dördüncü sözcüğün üçüncü yazı-işareti bir harf olarak ‘ I/İ ‘ harfine benzemektedir. Bu sebeple bu sözcük OLI+ÖSÜ (‘Ali-özü’ veya ‘AL-I+ÖZÜ (‘kırmızı-özlü’/’kırmızı-çekirdekli’ anlamında) okunabiliyor. Ancak yazar I/İ yazacağı zaman daha çok bu işareti yana yatık olarak çiziyor olması söz-konusudur. Dolayısı ile bu bir tanımga olarak sözcüğün içerisine dahil edilmiş olarak okunmuştur. Bu tanımga da unutulmuş tanımgalar arasındadır. Bir dik çizgi geçmişte aynı anlam içeriğine sahip olarak ‘DİRİ’, ‘TİRİ’ ve ‘İRİ/IRI’ şeklinde okunmuş olmalıdır. Biz bu yazma dışında başka tarihi yazıları da inceledik ve aynı ses değeri ile bunların tamamında anlamlı sözcük ve cümleler çok sayıda örnekte okunmuştur. Bu konuda detayları ve bu tanımganın nasıl doğduğunu örnekleri ile ayrıca yazacağız. Ancak çok sayıda sözcükte, cümlede ve birbirinden farklı dönemde farklı alfabe ile yazılmış metinlerde bu işareti aynı ses değeri ile okumaktayız. Bu okumalarda cümle anlam bütünlüğü de kurulabildiği için matematik ihtimaller hesabı dikkate alındığında bunun tesadüf olmadığı ancak geçmişte bilinen bu tanımganın bugün unutulduğu da anlaşılmaktadır. Dolayısı ile biz burada geçen dördüncü ve sonuncu söz olan bu sözcüğü ‘OLVARÖSÜ’ (OL+VAR+ÖZ-Ü) olarak okumaktayız. Bu da bu sözcüğün iki kelime ve bir kelime ekinin birleşiminden oluştuğunu bize göstermektedir. Bu sözcüğün sonundaki ‘ÖZ-Ü’ sözcüğü ‘çekirdeği/merkezi’ ve ‘doğduğu-yer/kaynağı/varlık-sebebi’ anlamında kullanıldığını söyleye biliriz. [Türk dilinde ‘-u’ sözcük ekinin (-ı/-i; -u/-ü) fiillerden isim yapmakta çok kullanılan bir ek olarak çalıştığını, (fiil kök veya gövdelerinden isim yapan) ve aynı zamanda ‘teklik bildiren 3. şahıs iyelik eki’ olarak da fonksiyon kazandırdığını bilmekteyiz. (“-Ü/-U” and “-İ/-I”: these are an Object Pointer Suffixes (Turkish Direct Object Suffix (accusative) such as “the” in English). (“The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)] OL+VAR+ÖZÜ sözcüğü “olan varlıkların (tamamının) çekirdeği veya varlık sebebi” ya da “Olmuş-bütün Varlıkların Özü” anlamında kullanılmıştır. Geçmişte ‘OL’ sözcüğünün ‘O’ (işaret sıfatı olarak ‘o’) şeklinde kullanımı olduğunu M. Kaşgarlı’nın eseri olan "Divanü Lügati't-Türk" eserinde yazdıklarından biliyoruz. Elbette yazar bu sözcüğü bir kalıp olarak öğrendiği gibi kullanıyor olabilir. Bugün sözlüklerde bu sözcüğü göremiyor olsak da geçmişte kullanımı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak yazarımızın ‘O’ işaret sıfatını yine ‘o’ şeklinde yazdığı örnekler bu yazmada görülmüştür. Bu sebeple biz ‘OL’ olarak yazdığı sözcüğün ya ‘AL/AL-I’ (kırmızı anlamında) ya da ‘OL’ (olmak, var olmak) anlamında sözcük olarak kullanmış olduğunu düşünmekteyiz. Yazarın bugün ‘AL’ (kırmızı anlamında) olarak yazdığımız sözcük ile bugün ‘OL’ (olmak anlamında) olarak yazdığımız sözcüğü (her ikisini birden) ‘OL’ şeklinde yazdığını biliyoruz. Çünkü çok sayıda cümle analizinde bu sonucu aldık. Dolayısı ile yazar cümle bütünlüğü açısından bu sözcüklerin her ikisi bu cümleye anlam bütünlüğü ile oturmaktadır. Dolayısı ile yazarın her ikisini kastettiğini söyleyebiliriz. Üstelik şahsi görüşüm OL (olmak) sözcüğü ile AL (kırmızı anlamındaki) sözcüğünün geçmiş ortak kökten ayrıştığı yönündedir. Atalarımız olmak, var-olmak ve yaşam anlamına gelen sözcük ile (belki de ‘kan-rengi’ ilişkisi üzerinden olsa gerek), ‘kırmızı’ anlamına gelen ‘AL’ sözcüğünü geçmişte aynı kök sözcükle ifade etmiş olabilirler. Ancak yazarın ‘OL+VAR+ÖS-Ü’ şeklinde bir bileşik sözcük olarak seslendirdiğini düşündüğümüz bu sözcüğün ortasındaki bileşeni ‘+VAR+’ sözcüğünün farklı lehçelerde söylenişleri ile ‘+BAR+’, ‘+BİR+/+BIR+’ olarak değerlendirilebilinir. Bu durumda burada bu sözcüğün baştaki iki bileşenine karşılık gelen ‘*ALBAR+’, ‘ALBİR’ ve ‘ALBIR’ seslendirile-bilecek varyantları, bugün dilimizde yaşayan ve ‘kırmızı yansıma’ anlamına gelen ‘ALPIR’ sözcüğümüz ile de oldukça yakın ses-değeri yakınlığı içinde görülmektedir. Yazar eğer bu anlamda yazmış ise bu durumda bu sözcük ‘ALPIR+ÖZ-Ü’ yani, “kırmızı yansıma merkezi/özü/çekirdeği” anlamında olacaktır. Böylece; Yazarın “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” olarak yazdığı ve bizim “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP OL+VAR+ÖZÜ” olarak açıkladığımız sözcüklerin “uçup çiseleyip (parçacıklara-ayrılarak/serpilerek saçılan/etrafa-genişler-şekilde-küçük parçacıklara ayrılarak dağılmış) saçılmış (etrafa dağılarak saçılmış/açılmış) var olmanın özü/çekirdeği/nüvesi” şeklinde günümüz diline anlam çevirisini yapabiliriz. Ya da yukarıda anlamını verdiğimiz olasılıkların farklı birleşimleri ile yakın manalarda olmakla farklı bir çeviri de yapılabilir. (Yine de temel anlam çok fazla değişmez.) Not: OL+VAR+ÖZÜ sözcüğünde olduğu üzere, bugün sözlüklerde bazı sözcükleri bulamıyor olmamız onları köklerden okuyamayacağımız anlamına da gelmeyecektir. NOT: Burada dördüncü (sonuncu) sözcüğü 'ALİ+ÖSÜ' (ALİ+ÖZÜ' olarak okuyacak olursak anlam bir kadar değişmektedir. ALİ sözcüğünün anlamını en güzel izah eden bilgileri Azerbaycan-Türk dili sözlüklerinde bulabilirsiniz. ALİ sözcüğünün çeşitli kullanımları vardır. Bunların hangisini alacağınıza göre bu cümlenin anlamı elbette değişecektir. Ali sözcüğü 'en yüksekte olan ulu ve yüce' anlamındadır. Bu anlamı ile Tanrının sıfatlarından birisi olarak da kullanılmış olabilir. Fakat yazarın bu el-yazmasında din veya inanç içerikli, bir dil kullandığını söyleyemiyoruz. Ancak yine de birkaç sözcük ile Tanrı adını almadan yaratıcıya işaret ettiği bölümler olabilir. Mesela Ayçiçeği olarak bilinen sayfa 33v de bu bitkiyi yaratan için (yaratıcısı-anlamında) 'terzisi' sözcüğünü kullandığını okuduk. Dolayısı ile yazmanın ana konusu inanç veya dini içerikli olmasa da bazı sayfalarda yaratıcıya atıfta bulunmuş olması veya onun sıfatlarını kullanmış olması muhtemeldir. [Ali sözünün mənası; 1. Ən yüksək, ən baş, ən yuxarı. 2. Uca, hündür, yüksək. □ Hülaku xan payta... / ... Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti / ali sözünün mənşəyi, ali sözünün etimologiyası Ərəb mənşəli hesab edirlər, məncə ala qapı birləşməsindəki ala sözü ilə qohum­dur və türk mənşəlidir. Alişan (“Əlişan” kimi də işlədilir) “şöhrəti (şanı) uca olan” deməkdir. (Bəşir Əhmədov. Etimologiya lüğəti)...] Ben de ALİ sözcüğünün kaynağı konusunda Sayın Bəşir Əhmədov ile aynı görüşteyim. Burada ALİ sözcüğünü Hz. Ali ve ALİ+ÖZÜ sözcüğünü de 'ALİNİN KENDİSİ' anlamında almak isteyenlere de itiraz edemiyoruz çünkü bu sözcük de cümle bütünlüğünü bozmuyor. Ancak bize göre yazar dini yönümlü anlamı ile kullanmadı çünkü yazma eserin ana içeriği bu yönümde değildir. Dolayısı ile bu cümleyi “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP ALİ/ALA+ÖZÜ” cümlesinin anlamı “UÇDU ÇİSELENDİ SAÇIDI ALİ+ÖZÜ/yüksek-ulu (yaratıcının) çekirdeği (veya ALİ'nin kendis)”.
AL COF CİCOZ-U DOĞ+OL-GU AÇILI (açılan) GÖZÜ ALA ALAZ OLCOF ÇCOSU DOOLGU OÇCLU GÖSÜ ÖLÇSÜ OLO OLOZ SAYFA 68v “AL+COF CİCOZ-U DOĞ+OL-GU AÇILAN GÖZÜ ALA ALAZ” cümlesi; Orjinal yazılış şekli > “OLCOF ÇCOSU DOOLGU OÇCLU GÖSÜ ÖLÇSÜ OLO OLOZ” Günümüzde aslına en yakın sözcükler seçilerek yazılsaydı > “AL (kırmızı) COF (parlak) CİCOZ-U (bilyesi) DOĞ+OL-GU (halka olma hareketi) AÇILI+GÖZÜ+ÖLÇÜSÜ (açılma-uzaklaşma + gözü/bölmesi/boşluğu/bölgesi+ ölçüsü) ALA (kırmızılı/kanat şekilli/kuşaklı) ALAZ (alev)” Günümüz diline açıklamalı çevirisi: “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.” Yazar bu cümle ile; ‘kırmızı-parlak-bilye’ görünümündeki yapının ‘halka olma veya dairesel hareketi yaparak açıldığını (uzaklaştığını) ve açılma-gözü diye tabir ettiği açılmanın başlangıç ve uç noktaları arasındaki mesafeyi / boşluğu ‘göz/gözü’ olarak (yani iki uç arasındaki açıklığı) işaret ederek bu açılma gözü ölçüsünü (mesafesini) ‘kırmızı alev’ (kırmızı alev rengi olarak) veya ‘kanat şeklindeki yapıda’ alev olarak tanımlıyor. Bu cümlede yazarın, hem ‘kanat şeklinde alev’ hem de ‘kırmızı alev’ anlamına gelebilen “ALA ALAZ (OLO OLOZ)” sözcüklerini yazdığını görüyoruz. Ancak bu cümleden yazarın bu ‘kırmızı alev veya kırmızı renkli alev’ ile veya ‘kanat şeklinde alev’ ile açılma-uzaklaşma ‘gözü’ tabir ettiği boşluğu veya mesafeyi nasıl ölçtüğü hakkında bir bilgi yoktur. Kırmızı alev rengi veya ışığı ile veya kanat şeklinde alev ile bir mesafe ölçümü nasıl tayin ettiği hakkında bir fikrimiz olmasa da bu cümlenin içerisinde geçen sözcüklerin, Türkçe sözlüklerde nasıl açıklandığını gösteren sayfaları yandaki kolonda gösteriyoruz. Bu cümlenin ifade ettiği anlamı günümüz diline şu şekilde çevirmiştik; “Kırmızı parlak bilyesinin/küresinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.” Fakat bu cümlede geçen bir sözcük bu cümlenin açıkladığımız bu anlamını değiştirmektedir. Öyle ki, bu cümlede baştan üçüncü sırada geçen sözcüğün bugün ‘doğ-‘ (doğmak fiili kökünden) sözcük olabileceğini hesaba katarsak çevirimiz veya açıklamamız bir miktar değişerek şöyle olacaktır; “Kırmızı parlak bilyesi (veya bilyenin) doğma –hareketi açılma gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi/mesafesinin anlamında ‘gözü’) ölçüsü kırmızılı alev.” Bu cümlede en başta geçen ve yazarın OLCOF olarak yazdığı sözcü OLCOP (al cop / al çöp) olarak okuyanlar olursa Türk dilinde bununda anlamı olduğunu söylemeliyim. Türkçede COP ve ÇÖP sözcükleri bu sözcüğe yanık-ses değeri ile ait edilebilir gibi görünse ve bu sözcüklerin her birisinin Türkçede anlamı olsa da, cümle bütünlüğü açısından incelediğimizde yazarın ‘COF’ yazdığını anlamak mümkün olmaktadır. Yazarın bir bileşik kelime olarak OLCOF şeklinde yazdığı bu sözcüğü bugün biz bileşik kelime olarak değil ayrı ayrı ve AL COF şeklinde yazabiliriz. Fakat bileşik kelime olarak yazılsa da yazılmasa da anlamda bir değişiklik olmayacaktır. Bununla birlikte bu sözcükleri sözlüklerimizde bileşik kelime olarak bulma şansınız yoktur. Çünkü bu el-yazması bu sözcüklerin bir arada bir bileşik kelime oluşturmuş halinin ilk olarak görüldüğü yazmadır. (En azından biz geçmişte bileşik sözcük olarak bu sözün yazıldığı bir kaynak bulamadık.) ‘AL’ sözcüğü ‘kırmızı’ anlamında kullanılmıştır. ‘COF’ sözcüğü ise unutulmaya yüz tutmuş olsa da Anadolu’da halen bazı bölgelerde işlek olarak kullanılmaktadır ve ‘parlak’, ’parlaklık (parlak olma)’, ‘gösteriş’, ‘gösterişli-olma’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yani yazarın ‘OLCOF’ olarak yazdığı ve bugün ‘AL COF’ olarak seslendirebileceğimiz sözcüğün anlamı ‘kırmızı-parlak’ veya ‘parlak-kırmızı’ anlamındadır. Bu cümledeki ikinci sözcük olan ‘ÇCOSU’ ve ‘ÇCOŞU’ olarak okunabilen sözcüğün eki ‘-U’, kökü ise ‘ÇCOS-‘ sözcüğüdür ve Anadolu’da bu gün, bu sözcük halen bazı bölgesel ağızlarda ‘CİCOZ-’şeklinde yaşamaktadır. Bu cümledeki üçüncü sözcük, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde bileşik olarak yazdığı sözcüktür. Bu sözcük de sözlüklerimizde bileşik kelime oluşturmuş hali ile yer almaz. Bu sözcüğün geçmişte başka bir yazılı kaynakta görülmediğini söyleyebiliriz. (En azından biz herhangi bir kaynakta bu sözcüğün geçtiğini tespit edemedik.) Yani, ATA el-yazması bu sözcüğün yazılı olarak geçtiği ilk kaynaktır. Bu sözcüğü bileşenlerine ayırarak ve ses-değeri benzerlerini arayarak inceledik. Bu sözcüğün olası anlamını bulmak için sözcüğü bileşenlerine ayırarak incelemek daha doğru olacaktır. Sondaki ‘-gu’ sözcük-eki, fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve aygıt ismi yapan edat olarak eski Türkçe de görülmektedir. Bu ‘-gu’ eki, fiilden isim yapma eki olarak fiilin gösterdiği hareketi yapanı, olanı ve/veya yapılanı ifade eden isimler de yapmaktadır. Yani bu sözcük ekinin, zaman, yer (mekân), aygıt-ismi yaptığını ve fiilin gösterdiği hareketi isim yaptığını söyleyebiliriz. Bu sözcüğü kökünün ‘dool-’ (‘doğul-’ = ‘doğma durumu‘/ ‘doğma hareketi’ bildiren) veya ‘do+’ (doğ (‘doğmak’ veya ‘halka’ anlamında) kullanılan sözcüğe ‘+ol-‘ (‘olmak’ fiili) sözcüğüne ‘-gu’ eki getirilerek yapıldığını söyleye biliriz. Bütün bunları dikkate aldığımızda, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde yazdığı ve bizim aynı ses değeri ile okuduğumuz bu sözcüğün ‘doğmuş olma hareketi ifadesinden türetilmiş bir isim olduğunu’ veya ‘dairesel veya halka olma hareketi ifadesi ve/veya ismi olarak kullanıldığı söylenebilir. Her iki durumda sözcüğün (yazarın yaşadığı dönemde) tek heceli kökü olan ‘do-‘ veya ‘do+’ sözcüğünün bugün ‘doğ-/doğ+’ seslendirdiğimiz sözcük olduğunu söylemek mümkündür. Bu sözcüğün kök anlamlarını görmek için sözlüklerde ‘doğmak’ sözcüğüne bakabilirsiniz. Ancak bu sözcük ile aynı kökten olduğunu düşündüğümüz ve tek başına yanına hiç bir ek almadan dilimizde yaşayan ‘doğ’ sözcüğü de vardır ve bu sözcük Anadolu’da halen bazı bölgelerde ‘çember’/ ‘halka’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu cümlede geçen dördüncü sözcük, yazarın ‘OÇCLU’ şeklinde yazdığı, (açılmış/birbirinden uzaklaşmış anlamında olduğunu düşündüğümüz) bugün ‘AÇILI’ şeklinde seslendirebileceğimiz sözcüktür. Bu sözcük Eski-Türkçe aynı anlama gelen aç- fiilinden evrilmiştir. Türk dilinde aynı kökten türetilmiş açılmak, açı, açacak, açılım, açılış, açtırmak, açık, açma gibi sözcükler de yaşamaktadır. Burada sözcük, “birbirine bitişik/yapışık haldeyken birbirinden koparak/ayrılarak uzaklaşmak” veya “içine/birbirine kapanmış durumdan veya belli bir noktadan ayrılarak uzaklaşmak” anlamında kullanılmıştır. Daha önce bulunulan konumdan uzaklaşmak anlamında da düşünülebilir. Örneğin; “suda yüzerken açılmak/açılmış olmak” gibi. Bu cümlede geçen beşinci sözcük olan ‘GÖZÜ’ sözcüğünün kökü ‘GÖZ-‘, sözcük-eki ise ‘-Ü’ ekidir. (Direct Object Suffix for "the" This suffix (‑i /‑ı /‑u /‑ü) used with bare nouns which end in a consonant.) Bu cümlede altıncı sözcük olan ÖLÇÜSÜ (ölç-ü-sü) sözcüğünü yazar ÖLÇSÜ olarak yazmış. Bu sözcüğün eki ‘-SÜ’ ve kökü ‘ÖLÇ-‘ / ‘ÖLÇ-Ü’ sözcüğüdür. Bu sözcük Orta-Türkçe ‘ölç-‘ (ölçmek) fiilinden türetilmiştir. Bu fiil Eski-Türkçe’de ‘ülgü’ (ölçü) olarak da görülmüştür ve Eski-Türkçe ‘ülüg’ (ölçülmüş hisse/hisse, pay/ölçülerek bölünmüş pay) sözcüğü ile kökteştir. Bu cümlenin sondan ikinci sözcüğü ‘ALA’ sözcükleridir. Yazar bu sözcüğü ‘OLO’ şeklinde yazmıştır. Bu yazmayı incelediğimizde gördük ki, yazarın kullandığı pek çok sözcük aradan geçen yaklaşık 600 yıl içerisinde O/A ses değişimi yaşamıştır. Bu da Türkçenin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Örnekleri çoktur. Sözcük ‘kırmızı’, ‘kanat şeklinde yapı’, ‘gökteki kuşak/gök-kuşağı’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamlardan ‘kanat şeklinde yapı’ ve ‘kırmızı’ anlamı bu cümle içerisinde bütünlüğü bozmadan çalışmaktadır. Bu cümlenin son kelimesi ‘ALAZ’ sözcüğüdür. Yazar bu sözcüğü ‘OLOZ’ şeklinde yazmıştır. Sözcüğün anlamı cümle ile de bütünlük sağlayan ‘alev’ anlamıdır. Burada verdiğimiz sözlük linklerinde bazı sözcüklerin anlamlarını görmek için bunları sadece ‘-mek’, ‘-mak’ sözcük eki almış formunda bulabilirsiniz. Mesela, ‘ölçmek’ (ölç-mek), ‘doğmak’ (doğ-mak), ‘açılmak’ (açıl-mak), ‘olmak’ (ol-mak) sözcükleri bunlardandır. [The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ / UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ / UZA-Y-IK (uzatılmış/uza-ık/uzaktaki/uza/uzay-ık) OK ÇİL ÖLÇÜŞ USAIIX OX ÇİL ÖLÇÜŞ -veya- USAĞX OX-ÇİL/-ÇIL ÖLÇÜŞ Adeta bir 'galaksi' çizimine benzeyen ve bu sebeple 'galaksi sayfası' olarak anabileceğimiz 68v sayfasında dört kelimeden oluşan bir cümle veya bir teknik tanımlama yapan başlık niteliğindeki (yandaki görselde işaretlenmiş olduğu gibi) yazılar okunmuştur; "USAIIX OX-ÇIL ÖLÇÜŞ", veya "USAĞK (uza-y-ık/uzatılmış)/USAIIX (uzak) OX -ÇIL/ÇİL ÖLÇÜŞ" olarak yazılmış bu teknik tanımlama tarafımızdan "UZAK OKÇUL (düz bir hat boyunca) ÖLÇÜŞ", veya "UZAĞIK (uzayan/uzatılmış) OK-ÇUL/+ÇİL ÖLÇÜŞ" Bu sözcüklere dikkatle baktığımızda OK sözcüğü ve ÇIL/ÇİL okunan sözcüğün ayrı yazıldığını görüyoruz. Yazar bunu bilinçli bir şekilde ayrı yazmış olabilir. Bu sebeple burada geçen '-ÇIL/+ÇİL' sözcüğü ve 'OK' sözcüğünün anlam içeriğini iyi incelemek ve cümle bütünlüğü içerisinde bu dört sözcüğü birlikte değerlendirmek çok önemlidir. Burada OX (OK) sözcüğü anlamı İngilizcede karşılığı 'arrow' olan sözcük karşılığı kullanılmış değildir. Yazar burada 'OX (ok)' sözcüğünü 'bir teknik/matematiksel veya geometri terimi' olarak kullanmış ve düz bir hat boyunca yapılan ölçümü ifade etmektedir. Ok sözcüğünün muhtelif anlamları vardır. Buna ilaveten 'OK' sözcüğü 'çap' sözcüğü eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır. Yazarın yaklaşık 600 sene önce OK sözcüğünü ÇAP anlamında kullandığını iddia edebilmemiz için bu yazmayı daha detaylı incelememiz gerekir. Mevcut durumda tamamlanmamış bir iş için ön yorumlar niteliğinde bunları yazmaktayız.
ELKIZI olco/alca/olca PAŞAM ÖR AYAĞIN (ayağınızı) ÖPER (öpüyor/öper) ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR El-yazmasının 'harita sayfası' adı ile anılan, 85v - 86r sayfasında sağ üst köşede okunmuş cümlelerden birisini, yazar aynen şu şekilde yazmıştır: "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR". (EL+KIZI OLCO/alca PAŞAM ÖR AYAĞIN ÖPER) Burada 6 tane sözcük var ve biz de yandaki görselde her sözcüğe kendi sıra numarasını vererek gösterdik. Bu cümlede ilk sözcük bugün bileşik sözcük olarak yazılan ELKIZI sözcüğüdür. Ancak bu sözcüğü bileşik olarak yazmaya da biliriz. Bu sözcüğü 'EL KIZI', 'ÜL KIZI' veya 'ELKIZI' şeklinde yazmak anlamı değiştirmeyecektir. Bugün Güney Batı Anadolu ağızlarında halen bu sözcüğü ('EL' yerine) 'ÜL' seslendiren kimseler vardır. Yandaki kolonda 'ÜL' sözcüğü de dahil bu cümlede adı geçen sözcüklerin sözlük sayfalarını paylaştık. Bu sözlüklerde elbette sözcüklerin birden fazla anlamı görülecektir. Biz cümle bütünlüğüne baktığımızda sadece burada gösterdiğimiz anlamları eşleşme sağladığını söyleye biliriz. Üstelik yazar muhtemelen bu anlamların tamamını bu sözcüğün anlam içeriği olarak kullanmamakta idi. 'ÜL' sözcüğünün 'EL' anlamında da kullanıldığı bu sözlüklere bakıldığında görülmektedir. Burada 'ÜL/EL' sözcüğü 'yabancı' anlamında kullanılmıştır. ÜL+GS-U bileşik sözcüğünde '+GS-' 'KZ/KIZ' anlamındaki sözcük olup yanındaki '-U' sözcük-ekinin zamanla ses dönüşümü geçirerek bugün '-I' halini aldığını söyleye biliyoruz. Türk dilinin farklı ağızları ve lehçeleri arasında G/K, S/Z, U/I, O/A ses dönüşümleri çok sık görülmektedir. Bu cümlede ikinci sözcük bir kız ismi olarak OLCA veya ALCA şeklinde okunabilmektedir. Buna ilave olarak OLCA sözcüğünün 'kadın esir' anlamında da kullanımı olmuştur. Yazarın 'POŞAM' şeklinde yazdığı sözcüğü bugün biz 'PAŞAM' şeklinde yazıyoruz. Bu sözcüğün kökü 'PAŞA-' ve sözcük eki (benim paşam anlamı veren bir saygı ifadesi olarak / Reference 'my' > "‑ım ‑im ‑um ‑üm" is added to final consonants, and "-m" added after vowels) '-M' ekidir. Bu cümlenin en sonunda yazar tarafından yazılmış sözcükler 'IYAĞIN ÖPÜR' sözcükleri bugün Azerbaycan-Türk dili ağızlarında (aynı sözcüklerin) seslendiriliş şekline ses-değeri açısından daha yakın olsa da Anadolu-Türk dilinde genellikle bu sözcükleri AYAĞIN (ayağını) ÖPER şeklinde seslendiriyoruz. Bu cümlede 'ÖR' sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamındadır. Bugün paşa veya padişah kaftanı giyen görülmese de bu cümlede yazar 'PAŞAM ÖR AYAĞIN ÖPER' derken 'PAŞAM' olarak kastettiği rütbece büyüğüne bir hanım olduğu anlaşılan kişinin ricasını aktarır ağızla ve 'kaftanınızın koltuk altını (ör), ayağınızı öper' anlamında tamamladığı cümle ile maruzatını bildiriyor. Bu el-yazmasında virgül veya nokta gibi hiç bir noktalama işaretleri kullanılmamıştır. Üstelik bu el yazmasının yazarı yazdıklarının kolay okunmasını özellikle istememiştir. Bu sebeple noktalama kullanmamış olabilir. Aynı sebeple yazarın bazı sözcük eklerini sözcükten ayırarak yazdığını veya bazı bileşik sözcük olabilecek sözcükleri ayrı yazarken bileşik sözcük olmasına gerek olmayan sözcükleri birleştirerek yazması durumları çok sayıda olmakla bu yazmada görülmektedir. Yani yazar tarafından bilinçli olarak yapılan bu okumayı zorlaştırıcı özellikleri ile bu el yazması kendi döneminin diğer el yazmaları ile veya Eski Türkçenin bilindik gramer veya yazım kuralları ile incelenemez. Bu yazmada yazar askeri amaçlı olabileceğini düşündüğümüz bilgileri kodladığı için yazdıklarının kolay okunur olmasını istemiyordu. Ancak aynı zamanda tamamı ile okunamaz olmasını da (muhtemelen gezgin olarak göründüğü fakat ajanlık faaliyetleri yürüttüğü topraklarda tamamen okunamaz durumdaki bir yazma) tercih etmemişti. Sonuçta biz bu yazmanın yazıldığı dönemde Marmara bölgesinde, Balkanlarda ve Avrupa'da bazı bölgelerde Peçenek Türklerinin ve bazı başka Türk dilli boyların yaşadığını biliyoruz. Dolayısı ile azca da olsa okunur bir el yazması ile yabancı topraklarda gezmek yazar tarafından biraz daha güvenli görülmüş olmalıdır diye düşünmekteyiz. Sonuç olarak bu cümle; "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" olarak yazılmıştır ve bugün ayı cümleyi yazacak olsak, "EL+KIZI 'ALCA' PAŞAM ÖR AYAĞIN ÖPER" yazmamız gerekmektedir. Burada bir görsel ile yazı eşleşmesi de söz konusu olmuştur. Eğer bu cümlenin son sözcüğü olan ÖPÜR (öper) sözcüğüne dikkatli şekilde bakacak olursanız, bu sözcüğün Ü harfi doksan derece sola yatık olarak çizilmiştir. Yani, 'P' (paşanın p-si) harfinin ayağını öper gibi yatık yapılmış/çizilmiş bir 'Ü' harfi söz konusudur. Hatırlayacağınız gibi bu el-yazmasında yazar 'İP' sözcüğünü yazarken bu bileşik yazı karakterini iki boyutlu (çift çizgi ile) okuyucu bakış açısı ile 'ip' şeklinde görünür formda yazmıştı. Aynı şekilde yazar SUSAM bitkisi çizdiği sayfada bu bitkinin adını yazmış ve ilaveten sayfanın ilk sözcüğünün üzerine nokta nokta işaretler ile susam taneleri hatırlatması yapacak işaretler bırakmıştı. Yazar benzer görsel ifadeleri yazma boyunca farklı şekillerde bırakmıştır. Bu durum dahilinde, bu okuduğumuz cümlede son sözcüğün Ü harfinin P harfinin ayak kısmını öper gibi yatık çizilmesi söz konusu olmuştur. Yazar bu yazmada bu adı (veya sıfatı) ALCA veya OLCA olan hanımın bazı ahlaksız davranışlarından bu cümlenin evvelki kısımlarda bahsetmiş. Ve bu kadının sıfatlarını kullanırken bunun gibi yatık pozisyonda çizdiği harfler kullanmıştır. Yazar bu cümlenin evvelinde ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU sözcüklerini yazmış. Yazar burada da ÇOCUKLU (çoculu) AVIKKIN OĞUL+KIZ APARIR ELKIZI yazmış. (yazar OILGZ ve ÜLGSU sözcüklerinde KIZ anlamına gelen bölümü birisinde GZ ve diğerinde GS olarak yazmıştır. Bunun sebebi, her iki sözcüğün sesli-sessiz uyumu ile ilgili bir ses dönüşümü veya bu sözcüklerden birisinin farklı lehçeden yazarın ağzına alıntı olmasından kaynaklı olabilir.) Bu kısımda 'çocuklu' sözcüğü 'hamile' veya 'çoluk çocuk sahibi' anlamında (dolaylı olarak 'utanmaz' iması ile) kullanılmışken, 'avıkkın' sözcüğü 'erkek isteyen' anlamında (aslında sözcük 'avgın' yani 'avlanmaya düşkün' anlamına gelen sözcük üzerinden yakıştırma veya ima olarak bu anlamı kazanmış olmalıdır. Ancak nedense bugün bu sözcük (avgın/avkın) sözlüklerde ya hiç görünmez ya da anlamı kaymış olarak görünür. Bu sözcüğün erkekler için bir 'anlam benzeri' kullanımını 'çapkın/çapgın' sözcüğü ile Türk dilinde görüyoruz.) OĞUL+KIZ APARIR sözcüğündeki 'aparır' ibaresi halen Azeri-Türk dili ağızlarında işlek olarak görülmekle birlikte 'götürmek', 'taşımak', 'servis-etmek' gibi anlamlarda kullanılır. Bu da muhtemelen burada adı geçen hanımın paşadan af dilemesine sebep olacak bir uygunsuz davranış içerisinde bulunmuş olabileceğini gösteriyor. Bu cümlelerin harita sayfasında bir kale çizimi yanında yazılmış olması yazarın kalenin içerisindeki bir üst sınıftan hanımdan bahsediyor olabileceği ihtimalini düşünmemizi sağlamaktadır. Bu cümlede geçen sözcüklerin anlamlarını ve sözcük eklerinin fonksiyonlarını 'okunmuş sözcükler' sayfamızdan bulabilirsiniz. Bu sözcükler okunmuş olduğu 85v - 86r sayfasında; "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi içerisinde geçmektedir, fakat, bu cümlenin öncesi, yani bir baş kısmı da vardır. Bu uzunca cümlenin henüz tamamını incelemiş değiliz. Bizim bu bölümde incelediğimiz kısım; "ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi veya yarım cümlesidir. (ÇOCUKLU, AVIKKIN, OĞLAN KIZ APARAN EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ‘ÖR AYAĞIN ÖPER’.) Yazar virgül veya cümle sonunda nokta işareti kullanmadığı için özellikle uzun cümlelerin nerede başladığı nerede bittiği paragrafın veya sayfanın bütünü incelendiğinde daha iyi görülmektedir. Bu cümleyi bugünkü dilimiz ile yazacak olsak, "ÇOCUKLU AVIKKIN (erkek düşkünü) OĞLAN KIZ APARAN (oğlan kız çocuklarını götüren/taşıyan/servis eden) EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" şeklinde yazacaktık. Bu cümlede ALCA sözcüğü veya yazarın yazdığı şekli ile OLCO sözcüğü bir kadının adıdır (Ya-da bu kadın esir anlamına gelen OLCA sözcüğü olabilir). 'ÖR' sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamında kullanılmıştır. Bu cümle hakkında daha fazla bilgi cümle okumaları sayfamızda görülebilir.
AYAHPAP SEBEP ÖLÇÜP (bilip) 2 AY-CA SAĞIN (kadar) 9 AYA EK-olmakla AYGITLA SAĞIN (tam manasıyla/tam olarak) AY'ı GÖZEK (dürbünleyelim/gözlemleyelim) -veya- AY+AHBAP SAPIP ÖLÇÜP 2 ÖLÇÜ-SAĞIN 9 AYA+EK AYGI SAĞIN AY+GÖZEK