|
|
CALAĞAN |
|
JLAĞAĞN / JıLAĞAıĞN |
JLAĞAĞN / JıLAĞAıĞN |
Sözcüğün ilk harfi yazılış biçimi itibariyle ÇI veya J biçiminde okunabiliyor. Aynı harfi farklı tümcelerde farklı sözcüklerde gördüğümüzde daha net bir çıkarım yapılabilecektir. Burada yazarın bu sözcüğü JLAĞAĞN / JıLAĞAıĞN veya ÇLAĞAĞN / ÇıLAĞAıĞN yazması bizim açımızdan sonucu değiştirmeyecektir çünkü kıyaslanan eski ve günümüz biçimlerinin fonetik değerinin yakınlığı esasında bir karşılaştırma yapınca her iki biçim karşılığında günümüzde aynı sözcüğü buluyoruz.
Yazarın "JLAĞAĞN / JıLAĞAıĞN" biçiminde yazdığı bu sözcük fonetik değer yakınlığı esasına göre günümüzde dilimizde mevcut olan CALAĞAN sözcüğü olmalıdır. Bu sözcük anlamca "batma-hissi veren/kendiliğinden yapışma/tırmalama ya da tutunma özelliği olan" (self stinging/scratching or clinging ability) anlamında olmalıdır. Bu düşüncemizi, aşağıda sözcük yapısını açıkladığım üzere, dilimizdeki sözcüklerin anlam bilimi açısından sunduğu kanıtlara dayandırmaktayım.
Böylece, Türkiye Türkçesinin bazı ağızlarında günümüzde halen kullanılan bir bitki adı var. Bu bitkiye "calağan otu" (the nettle-plant) deniliyor. Bu aslında "ısırgan otu" (nettle) anlamındadır. Burada "CALAĞAN" sözcüğü ile "ISIRGAN" sözcüğünün dilimizdeki kök sözcüklerinin ortak anlamlarından birisi sebebiyle eş anlamlı kullanımı olduğunu görüyoruz.
Türkiye türkçesinde "ISIRGAN" sözcüğü "ISIRMAK / ISIR-" (biting/bite) fiili kökteşidir. "CALAĞAN" sözcüğü ise "CALAH" (bazı lehçelerde CALAK") sözcüğünün "-ĞAN/-GAN" eki almış biçimi olmalıdır.
CALAH/CALAK sözcük kökü günümüzde "birleşme/eklenti-noktası veya eklenme/tutunma-bölgesi" anlamında halen kullanılmaktadır. Sözcük sonuna -ĞAN eki alınca bu sözcük CALAĞAN biçimine dönüşmüştür. Burada bu sözcük CALAH-ĞAN sözcüğü olsa bile, Türkçede ses uyumu kuralına göre fonetik biçimi dönüşürken ortadaki -H- sesi düşmüş ve sözcük CALAĞAN biçiminde kullanılır olmuştur. Bileşik sözcükler veya sözcük ekleri oluşurken fonetik yapı yan yana gelen yakın seslerin birisinin düşmesi ile ses değeri azca değişir ve bunun Türkçede binlerce örneği vardır ve bilinmektedir.
Bu durumda CALAĞAN sözcüğü anlamı "yapısal özellik bakımından eklenme/tutunma kabiliyeti veya özelliği olan" anlamındadır. Bunu kısaca "tırmalayan yapıda olan" şeklinde de ifade edebiliriz.
Bu adı "CALAĞAN OTU" biçiminde bir bitki adı yaparsanız bu durumda bu bitkinin muhtemelen yüzey-doku yapısı bakımından eklenme/tutunma kabiliyeti olan bir bitki olduğunu anlıyoruz.
Fakat burada bu sözcüğün yanında "bitki" anlamına gelen "OTU" sözcüğünü göremediğimiz için bu "CALAĞAN" adının "tutunma kabiliyeti olan / eklenme özelliği olan" bir bitki olduğunu ve bu ifadeyle bitkinin yüzeyinin püütürlü ve tutan/batan bir yapıya sahip olduğunu anlıyoruz.
Yani bu isim bir özelliği ifade etmek için yüzeyi pütürlü veya yüzeyi batabilen ya da etrafındaki nesnelere tutunabilen bitkiler için söylenmiş olduğunu çıkarımlıyoruz.
Bahsi geçen sözcüğü lütfen şu sözlük sayfasında görünüz:
https://sozce.com/nedir/59332-calagan-otu#
Bazıa lehçelerde bu sözcük ÇALAGAN biçimini almıştır. Bakınız:
https://sozce.com/nedir/68331-calagan
Sözcüğün kökü olan CALA sözcüğü ile ÇALI sözcüğü arasında bir olası ilişki olarak, bunlar uzak geçmişte ortak bir kök sözcükten ayrışmış da olabilirler.
Bakınız: https://sozce.com/nedir/68527-cali
Yani bu CALAĞAN sözcüğünü herhangi bir bitkinin çizildiği sayfada görürseniz o bitkinin yüzeyinin (yapraklarının veya gövdesinin yada her ikisinin birlikte anlamında bunların yüzeylerinin), batan, iyneli veya pütürlü ya da dikensi yapıda olduğunu anlamalıyız. Bu sözcük mutlaka bir bitki için kullanılmayabilir çünkü sözcük kökü anlam içeriği sırf bitkiler kapsamında anlamlar içermez genel ve tanımsal anlamlar içerir.
/ -------------------- /
This word, which the author wrote in the form of "JLAĞAĞN / JİLAĞAİĞN", should be the word CALAĞAN, which is present in our language today, on the basis of phonetic value proximity. This word should literally mean "self stinging/scratching or clinging ability". I base this opinion on the semantic evidence of the words in our language, as I explain the word structure below.
Thus, there is a plant name that is still used in some dialects of Turkey Turkish today. This plant is called "CALAĞAN OTU" (the nettle-plant). This actually means "ISIRGAN OTU" (nettle). Here we see that the word "CALAĞAN" and the word "ISIRGAN" are synonymous in same meaning based on one of the root meaning of both.
The word "ISIRGAN" in Turkey Turkish is the root of the verb "ISIRMAK / ISIR-" (biting/bite). The word "CALAĞAN" should be the form of the word "CALAH" (CALAK in some dialects) with the suffix "-ĞAN/-GAN".
The root word CALAH/CALAK is still used today to mean "joining/attachment-point or attachment/attachment-region". When the suffix -ĞAN is added to the end of the word, this word has become CALAĞAN. Even if this word is the word CALAH-ĞAN here, while its phonetic form was transformed according to the phonetic harmony rule in Turkish, the -H- sound in the middle was dropped and the word became CALAĞAN. While forming compound words or word affixes, the phonetic structure changes a little bit with the fall of one of the adjacent-near-phonetic valued sounds, and there are thousands of examples of this in Turkish and are known.
In this case, the meaning of the word CALAĞAN is "having the ability to attaching/holding or jagged/adhere in terms of structural features". We can also express this briefly as "the one with a scratchy/rough (scabrous) structure". If you use this plant name in the form of "CALAĞAN OTU" ("calağan" plant), then we understand that this plant is probably a plant that has the ability to attach / stick in (rough and/or itchy) terms of its surface-tissue structure. In this similar sense in English shortly, the "CALAĞAN PLANT" means "the nettle-plant" or "nettle".
However, since we cannot see the word "OTU" meaning "plant" next to this name "calağan OTU", we understand that the name "CALAĞAN" (without the OTU word form) is an any plant with "adhesion ability / attachment feature" and/or (with it's root meaning expression), it means the surface texture of anythink/any-material which has a rough and holding/nettle/scratchy structure.
Please see the mentioned "CALAĞAN OTU" plant name on the following dictionary page:
https://sozce.com/nedir/59332-calagan-otu#
You can see the word CALAH here:
https://sozce.com/nedir/59333-calah
In some dialects the word change as phonetically as like ÇALAGAN with in term of its expanded and diversified meaning.
Please see this dictionary page with its meaning content here:
https://sozce.com/nedir/68331-calagan
As a possible relationship between the root word CALA and the word ÇALI, they may also have diverged from a common root word in the distant past.
You can see the word ÇALI here:
https://sozce.com/nedir/68527-cali
In other words, if you see this CALAĞAN word on the page on which a plant is drawn, we must understand that the surface of that plant (leaves or stems or their surfaces in the sense of both) is a stinging, needle-like or rough or thorny structure etc. This word may not necessarily be used for a plant because the root meaning content does not include meanings within the context of mere plants, but includes general and descriptive meanings.
|
|
|
OCAIN / OCAĞIN |
|
OCAIN |
OCAIN |
OCAIN = OCAĞIN sözcükleri aynı sözcüğün farklı ağızlardaki ses değeri biçimi olmalıdır
|
|
|
AYARIR |
|
AYARAR |
AYARAR |
AYARAR = AYARIR
|
|
|
EREREK |
|
EREREK |
EREREK |
EREREK = by reaching (by aiming ?)
<>
|
|
|
ŞAKAK |
|
ŞAKOK / ŞAKAK (?) |
ŞAKOK / ŞAKAK |
ŞAKAK = temporal, temple
|
|
|
OYARAK |
|
OYARAIK |
OYARAIK |
OYARAK = by carving.
|
|
|
UYARIR |
|
UYARAR |
UYARAR |
UYARAR > UYARIR = warns
<https://translate.google.com/?sl=tr&tl=en&text=uyar%C4%B1r%0Auyarar%0A&op=translate>
|
|
|
YARAR |
|
YARAR |
YARAR |
YARAR = benefit
|
|
|
ÇAPAĞI |
|
ÇOOPPOU / ÇOĞPPOU |
ÇOOPPOU |
Yazarın ÇAPAĞI sözcüğünü ÇOOPPOU biçiminde yazdığını ve seslendirdiğini düşünüyoruz. Aynı sözcükler birden fazla tümce içerisinde değerlendirildiğinde daha net bir çıkarım yapılabilecektir.
|
|
|
SAF/SAP ÇOCUĞU SARAR |
|
SAF ÇCSU SAROR |
SAF/SAP ÇCSU SAROR |
YAZARIN SAF/SAP ÇCSU SAROR biçiminde yazdığı sözcükler SAF ÇOCUĞU SARAR veya SAP ÇOCUĞU SARAR sözcükleri olmalıdır. Bunlardan hangisi olduğu tümce çözümlemesi yapılınca netlik kazanacaktır
|
|
|
DÖLGÖZÜ DOLAR |
|
DÖLGSÜ DOLAR |
DÖLGSÜ DOLAR |
DÖLGÖZÜ DOLAR sözcüklerini yazar DÖLGSÜ DOLAR biçiminde yazmıştır
|
|
|
SÜRÜ |
|
SÜRÜ |
SÜRÜ |
SÜRÜ
|
|
|
POK / BOK -veya- PAK (?) |
|
POK |
POK |
Türk dilinin bazı ağızlarında POH/POK biçiminde ifade edilen BOK sözcüğünü yazar POK biçiminde ifade etmiş olabilir. Bu sözcük tümce içerisinde incelenilerek kesin bir kanıya varmak mümkündür. Diğer bir olasılık yazarın günümüzde PAK biçiminde kullandığımız sözcüğü POK biçiminde yazıyor olması ihtimalidir. Hangi olasılığın doğru olduğu tümce çözümlemelerinde netlik kazanacaktır.
|
|
|
ÖZÜ SARI |
|
ÖSÜ SARU |
ÖSÜ SARU |
Yazar ÖZÜ SARI sözcüklerini yaklaşık 600 yıl önce ÖSÜ SARU biçiminde yazmıştır. Bakınız: ÖZ > https://sozce.com/nedir/250608-oz
|
|
|
SAP SARI |
|
SAP SARU |
SAP SARU |
Yazarın SAP SARU biçiminde yazdığı sözcüklerin önündeki SAP hecesi "bitkinin sapı" anlamında olabileceği gibi bir renk sözcüğü olan SARI (saru) sözcüğünün ön-eki olarak bir sıfat ifadesi gibi SAPSARI anlamında da kullanılmış olabilir.
Güncel Türkçe Sözlükte
sapsarı ifadesinin anlamı >
sf. (sa'psarı) Her yanı sarı, çok sarı
Türkçe - İngilizce
sapsarı anlamı
sıfat
1) bright yellow
2) death pale
3) ghastly pale
Bakınız (sözce.com çevrimiçi sözlük): https://sozce.com/nedir/272153-sapsari
|
|
|
EMEĞİ |
|
EM2 / EMEKİ |
EMEKİ |
33r Saffasında EMEĞİ sözcüğünün EM2 (EMEKİ) biçiminde yazıldığını görüyoruz.
|
|
|
DOYULASI |
|
DOYULOSU |
DOYULOSU |
Sözcük DOYMAK kökünden DOYULASI sözcüğü ses değeri yakınıdır. Sözcüğün yazılış biçimiyle başka ses değeri yakınları da vardır ve tümce çözümlemesi yapıldığında daha net açıklama yapılabilecektir.
|
|
|
ÜÇOK / UÇ+OK |
|
ÜÇOK / UÇOK / ÜÇÖK |
ÜÇOK / UÇOK |
Sözcük doğrudan doğruya ÜÇOK biçiminde yazılmış ve bu sözcük Oğuz Destanı'na göre sol kolda bulunan 12 Oğuz boyuna verilen ad olarak bilinmektedir. Ayrıca ÜÇOK Anadolu'da bir yerleşim yeri (toponim) adı olarak da bilinmektedir. Fakat bu sözcüğün fonetik değer yakını olan UÇUK sözcüğü de farklı anlamlarıyla dilimizde kullanılmaktadır. Sözcüğün geçtiği tümce veya tümcelerin çözümlemesi yapıldığında da hangi anlamda yazıldığı netlik kazanacaktır. Bakınız > https://sozce.com/nedir/324398-ucok
|
|
|
SENİK / ŞENNİK |
|
SEİNK / SAINK / ŞEİNK |
SEİNK / ŞENİK |
Abc türeşkoşumuna göre SEİNK / SAINK / ŞEİNK biçimlerinde okunabilecek şekilde yazılmış bu sözcüğün günümüz ağızlarında ses değeri yakını sözcükler ŞENNİK ve SENİK sözcükleridir. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre SENİK sözcüğü anlamlarından bazıları > Başak tutmamış tahıl. Suyu çekilmiş, kurumaya yüz tutmuş (ağaç, meyve vb.) anlamındadır. ŞENNİK sözcüğü ise > sebze bahçesi anlamında kullanılmaktadır. (Karadeniz ağızlarında) Bu sözcük bir bitki çizimi yapılmış olan 23r sayfasında okunmuştur. Yazarın bunlardan hangisini kastettiği tümce çözümlemesi yapılınca netleşecektir.
|
|
|
current latin form |
|
curent latin |
transcript |
Description
|
|
|
TOR ÇAPUK-U (tor çapuğu) |
|
TOR ÇOPIKU / TOR ÇOPIXU |
TOR ÇOPIKU/ÇOPIXU |
Tor sözcüğü Divanü Lügati't-Türk elyazmasında tuzak ve ağ anlamında geçmektedir. ÇAPUK sözcüğü ise Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre "ağzı açık el sepeti" anlamındadır. Sözcük sonundaki -U sözcük ekini de dikkate alırsak, bu iki sözcük "tuzak el-sepeti" anlamındadır.
|
|
|
ÖPGEK |
|
ÖPGEK |
ÖPGEK / OPGAK |
The word may have been used to mean 'lungs' or 'lung'. The word ÖPGE is used in the sense of lung. The word is in the form of ÖPKE in some dialects. The word suffix -K at the end of the word is a reduction suffix. This word is mentioned in the dictionary of Divanü Lügati't-Türk, written by Kaşkarlı Mahmut, in the sense of both liver and lung. The word is also phonetically close to the word "ÖFKE" in some dialects. It has been recorded that it was used instead of the word ÖFKE (angry) in the Divanü Lügati't-Türk manuscript.
Please see the source about the suffix -k (U.Ü. FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Yıl: 17, Sayı: 28, 2015/1 +Ak ve +(I)k EKLERİNİN TÜRKİYE TÜRKÇESİ AĞIZLARINDA KULLANIMI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME / Fatih ÖZEK): +Ak and +(I)k are diminutive and caritative suffixes that have been used since Old Turkish. In accordance with their diminutive and caritative funtions, they are used to derivate names of baby animals, a piece of an object or small objects with the time. But the use of the suffixes seems to be limited both in hstorical and modern periods of Turkish. Today, the use of the suffixes can be seen in a few words
in the written language of Turkey Turkish. +Ak and +(I)k are also used in Tukey Turkish sub-dialects. Based on the examples in Compilation Dictioanary, it can be inferred that the use of the suffixes are more widespread in sub-dialects than that of in historical and modern periods of Turkish. Also the suffixes gained various funtions related to the original ones. In numerous words the presence of the suffiexes can be determined. In this work, the semantic relations between roots and stems of these words are studied. From this point of view, In this study it is aimed to determine the funtions and general aspects of the suffixes in Tukey Turkish sub-dialects. See this link: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/236003
Sözcük 'akciğercik' veya "ciğercik" anlamında kullanılmış olabilir. ÖPGE sözcüğü akciğer anlamında kullanılmaktadır. Sözcük bazı ağızlarda ÖPKE biçimindedir. Sözcük sonundaki -K sözcük-eki küçültme ekidir. Bu sözcüğün Kaşkarlı Mahmut tarafından yazılmış olan Divanü Lügati't-Türk adlı sözlükte hem ciğer hem akciğer anlamında geçmektedir. Sözcük bazı ağızlarda ÖFKE sözcüğünün de fonetik yakınıdır. Divanü Lügati't-Türk elyazmasında da ÖFKE sözcüğü yerine kullanıldığı kaydedilmiştir.
|
|
|
ÇÖPÜ |
|
ÇÜÖPÜ |
ÇÜÖPÜ |
Yazarın ÇÜÖPÜ biçiminde yazdığı sözcüğün günümüz ses değeri yakını ÇÖPÜ sözcüğüdür. ÇÖPÜ sözcüğü Anadolu'da "yün çocuk çorabı" anlamında kullanılmaktadır. Aynı zamanda ÇÖP sözcüğü de (yanına -Ü ekini alarak) yazılmış olabilir. Linkler bölümünden sözlük sayfalarına bakabilirsiniz.
|
|
|
ÇAPAK |
|
CAPAK |
CAPAK |
Yazarın CAPAK biçiminde yazdığı sözcüğün günümüz ses değeri yakını ÇAPAK sözcüğüdür
|
|
|
EKİLİ |
|
2LÜ |
EKİLÜ / EKİİLÜ |
Yazar EKİLİ sözcüğünü EKİLÜ (2LÜ) biçiminde yazmış
|
|
|
DOĞAR ÇOĞALIR |
|
DOAR ÇOAR |
DOAR ÇOAR |
Yazarın DOAR ÇOAR biçiminde yazdığı iki sözcüğün günümüzde DOĞAR ÇOĞALIR biçiminde yazabileceğimiz sözcükler olabileceğini bunların birbirlerine ses değeri yakınlıklarını dikkate alarak düşünebiliriz.
|
|
|
AYÇÖREK |
|
OIYÇORAK / OIYÇÖREK |
OIYÇÖREK |
Yazarın OIYÇÖREK biçiminde yazdığı sözcüğün AYÇÖREK sözcüğü olduğunu düşünüyoruz. Bu sözcük bir bitki çizimi yanında yazıldığı için çizilen bitkinin adının AYÇÖREK olması muhtemeldir. AYÇÖREK belki de yazarın ağzında çörekotu da olabilir.
|
|
|
DOĞUM |
|
DOOM / DOĞM |
DOOM / DOĞM |
ATA alfabe türeşkoşumuna göre bu sözcüğü DOOM ve DOĞM biçiminde okuyabiliriz. Her iki sözcüğün günümüzde en yakın ses değeri biçimi DOĞUM sözcüğü olabilir. Tümce çözümlemesi yapıldığında daha net bir çıkarım yapılabilecektir.
|
|
|
EMÇEKİ/EMÇİKİ (memesi) / AMCIĞI |
|
AM ÇUGU / EM ÇÜGÜ |
AM ÇUGU / EM ÇÜGÜ |
78r sayfasında okunan bu sözcük muhtemelen EMÇEKİ/EMÇİKİ (memesi) veya AMCIĞI sözcüğüdür. Tümce çözümlemeleri tamamlandığında daha net bir çıkarım yapılabilir.
|
|
|
ŞEFFAF SU / ŞEFFAFSU |
|
ŞAĞFAFSU / ŞEĞFAFSU |
ŞAĞFAFSU |
Yazarın ŞAĞFAFSU (şeffaf su) biçiminde yazdığı sözcüğü 78r sayfasında okuyoruz
|
|
|
YAPAR ARAK |
|
YOP OR AIRAK |
YOP OR AIRAK |
Yazar ilk sözcüğü hecelerinden ayırarak YOP OR biçiminde yazmış. Bu YOP OR AIRAK sözcüklerini YAPAR ARAK biçiminde okuyoruz.
|
|
|
ÖRÇÜĞÜ SARI |
|
ÖRÇÜGÜ SARU |
ÖRÇÜGÜ SARU |
Divanü Lügati't-Türk'de ÖRÇÜK sözcüğü "örülmüş saç" anlamında geçmektedir. SARU sözcüğü ise günümüzde SARI biçiminde söylenen sözcüğün ses biçimidir. ÖRÇÜĞÜ/ÖRÇÜKÜ SARI demek SAÇ ÖRGÜSÜ SARI anlamındaki sözcüklerdir. Bakınız: SARU > https://sozce.com/nedir/273287-saru Bakınız ÖRÇÜK > https://sozce.com/nedir/249065-orcuk
|
|
|
ÖPER EROĞLU |
|
OPAR AROILU / ÖPER EROILU |
ÖPER EROILU |
Yazarın OPAR AROILU / ÖPER EROILU biçimlerinde okunabilecek şekilde yazdığı sözcüğün ÖPER EROĞLU sözcükleri olduğunu düşünüyoruz
|
|
|
OZAK (uzak -?-) / ÖZEK (merkez/orta-nokta) |
|
OZAK / ÖZEK |
OZAK / ÖZEK |
ÖZEK sözcüğü Divanü Lügati't-Türk'de "belin iç yanında bulunan damar" anlamında geçmektedir. Türk dilinin farklı ağızlarında bu sözcük MERKEZ anlamında da kullanılır. Sözcüğün ayrıca; 1. Güç. 2. Çalışkan. 3. Küçük dere. 4. Ağacın, bitkinin içi, özü. 5. Bitki filizi. 6. Bir şeyin ortası. 7. Sel yarıntısı. ... vb ... anlamları vardır. Bütün anlam içeriğini görmek için bakınız: https://sozce.com/nedir/251091-ozek
|
|
|
AYI ÇÖP ÇİÇek-i (ayı çöpü çiçeği) |
|
OIYU ÇÖP ÇÇ2/Ççeki |
OIYU ÇÖP ÇÇEKİ |
OIYU ÇÖP ÇÇ2/Ççeki > AYI ÇÖP ÇİÇek-i (ayı çöpü çiçeği)
(bear-straw/litter-flower)
Note: When I do a research on the internet, various plant names are called as "AYI-..." (BEAR-...) in its name. But we do not consider it as a drawing-word-overlap since we have not yet found which plant this drawing is belong to with its Latin name. For this reason, It would be helpful if plant-scientists who speak Turkish will involve this study in the future. A clearer inference can be made when we'll read the entire page.
AYI > https://sozce.com/nedir/28122-ayi
ÇÖP > https://sozce.com/nedir/79934-cop
ÇİÇEK > https://sozce.com/nedir/75422-cicek
ÇİÇEK = ÇEÇEK > https://sozce.com/nedir/71229-cecek
|
|
|
ÇİÇEĞİN EKİ/2 |
|
ÇİYÇEİN 2/EKİ |
ÇİYÇEYİN EKİ |
ÇİÇEĞİN EKİ/İKİ > Please see this google page
EKİ > https://sozce.com/nedir/108042-eki
İKİ > https://sozce.com/nedir/164816-iki
EK > https://sozce.com/nedir/107879-ek
|
|
|
OĞLAK ERİ |
|
OILAX/OLAX ERÜ |
OILAX ERÜ |
Lets us give an example of a reading from the name of horoscope also. This two words read are taken from the page F67 below.
http://www.turkicresearch.com/images/pages/686cb4df-7211-4dc5-99f0-b96a422e0a0e_67v.jpg
You can see the meaning content of the word Capricorn on this dictionary page> https://sozce.com/nedir/239674-oglak
K> X> H phonetic value transformation is a very common condition in the words of different dialects of Turkish and examples of this can be see throughout both written and oral Turkish in history are known.
You can see the meaning content of the root form of the word er on these dictionary pages>
https://sozce.com/nedir/114008-er
&
https://sozce.com/nedir/114008-er-i
&
https://sozce.com/nedir/114008-er-ii-ir
You can see about the function of the -Ü direct object suffix (-i/-ı/-u/ü) in the end of the word ER-Ü here > https://www.gravityturkish.com/manisa/faq.htm#faq14
(Mening of the word ER in Türkish are in Englis like; "man, husband, person, soldier, valiant, brave, hero)
In this source, you can see that the word OĞLAK is written in the dictionary of Divan-i Lugati't-Türk, written by Kashgari in 1073, in this source. > https://www.nisanyansozluk.com/kelime/o%C4%9Flak
In the old Turkish period of the word "er" in the meaning of “man [[Orhun inscriptions, in 735] is known. In the year 735, the word was used in this sentence: "tirilip yetmiş er bolmış". This word (er) is still used in the same way and with in same meaning content in almost all written examples of Old & modern Turkish language.
See > https://www.nisanyansozluk.com/kelime/er
Note: Many Language scientists often not see any connection with the Turkish ER to Latin word "vir", German "Herr", Sumerian "ir", English "-er" (as like "Teach-ER", etc.). However, most probably there is a connection like that. This is true for the linguists who do not know Old Turkish in depth and who make up on the inference of "Western cowboy dreaming linguistics".
See here to see when the earliest written form of the -er suffix appeared in western etymological dictionaries (whereas each suffix from past roots should have been a standalone word in the distant past. So logic says it's wiser to think about it):
https://www.etymonline.com/word/-er?ref=etymonline_crossreference#etymonline_v_26014
|
|
|
Çiyci+Ağır+çöpü / ÇiyçiAğırÇöpü |
|
ÇİYÇÜ OĞRÇÖPÜ |
ÇİYÇÜ OĞRÇÖPÜ |
ÇİYÇÜ OĞRÇÖPÜ > Çiyci+Ağır+çöpü
"ağır+bitki+çöpleri (hasır örgüsü yapmak için)"
Weighted/heavy plant-crops/straw-outputs (to make a straw braid)
Çiyçü > Çiyci > You can see this word in the dictionary at this link: https://sozce.com/nedir/77603-ciyci
oo > OO / OĞ > oğr = ağır (heavy) /ÇÖP-Ü> çöp = straw/plant-crops
Çiyci / çiyçi > «Üzerine tarhana serilen hasırları örüp satan adam»
«The man, who is manufacturing and sells wicker-mats
(for laying & drying on it the tarhana food).»
(Tarhana is a dried Turkish food ingredient,
based on a fermented mixture of grains/plants
and yoghurt, found in the cuisines of Turkey,
Turkish speaking Central Asia
& Southeast Europe and the Middle East.)
|
|
|
SARAK / SAHRAK / SEYREK |
|
SAIRAK / SEİREK |
SAIRAK / SEİREK |
SARAK / SAHRAK / SEYREK sözcüklerinden hangisi olduğunu anlamak için tümce çözümlemesi yapılmalıdır. Ağaçtan yapılmış yağ kabına SAHRAK denir. Fakat bazı ağızlarda aynı anlamda SARAK sözcüğü de kullanılır. Ayrıca SARAK sözcüğü "Bebek için tülbent içine tatlı konarak yapılan emzik" anlamına da gelmektedir. SEYREK sözcüğünü de açıklamaya ihtiyaç yoktur. Tümce çözümlemesi yapılınca daha net bir yargıya varılabilir.
|
|
|
ALÇICI / ÖLÇÜCÜ |
|
OLÇCU / ÖLÇCÜ |
OLÇCU / ÖLÇCÜ |
Sözcüğün ALÇICI veya ÖLÇÜCÜ anlamında yazıldığı tümce çözümlemesi tamamlanınca netlik kazanacaktır
|
|
|
SARILAN / SERİLEN |
|
SARULAIN / SARUILAN / SERÜLEİN |
SARULAN / SERÜLEN |
Sözcüğün SARILAN veya SERİLEN anlamında olması tümce çözümlemesi yapıldığında netlik kazanacaktır.
|
|
|
EKİLİ |
|
2iLÜ / 2LÜ |
EKİLÜ |
Yazarın 2iLÜ / 2LÜ biçiminde okunur şekilde yazdığı EKİLÜ sözcüğünün günümüzde EKİLİ (ekinlerin ekili olması anlamındaki gibi) sözcüğü olduğunu düşünüyoruz
|
|
|
SALI / SELİ / ŞALI |
|
SALU / SELÜ /ŞALU |
SALI / SELİ / ŞALI |
Sözcüğün SALI, SELİ veya ŞALI sözcüğü olması lazım. Tümce içerisinde değerlendirildikten sonra bunlardan hangisi olduğuna karar verilebilir. Bu durumda diğer iki seçenek elenebilir.
|
|
|
DÖŞ ÖLÇÜSÜ (göğüs ölçüsü) |
|
DÖŞ ÜYÇÖSÜ |
DÖŞ ÜYÇÖSÜ |
Bu sözcükler İngilizcede; "breast size, chest size, thorax size" anlamlarına gelmektedir. Burada yazarın DÖŞ ÜYÇÖSÜ biçiminde yazdığı sözcükler günümüzde DÖŞ ÖLÇÜSÜ biçiminde (özellikle Azerbaycan coğrafyası ağızlarında ve Anadolu'da bazı yörelerde olmakla) halen işlektir. DÖŞ sözcüğü GÖĞÜS anlamındadır. Bu sözcükler GÖĞÜS ÖLÇÜSÜ anlamında olmakla hekim ağzındaki tabirlerden olmalıdır.
|
|
|
DOLUŞUR |
|
DOLOŞAR / DÖLÖSER / DÖLOSAR |
DOLOŞAR / DÖLOSAR |
Yazarın DOLOŞAR biçiminde yazdığı sözcüğün ses değeri yakınlığına esasen günümüzde DOLUŞUR sözcüğüne denk geldiğini düşünmekteyiz. Her durumda tümce içerisinde hangi anlamda geçtiği incelenmeli ve bu varsayımımız doğrulanmalıdır.
|
|
|
ÇOTUK |
|
ÇUOTUK |
ÇUOTUK |
Yazarın ÇUOTOK biçiminde yazdığı sözcük günümüzde ÇOTUK biçimindedir. Yazarın DOŞAP biçiminde yazdığı sözcük Türk dilinin muhtelif ağızlarında DOŞAP ve DOŞAB biçiminde anılmıştır ve günümüzde Azerbaycan coğrafyası ağızlarında işlektir. Doşap sözcüğü PEKMEZ anlamındadır. Üzüm ve incir, hurma gibi meyvelerden yapılır. Yazar bitki çizimlerinde genellikle bitkilerin fidan, taze fışkın dalları ve meyvelerin yeni çıkmaya başladığı dönemleri ile bitkileri resmetmiştir. Sözcük 51v sayfasında okundu ve buradaki bitki çizimi henüz yaprakları tam açılamamış olan yaban inciri, hurma veya koruk halindeki taze üzüm dalı olabilir. Aynı sayfada 4. satırın son sözcüğü olan ve ÇUOTOK biçiminde yazılmış sözcüğün günümüzde ses değeri yakını olan ÇOTUK sözcüğü halen işlektir. ÇOTUK TEVEK anlamındadır. Bu da anlamca; "Asma, kavun, karpuz vb. bitkilerin sürgünü veya taze çıkan dalı«, "Üzüm/koruk kütüğü veya taze dalı", " Genç üzüm fidanı", "Yaz kış yeşilliğini koruyan bir çeşit bitki" gibi anlamlara gelmektedir. Bu sebeple "Yaz kış yeşilliğini koruyan bir çeşit bitki" tanımlaması üzüm dışında başka bir bitkinin adıdır. Fakat bu bitkinin hangisi olduğu sözlüklerde Latince ismi ile veya eş anlamlı adları ile yazılmadığı gibi henüz görsellerini de bulabilmiş değiliz. Her durumda bitkinin taze çıkan ve yaprakları henüz açılmamış bir bitki veya koruk veya yaban inci türlerinden birisi olduğu düşünülebilir
|
|
|
DOŞAB / DOŞAP |
|
DOŞAP |
DOŞAP |
Yazarın DOŞAP biçiminde yazdığı sözcük Türk dilinin muhtelif ağızlarında DOŞAP ve DOŞAB biçiminde anılmıştır ve günümüzde Azerbaycan coğrafyası ağızlarında işlektir. Doşap sözcüğü PEKMEZ anlamındadır. Üzüm ve incir, hurma gibi meyvelerden yapılır. Yazar bitki çizimlerinde genellikle bitkilerin fidan, taze fışkın dalları ve meyvelerin yeni çıkmaya başladığı dönemleri ile bitkileri resmetmiştir. Sözcük 51v sayfasında okundu ve buradaki bitki çizimi henüz yaprakları tam açılamamış olan yaban inciri, hurma veya koruk halindeki taze üzüm dalı olabilir. Aynı sayfada 4. satırın son sözcüğü olan ve ÇUOTOK biçiminde yazılmış sözcüğün günümüzde ses değeri yakını olan ÇOTUK sözcüğü halen işlektir. ÇOTUK TEVEK anlamındadır. Bu da anlamca; "Asma, kavun, karpuz vb. bitkilerin sürgünü veya taze çıkan dalı". "Üzüm/koruk kütüğü veya taze dalı", " Genç üzüm fidanı", "Yaz kış yeşilliğini koruyan bir çeşit bitki" gibi anlamlara gelmektedir. Bu sebeple "Yaz kış yeşilliğini koruyan bir çeşit bitki" tanımlaması üzüm dışında başka bir bitkinin adıdır fakat bu bitkinin hangisi olduğu sözlüklerde Latince ismi ile veya eş anlamlı adları ile yazılmadığı gibi henüz görsellerini de bulabilmiş değiliz. Her durumda bitkinin taze çıkan ve yaprakları henüz açılmamış bir bitki veya koruk veya yaban inci türlerinden birisi olduğu düşünülebilir.
|
|
|
AYSU |
|
OYUSU |
OYUSU (Ay- ı -Su) |
Yazarın OYUSU biçiminde yazmış olduğu (ay - ı -Su) bileşik sözcüğünü günümüzde AYSU biçiminde seslendiriyoruz. AYSU sözcüğünü günümüzde kişi adılı sözlüklerinde görülebilir. Sözcüğün anlamı "ay gibi parlak" demektir. Bu sözcüğün okunduğu sayfada yine kişi adı olan ÖMER adının ve OLCAR adının yıldız çizimi yanında yazıldığını görmüştük.
|
|
|
OLCAR |
|
OLCAR |
OLCAR |
OLCAR sözcüğünü günümüzde sözlüklerde -mak ekiyle birlikte OLCA-MAK biçiminde ve bir isim olarak görüyoruz. Olcarmak sözcüğü Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü'ne göre "Ateşi toplamak" anlamındadır. OLCAR sözcüğü de "ateş toplayan" veya "ateşi çeken" anlamında bir yıldız adı olarak kullanılmış olabilir. Bu sözcük aynı zamanda kişi adları sözlüğünde kadın ve er kişi adları biçiminde görülebilir. Bu sözcüğün okunduğu sayfada bir başka kişi adı olan ÖMER adının da bir yıldız çizimi yanında yazıldığını görmüştük.
|
|
|
ÖMER |
|
ÖMER / OMAR |
ÖMER / OMAR |
Yazarın ÖMER ve OMAR okunur biçimde bir yıldız adı yazdığını görüyoruz. Güzde ÖMER ismi kullanılıyor olsa da henüz bunun geçmişte veya günümüzde bir yıldız adı olarak kullanılıp kullanılmadığına dair bir araştırma yapmış değiliz.
|
|
|
BİLGİ |
|
PİLGÜ / PLGÜ |
PİLGÜ |
PİLGÜ > "BİLGİ" biçiminde okunan sözcük tümce içerisinde de anlam bütünlüğü kurup kurmadığı açısından değerlendirilmelidir.
|
|
|
İÇKULAK |
|
IYÇGULAX / YÇGULAX |
İYÇGULAX |
IYÇGULAX / YÇGULAX biçiminde yazılmış sözcüğü günümüz dilinde ses değeri yakını olan İÇKULAK bileşik sözcüğü olarak görüyoruz. Fakat tümce içerisinde anlam bütünlüğü açısından tekrar değerlendirilmelidir.
|
|
|
OKTAR / AKTAR |
|
OXTAR |
OXTAR |
OKTAR sözcüğü OKÇU, OK ATAN veya OK-ATAN-BURCU anlamındaki sözcük 72v sayfasında okunmuştur. Sözcüğü Tümce içerisinde hangi anlamda geçtiği açısından incelemek gerekir. Çünkü ses değeri açısından bu sözcüğün AKTAR sözcüğüne de yakınlığı vardır. Ayrıca bu sözcüğün ikinci harfinin X veya F/P olması tartışılabilir çünkü yazım biçimi veya zaman içerisindeki soluklaşmış hali ile sözcüğü OVTAR okuyanlar da olacaktır. Yazarın EV sözcüğü yerine OF/ÖF yazdığı bazı okunmuş sayfalardan anlaşılmaktadır. Bu durumda bu sözcük ÖFTAR/OFTAR sözcüğü de olabilir. Günümüz ses biçimi ile bu sözcün bu şekilde okuyanlar bu sözcüğü EVDAR anlamında alabilirler. EVDAR sözcüğü günümüzde Azerbaycan ağızlarında halen yaşamaktadır ve ev-hanımı anlamında kullanılmaktadır. Bakınız: https://obastan.com/axtar/?l=az&q=evdar
|
|
|
DÖŞÜ (döş-ü) |
|
DÖŞÜ |
DÖŞÜ |
DÖŞ sözcüğü GÖĞÜS anlamındadır -Ü sözcük ekidir. Baştaki D harfi (4 biçimindeki) üst kısmına bitişik bir I çizilmiş olabilir. Bu ihtimali göz ardı etmezsek sözcüğün yazarın ağzında DİÖŞÜ biçiminde seslendirildiğini varsayabiliriz. Böyle de olsa sonuçta bu sözcüğe en yakın fonetik değeri olan sözcüğümüz DÖŞ- / DÖŞÜ sözcüğüdür. D üzerine bitişik bir I varsa bu üstteki satırdan aşağı uzanan bir çizgi veya yazım hatası da olabilir. Tümce analizleri yapılırken bu detay aydınlaştırılacaktır. Döş sözcüğü bazı ağızlarda "1. Göğüs, bağır. 2. Kucak. 3. Gerdan. 4. Karın boşluğu. 5. Kaba et, kalça." anlamlarında da kullanılabilir.
Bakınız: <https://sozce.com/nedir/101435-dos>
|
|
|
2 OĞUZ GIZ (İki OZ Gız veya iki Oğuz Kız) / 2 ÖZ GIZ (iki öz kız veya İKİZ (?) ) |
|
2OZGZ / 2ÖZGZ |
2 OZ GIZ / 2 öz GZ |
85r-86v parşömeninde okunan bu sözcük 2 OZ GZ veya 2 ÖZ GZ biçiminde bir kısaltma biçimde yazılmış. Bu sözcüğün ses değeri dikkate alındığında burada muhtemelen 2 OĞUZ GIZ (İki Oz Gız veya iki Oğuz Kız) / 2 ÖZ GIZ (iki öz kız veya İKİZ (?) ) sözcüklerinden birisinin yazıldığını düşünüyoruz. Sözcüğün geçtiği tümcenin tamamı analiz edildiğinde net olarak sözcüğün anlamı anlaşılacaktır.
|
|
|
SOFU, SÖPÜ |
|
SOFU / SÖPÜ |
SOFU SÖPÜ |
SOFU (İnandığı dinin yasaklarına tam olarak uyan ve bu konuta tutucu olan kimse. Aşın temiz, çok yıkanan kimse.*Iğdır Kars),
SÖPÜ (Yassı, oval, uzunca.*Sivrihisar -Eskişehir)
Not: O ve A ses dönüşümü sebebi ile sözcüğün SAPU (sapı) anlamında kullanılmış olması olasılığı da vardır. Bu nedenle tümce içerisinde incelendiğinde sözcüğün hangi anlamda kullanılmış olduğu daha net şekilde ifade edilebilecektir.
|
|
|
AKAKÇI |
|
AXAKÇU |
AXAKÇU |
AXAKÇU = AKAK-ÇI / AKAK sözcüğü anlamı «su yolu», «su kanalı» manasındadır.
Sondaki –ÇI eki meslek ekidir. Bu sözcük «Su-Kanalcısı» anlamındadır.
Sözcüğün ikinci harfini P/F okuyanlar olursa AFAKÇI, EFEKÇİ, APAKÇI, EPEKÇİ sözcüklerinin her birisinin de
Türkçede muhtelif anlamları vardır. Mesela AFAK «yer ile göğün birleşmiş gibi göründüğü yer», «ufuklar» anlamındayken
EFEK bir çeşit yabani yonca adıdır. Vb vb
|
|
|
ÇALAP |
|
ÇOLOP |
ÇOLOP |
Yazarın ÇOLOP biçiminde yazdığı sözcük günümüzde ÇALAP biçiminde yazılmaktadır. Çalap "ateş" anlamında bir sözcüktür ve Tanrının sıfatlarından birisidir. Halen Anadolu'da bazı yörelerde ÇALAP sözcüğü TANRI sözcüğü eş anlamlısı olarak da kullanılır.
|
|
|
YAGIZ / YAĞIZ |
|
YOGZ |
YAGIZ |
YAGIZ sözcüğünün Divanü Lügati't-Türk'de geçen anlamı;
"yağız" (esmer, yiğit, doru), "kızıl ile kara arası renk"
|
|
|
YAZ / YOZ |
|
YOS |
YOS |
Sözcük 12 aylık bölgünün çizilerek ay adlarının yazıldığı takvim sayfasında takvim sayfasında (folio 67r'de) görülmüştür. Bu sebeple sözcük burada geçtiği biçimi ile YOZ değil fakat YAZ sözcüğü olmalıdır. Yazar bu sayfada yaptığı dairesel çizimde saat 6 istikametinde UYOSAĞR ve UIYOSAĞR okunabilen sözcüğünü yazmıştır. Burada sözcüğün başındaki UI / Üİ bölümü isimden önce gelen bir işarfet sıfatı veya dikkat çekme ünlemidir denilebilir (Örnek: "ŞU, BU veya AY!, UY!, Uİ!" gibi) Sözcüğün devamındaki -AĞR (-ağır) bir sözcük eki veya aurıca "ağırmak" anlamında olabilir. Burada bir dönemin başlangıcını veya ilk başladığı dönemi anlatmaktadır diye düşünmekteyim. Bu sözcüğün bir tümce içerisinde görülmesi halinde anlam içeriğini nasıl kazanmış olabileceğinin tekrar değerlendirileceğini söyleyebiliriz.
|
|
|
MUZU |
|
MZU |
MZU |
Yazar MUZ sözcüğünü MZ biçiminde yazmış. MUZU sözcüğünü ise MZU biçiminde yazmıştır. Muz = banana / Muzu = the banana
"-U" is the word suffix that indicates the object.
Lat.Musa Alm. Banane Fr.banane
Muzgiller (Musaceae) familyasından, tropik ve subtropik bölgelerde doğal olarak yetişen, tabanda dişi, ortada er dişi ve uçta erkek çiçekleri bulunan, bakka tipi meyveleri olan, Alanya yöresinde M.sapientum ve M.paradisiaca türlerinin kültürü yapılan, çok yıllık, ağaç görünümündeki otsu bir bitki cinsi. Kaynak: https://sozce.com/nedir/232272-muz
|
|
|
YAR+ÇIKAR |
|
YORÇUOR / YARÇUOR |
YORÇUOR / YARÇUOR |
YORÇUOR / YARÇUOR: YARÇUKAR sözcüğü > “Yarmak” fiili kökteşi olan “YAR-“ sözcüğünün kök anlam içeriklerinde bulunan anlamlardan bazıları şunlardır: Yarılmış yer, yara, uzunca ve çıkıntı halinde yapılar veya bağlı olduğu zeminden yükselmiş kaya veya kayalık yapı. YAR- kök sözcüğü; yâr / yar (sevgili), yarım, yardım, yarak, yarma, yaran+alet veya yaran organ veya bunlara benzer çıkıntılı yapıları anlatmak veya isimlendirmek için kullanılan ve bununla birlikte bu kök anlam içeriğinde fiil sözcük olarak kullanılan sözcükleri de türettiğimiz sağlayan sözcük köküdür.
Sözcüğün, fayda (yararlılık / yararsağın), destek (yardım), ince-uzun yapı (uzuv), yarmaya yarayan alet (silah yapmaya yarayan çıkıntılı/ince uzun mızrak, kama, kılıç gibi kesici ve yarmaya yarayan cisim ve aletlerin adı olarak), uzamak veya açılmak sureti ile bağlı bulunduğu esas yüzeyden ayrılmış ve çıkıntı veya yükselti haline gelmiş herhangi yapıyı adlandırmak için de kullanılabiliyor olması söz konusudur.
Bir anlamda bu kök sözcük birbirinden ayrılan parçaların her iki ucu arasındaki bir mesafe ifadesi biçiminde bir açıklık, açılma anlamında yarılma anlamında sözcük türetmek için kullanılabildiği gibi aynı zamanda, çıkıntı halindeki uzun ve dik yapı için de bunları adlandırmak için kullanılabilir.
Bu anlamda, muz bitkisinin meyvesi muhtemelen YARÇIKAR biçiminde adlandırılmış olabilir.
Üstelik MUZ sözcüğü kök anlamında da bu anlam içerikleri kısmen ve adeta eş anlam içeriği gösterir nitelikte bulunuyor olabilir.
Öyle ki, “usa/uza” (uzantı, uzuv, çıkıntı anlamında) sözcükler ile “muz” (musa) sözcüğü “uzamak” fiili kökteşi olarak geçmişte ortak bir söyleniş ve tanımlama biçiminden ayrışmış sözcükler/adlar olabilirler.
Bu bitkinin dünyada bilinen diğer isimleri: Musa, Musaceae (Usa/Uza, *Uza-çıka/*Usa-çıkıt/*Uzaçığa) veya *Ousa (uza/uzuv) sözcükleri aynı “uzamak” fiili bağlantılı sözcükler olmalıdır. Bu kök sözcüğümüz muhtemelen “küçük çıkıntı parçalar” anlamı ile “mozaik” sözcüğünün de kökteşi olabilir. Mozaik sözcüğü (*Ousa+Ek/Uza+Ek) dahil olmakla, Avrupa dillerinde ve erken Grekçe’de birçok sözcüğün aynı kök sözcüğümüzden türetildiğini düşünüyorum. Çünkü farklı dillerin burada kıyasladığım sözcükleri, burada gösterdiğim Türkçe kök sözcük ile anlam yakınlığı ve ses değeri yakınlığı gösteri durumdadır. Bu örtüşmelerin birer tesadüf olamayacağını tahmin ediyorum.
Bildiğimiz kadarı ile muz bitkisinin Avrupa’ya 1600’lü yıllarda geldiği düşünülmekteydi. Fakat bitkinin farklı dillerdeki adılları Türk dilindeki kök anlam içeriği ile örtüşür nitelikte görünüyor. Bu sebeple bu bitkinin bu günkü Avrupa halklarından önce Türk dilli dünyada tanındığını ve Avrupa’ya da Türk dilli coğrafyadan ona verilen adlarla birlikte gitmiş olabileceği düşünmekteyim. Böyle düşünmemin bir diğer sebebi, bu bitkinin bu el yazmasından daha erken bir çiziminin dünya üzerinde görülmemiş olmasından kaynaklıdır. En azından araştırmamızda bir hata yapmamış isek bu bitkinin ATA elyazmasından daha önce herhangi bir yazmada çizilmiş olduğu ile ilgili bir bilgi de bulamamış durumdayız.
Avrupa Etimolojik sözlüklerine bakıldığında Muz bitkisinin Afrika’dan veya bazı tropik adalardan 16. ve 17. yüzyıllara tarih verilerek yeni dünyaya gittiğinden bahsediyor. Net ve tek bir coğrafi bölgeye veya tek bir tarihe atıf yapılmamakla birlikte 1590’lı yıllardan bahsedilen kaynaklar da mevcuttur. Bu tarihler ve kaynaklar tartışmalıdır. 1690’lı yıllarda İspanyollar veya Portekizliler tarafından ‘banana’ sözcük köklerinin batı Afrika’dan veya Doğu Hint adalarından alıntı olabileceğinden de bahsedilir.
Bu bitkinin Batılı dilbilimcilerin öngörülerini doğrulayacak şekilde, VM elyazmasının yazıldığı dönemde veya öncesi dönemlerde yazılmış herhangi bir Avrupalı dillerin elyazmasında BANANA adı ile geçtiği ya da çizilmiş olduğu bir ikinci Batılı elyazması örneğide bildiğimiz kadarı ile yoktur.
Hâlbuki Voynich elyazması açıkça göstermektedir ki 14. yüzyıl başında Türk dilli yazarımız bu bitkiyi Avrupa’ya ilk defa tanıtmış olan kişi olabilir. Yani böyle bir olasılığı güçlü bir ihtimal olarak görebiliriz. Eğer Batılıların dediği gibi bu bitkinin vatanı tropikal adalar ise, muhtemelen atalarımızın bu adalara ilk giden Avrupalılar veya Avrasyalılar olduğunu da düşünebiliriz. Böylece daha önce bahsettiğim Amiral Piri Reis’ten bile önce olmakla bazı Türk dilli denizcilerin uzun yolculuklarından dönüşte bu bitkiyi Avrasya’ya ilk getiren kimseler olması olasılığı oldukça güçlüdür. Öyle ki bu muz (muwz/müz) bitki adının Ahmed-i Daî’nin “Çengname” adlı elyazmalarımızda 1406 yılından ve Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” eserinde, 1665 “mevz/müz” biçiminde yazılmış olduğu zaten bilinmektedir ve bu bilgileri yazan dil bilimciler de MUZ sözcüğünün kaynağı olarak genellikle Farsça’yı veya Arapça’yı işaret ederler. Batılı kaynaklarda ise BANANA adına baktığınızda dediğimiz gibi 1500’lü ve 1600’lü yıllara referans verilerek bu bitkinin Güneydoğu Asya ve Doğu Hint Adaları'na özgü olduğu yazmaktadır.
Bu bitkiye Amerika yerlileri ve Karayip yerlileri ‘Araşak’ (arawak) da derlerdi ki bu söz de çok büyük olasılıkla Ön Türkçe kökenlerinden ayrışmış olmalıdır. Öyle ki, “ARAŞAK” sözcüğü “aralanmak” fiili kökteşi olabilir. Burada YARÇIKAR sözcüğünün “yarılmak” fiili kökteşi olması olasılığı ile ARAŞAK sözcüğünün “aralanmak” fiili kökteşi olması sizce de sadece tesadüf olabilir mi?
Düşünüyorum ki, konu Türk dili olunca nedense dünya genelinde dil bilimciler bu tip dilsel örtüşmeleri genellikle tesadüflere veya anagram okumalara bağlamaktalar. Matematik ihtimaller nazariyesi bize bu kadar çok sayıda dilsel örtüşmelerin yalnızca birer tesadüf olamayacağını fakat “güneş dil teorisinin” çalışıyor olabileceğini bizzat matematiğin bağırmakta olabileceğini hatırlatıyor. Matematik bağırır mı, formüller nasıl ses çıkarır gibi soruları lütfen sormayın. Çünkü matematik bağırır fakat duymak istemezsen ve onun formüllerinin nasıl çalıştığını dil bilimi alanında göz ardı edersen, bu durumda bir PIE masalı ortaya atıp kökünü bilemediğin veya bulamadığın bütün sözcükleri de o havuza atarsın olur biter.
Ayrıca “aralanmak” (yarılmak anlamında kullanılan) fiil kökü AR+ sözcüğü ile türetilen pek çok sözcük bugün farklı köklerden geliyor zannediliyor. “AŞAK” ve “awak” kelimeleri çıkıntı veya aşmış (öne doğru artmış/büyümüş/çıkıntı oluşturmuş) anlamına da gelmektedir. AR+AŞAK dediğimizde bir bileşik kelimeden bahsetmiş oluyoruz. Farklı Türk dilli topluluklarda veya ağızlarda AR sözünün utanma, namus, edep ve onur gibi anlamlarda kullanıldığını da söyleyebiliriz. Sözün edep/utanma anlamı en yaygın kullanılan anlamlarından birisidir. Demek ki Avrupalı etimoloji sözlüklerinde adı geçen bazı tropik adaların yerli dillerindeki bu sözcükğün kök anlamı ile aynı kök sözcüğün Türkçe kökenindeki anlam içeriği bu sözcük için sanki “tesadüfen” bir başka örtüşme veya kesişme alanı gösteriyor gibi duruyor.
Bütün bunlardan çıkarımlıyoruz ki, muhtemelen AR AŞAK sözünü ARAWAK seslendiren Eski Karayip yerlileri, muhtemelen de bu sözcüklerini “UTANMA ÇIKINTISI” veya “YARMA/ARALAMA ÇIKINTISI”, ya da “erkeklik organı” olan ve “yarmak” fiili kökteşi olan “yarağa” benzeterek adlandırmış bir halk idi.
‘Banana skin’ ve 'Banana-peel’ kelimelerinin kökenini gösteren bazı dilbilim kaynaklarında, (kelimenin 1851- 1874 ve 1890 yıllarındaki bazı yazılı metinlerde kullanılmış olmasından bahsederek) bu kelimenin soyulmuş muz kabuğu veya muz derisi anlamına geldiği de yazılmıştır. Batılı sözcük kökenbilimi sözlüklerine, banana bitki ve meyvesinin hakkında yazılmış olan bilgilere bakarsak, bu meyvenin veya kabuğunun basılmaktan dolayı kayganlığından ve basıp kayarak düşme neticesi görülebilen zararlarından bahsedildiğini görürsünüz.
Bu el yazmasının 13r sayfasında yazılı hali ile YAR+ÇUKAR/YAR+ÇIKAR kelimesi, bu meyvenin görüntüsünün erkek üreme organına benzetilmesi ile ve çıkıntı görüntüsüne verilen bir ad olarak üretilmiş olmalıdır. Türkçede “boğumlanma noktası, çıkış yeri, çıkak, tahta ve çıtada ağacın çizgilerinin ortada başlayıp kenara doğru uzaması, kaynak, mahreç” gibi anlamlara gelen “çıkak” sözcüğü de aynı “çıkıntı” sözcüğünde olduğu gibi “çıkmak” fiili kökteşi bir başka sözcüktür.
Bazı Turan halkları lehçelerinde (özellikle Amerika kıtası yerlileri tarafından) muz meyvesi için, Çıkıt, *Çıkıta, *Çıkata (öne atılmış/çıkmış, çıkıntı anlamında) seslendirilmiş olduğuna dair sözcük köklerinde bazı işaretler olduğu da düşünmekteyim. Öyle ki, bir muz markası olarak ülkemizde de bir zamanlar tanınmış olan "Chiquita" (ÇİKİTA) sözcüğü (İspanyolca kökenli olduğu düşünülen) fakat daha çok Meksika İspanik dilinde (Meksika İspanyolca'sında işlek olan) "kadın", "kız arkadaş", "tatlı küçük kız", "dişi” (female) gibi anlamlarda kullanılan bir sözcüktür. Ben bu sözcüğün anlamını burada kaynak bölümünde gösterdiğim Batılı bir argo sözcükler sözlüğünde buldum. Fakat muhtemelen bu sözcük zaman içerisinde anlam değişmesi yaşamış ve “dişi”, “kadın” ve “kız” anlamlarında kullanılmıştır diye düşünebiliriz. Bu sözcük de muhtemelen yine Meksika İspanyolcasında bulunan "chichi" sözcüğü ile kökteş olmalı ve bu sözcük de aynı dilde "meme", memeler", "göğüs" gibi anlamlara gelen sözcüktür.
Muhtemelen sözcüğün kökü bugün İspanyol dilinden geliyor sanılsa da bu sözcüğün gerçekte Meksika yerlilerinin dilinden İspanyolcaya ilk olarak Amerika Kıtasının işgali dönemlerinde geçmiş olması ihtimali oldukça yüksektir. Öyle ki Meksika yerlilerinin dili ile Türk dili arasında fonetik değerce ve anlamca örtüşmeler veya yakınlıklar içerisinde olan yüzlerce Türkçe sözcük Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerinde Türkiye’nin Meksika büyükelçisi Tahsin Mayatepek tarafından Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e gönderilen “Mayatepek Raporları” olarak bilinen belgelerde gösterilmiştir. Amerika yerlilerinin dili ve Türk dili arasında başka pek çok ortak sözcüğü de ben tespit etmiş bulunuyorum ve bunları da kitap haline getirmeye fırsat bulduğumda yayınlayacağım ve Sayın Mayatepek’in sunduğu eşleşen sözcükler listesini de böylece biraz daha genişletmiş olacağım.
Muhtemeldir ki, bu sözcüğün ortak kökünden türevleri olan bizim Türk dilindeki "çıkıntı" veya "çıkıt" sözcüklerimizi türetmemizi sağladığı aynı ortak Ön Türk dili kökleri Meksika yerlileri dilinde de bu ortak kök anlamdan “çıkıntı” biçiminde görünen "meme" ve "göğüsler / memeler" anlamındaki gibi bazı adıllar yaratılmış gibi görünüyor.
Çıkıt sözü çıkıntı Girit sözü ise onun tersi Girinti anlamındadır. Girit bugünkü Yunanistan'da bir coğrafi bölge ve yerleşke adı olarak görülmektedir. Girit sözcüğü Batı dilbiliminin, Proto-Germen dilinden geldiğini düşündüğü ve bugün İngilizceye kız çocuğu anlamında alıntılanmış “GIRL” kelimesi de bizim “gir-“ (girmek fiili kökteşi) kelimemiz ile kökteş olmalıdır. Girmek sözcüğü kökü Eski Türkçe’de “kapalı yere girmek” anlamında fiilden olmakla 735 yılından beri Orhun Yazıtlarında ve 900 yılından önceki elyazması eser olarak Irk Bitig elyazmasında geçmekle “KİR-“biçiminden türetilmiş sözcükler olarak kaydedilmiştir. Bu sebeple bu gün Yunan adası adı olarak bilinen GİRİT sözcüğünün de muhtemelen bu ada Ege denizinin “girişinde” olduğu için “girişteki yer/girişteki ada” anlamında konmuş olması olasılığı oldukça yüksektir. Fakat muhtemelen Yunan dil bilimi ve genel olarak dil bilimi farklı bir açıklama yapmıştır. Elbette bu benim şahsi düşümcemdir ve bana göre dilsel veriler benim görüşümü desteklemektedir. Dil bilimi adamlarının çoğunluğu ile aynı şekilde düşünmek durumunda elbette değilim. Zaten çoğunluğun fikrine katılsaydım Voynich alfabesi için de çoğunluk EVA (Avrupalı Voynich Alfabesi) anlamında İngilizce baş harflerini kullanarak bir adlandırma yapmışlardı ve buna bakarak bu elyazmasının Avrupalı olabileceğini nasıl düşünmediysem Girit adının da asıl kaynağının Avrupa dillerinin geçmişinde olmadığunu hiç düşünmedim. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi Kıbrıs adasında arkeolojik kazılarda bulunmuş ve yaklaşık 2500 veya 3000 yaşı olduğu söylenen yazıların araştırmacı Mehmet Turgay Kürüm tarafından nasıl Eski Türkçe okunduğunu incelediğim için Akdeniz tarihinin de yeniden yazılması gerektiğini bilmekteyim.
Konuya dönecek olursam;
Acaba geçmişte belli bir Türk dilli veya kökteş dilli coğrafyada Erkeğe “çıkıt-lı” anlamında kız çocuğuna ise “girit-li” anlamında sıfat ifadeler veya adıllar ile hitap edilmiş olabilir mi?
Düne kadar, yani biz bu el yazmasını okuyana kadar, bu yazmadaki birçok kelimenin geçmiş dilimizde var olduğunu ileri sürerek buna bir örnek olarak YARÇIKAR kelimesinden bahsetseydim bazı dilbilimcilerimiz anında anagram veya uydurma sözcük türeten birisi olduğuma dair peşin bir etiketi bu yorumum ardınca yapıştırırlardı. Elbette şimdi de bunu yapacaklar çıkacaktır.
Fakat bugün görüyoruz ki bu el yazmasında bu sözcük var. Yani yazılı kaynak soranlara artık bu sözcüğü göstermek mümkündür.
Mukayese edilen iki sözcük arasında ses ve anlam örtüşmesi veya yakınlığı varsa, bunlara sırf dilbiliminin mevcut çıkarımlarına uyan sonuçları göstermiyorlar diyerek anagram damgası vurulmakta. Türk dili ve kültürüne saldırının bin bir yolu çoktan keşfedilmiştir. Geniş ve her tür desteklenmiş ve her yeni okumaya saldırırcasına hakaretler yağdıran bir kitle var. İşte anagram lafı bunların çok sevdiği bir laftır. Kalkan gibi kullanırlar. Fakat ne hikmetse yine dil biliminin yaptığı anagram tanımlaması bu duruma uymaz. Çünkü açıkladığımız ses değeri ve anlam yakınlaşmaları yöntemi kullanarak ilerlemek tam da dil biliminin yaptığı ve yapması gereken bir iştir.
İşte bir gün yeni bir metin bulur okur ve bir sözcüğün kökünden unutulmuş bir türemeyi yeniden bularak bu sözcüğün geçmişte varlığını da böylece kanıtlarız.
Batılı kökenbilim sözlüklerinde “kız” anlamındaki GIRL kelimesinin köklerinin nereden geldiğinin tam olarak bilinmediği de yazılmıştır. {1300, gyrle "child, young person" (of either sex but most frequently of females), of unknown origin. } Bu kelimenin gir-/kir- kökü, Eski-Türkçe kir- "girmek/kapalı yere girmek" anlamındaki fiilinden evrilmiştir. Aynı durum çıkıt sözünün tersi olan Girit adıl sözü için de geçerlidir. Türk Tanrı inancında kadın erkekten önce yaratılarak bu kapalı olam’a girmiş olan ilk türdür.
Peki, BANANA adı nereden geliyor?
Muz bitkisine, İbranilerde eshcol (*aşa-kol veya *eşe-kol) ve bir rivayete göre ilk adını Portekizlilerden ABANA olarak aldığından bahsedilse de aslında bunlarında sözcük kökleri Ön Türkçe olmalıdır.
Mesela AB- kökü abarmak şişmek öne doğru çıkıntı yapmak veya fazlasıyla “uzamak büyümek abarmak” anlamlarının köküdür. Aşa kelimesi de aynı anlamda olmakla, “öne doğru çıkıntı yapmış” (belli yeri aşmış / aşarak büyümüş), “aşılayan” gibi anlamlara gelmiş olmalıdır.
Portekiz dilinde olduğu söylenen ABANA sözü ise geçmişte bir dönem muhtemelen Ön Türk dillerinden veya lehçelerinden veya ağızlarından birisinde abaran, *abaranı, *abar-öne veya *abarana şeklinde seslendirilmiş olabilir. Zamanla bu söyleniş şekilleri ABANA seslendirilişini ve daha sonra da ağızlarda yüzlerce yıl içerisinde evrilerek BANANA halini almış olmalıdır. Yani bu sözcük de “abarmak” fiilimizin kökteşi olmalıdır diyebiliriz.
Görüleceği üzere bu bitkiye verilmiş yukarıda izah edilen bütün isimler Ön Türkçe köklü olup eş anlamlı veya ortak anlamları olan bazı kök kelimelerden türetilmişlerdir diyebiliriz.
Öyle ki bu anlamların tamamının bitkinin meyvesinin görüntüsü ile bir çeşit anlam özdeşliği içerisinde seslendirildiği veya adlandırıldığı da anlaşılmaktadır.
|
|
|
ÇİĞNESİ |
|
ÇNÖSÜ / ÇNOSU |
ÇNÖSÜ |
ÇİĞNESİ sözcüğü "omuzu" anlamındadır ve sözcük kökü ÇİĞNE sözcüğüdür. https://sozce.com/nedir/76228-cigne
|
|
|
SAĞIN (sağınmak) / UŞAĞIN (şağın) / ŞEYİN |
|
SAĞN / ŞAĞN / SEĞN / ŞEĞİN |
SAĞN / ŞAĞN / SEĞN / ŞEĞİN |
Sözcük SAĞIN (sağınmak, faydalanmak ?) / ŞAĞIN (uşağın, çocuğun) / ŞEYİN (şey-in ?) biçiminde açıklanabilir. Fakat bu sözcük SAĞN / ŞAĞN biçiminde yazılmış ve ŞAĞIN/SAĞIN yazılan sözcük ile çok yakın ses değeri içerisinde bir sözcüktür. Bu sözcüğün okunduğu sayfada bu sözcüğün yanında ÇNÖSÜ (çiğne-si (omuz-u)) sözcüğünü okuduğumuz için burada ŞAĞN yazılışının UŞAĞIN ÇİĞNESİ (uşağın omzu) anlamında okunması söz konusu olmuş oluyor. Bu sebeple sözcüğün UŞAĞIN sözcüğü olduğunu söylüyoruz. Bu sözcüğü sözlüklerde UŞAK biçiminde görebiliriz.
|
|
|
YARAR / YERER |
|
IYARAR / İYERER |
IYARAR / İYERER |
Yarar (benefit) /
Yerer (slander, revile against, revile at)
See:
YERMEK https://sozce.com/nedir/342660-yermek
YARAR https://sozce.com/nedir/335944-yarar
|
|
|
ÜÇÜNCÜSÜ |
|
ÜÇNCSÜ |
ÜÇNCSÜ / UÇNCSU |
üçüncüsü
|
|
|
LAĞIM |
|
LAIM |
LAIM |
Yazarın LAIM biçiminde yazdığı sözcüğün ses değeri yakını günümüzde kullandığımız LAĞIM sözcüğü olabilir. Lağım sözcüğünün anlam içeriği:
"Kale duvarlarında gedik açmak ya da düşman ordugâhına zarar vermek amacıyla düşman siperlerine doğru yer Altından açılan dar yol." / "Bir yerleşim merkezinde pis suların akıp gitmesi için yer Altında açılmış kanal, geriz." / "Düşmanın kale duvarlarını yıkmak veya düşman ordugâhına zarar vermek amacıyla, düşman siperlerine doğru yer altından açılan dar yol" / (sewer, drain, cloaca, mine, gallery, shot)
Bakınız: https://sozce.com/nedir/214707-lagim
Not: Dil bilimi adamları LAĞIM sözcüğü kökenini Eski Yunanca, Rumca veya Arapça ile ilişkilendiriyorlar. Bu dillerde bu sözcük kazmak fiilinden tünel, kazı gibi anlamlarda kullanılıyor. Fakat sözcüğün ULAMAK (birleştirmek) fiili ULAM- kökteşi olduğunu ve alan dile ilk seslinin düşürülerek geçmesinden anlam kayması ile değişikliğe uğradığını ve Türk diline değişmiş hali ile tekrar girdiğini düşünüyorum. Bakınız: https://www.nisanyansozluk.com/?k=la%C4%9F%C4%B1m
|
|
|
ÇÖPLÜ |
|
ÇÖPLÜ |
ÇÖPLÜ |
ÇÖPLÜ (çöp-lü: sapı olan)
https://sozce.com/nedir/80015-coplu
|
|
|
ÜÇGÜL-Ü / ÜÇ+GÜLÜ / İÇGİLİ |
|
ÜÇGÜLÜ |
ÜÇGÜLÜ / ÜÇGÜİLÜ |
Yazarın 95r1 sayfasında 3. satırda yazdığı ilk sözcük ÜÇGÜLÜ biçiminde yazılmış. Bu sözcük ses değeri yakınlığına göre İÇGİLİ / İÇKİLİ (alkol içmiş durumda, alkollü) sözcüğü ile eşleşmektedir. İÇKİLİ sözcüğünün ise bazı bölgelerde "kindar" anlamında kullanıldığı bilinmektedir.
Üstelik yazarın yazdığı pek çok sözcüğün Ü/U harfinin günümüzde aynı sözcüklerin telaffuzu sırasında İ/I biçimine dönüştüğünü tespit etmiştik. Öte yandan bir de "alıngan, işkilli, içli" anlamında İÇGİL ve İÇGİLLİ sözcükleri de düşünülebilir. Fakat yazarın ÜÇGÜLÜ biçiminde yazdığı sözcük sondaki sözcük eki -Ü olmadan (yani 3+GÜL-Ü veya ÜÇGÜL-Ü biçiminde sözcük eki -Ü dikkate alınmaksızın) zaten sözcük kökü formunda GÜL ve ÜÇGÜL biçiminde sözlüklerde mevcuttur.
ÜÇGÜL sözcüğüı:
"yabanıl yonca", "kokulu sarı bir ot", "ayırotu", "üç köşeli yer", "üçbucak (üçgen)", "üç yapraklı, sarmaşıkgillerden bir çeşit bitki", "dilfir" anlamlarında kullanılmaktadır. Bu anlam içeriğinde birden fazla bitki adı olduğu anlaşılıyor. Bu sözcüğün yazıldığı 95r1 sayfasında da yazar bir bitki çizimi yapmış. Yazarın çizdiği bitkinin yazar tarafından çizgiler ile betimlenmiş görsel özelliklerinin ÜÇGÜL adı ile Anadolu'nun farklı bölgelerinde aynı adla anılan farklı bitkilerin herhangi birisi ile benzerlik açısından eşleşme sağlayıp sağlamadığına bakılmalıdır. Bu işi bitki bilimcilerin yapması daha doğru olacaktır. Çünkü bu bitkinin görsellerine aramalarımız sırasında rastlayamadık. Ayrıca bitkinin Latince adını da sözlüklerde göstermedikleri için yabancı kaynaklarda da aynı adla anılan bu bitkilerin görsellerini bulamadık. BU sebeple bu detaylara bitki bilimcilerimiz bakmalıdır.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/324284-ucgul
https://sozce.com/nedir/163309-icgilli
https://sozce.com/nedir/163305-icgil
https://sozce.com/nedir/163306-icgili
NOT: Tümce çözümlemesi tamamlandığında bu sözcüğün hangi anlamda kullanılmış olduğu netlik kazanacaktır.
|
|
|
SICAK SU / SIÇAK+SU |
|
SÇSU (yazar tarafından kısaltma biçiminde yazılmıştır) |
SÇSU /SÇ+SU |
SÇSU (SICAKSU / HOTWATER, or "hot water" and "thermal water")
The author not only used this complex alphabet to make the texts difficult to read, she/he also abbreviated many words. We can see a typical one of the example of these abbreviations on page 77r.
We see that the author drew a closed water channel with exits from several places on page 77r, and wrote some words beside this channel, being separate from each other. One of these words is the SÇSU abbreviation-word. This word was written between two of the water discharge sections in the water channel drawing. Earlier, we have read the word meaning "cold water" in another water outlet section of the same channel. Also, just next to this closed water channel drawing, another word we were read as like "closed waterway".
The word SÇSU is an abbreviation which that obtained by two combining words. The ending part of the word is the Turkish word SU (+SU), which means WATER in English. The first word (which is the root of the word) was written as SÇ (SÇ+). This word pronounced as SICAK in Turkey Turkish. But the author should probably be pronouncing this word as SIÇAK or SÇAK. Because she/he shortened it as SÇ+.
As with many other words, this word has different forms in different dialects of the Turkish language, and the pronunciation of SICAK is one of them. In the Yadigâr-ı İbni Şerif manuscript before 1412, this word is used as "isicaḳ su". In some other medieval manuscripts, this word was written as "issicak", "sicak", "ısıcağı" and as "ısıcağına" (ısıcağ-) too.The word SICAK/SIÇAK has evolved from the word "issicek" and "issıcak" (hot, temperature) form in Turkey Turkish. The Turkish word is derived from the Turkish word ISSI/İSSİ (ISI/İSİ), (which has the same meaning in Turkey Turkish), with the suffix -çAk (-ÇAK). You can see the detailed information in this dictionary link:
https://www.nisanyansozluk.com/?k=s%C4%B1cak
In other words, while this word evolved from ISSIÇAK to ISIÇAK form, and the word have been lost its first vowel ( I -) and took the form of SIÇAK and then change as SICAK in time.
You can see the meaning content of the word on the following pages (such as "hot" and "thermal"): https://sozce.com/nedir/279070-sicak
As a result, the author's used many abbreviations, and doing this probably must have been made especially to make writing more difficult to read. The author used the word SÇSU. This word was used to say SÇAK+SU / ISSIÇAK+SU in this abbreviation form.
Yazar, metinlerin okunmasını güçleştirmek için sadece bu karmaşık alfabeyi kullanmakla kalmadı, bunun yanı-sıra çok sayıda sözcükleri de kısaltarak yazdı. Bu kısaltmalara tipik bir örneği 77r sayfasında görüyoruz.
Yazarın 77r sayfasında birkaç yerden çıkışları olan kapalı bir su kanalı çizdiğini ve bu kanalın yanında birbirinden ayrı olmakla bazı sözcükler yazdığını görüyoruz. Bu sözcüklerden birisi SÇSU kısaltma-sözcüğüdür. Bu sözcük su kanalı çiziminde su tahliye bölümlerinden ikisinin arasında yazılmış. Daha önce biz aynı kanalın diğer bir su çıkışı bölümünde "soğuk su" anlamındaki sözcüğü okumuştuk. Ayrıca bu kapalı su kanalı çizimi yanında okuduğumuz bir diğer sözcük hatırlayacağınız gibi "kapalı su yolu" anlamındaki sözcüktü.
SÇSU sözcüğü iki sözcüğün bitiştirilmesi ile elde edilmiş bir kısaltma sözcüktür. Sözcüğün sondaki bitişeni İngilizcesi WATER anlamında olan Türkçe SU sözcüğüdür (SÇ+SU). Sözcüğün kökü durumundaki ilk sözcük ise SÇ+ biçiminde yazılmış olan ve Türkiye Türkçesinde SICAK anlamında seslendirdiğimiz sözcüktür. Fakat yazar bu sözcüğü muhtemelen SIÇAK veya SÇAK biçiminde seslendiriyor olmalı. Çünkü bunları kısaltarak sözcüğü SÇ biçiminde kulanmış.
Diğer pek çok sözcükte olduğu gibi bu sözcüğün de Türk dilinin farklı ağızlarında farklı biçimleri vardır ve SIÇAK seslendirilişi bunlardan birisidir.
1412 yılı öncesi Yadigâr-ı İbni Şerif elyazmasında bu sözcük "isicaḳ su" biçiminde geçiyor. Sözcüğün başka bazı Ortaçağ elyazmalarında,
"issicak", "sicak", "ısıcağı", "ısıca-ğına" biçiminde yazılmış olduğu da kaydedilmişti. SICAK sözcüğü Türkiye Türkçesinde "issicek" veya "ıssıcak" (sıcak, sıcaklık) sözcüğünden evrilmiştir. Türkçe sözcük Türkiye Türkçesi aynı anlama gelen ISSI/İSSİ (ISI/İSİ) sözcüğünden Türkiye Türkçesinde +çAk ekiyle türetilmiştir. Bu bilgilerle ilgili bölümleri ve detaylı bilgiyi bu sözlük linkinde görebilirsiniz:
https://www.nisanyansozluk.com/?k=s%C4%B1cak
Yani bu sözcük ISSIÇAK / ISIÇAK biçiminden evrilirken öndeki sesliyi yitirerek SIÇAK biçimini ve daha sonra SICAK biçimini almış olmalıdır.
Sözcüğün anlam içeriğini aşağıdaki sayfalarda görebilirsiniz ki bunların arasında sözcüğün "kaplıca"/"ılıca" gibi anlamlarda da kullanıldığı gösterilmiştir: https://sozce.com/nedir/279070-sicak
Sonuç olarak, yazar birçok kısaltma kullanmıştır ve muhtemelen bunu özellikle yazının okunmasını zorlaştırmak için yapmış olmalıdır. Yazar SÇSU kelimesini kullanmıştır. Kelime, bu kısaltma biçiminde SÇAK+SU / ISSIÇAK+SU demek için kullanılmıştır.
|
|
|
ÖYFE LÖR / ÖYFE+LÖR |
|
ÖFİLÖR / ÖFLÖR |
ÖFİLÖR / ÖFLÖR |
ÖFİLÖR sözcüğü bileşik sözcüktür. İlk sözcüğün ses yakını ÖYFE “akciğer” anlamındadır. Bunun yanına bitişen LÖR sözcüğü “Su kıyılarında biten bir bitki” anlamında kullanılır. Karadeniz yöresinde buna LÖR OTU (lörotu) diyenler de vardır. Sözlüklere baktığımızda CİĞER OTU adında [Lat.Marchantia polymorpha / Marchantiaceae familyasından bir yosun türü / Umbrella Liverwort family (Marchantiaceae)] bir bitki adı ile birlikte ve CİĞER OTLARI diye bir madde daha görüyoruz. CİĞER OTLARI anlamca: “Lat.Hepaticae / Kara yosunları (Bryophyta) bölümünden, talli bitkiler ile borulu bitkiler arasında bir geçit oluşturan sınıf” demektir. Yani CİĞER OTU ve CİĞER OTLARI diye iki ayrı bitki adı görmekteyiz. El yazmasında bu sözcüğün yazıldığı yerde yapılmış bitki/yosun çizimine bakmak isteyecek bitki bilimciler belki yazarın ÖYFE+LÖR derken hangisini kastettiğini söyleyebilirler.
Bakınız: https://sozce.com/nedir/218478-lorotu
https://sozce.com/nedir/250418-oyfe
https://sozce.com/nedir/64182-ciger-otu
AŞAĞIDA İNGİLİZCE VE TÜRLÇE OLARAK DAHA DETAYLI OKUYABİLİRSİNİZ: (Aşağıda yazılanlar bu sayfadaki diğer notlarım gibi dil ve yazım hataları düzeltilmemiş ham notlardan bu sayfaya aktarılmıştır.)
The word ÖFLÖR/ÖFİLÖR/OFLOR is a compound word as ÖFİL+LÖR/ÖFL+LÖR. The phonetic value of the first word ÖFİL/ÖFL has very close phonetic valu of todays word/name ÖYFE.
ÖYFE means “lung”. It is calling as "akciğer" in Turkish. However, the Turkish equivalent of the English word "liver" is "kara+ciğer" (black+liver). And the word "ak+ciğer" (white+liver (lung)) was created by combining two words. Those are AK (white) and CİĞER (liver).
The word ÖYFE may have probably evolved from a reflection sound word (onomatopoetic word) such as “ÖF, ÖYF, ÜF, HOF, HÖF” > OF. And this onomatopoetic word root may possibly have been derived from the sound of "air blowing" (by lungs reflected-sound in a mouths which can call as an onomatopoetic root). Such as ÜFLER / üflemek (to blow / blowing). These words ÖYFE (lung) and ÜFLE (üflemek / to blow) are words that have clouse phonetic value to each other.
Therefore, they (ÖYFE and ÜFLE) probably evolved from this ancient onomapoetic common root sound-value decomposition.
So, These ÖYF-/ÜF- words are root words arising from the reflection of a "blowing sound" such as "uff-"/"of-" or "uff". The words ÖYF-LE and UF-LE were derived by adding the word-suffix -le/-la (which was also used in the old Turkish period) to this root word, which produces verbs from nouns and adjectives. In other words, the word ÖYFE may have evolved with the loss of the -L- sound of the word ÖYFLE.
The word +LÖR next to it means “Su kıyılarında biten bir bitki” (the plant which growing on arround water shores). In the Black Sea region in Turkey, there are also those who call it as "LÖR OTU".
When we search the dictionaries to see if there is a plant that is directly related to the name of this plant in the dialects of today's Turkey Turkish, we come across the name "CİĞER OTU".
In this case, the meaning of the word "ÖYFE LÖR" can be translated as "LIVER GRASS / LIVER PLANT / LIVER GREEN" and/or "near water shores growing air blowing plant" in English. (If we translate this plant name directly to Englis from its Turkish name content like 1/1).
So, may be botanists tell us more about if there is any connection or any logic to give this plant such name as "water shores growing air blowing plant" or "LUNG GRASS / LUNG PLANTS". But we can say that the name of this plant is formed by combining these two words (ÖYFE+LÖR) together.
When we search the dictionaries to see if there is any plant name with similar phonetic value and with similar meaning that directly to the name of this plant in today's Turkey Turkish dialects. Than we come across the name "CİĞER OTU" and "CİĞER OTLARI" (Lat. "Marchantia polymorpha" / a species of moss from the Marchantiaceae family / Umbrella Liverwort family (Marchantiaceae) and "Hepaticae" ) in dictionaries.
In other words, we see two different plant names in dictionaries: CİĞER OTU (Marchantia polymorpha) and CİĞER OTLARI (Hepaticae / Bryophyta). Probably, botanists who would like to look at the plant/moss drawing made where this word is written in the manuscript, may be able to tell which of these the author means or drawn when she/he says ÖFE+LÖR / ÖYFE+LÖR.
See:
https://sozce.com/nedir/218478-lorotu
https://sozce.com/nedir/250418-oyfe
https://sozce.com/nedir/64182-ciger-otu
https://sozce.com/nedir/324615-uflemek
https://sozce.com/nedir/64138-cier
https://sozce.com/nedir/65308-ciyer
https://www.nisanyansozluk.com/?k=%C3%BCflemek
https://www.etymonline.com/word/liver
https://www.etymonline.com/word/live?ref=etymonline_crossreference#etymonline_v_12328
I would also like to note that the English word LIVER and the word CİĞER (CİYER/CİER/*CİVER) seem close to each other in terms of their phonetic value. This type of sound changes may also have been experienced by word evolution in the language that received the word. Moreover, the word CİĞER in our language can be used in the sense of both lung and liver among the people.
ÖFLÖR/ÖFİLÖR/OFLOR sözcüğü bileşik sözcüktür. İlk sözcüğün ses yakını ÖYFE “akciğer” anlamındadır. Halk arasında kısaca "ciğer" olarak da adlandırılmaktadır. (ÖYFE sözcüğü muhtemelen “ÖF, ÖYF, ÜF, HOF, HÖF” > OF gibi bir yansıma sesten evirilmiş olabilir ve bu ses muhtemelen ciğerden hava üflerken çıkan üsleme taklidi yansıtılmasından türemiş olabilir.) Bu ÖYFE (akciğer) ve ÜFLE (üflemek) kelimeleri de birbirine yakın fonetik değeri olan kelimelerdir.
Bu nedenle, muhtemelen bu eski bir ses yansımalı (onomapoetik) ortak kökten ses-değeri ayrıştırmasıyla evrilmiş olmalıdırlar.
Bu ÖYF-/ÜF- sözcükleri "öf-"/"of-" veya "üf" gibi bir "üfleme sesi" yansımasından doğmuş olan kök sözcüklerdir. Bu kök sözcüğe, ad ve sıfatlardan fiil üreten (eski Türkçe döneminde de kullanılıyor olan) -le/-la sözcük-eki (yapım eki) getirilerek ÖYF-LE ve ÜF-LE sözcükleri türetilmiştir. Yani ÖYFE sözcüğü ÖYFLE sözcüğünün -L- sesini yitirmesi ile evrilmiş biçimi olabilir.
Bu yansıma sesten türemiş olan kökün yanına bitiştirilmiş olan LÖR sözcüğü “Su kıyılarında biten bir bitki” anlamında dilimizde kullanılmaktadır. Karadeniz yöresinde buna LÖR OTU (lörotu) diyenler de vardır.
Bu durumda "ÖYFE LÖR" sözcüğü anlam olarak "SU KIYISINDA BİTEN CİĞER OTU" veya AKCİĞER OTU/BİTKİSİ veya CİĞER BİTKİSİ/OTU gibi bir içeriğe sahip görünüyor. Sonuçta bu isim sözcüklerin bitiştirilmesi ile bu bitkinin adı oluşturulmuş diyebiliriz.
Günümüz Türkiye Türkçesi ağızlarında doğrudan doğruya bu bitkinin adına anlam yakınlığı olan bir bitki var mı diye sözlüklerde bir arama yaptığımızda "CİĞER OTU" adına raslıyoruz. Sözlüklerimizde "CİĞER OTU" adında (Lat. Marchantia polymorpha / Marchantiaceae familyasından bir yosun türü / Umbrella Liverwort family (Marchantiaceae)) bir bitki adı ile birlikte. bir de CİĞER OTLARI diye bir madde daha görüyoruz. CİĞER OTLARI anlamca: “Lat.Hepaticae / Kara yosunları (Bryophyta) bölümünden, talli bitkiler ile borulu bitkiler arasında bir geçit oluşturan sınıf” demektir.
Yani, sözlüklerde CİĞER OTU (Marchantia polymorpha) ve CİĞER OTLARI (Hepaticae / Bryophyta) diye iki ayrı bitki adı görmekteyiz. El yazmasında bu sözcüğün yazıldığı yerde yapılmış bitki/yosun çizimine bakmak isteyecek bitki bilimciler belki yazarın ÖYFE+LÖR derken bunlardan hangisini kastettiğini söyleyebilirler.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/218478-lorotu
https://sozce.com/nedir/250418-oyfe
https://sozce.com/nedir/64182-ciger-otu
https://sozce.com/nedir/324615-uflemek
https://sozce.com/nedir/64138-cier
https://sozce.com/nedir/65308-ciyer
https://sozce.com/nedir/64173-ciger
https://www.nisanyansozluk.com/?k=%C3%BCflemek
https://www.etymonline.com/word/liver
https://www.etymonline.com/word/live?ref=etymonline_crossreference#etymonline_v_12328
Ayrıca not etmek isterim ki, ingilizcedeki LIVER sözcüğü ile CİĞER (CİYER/CİER/*CİVER) sözcüğü, fonetik değer bakımından birbirine yakın görünmekte. Bu tip ses değişimleri sözcüğü alan dil içerisinde gerçekleşen sözcük evrilmesi ile de yaşanmış olabilir. Üstelik dilimizde CİĞER sözcüğü halk arasında hem akciğer hem de karaciğer anlamında kullanılabilmektedir.
Not:
Eski İngilizcede "hayatta olmak", "yaşıyor olmak", "ayak üstü dik durabilen", "yaşamaya devam ediyor olan şey" (be alive, have life, continue in life, to supply oneself with food) anlamlarına gelen LIFE sözcüğünü Batılı dil bilimcilere göre yazılı örneği bulunmayan Proto-Germanic *libejanan sözcüğüne bağlantılıymış. Bu sözcük de yine yazılı örneği olmayan ve ortan geçmiş bir kök dil olduğu varsayılan PIE kısaltması ile anılan dilde *leip- biçimdeki "tutunmak, kalmak, devam" (to stick, to remain, continue) anlamındaki sözcükten evrilmiş.
Ben bu sözcüklerin Eski Türkçede [Orhun Yazıtları, 735 yılı veya öncesinden itibaren] "tirigi", "diri", "dirim" "dirig/tirig" (yaşamak, canlı olmak, ayak üstü dik durabilmek) gibi anlamlara gelen sözcük ile, yine Eski Türkçe döneminde yazılı örneği olan "bār/bar" biçimindeki (var, varmak, varlık) anlamındaki sözcüklerin ardıcıl seslendirilen biçiminin alan dilde bitiştirilmiş diri+bar / tiri+ba (diri+var) sözcüklerinin "dirilerek varan, dik-duran varlık, diri varlık" anlamlarındaki sözcükleri kökteşi olduğunu veya *DİREİP/*DİREYİB/*TİRİYİP biçimindeki Ön Türkçe sözcükten alıntılanmış olabileceğini düşünüyorum.
Alan dilde muhtemelen *tiriba biçiminde bitişik evrilmiş olabilecek sözcük kısalarak ve fonetik değeri evrilerek Proto-Germanic dilde *libe- ve PIE *leip biçiminde yer bulmuş olabilir. Aynı zamanda Sümer öncesi Ön Türk dilinde *ÇOK+AN / *ÇOĞ+AN "çoğalan, artan, üreyen, canlanan anlamındaki bileşik sözcükle (öyle ki bu gün yabancı dillerden dilimize geldiği sanılan CAN sözcüğünün ve Türkçemizdeki KAN sözcüğünün geçmiş ortak kökü bu sözcük olmalıdır) Proto Germanik denilen dildeki *libe-janan sözcüğünün son bitişeni olan *-janan bitişeninin CAN sözcüğü kökteşi ve CANLANAN / ÇOĞALAN anlamındaki çoğan (can+bulan/canan) sözcüğü ile bağlantısı olduğunu düşünmekteyim.
|
|
|
SOĞUK+SU / SOY CANSU |
|
SOYCSU / SOYCANSU |
SOYCSU / SOYCANSU |
We read this word (SOYCSU) on page 77r.
600 years ago, while writing this word, the author wrote the second-to-last letter in both S and -ANS- readable formats. The bottom circle of the letter S is filled with a dot. This is the tamga sign read with the sound value -AN-. This tamga sign is written with the letter S intertwined with the tamga at the bottom. Therefore, we can also read the word as well as like SOYCANSU near SOYCSU.
SOYCSU format, which is the first reading here, is close to the sound value of the words we sing in the form of SOĞUK+SU today. So it's a compound word. The word cold has already been recorded in different forms in different dialects of the Turkish language. Forms of the word pronounced in Old Turkic (ET): soguk, cold, sauh, soğuh, souh, sowuh were recorded. Now, thanks to this manuscript, we will have recorded the "soyc" form in the dialect of the author.
The English equivalent of this word (SOYC+SU / COLD+SU) can be translated as "COLD+WATER".
The second-to-last letter of the word can be considered a syllabic combination of a tamga sign with a simple vowel. So much so that the author most probably specifically wanted us to read this word both ways. Because he probably meant to show his intelligence for a special reader by using the possibilities that this special alphabet created for him.
Thus, the spelling of the word SOYCANSU was formed by consciously combining three words in the form of SOY+CAN+SU. In fact, since the word CANSU in Turkish language has a name and meaning, we can also evaluate this word as SOY+CANSU. In both cases, the meaning remains unchanged. The term used to mean LIFE WATER in the Turkish language is actually the derivation of the common root of these words, and the meaning content in the essence has remained unchanged. If you look at the word CANSU in the dictionary, you will see that one of its meanings is explained as LIFE WATER.
You can see the meanings of the words SOĞUK, SOYUH, SOY, CAN, SU, CANSU and CAN SUYU on the glossary-link page below. Thus, regardless of how the words SOYCANSU / SOY+CANSU / SOY+CAN+SU are written, we can translate this word as "species life giving water" and/or "variety of life giving water". These words have not been seen in compound word form before. Like some other words in this manuscript, this spelling will probably be recorded for the first time.
See:
https://sozce.com/nedir/287232-soyuh
https://sozce.com/nedir/285071-soguk
https://sozce.com/nedir/287038-soy
https://sozce.com/nedir/59775-can-suyu
https://sozce.com/nedir/289461-su
https://sozce.com/nedir/60267-cansu
Note: The name CANSU is also noted as a female/girl name according to the dictionary of names.
Bu kelimeyi (SOYCSU) 77r sayfasında okuyoruz.
600 yıl önce yazar bu sözcüğü yazarken sondan ikinci harfi hem S hem de -ANS- okunur biçimde yazmış. S harfinin alt yuvarlağının içi nokta biçiminde dolu çizilmiş. Bu da -AN- ses değeri ile okunan tamga işaret. Bu tamga işaret S harfi ile iç içe ve tamga altta olacak biçimde yazılmış. Bu nedenle sözcüğü SOYCSU biçimi yanısıra SOYCANSU biçiminde de okuyoruz. Burada ilk okunuş olan SOYCSU biçimi Bu gün SOĞUK+SU biçiminde selendirdiğimiz sözcüklerin ses değeri yakınıdır. Yani bu bir bileşik sözcüktür. Zaten Türk dilinin farklı lehçelerinde soğuk sözcüğü farklı biçimlerde kaydedilmiştir. Sözcüğün Eski Türkçede (ET) soyuh: soguk, soğuk, sauh, soğuh, souh, sowuh seslendirilen biçimleri kaydedilmişti. Şimdi bu elyazması sayesinde yazarın lehçesindeki "soyc" biçimini de kaydetmiş olacağız.
Bu sözcüğün (SOYC+SU / SOĞUK+SU sözcüğünün) ingilizce karşılığı "COLD+WATER" olarak tercüme edilebilir.
Sözcüğün sondan ikinci harfini bir tamga işareti ve basit ses harfi karışımı bir hece yazısı olarak kabul edilebilir. Öyle ki, yazar bu sözcüğü her iki türlü okumamızı özellikle istiyordu. Çünkü o muhtemelen bu özel alfabenin ona yarattığı olanakları kullanarak zekasını özel bir okuyucu için göstermek niyetinde olmalıydır.
Böylece, sözcüğün SOYCANSU yazılışı SOY+CAN+SU biçiminde üç sözcüğün birbirine bilinçli olarak bitiştirilerek yazılması ile oluşturulmuştur. Aslında Türk dilinde CANSU sözcüğü ayrıca isim ve anlam karşılığına sahip olduğundan bu sözcüğü SOY+CANSU biçiminde de değerlendirebiliriz. Gerçi her iki durumda anlam karşılığı değişmeden kalmaktadır. Türk dilinde CAN SUYU anlamında kullanılan değim de aslında bu sözcüklerin ortak kökünün türemesidir ve özdeki anlam içeriği de değişmeden kalmıştır. Zaten sözlükte CANSU sözcüğüne bakarsanız, bunun anlamlarından birisinin CAN SUYU olarak açıklandığını görürsünüz. Aşağıdaki sözlük-linki sayfasında SOĞUK, SOYUH, SOY, CAN, SU, CANSU ve CAN SUYU sözcüklerinin anlam karşılığını görebilirsiniz. Böylece SOYCANSU / SOY+CANSU / SOY+CAN+SU sözcüklerinin nasıl yazıldığına bağlı olmaksızın biz bu sözcüğün "soy can suyu" ve/veya "soyu yaşam veren su" biçiminde çevirebiliyoruz. Bu sözcükler daha önce bileşik kelime formunda görülmemiştir. Bu elyazmasında diğer bazı sözcükler gibi bu yazılışı muhtemelen ilk defa kaydedilmiş olacak.
Not: CANSU aynı zamanda bir kişi adı olarak çoğunlukla kızlara verilen bir addır.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/287232-soyuh
https://sozce.com/nedir/285071-soguk
https://sozce.com/nedir/287038-soy
https://sozce.com/nedir/59775-can-suyu
https://sozce.com/nedir/289461-su
https://sozce.com/nedir/60267-cansu
|
|
|
SARAP |
|
ZORAP |
ZORAP |
We read this word (ZORAP) in page 77r.
The sound value of the word, which was written in the form of ZORAP 600 years ago, is the word SARAP, which lives in Anatolian dialects today. Z/S sound transformations and O/A sound transformations consist of a dialect difference that is very common in Turkish-speaking geography. There has been a situation where the word written here matches the drawing made.
Meaning of the word SARAP is "üstü kapalı suyolu" in Turkish ("covered waterway" , "covered watercourse")
See: https://sozce.com/nedir/272272-sarap
Bu kelimeyi (ZORAP) 77r sayfasında okuyoruz.
600 yıl önce ZORAP şeklinde yazılan kelimenin ses değeri günümüzde Anadolu ağızlarında yaşayan SARAP kelimesidir. Z/S ses dönüşümleri ve O/A ses dönüşümleri, Türkçe konuşulan coğrafyada çok yaygın olan bir ağız farklılığından oluşur. Burada yazılan kelimenin yapılan çizimle eşleşmesi gibi bir durum olmuştur.
SARAP kelimesinin Türkçe anlamı "üstü kapalı suyolu"dur.
Bakınız: https://sozce.com/nedir/272272-sarap
|
|
|
SAF SU |
|
SAFSU |
SAFSU |
The word SAFSU is read on page 75v. The word was written right next to the drawings of women bathing under streams of water like spring ponds, and the drawing of water in a pool. The sound value of the word and the way it is written have remained the same without any sound value changes in the intervening 600 years. The only difference is that the author wrote this word likely in the form of a compound word (or in a way that looks close to each other). We write this word today as two separate words. But the sound value has not changed in the intervening time. Yazarın sözcüğü "temiz su" veya "temizlenmiş/saflaştırılmış su" anlamında yazdığını söylemek mümkündür. It is possible to say that the author wrote the word SAFSU in the sense of "clean water" or "purified water".
To see the meaning of the words, see these pages:
https://sozce.com/nedir/268750-saf-su
https://sozce.com/nedir/268723-saf
https://sozce.com/nedir/289461-su
SAFSU Sözcüğü 75v sayfasında okundu. Bu sözcük kaplıca göletleri benzeri su akıntılarının altında yıkanan kadın çizimlerinin ve su ve gölet veya havuzcuk çiziminin hemen yanında yazılmış. Sözcüğün ses değeri ve yazılma şekli aradan geçen 600 yıl içerisinde hiç bir ses değeri değişikliği olmamış biçimde aynen kalmış. Tek fark yazar bu sözcüğü bir bileşik sözcük biçiminde (veya birbirine yakın görünen şekilde) yazmış. Bu sözcüğü bu gün iki ayrı sözcük olarak yazıyoruz. Yazar da ya birbirine yakın yazmış bitişik gibi algılanıyor ya da bileşik sözcük gibi yazmış. Fakat ses değeri aradan geçen zamanda değişmemiş.
Sözcüklerin anlamını görmek için şu sayfalara bakınız:
https://sozce.com/nedir/268750-saf-su
https://sozce.com/nedir/268723-saf
https://sozce.com/nedir/289461-su
|
|
|
AKAK |
|
OXOX |
OKOK / OXOX |
This word, read on page 84v, which is written in the form OXOX. On the page where this word is written, there are water ponds or pools with drawings of women in them and they are connected by streams/watercourse or water-canals.
On the page where this word was written, we had previously read the word that can be read in the form of SÜZ (filter) and SU2(water-2 / two water). Here, the word written by the author in the form of OXOX should be the word AKAK according to its sound value proximity.
The word AKAK means; “sea, lake, river“, "waterway opened with the aim of connecting each other”, “creek, brook, small stream”, “water stream”, “the place where the water flows fast in a cascade, river or stream”, “flow, stream (small stream, hot spring)“.
Today, there is no X letter in the alphabet of Turkey Turkish, and it can be said that while the X sound is vocalizing, it has turned into the H sound and (for some words it has turned into the) K sound.
In Azerbaijani Turkish & alphabet, the letter X, H and letter K are using and vocalizing in this language today .
During the reading of VM, we have seen many examples of words in which the X sound has been transformed into the K sound and the O sound has been transformed into the A sound with compairing today's Anatolian Turkish (mostly). For this reason, and also according to their phonetic value, we can say that this word written in the form of OXOX is the word we pronounce and write in the form of AKAK today.
There may also be those who read this word in the form of OXOP. Because one foot of the last letter seems to be drawn a little longer, and therefore there may be some who liken it to the letter read P/F.
However, if you look carefully and if you examined this letter drawing is closely, it will be seen that this letter at the end is different after compared of other P/F letters in VM. It is clearly seen that the same foot of the other P/F letters is drawn longer.
On the other hand, if anyone thinks that this word should still be read in the form of OXOP, this word also lives in our language as the word AKIP (the flood has flown). In this case, this word (akıp) also matches with same page drawing again. The root of the word is AK-. It's meaning content can be seen with the suffix -mak as verb AKMAK in dictionaries.
See:
https://sozce.com/nedir/7279-akak
https://sozce.com/nedir/7349-akar
https://sozce.com/nedir/7366-akarca
https://sozce.com/nedir/8733-akmak
Sayfa 84v’de okunmuş olan bu sözcük OXOX biçiminde yazılmış. Bu sözcüğün yazıldığı sayfada içlerinde kadın çizimleri yapılmış olan su göletleri veya havuzcuklar var ve bunlar akarlar/su yolu veya kanallar ile birbirine bağlı.
Bu sözcüğün yazıldığı sayfada daha önce SÜZ (süzmek) ve SU2 biçiminde okunabilen sözcüğü de okumuştuk. Burada yazarın OXOX biçiminde yazdığı sözcük ses değeri yakınlığına göre AKAK sözcüğü olmalıdır.
AKAK sözcüğü “Deniz, göl, ırmak vb. birbirine bağlamak ereğiyle açılan su yolu”, “Irmak, dere, çay, küçük akarsu”, “suyun ivinti yeri”, “çağlayan, ırmak veya derede suyun hızlı aktığı yer”, “akar, akarca (küçük akarsu, kaplıca)“ anlamlarına gelen sözcüktür.
Bugün Türkiye Türkçesi abc’sinde X harfi yoktur ve dildeki sözcüklerde X sesi bazı sözcükleri seslendirirken H sesine bazı sözcükler için ise K sesine dönüşmüştür denilebilir. Azerbaycan Türk abc’sinde ise dilinde ise X harfi vardır ve dilde de H ve K sesi ile birlikte işlek biçimde görülmektedir.
ATA yazma boyunca yazarın kullandığı bazı diğer sözcüklerde de X sesinin K sesine ve O sesinin ise günümüz ağızlarındaki A sesine dönüşmüş olduğu çok sayıda sözcük örnekleri görmüştük. Bu sebeple ve aynı zamanda ses değeri yakınlıklarına göre de, OXOX biçiminde yazılmış bu sözcüğün bugün AKAK biçiminde seslendirdiğimiz ve yazdığımız sözcük olduğunu söyleyebiliriz.
Bu sözcüğü OXOP biçiminde okuyanlar da olabilir. Çünkü son harfin bir ayağı azca uzun çizilmiş gibi ve bu yüzden bunu P/F okunan harfe benzetenler olabilir. Fakat dikkatli bakılırsa ve çizim yakından incelenirse sondaki bu harfin diğer P/F seslendirilen harflerin yazım şeklinde kıyasla farklı olduğu görülecektir. Diğer P/F yazılan harflerin aynı ayağının daha uzun çizildiği açıkça görülüyor. Buna karşın Bu sözcüğün halen OXOP biçiminde okunması gerektiğini düşünen varsa zaten bu sözcüğün de ses yakını AKIP sözcüğü olarak dilimizde yaşamaktadır. (“Sel akıp gitti” tümcesinde olduğu gibi.) Bu sözcük de yine çizimle eşleşir niteliktedir. Sözcük kökü ak-, AKMAK fiil sözcüğünün kökteşidir.
|
|
|
SÜZ / SU 2 / SU EKİ / |
|
SÜZ / SU2 |
SÜZ / SU+EK / SU+EKİ |
Sözcük bu yazmada 84v sayfasında yazılmış. Bu sözcüğün yazıldığı sayfada içlerinde kadın çizimleri yapılmış olan su göletleri veya havuzcuklar var ve bunlar akarlar/su yolu veya kanallar ile birbirine bağlı. Yazar burada SÜZ yazmış. SÜZ sözcüğü SÜZMEK sözcüğünün kökü olup sözlüklerde genellikle tek başına değil fakat fiil kök veya gövdelerinden isim yapan "-mek" sözcük eki ile gösterilir. Sözcüğün anlam içeriği: "Filtre-et/etmek, sızıntı, süzüntü, tahliye, sızmak, süzmek" [filter, leach, filtrate, drain, infiltrate, percolate (to filter, to leach, to filtrate, to drain, to infiltrate, to percolate)]. SÜZ sözcüğü "ikinci tekil şahıs (sen) buyurucu/emir (imperative-mode of vital importance / immediate action was imperative) biçiminde "sıvıyı/suyu süzerek temizle" anlamında kullanılan sözcüktür (in the sense of "clean the liquid/water by filtering).
https://sozce.com/nedir/293663-suzmek
SÜZMEK sözcüğü Azerbaycan bölgesi ağızlarında görüldüğü gibi "filtre etme/tortusundan veya tanelerinden ayırma veya temizleme anlamı yanı sıra, "çay süzmek" anlamında olduğu biçimde "doldurmak, dökmek/tahliye etmek" anlamında da kullanılmaktadır. Muhtemelen sözcük "çay süzmek" kullanımında olduğu gibi "--- doldurmak" anlamını sonradan almış olması beklenen "demlenmiş çayı yaprağından/tomurcuğundan tanesinden ayırarak/filtre ederek almak", (yan öğelerden ayırarak özü almak) anlamından değişime uğramış olmalıdır.
Sözcüğün yazıldığı sayfada yapılan çizime bakılacak olursa SÜZ (süzmek) sözcüğü bir çizim ve sözcük eşleşmesi olarak da kabul edilebilir. Kaldı ki bu sayfada akar su, çay, kaplıca anlamına gelen sözcüklerden başka SU sözcüğü de not edilmiştir.
NOT: Yazarın SÜZ /SUZ biçiminde yazdığı bu sözcüğün son harfi ATA abc türeşkoşumuna esasen (yazarın rakamları/sayıları ses değeri ile sözcük oluşturmak için ses değeri ile birlikte kullanıyor olması nedeni ile aynı zamanda SU 2, SU+EK, SU+EKİ biçiminde de okunabiliyor. Burada SU+EKİ sözcüğü belki su ile dolu gölcükleri/havuzcukları birleştiren kanal veya su yolu anlamında da kullanılmış olabilir. YA da burada SU 2 (iki su) anlamında geçiyor da olabilir. Sözcüğün geçtiği tümce çözümlemesi tamamlandığında bu sözcüğün tam olarak hangi anlamda kullanıldığı anlaşılabilecektir. Unutmayalım ki yazar bitişik / bileşik yazılması beklenecek bazı sözcüklerin son ekini ayırarak da bazı yerlerde kullanmış görünüyor. Yani bu tip son eki ayrı yazma durumları yazma boyunca muhtelif yerlerde tespit edilmiştir. Yazar bunu genellikle sözcük tümce içerisinde oyunları kurmak için yapıyor. Bunun örnekleri tarafımızdan muhtelif defalar gösterilmiştir.
|
|
|
ZOĞ |
|
ZOU |
ZOU |
This word (ZOU) is written on page 17r of the manuscript and a drawing of a plant is also made on this page. One of the closest words in terms of sound value to the word written by the author in the form of "ZOU" on page 17r is the word ZOĞ shown in the Dictionary of Dialects of Turkey Turkish today. The word ZOĞ is the word used in the sense of "slender tree, ore/shoot, sprout". As with many of other words, this word also has multiple meanings. This word must have evolved by missing first U- letter. However the word "UZUV" (limb, organ, member) still lives in modern Turkish language too.
https://sozce.com/nedir/323941-uzuv
https://sozce.com/nedir/353689-zog
https://sozce.com/nedir/323417-uzamak
Bu sözcük yazmanın 17r sayfasında yazılmıştır ve bu sayfada aynı zamanda bir bitki çizimi yapılmıştır. Yazarın 17r sayfasında "ZOU" biçiminde yazdığı sözcüğe ses değeri olarak en yakın sözcüklerden birisi günümüzde Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğünde gösterilen ZOĞ sözcüğüdür. ZOĞ sözcüğü "İnce uzun ağaç, sürgün, filiz" anlamında kullanılan sözcüktür. Diğer pek çok sözcüklerimizde olduğu gibi bu sözcüğün de çoklu anlam içeriği mevcuttur. Sözcüğün bu anlamları dolayısıyla ve bu sözcüğün yazıldığı sayfada bir bitki çizimi olması da dikkate alınarak bu tarafımızdan bir çizim sözlük eşleşmesi olarak not edilmiştir. https://sozce.com/nedir/353689-zog
Not: Bu sözcük dilimizde ORGAN anlamında halen yaşayan UZUV sözcüğünün ses değeri ve anlamca ayrışmış biçimi olarak dilimizde yaşamaktadır. UZUV sözcüğü için Arapça kökenli diyen dil bilimcilerinden farklı olarak bu sözcüğün UZA- fiili kökünden olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca bazı dil bilimciler UZ- ve UZA- köklerini farklı kökler olarak değerlendirirler ki bu da yanlıştır. Bu sözcükler ortak kökten sözcüklerdir ve başka dillere de Türkçe köklerinden ses değeri ve anlam yakınlığı veya anlam kaymaları ile alıntılanmışlardır. UZAMAK, UZUN, UZAK, UZUV, UZAY sözcükleri ortak kökten ayrışmış türemelerdir. Bu ortak kök muhtemelen Sümer uygarlığı öncesi Ön-Türk dili kökleridir. Farklı savları ileri süren dil bilimciler, dil biliminden mantık-yürütme, sorgulama ve matematiği soyutlamış fakat Batılı kaynakları sorgulamaya korkar biçimde alıntılayan kimseler olmalıdır diye düşünüyorum. Böyle olmasa yazdıkları makale ve kitaplarında UZUV sözcüğünün kökeni olarak gösterdikleri yabancı dillere adreslenen kök sözcükler yanında en azından UZAMAK fiili kökü olan UZA- biçimini Türkçe köklere dayalı bir olasılık olarak dahi not etmeleri beklenirdi. UZUV sözcüğünün ses değeri ve ses sonluğu alan dilde evrilerek dilimize tekrar ve anlam içeriği daralmış biçimi ile dönmüştür diyebiliriz.
|
|
|
SARAK UZAR / SEREK UZAR / SEYREK UZAR |
|
SARAK USAR / SEREK USAR |
SARAK USAR / SEREK USAR |
SARAK USAR / SEREK USAR biçiminde yazılmış olan bu sözcüğün günümüz Türkçesi ile karşılığı SARAK UZAR veya SEREK UZAR ya da SEYREK UZAR olmalıdır. Elbette bunların tamamının Türkçe anlam içerikleri farklı. Fakat ikinci sözcük günümüzde UZAR biçiminde yazacağımız sözcük olduğundan biz yazarın SARAK UZAR veya SEYREK UZAR anlamında yazdığını düşünüyoruz. Burada SARAK sözcüğü "bir sarmaşık gibi sarılgan" anlamında veya "etrafa hızlıca yayılarak etrafı sarar" anlamında kullanılmış olmalıdır. SARAK sözcüğü burada SARMAK sözcüğü kökteşi olan sözcüktür ve bu sözcüğün yazıldığı sayfada bir bitki çizimi yapıldığı için bu bitkinin uzama biçiminin etrafa yayılacak ve etrafı sarıp kuşatacak biçimde olduğunu anlatmak için kullanılmış olmalı. Bir anlamda da bu sözcük "YAYILGAN bir bitki" anlamında kullanılmış olmalıdır. SEYREK UZAR dediğimizde aslında neredeyse SARAK UZAMANIN tersi durumdan bahsediyoruz demektir. Burada seyrek uzamak aralarında belli mesafe olacak biçimde uzamak veya nadiren uzamak gibi bir anlamda kullanılmış olmalıdır. Aslında SARAK, SEREK ve SEYREK sözcüklerinin farklı anlamları da vardır. Eklentide bu sözcüklerin anlamlarının görülebileceği sözlük sayfalarını paylaşıyoruz. UZAR sözcüğü "uzamak" fiili kökteşi sözcüktür. Sözlüklerde bu sözcüğün anlam karşılıklarını UZA-mak sözcüğü karşılığı görebilirsiniz. Yani -mak eki amış biçimi ile sözlüklerde görülebilir.
Bakınız;
https://sozce.com/nedir/278815-seyrek
https://sozce.com/nedir/272256-sarak
https://sozce.com/nedir/277138-serek
https://sozce.com/nedir/273085-sarmak
https://sozce.com/nedir/323417-uzamak
https://sozce.com/nedir/277457-sermek
|
|
|
ÇOK |
|
ÇOK |
ÇOK |
ÇOK
https://sozce.com/nedir/78384-cok
https://sozce.com/nedir/78384-cok-ii-cog-ii
https://sozce.com/nedir/78384-cok-i
|
|
|
DÖŞEK / DOŞAK |
|
DÖŞEK / DOŞAK |
DÖŞEK / DOŞAK |
Döşek sözcüğünün en bilindik anlamı "yatılan yer/yatak" anlamında kullanımı olsa da bu sözcüğün de diğer pek çok sözcük gibi çoklu anlam içeriği vardır. Mesela DÖŞEK denildiğinde "Tohum ve fidan ekilen yer" anlaşılır.
Bu sözcük ayrıca DOŞAK biçiminde de okunuyor ve onun da Türk dilinde anlam karşılığı mevcut. Aşağıdaki sözlük sayfalarından bu sözcüklerin anlam içeriğine bakılabilir.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/101444-dosek
https://sozce.com/nedir/100031-dosak
|
|
|
DÖŞER -veya- TOZAR |
|
DÖŞER / DOSAR |
DÖŞER / DOSAR |
Sözcük DÖŞER biçiminde okunuyor. Fakat bu sözcük ATA abc türeşkoşumuna esasen DOSAR biçiminde de okunduğuna göre bu sözcüğün ses değeri yakını D/T ve S/Z ses dönüşümleri dikkate alınırsa "tozlaşır" veya "toz verir" gibi bir anlamda olabilecek TOZAR sözcüğü de olabilir. Böyle ise sözcük kökü "tozlaşmak" sözcüğünün toz- kökü olmalı. Sözcüğün geçtiği tümce incelendiğinde daha net bir çıkarım yapılabilecektir.
|
|
|
SORAR / SÜRER |
|
SORAR / SÖRER |
SORAR / SÖRER |
Bu sözcük ATA abc türeşkoşumuna göre SORAR (sormak / sor- kökünden ya da "emer/soğurur" anlamında soğurmak sözcüğü eşanlamlısı olarak) veya SÖRER (sürmek / sür- kökünden) sözcük olmalı. SOR-AR sözcüğü yazılışı aradan geçen zamanda değişmemiş olarak kalmış fakat bu sözcüğü SÖRER biçiminde okuyorsak bu durumda zamanla Ö sesinin Ü sesine değiştiğini veya farklı ağızlarda SÖRMEK sözcüğünün SÜRMEK biçiminde seslendirilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu sözcüğün okunduğu yerde bitki çizimleri yapıldığı için bu sözcüğün bitki bilimi veya tarım ile ya da eczacılık ile ilgili bir anlamı olması beklenir. Bu nedenle sözcüğün SORAR (soğurur/emer ya da sormak kökünden) veya SÜRER (sürmek) anlamında kullanılmış olduğunu varsayıyoruz. Elbette bu sözcüğün geçtiği tümceler üzerinde etraflı çalışma yapılması ile bunlardan hangisi olduğu netlik kazanacaktır. Burada sürmek kökünden olan SÜRER sözcüğü "ÇIKAR, FİLİZLENİR, BUDAK VERİR veya KÖKÜ-DALI UZAR / YENİ UÇ VERİR / YENİ DAL UZAR" anlamında bir tarım terimi olarak kullanılmış olmalıdır. Bu sözcüğün yazıldığı yerde yapılan bitki çizimleri olduğu için bu sözcüğün bu anlamı ile yapılan çizimle örtüşen bir sözcük olduğunu düşünebiliriz. Aynı kökten türetilmiş SÜRGÜ sözcüğünün "ağaç filizi" anlamında kullanımı vardır. Aynı şekilde SÜRGÜN sözcüğünün bir tarım terimi olarak "fışkın kol" anlamında kullanımı mevcuttur. SÜRMEK / SÜRER sözcüklerinin UZAMAK / UZATMAK anlamı yanı sıra "bitki, ot yetişip ortaya çıkmak, bitmek, yeşermek anlamı da vardır. Aşağıda linkini verdiğimiz kaynak sözlükte şu tümce içerisinde bu sözcük geçmektedir: "Bu gölgeli yerlerde otlar bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer, rutubetli toprakta bir bir arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı." -R. H. Karay.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/292817-surmek
https://sozce.com/nedir/292743-surgu
https://sozce.com/nedir/292770-surgun
Not: Burada SÜRER sözcüğünün kökü SÜR- ve sondaki sözcük eki ise bu sözcükte bitkinin çıkma / bar-verme / uzama hareketinin ifadesi olan -ER (-ar/-er) ekidir. Burada sürme/uzama hareketi bildirir ek ile birlikte sözcüğe tek başına baktığımızda SÜR-ER sözcüğünün belli bir zamana asıllanmamış olan geniş zaman biçiminde yazılmış olduğunu söyleyebiliriz. Sözcük SORAR (soğurur) veya SÖRER (sürer) olması fark etmeksizin sözcüğün sağında ve solunda çizilmiş bitkinin fışkı/filiz vermesi veya köklerinin suyu soğurması anlamı ile bir çizim sözcük eşlemesi örneği olduğu söylenebilir.
|
|
|
UÇCUĞU PÜSÜ / UÇ ÇÖPSÜ |
|
UIYCÇOPSÜ / UIYCÇOPSU |
UIYCÇOPSÜ / UIYCÇOPSU |
Bu bir bileşik sözcüktür. Burada ses değeri yakınlığını esas alarak bu sözcüğü iki farklı biçimde günümüz diline eşleye biliriz. İlk olasılık sözcüğün UIYCÇO+PSÜ seslendirilişinin UÇCUĞU+PÜSÜ sözcükleri ile yakın ses değeridir. Diğer olasılık UIYC+ÇÖPSÜ okunuşunun UÇ ÇÖPSÜ veya ÜÇ ÇÖPSÜ okunuşuna ses yakınlığıdır. Biz ilk olasılığın daha güçlü olduğunu düşünüyoruz. Yazarın PSÜ biçiminde yazdığı sözcük PÜSÜ sözcüğü olabilir. Kayısı, erik, badem gibi ağaçların gövde ve dallarından sızan zamk için PÜSÜ denildiğini biliyoruz. Ayrıca yapılan okumalardan net olarak bildiğimiz yazarın farklı bitkileri birbirine aşıladığıdır. Bu sözcüğün yazılı olduğu yerde yapılan çizimlere bakılırda bir bitkinin kökünden ayrışmış ana dal üzerine birkaç ayrı çöpün / şurubun saplanması/aşılanması söz konusu olmuş olabilir. UÇCUĞU PÜSÜ dediği aşılanan dalların ana gövdeye birleştiği uçlarını kasıtla bu kısımların reçineli/zamklı olduğu (yani ek/aşı-bitişim bölgelerinin zamk benzeri (balsı veya reçinemsi kıvamdaki) ağaç kabuğu sızıntısı ürünü madde ile kaplandığı düşünebiliriz. Bitkilerin açılanmasında aşılanan bölgelerin ağaç sakızı/reçine gibi bal kıvamındaki maddeler ile kapatılması veya kaplanması gibi bir uygulama pratikte yapılıyor mu veya geçmişte yapılmış olabilir mi bilemiyoruz fakat bitki bilimcilerin veya tarım ve meyvecilikle uğraşan Anadolu köylüsünün bu tip bir uygulama olup olmadığı hakkında bilgisi olabilir. Bitki bilimcilere sorulması gereken bir detay olarak gördüğümüz bu sözcük okumasını aynı zamanda çizim sözcük eşleşmesi olarak görüyoruz. NOT: Bir diğer olasılık yazarın PSÜ biçiminde yazdığı ve bizim PÜSÜ biçiminde çevirdiğimiz sözcüğün PÜSKÜL anlamında olmuş olabileceği olasılığıdır. Bu durumda sözcüğü UÇCUĞU PÜSKÜL biçiminde çevirmek gerekir ki bu da bir bitki adı olabilir. Fakat yine de bitki bilimi uzmanlarının ucu püskül biçiminde ifade edilen ve sayfada yapılan bitki çiziminin yaprak yapısına benzeyen bir bitki olup olmadığına bakması gerekecektir. Ayrıca dil bilimciler PÜSÜ sözcüğünün PÜSKÜL anlamında kullanılmış olup olamayacağını belirtebilirler. Öyle ki PÜSÜ, PÜSKÜL ve PÜSKÜRMEK sözcüklerinin ortak kökten bir sözcük olup "bir ana gövdeden/yapıdan dışa doğru ve uzantı görünümü oluşturacak biçimde çıkarak / çıkıntı yaparak (dışarı uzamak/çıkmak)" anlamının bu sözcüklerin kök anlam içeriğinde bulunduğunu düşünmekteyiz.
Ayrıca PÜSÜ ve PUSU sözcükleri aynı anlamda olup sadece ağız farkı sebebi ile ses değeri farklanmış olan sözcüklerdir.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/4707-agac-pusu
https://sozce.com/nedir/4706-agac-pusu
Not 2: UIYCÇO sözcüğünü UÇCUĞU (uç kısmı) biçiminde çevirdik fakat aynı sözcüğü muhtelif tümcelerin içerisinde görüp değerlendirebilirsek daha net bir çıkarım yapabiliriz. Uzak bir ihtimal olarak görsek de UIYCÇO söylenişi AĞAÇCIĞI sözcüğü ile de ses değeri yakınlığı içindedir.
|
|
|
PAZIBAŞI |
|
POZAPOŞU / POZEPOŞU / POZAPÖSÜ / POSAPOSU |
POZAPOŞU / POZEPOŞU / POZAPÖSÜ / POSAPOSU/ FOSAFOSU |
Bu sözcük 102v sayfasında bir bitki çizimi yanında okundu. Sözcük bir bileşik kelimedir. Bitişen sözcüklerden ilki POZA/POZE okunabiliyor. Bunun yanındaki sözcük ise POSU biçiminde yazılmış. Bu sözcüklerin tamamı ses değeri yakını sözcük günümüzde PAZI (bazı ağızlarda muhtemelen PAZU) biçiminde yaşamaktadır. Fakat POSU okunan sözcük ATA abc-türeşkoşumumuza göre aynı zamanda POŞU biçiminde de okunabiliyor. Bu sözcüğün günümüzde yaşayan ses değeri yakını BAŞU/BAŞI sözcüğü olabilir. Türk dilinde farklı ağızlarda P ve B ses dönüşümü Z ve S ses dönüşümü ile O ve A ses dönüşümü sıklıkla görülmektedir. Böylece biz bu POZAPOŞU okunan sözcükleri PAZIBAŞI biçiminde okuyoruz.
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü "pazıbaşı" sözcüğünün anlam karşılığı olarak "pancar yaprağı" açıklaması yapmış.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/255971-pazibasi
https://sozce.com/nedir/255968-pazi
https://sozce.com/nedir/255977-pazik
Sonuç: Yazar PAZI sözcüğünü için POZA veya PÖZE, BAŞI sözcüğü için POŞU seslendirmesi yapıyor olmalı. Çünkü sözcüğün yazıldığı yerde yapılan bitki çizimine baktığımızda bitkinin yaprak kısmı ve yaprağa bitişik sapçığın pazı yaprağı veya pancar yaprağı gibi göründüğünü söylemek mümkün. Yani burada bir çizim sözcük eşlemesi bulmuş olduğumuzu ileri sürmek mümkün.
|
|
|
AĞIÇ / AĞAÇ |
|
OIYIÇ |
OIYIÇ |
AĞAÇ ve AĞIÇ biçiminde farklı ağızlarda yaşayan bu sözcüğü yazar OIYIÇ biçiminde yazmış ...
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/5125-agic
https://sozce.com/nedir/4639-agac
https://sozce.com/nedir/4639-agac-i-agac
|
|
|
SARS |
|
SARS |
SARS |
SARS sözcüğü bir emir sözcük olarak SARSMAK eylemi kökünden türetme
Not. Sözcük bir bitki çizimi yanında OYIÇ (ağıç/ağaç) sözcüğüne bitişik yazılmış. Yani bir tümce içinde geçmiyor. Ayrıca bu sözcüğü tümce içerisinde de görmek gerekecek. Bir ihtimal SARIŞ (sarma işi) veya SERİŞ (serme işi) gibi bir anlamda da kullanılmış olabilir.
|
|
|
SAKIZIN / SAZIN (?) |
|
SAIZIN |
SAIZN |
Yazar daha önce SAKIZ sözcüğünü SAIIIZ ve SAĞIZ okunabilen biçiminde yazmıştı. Sözcük sonuna -N / -IN ekini geldiğinde sözcüğün ses değerini azca değiştiriyor olacak ki SAKIZIN / SAKIZ--N sözcüğünü SAIZN biçiminde yazmış. Ya da yazarın SAIZN biçiminde yazdığı sözcük ses değeri yakını olarak SAZIN / SAZ-IN sözcüğüdür. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu veya başka bir eşlemenin mi yapılması gerektiği bu sözcüğün geçtiği muhtelif tümceler incelenerek söylenebilecektir.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/269245-sagiz
https://sozce.com/nedir/274604-saz
|
|
|
LOR+AĞIN / LOR AĞIN |
|
LOORAĞIN / LOĞRAĞIN |
LOĞRAĞIN / LOORAĞIN |
Yazmada 102v sayfasında semaver benzeri bir kap çizilmiş. Veya bu bir semaver benzeri kaynatma haznesi değilse belki de bir çeşit el-işlemeli cam benzeri bir malzemeden imal bir kavanoz benzeri kap çizilmiş. Bu kabın tam üzerinde bitiştirilmiş iki sözcük okunuyor. BU sözcük abc-türeşkoşumumuza göre LOORAĞIN ve LOĞRAĞIN biçiminde okunmakta. Türk dilini konuşan hemen hemen her insanın bildiği gibi LOR bir çeşit süt ürünüdür. Daha doğrusu daha çok bir cins peynirdir adı olarak tanınmıştır. Fakat Anadolu Ağızları Sözlüğüne bakacak olursak LOR sözcüğünün "şıranın tortusundan yapılan bir çeşit koyu pekmez" ve "reçel" anlamında da kullanıldığını görüyoruz. Yani Türk dilini konuşan bazı ağızlar pekmeze ve-veya reçele LOR demekte. Bu sözcüğe bitiştirilerek yazılmış ikinci sözcüğümüz AĞIN sözcüğüdür. Yazar yaklaşık 600 sene önce bu sözcüğü AĞIN biçiminde yazmış. Biz 600 yıl sonra bu gün halen bu sözcüğü AĞIN biçiminde seslendirir ve yazarız. Yani hiç bir değişiklik olmamış. AĞIN sözcüğünün belli bölgelerde farklı anlamları ile kullanımı söz konusu olsa da biz AĞIN sözcüğünün "bir üzüm türü" adı karşılığı kullanımının yazar tarafından ifade edildiğini düşünüyoruz. Böylece yazarın LOĞRAĞIN olarak bitişik yazdığı sözcüğün günümüzde LOR AĞIN diye ayrı yazdığımız sözcükler olduğunu ve bunun da yazar tarafından "ağın pekmezi" (ağın üzümünün pekmezi veya reçeli anlamında) kullanıldığını görüyoruz. Bu bir semaver veya kap ya da "el işi süslü kavanoz" gibi bir yapının üzerinde yazılmış olması ile "bir sözcük çizim eşleşmesi" olarak da bu bulguyu not ediyoruz. Kavanozda veya semaver içerisinde olan şey bir üzüm pekmeziymiş. Aradan geçen 600 yılda bu sözcüklerin birisinin ses değeri neredeyse hiç değişmemiş ve diğer sözcüğün ise ses değeri olarak aynen kalmış olduğunu görmüş bulunuyoruz.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/218210-lor
https://sozce.com/nedir/5194-agin
|
|
|
SAĞIZ+AVU / SAKIZ+AVU |
|
SAIIZAFU / SAĞZAFU / SAĞZAPU |
SAIIZAFU / SAĞZAFU / SAĞZAPU |
Bu sözcük 102v sayfasında okundu. Bu sözcük aslında ayrı yazılması gerektiği düşünülebilecek iki ayrı sözcüğün bitiştirilmesi ile oluşturulmuş. Bu sözlerden ilki yazar tarafından SAĞZ / SAIIZ okunur biçiminde yazılmış. Günümüz Anadolu ağızlarında bu sözcüğe en yakın ses değeri taşıyan sözcük çoğunlukla SAĞIZ ve SAKIZ biçiminde seslendirilen bir ağaç adıdır. Bu sözcük farklı bölgelerin ağızlarında kabuğundan reçine/sakız sızan birden çok bitki için kullanılıyor olmalıdır. Öyle ki, mesela Trabzon ve yöresinde SAKIZ sözcüğü bir tip çam ağacı veya genel olarak çam ağaçları adı olarak da kullanılmaktadır. Yani reçineli tip bitkilerin tamamı bu yazmada bu sözcüğün yanında çizilmiş sözcük görseli ile mukayese edilmelidir. Bu iş yapılırken unutulmamalıdır ki 600 sene önce yazarın bu yazmayı yazmaktaki esas amacı yazma içerisinde askeri bilgileri kodlamak idi. (Bunu yaptığımız okumalara dayanarak ileri sürüyoruz.) Üstelik yazar yazmayı gezgin gibi seyahat ederek yazmıştı ve bu yazmada çizdiği bitki ve ağaçları yanında gezdirmiyordu ve hafızasında kaldığı kadarı ile ve resim yeteneği ölçüsünde resmediyordu. Bu gün Anadolu'da özellikle SAKIZ / SAĞIZ ağacı denilen ve çiğnendiğinde yumuşayan, hoş kokulu, beyaz renkli reçinesi olan bir cins ağaç için bu ad kullanılmaktadır. Bölgesel olarak bunun istisnaları halen vardır ve farklı ağaçları SAKIZ olarak anan yöresel ağızlar da halen mevcuttur.
[sözlüklerde "Anacardiaceae" veya "Antep fıstığıgillerden, kışın yaprak dökmeyen, meyvesi üzümsü ve yağlı, bodur bir ağaç (Pistacia lentiscus)" gibi açıklamalar yapılmakla birlikte bunların aynı tür olup olmadığı ve geçmişte Anadolu'da başka hangi reçineli ağaçlara sakız deniliyor olduğunu ayrıca bitki bilimi uzmanları ile çalışmak gerekir.]
SAĞIZ+ / SAKIZ+ sözcüğüne bitişen ikinci sözcük yazar tarafından AFU okunur biçimde yazılmış. Bu sözcüğün bu gün Anadolu'da AVU biçiminde seslendirilen sözcük olduğunu düşünüyoruz. Esasen bu şekilde düşünmemizin iki sebebi var. Birincisi ses AFU ve AVU sözcükleri ses değeri yakınlığıdır. İkinci sebep ise yazarın EV yerine EF seslendiren bir ağızı konuştuğuna dair yazmadan edindiğimiz bilgidir. Yani yazarın ağzındaki F sesi 600 yıl içerisinde V sesine dönüşmüş olmalı. AVU sözcüğü bazı yörelerde ZEHİR anlamında kullanılırken bazı bölgelerde ise "meşe ve defneye benzeyen ve odunu yakılan bir ağaç türünün adı" olarak kullanılmaktadır. Bir diğer ses değeri yakını olasılık ise AVI sözcüğüdür. Bu sözcük de "yabani zakkum" anlamında kullanılmaktadır. Ayrıca sözlüklerde AVI ve AVU seslendirmelerinin ortak anlam içeriği bulunduğu görülmektedir. Sakızı olan, reçinesi olan bir zakkum türü var mı? Veya "meşe ve defneye benzeyen ağaç türü" denilen ağacın reçinesi var mı? Bu soruların cevabını konu uzmanları muhtemelen verecektir. Yazar belki de SAKIZ+AVU sözcüğünü "sakız ağacının zehri" anlamında kullanmıştır. Bu durumda reçinesi/sakızı zehirli olan bitki türlerinin de hangileri olduğunu yine bitki bilimciler açıklayabilirler. Dediğimiz gibi yazarın çizimleri gerçekçi yapmak gibi bir çabası çok büyük olasılıkla yoktu. Üstelik kendisinin gerçekçi çizimler yapma kabiliyeti de olmayabilir. Fakat burada bir bileşik sözcükten ad oluşturulması sözkonusu olmuş. Bu bitkiye bu adı yazar da vermiş olabilir. Biz yazmada bu güne kadar yaptığımız çapraz okumalardan çıkarımladık ki yazar farklı bitkileri birbirine aşılayarak bazı denemeler ve/veya yeni türler ya da daha verimli türler yapmak adına bazı uygulamalar yapmış. Yani yazarın çizdiği bitki farklı bitkileri birbirine aşılamaktan dolayı ortaya çıkacak yeni türe dair bir beklenti kapsamında yapılmış hayali bir çizim de olabilir. Ya da gerçekten iki farklı türü aşılayarak bir yeni bitki veya daha verimli bir cins elde etmiş olabilir. Bu çizimin hayali veya kötü bir çizim ya da gerçekçi olup olmadığı hakkında net yorumları da sakızı/reçinesi olan bitkileri görsel olarak tarayacak / araştıracak bitki bilimciler yapacaktır. Bu aşamada not edeceğimiz esas, bu sözcüğün bir çizim yazı eşleşmesi niteliğinde olduğudur.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/26738-avu
https://sozce.com/nedir/26199-avi
https://sozce.com/nedir/270033-sakiz-agaci
https://sozce.com/nedir/270032-sakiz
https://sozce.com/nedir/269245-sagiz
|
|
|
DİRİ+ALIÇ+ÖZÜ / DİRİ ALIC ÖSÜ |
|
DiriOLCÖSÜ |
DiriOLCÖSÜ |
ATA ABC türeşkoşumuna göre sözcüğün ilk yazı karakteri DİRİ biçiminde okunan bir tanımga üzerine bitiştirilmiş O harfidir. Yani bu ilk karakter bir bileşik hece karakteri halini almış tamga-temel alfabe karakteri bileşimidir. Sözcüğün bütünü DİRİOLCÖSÜ biçiminde yazılmıştır ve üç sözcüğün bitiştirilerek yazılması neticesi oluşturulmuştur. Bu sözcüklerin günümüzde en yakın ses değeri karşılıkları DİRİ+ALIÇ+ÖZÜ olarak tarafımızdan not edilmiştir. Burada DİRİ sözcüğünün çoklu anlam içeriği içerisinden sözcüğün TAZE anlamıyla veya ETLİ, DOLGUN, YAĞLI anlamı ile kullanıldığını düşünüyoruz. ALIÇ bitkisi adı ise farklı ağızlarda farklı ses değerleri ile halen işlek ve yaygın biçimde kullanılmaktadır. ALIÇ / ALOÇ / ALUÇ / ALIC adı Eski Türkçe olup ( "dağlarda yetişen bir ağaççığın meyvesi ve bu ağaççığın adı" olarak kullanılmaktadır (crataegus azarolus). Bu bileşik sözcüğün en sonuna bitişik olarak ÖSÜ biçiminde yazılmış sözcük bu gün Anadolu ağızlarında ÖZÜ olarak anılmaktadır. Bu bileşik sözcük içerisinde ÖZÜ sözcüğünün "alıç-özütü" / "alıç-suyu veya yağı" anlamında yazıldığını söylemek mümkündür. Yani sözcüğün bütünü TAZE ALIÇ ÖZÜ/ÖZÜTÜ anlamındadır. Sözcüğün yazıldığı yerin hemen sağına bir ağaç çizimi yapılırken hemen solunda özütüm konulduğu kap resmi çizilmiştir. Yani sözcüğün kendisi hem sağındaki hem de solundaki çizimle bir yazı çizgi örtüşmesi kurmuş durumdadır. Türkiye Türkçesi ağızlarında ÖZÜ sözcüğünün "DURU"/"KATKISIZ-KATIŞIKSIZ-SAF" anlamında kullanımı da vardır. Fakat burada sondaki -U sesi belirtme hali eki olduğundan burada ÖZ- sözcüğü ÖZ-Ü sözcüğünün kökü durumundadır. Yani burada bu bileşik sözcük "Taze Alıç Yağı veya ÖZÜ/ÖZÜTÜ" anlamındadır.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/95420-diri
https://sozce.com/nedir/12894-aloc
https://sozce.com/nedir/11740-alic
https://sozce.com/nedir/13848-aluc
NOT: Divanü Lügati't-Türk adlı (1071 - 1074 / Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmış) el yazması eserde ÖZ sözcüğü muhtelif anlamlarda geçerken bunların bazıları "yağ" ve "ağaç özü" anlamlarıdır. https://sozce.com/nedir/250608-oz
|
|
|
DOLCAN |
|
DOLCAN / DOILCAN |
DOLCAN |
ABC türeşkoşumumuza esasen sözcük sonunda içi dolu bir nokta gibi çizilmiş olan tanımga/hece ses karakteri "AN" biçiminde okunmaktadır. Bu sözcüğü yazar yaklaşık 600 sene önce DOLCAN ve DOILCAN okunur biçiminde yazmıştır. Bu sözcük Anadolu ağızlarında unutulmuş veya unutulmak üzere olan ve "genç kız" anlamında kullanılan sözcüktür. Muhtemelen sözcük kökü DOIL (doğmak sözcüğü kökteşi) ve sözcük bitişeni CAN sözcüğüdür. CAN sözcüğü için Türkçe değil fakat Türkçeye alıntılanmış bir sözcüktür denilse de bu çıkarım köksüz ve gerçeklerden kopuk bir tahmin olmalıdır. CAN sözcüğü kök olarak "artan, üreyen, çoğalan"Ön Türk dilindeki başka bir sözcüğün değişmiş biçimi olmalıdır. Üstelik KAN sözcüğü de muhtemelen bunlarla aynı köktendir. CAN, KAN, ÇOĞAN/ÇOKAN sözcükleri hakkında ayrıca bir makale yazmış ve orada düşüncelerimi açıklamış durumdayım. Bu sebeple burada daha fazla detaya girmeyeceğim.
DOLCAN sözcüğünün anlamını sözlükte de görmek için Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne bakabilirsiniz.
https://sozce.com/nedir/98917-dolcan
|
|
|
SOGU |
|
SOGU |
SOGU |
SOGU sözcüğü "küçük buğday döveceği" anlamındadır. Burada yazar tarafından kullanılan abc ile "cc" biçiminde yazılan -G- sesi olarak okunuyor. Fakat bunun "ıı" yani -Ğ- sesi olduğunu düşünenler varsa o durumda bu sözcüğün ses değeri yakını günümüzde SOĞU-ĞU (soğuk olanı anlamında) sözcüğü olabilir. Elbette sözcüğün geçtiği birkaç tümce çözümlendiğinde net bir açıklama yapılabilir. Şu an bu sözcüğün 600 yıl içerisinde ses değeri değiştirmemiş SOGU biçimini esas alıyoruz.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/284977-sogu
|
|
|
ÇARŞAK |
|
ÇORŞAK |
ÇORŞAK |
Yazarın ÇORŞAK biçiminde yazdığı sözcüğün bu günkü Anadolu ağızlarında ses değeri yakını ÇARŞAK sözcüğüdür. ÇARŞAK sözcüğü anlamlarından birisi de "ÇAĞLAYAN" anlamıdır. Sözcüğün Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre anlam içeriklerine bu sayfada bakabilirsiniz: https://sozce.com/nedir/70253-carsak
|
|
|
O SAP / ASAP |
|
OSAP |
OSAP |
Burada yazar sözcüğü bitişik yazmış bu sebeple OSAP yazılmış sözcüğün günümüzde Anadolu ağızlarında ses değeri yakını "sinir" anlamındaki (İngilizcesi "nerve" yazılan ve SİNİR anlamında olan) ASAP sözcüğüdür. Buna karşın yazarın ayrı yazılacağı beklenen pek çok sözcüğü bitişik yazdığını bildiğimiz için bunu "O SAP" biçiminde de okumak mümkün. Bu sözcüğün muhtelif tümcelerde hangi anlamda kullanılmış olduğu önümüzdeki süreçte incelenmelidir.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/22049-asap
https://sozce.com/nedir/238877-o
https://sozce.com/nedir/271881-sap
|
|
|
LAP SAR ÖZ / LAP SAROŞ/SEROŞ |
|
LOPSAROS |
LOP SAROS |
Yazar burada üç ayrı sözcüğü bitiştirerek bir bileşik sözcük gibi yazmış. Yazarın benzer bitiştirmeleri çok sayıda olmakla yazma boyunca yapmış olduğu zaten görülmüş ve not edilmişti. Burada yazarın LOP biçiminde yazdığı ve bu gün bazı ağızlarda LAP biçiminde ifade edilen sözcük "İNCİR" anlamındadır. Bu bölümde yazar tarafından yapılan çizime bakıldığında sözcüğün solunda bir adet yeşil renge boyalı bir kap veya fıçı benzeri bir yapı ve onun yanında bir incire benzer bir çizim ve bu çizimin altında buna bitişik olarak yapılmış bir bitki-kök yapısı görülüyor. Yazarın bitki çizimlerinde gerçekçi değil ifadesel çizim yaptığını düşündürecek başka örnekler yazmada görülmüştür. Mesela SAZAK (murt/mersin ağacı) çizimini ağacın tek bir yaprağını göstermeden sadece dalları ve meyveleri çizerek göstermişti. Burada ise İNCİR meyvesini köke birleşik çizmiş veya sarılgan/sarmal veya dolaşık görünen kök yapının üst kısmını incire benzer çizmiş olması sözkonusudur. Bu bir çizim sözcük eşleşmesi olarak LOP / LAP sözcüğü için açılan bölümde not edilmiştir. Fakat bu bileşik sözcüklerin LOP-/LAP- köküne bitişen bölümü de ayrıca çizim sözcük eşleşmesi göstermektedir. Öyle ki, +SAR+ÖZ sözcükleri SARMAL-ÖZ, SARILGAN-ÖZ, (sarmak sözcüğü kökünden sarılgan anlamında) sözcükleri kökteşi olup aynı anlam içeriğine ortak bir sözcüktür ve en sona bitiştirilmiş +ÖZ sözcüğü -yapı, cins, öz anlamında kullanılmıştır. ÖZ sözcüğünün "ağaç özü" anlamında ve bitkilerin kök, gövde ve dallarının boydan boya ortasında bulunan, hafif, gevrek ve çoğu yumuşak bölüm" anlamında kullanımı bilinmektedir. Ayrıca ÖZ sözcüğü iç, çekirdek, embriyo (embryo) anlamında da kullanılmaktadır. Buna esasen bu sözcüğün kök anlam içeriği dahilinde esasen "bir yapının gelişmesini sağlayan en küçük yapı taşı veya birimi" gibi bir anlam vardır. Buna göre sözcüğün bu yazma boyunca muhtelif tümcelerde "KÖK" anlamında kullanımı olup olmadığı yazmada bu sözcüğün geçtiği tümceler incelendiğinde ayrıca netleşebilir. Fakat bu hali ile LAP+SAR+ÖZ "sarılgan cins/yapı veya görünümdeki incir" veya "incir sarılgan özlü" anlamında bitişken olarak yaratılmış bir sözcük formunda çizimle çoklu eşleşme göstermektedir. Çizilen bitkinin kök yapısının birbirine dolaşı/sarılmış tipte olduğu görülmektedir. Üstelik bu sözcüğün son iki bitişeni aynı zamanda SAROŞ/SEROŞ biçiminde de okunuyor. Bu durumda SEROŞ/SAROŞ sözcüğü SARHOŞ anlamında da kullanılıyor olabilir. Yazarın bu tip bir alfabe yaratmaktan dolayı farklı sözcük oyunları yaptığına dair yazma boyunca pek çok örnek görülmüştür. Ayrıca bitki bilimcilerin ve dil bilimcilerin SARHOŞ İNCİR veya İNCİR SARHOŞ diye bir ad veya sözcüğün dilimizde geçmişte veya bu gün var olup olmadığına da bakmasında fayda vardır. Belki burada yazarın "sarhoş incir" biçimine işaret ettiği bir başka bitki adı da olabilir. Bu detaya bitki bilimcilerin bakması gerekmektedir.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/275336-sefros
https://sozce.com/nedir/277509-seros
https://sozce.com/nedir/273172-saros
NOT: İngilizcedeki serous sözcüğünün de SAR+ÖZ (ser+öz) sözcüklerinden alıntı olduğunu düşünmekteyim.
Bakınız:
https://www.etymonline.com/word/serous#etymonline_v_23272
https://sozce.com/nedir/277527-seroz-bezler
https://sozce.com/nedir/250608-oz
LOP (lap) sözcüğünün İncir anlamında olduğu yazdığımız bölümde bu sözcük için yapmış olduğumuz açıklama ise şöyle idi; LAP sözcüğü İNCİR anlamında kullanılmıştır. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre de LAP sözcüğü "taze incir" anlamında kullanılmaktadır. LOP sözcüğü LAP ve LÖP sözcüklerinin farklı ağızlarda söyleniş biçimi olup bunlar yansıma sözcükler olarak doğmuş olmalıdırlar. Bu gün LOP sözcüğü daha çok "bir organın yuvarlak ve birbirinden ayrılmış parçalarından her biri" anlamında kullanılıyor olsa da aslında sözlükler yazılırken LAP/LOP/LÖP sözcüklerinin tanımını kavramsal ve daha kapsayıcı biçimde yapmak daha doğru ve mantıklı olurdu. Buna göre LOP/LAP/LÖP sözcükleri "ana gövdeden çıkıntı yapmış elle tutulur boyutlarda ve içi dolu yumuşak yapıdaki parçaların her birisi" biçiminde yapılmalıdır. Sözlüklerimizde tanımlar kavramlar üzerinden değil de eşitlemeler veya sözcük karşılıkları, eş anlamlı sözcükler, kısaltmalar, kök anlam içeriğini bütünleyici ifade ile değil fakat daha çok son dönem anlamları üzerinden sözcük tanımları yapıldığı için pek çok kökteş sözcüğün ortak kökten geldiği algılanamamaktadır. LOP, LAP, LÖP sözcükleri ve bunların bazı türemelerine ait anlam içeriklerine aşağıdaki bölümlerde bakabilirsiniz. NOT: İngilizcedeki LOBE ve Latincedeki LOBUS sözcükleri de aynı kökten başka dillere alıntı yapılmış türemelerdir. Zaten Batılı Etimoloji sözlüklerine bakıldığında kelimenin uzak geçmişteki kökeninin bilinmediği ifade edilmiştir. Ne Eski Yunan ne de Latincede bu sözcüğün kökü yoktur fakat mevcut kullanım biçimine ve anlamına bakarak 15. yy başlarından beri sözcüğün kendi dillerinde kullanıldığına işaret ederler. [...- "a word of unknown origin". It is perhaps related to Greek leberis "husk of fruits," from PIE *logwos. ...] Bunların PIE dedikleri hayali kök dilde sözcüğün tahminen *log+wos olduğu tahmin edilen ses değerinin de aslında Ön Türk yansıma LOG + köküne eklenmiş ÖZ kök sözcüğümüz olduğu bunları görmek ve not etmek isteyecek dil bilimcileri için de gayet açıktır. Fakat akademilerden aforoz edilme korkusu ile mi bilinmez dil bilimciler çoğunlukla binlerce benzerlerini gösterebildiğimiz bu gibi durumlara dikkat vermezler. Bunlara göre binlerce sözcükte bile bu tip ses değeri ve anlam örtüşmesi olsa dahi bunlar tesadüfi durumlar veya anagram okumalardır. Batılılar kendileri sözlüklerinde "biz kökenini bilmiyoruz ancak PIE tabir ettiğimiz ve var olduğu varsayımsal olan kök dilden geliyor olabilir" anlamında açıklamalar yaptıkları halde bizim akademilerde nedense asıl kök yansıma sesten doğmadır ve Türk dilinde de bu kökün türemeleri vardır diye bunların açıklamalarının yanına bir not düşen bile olmaz. Bakınız; https://www.etymonline.com/word/lobe#etymonline_v_12360 https://sozce.com/nedir/215323-lap https://sozce.com/nedir/215324-lap-inciri https://sozce.com/nedir/218169-lop-incir https://sozce.com/nedir/218166-lop https://sozce.com/nedir/218466-lop https://sozce.com/nedir/218168-lop-et https://sozce.com/nedir/218467-lop-lop https://sozce.com/nedir/218467-lop-lop https://sozce.com/nedir/218170-lop-lop
|
|
|
LAP |
|
LOP |
LOP |
LAP sözcüğü İNCİR anlamında kullanılmıştır. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre de LAP sözcüğü "taze incir" anlamında kullanılmaktadır. LOP sözcüğü LAP ve LÖP sözcüklerinin farklı ağızlarda söyleniş biçimi olup bunlar yansıma sözcükler olarak doğmuş olmalıdırlar. Bu gün LOP sözcüğü daha çok "bir organın yuvarlak ve birbirinden ayrılmış parçalarından her biri" anlamında kullanılıyor olsa da aslında sözlükler yazılırken LAP/LOP/LÖP sözcüklerinin tanımını kavramsal ve daha kapsayıcı biçimde yapmak daha doğru ve mantıklı olurdu. Buna göre LOP/LAP/LÖP sözcükleri "ana gövdeden çıkıntı yapmış elle tutulur boyutlarda ve içi dolu yumuşak yapıdaki parçaların her birisi" biçiminde yapılmalıdır. Sözlüklerimizde tanımlar kavramlar üzerinden değil de eşitlemeler veya sözcük karşılıkları, eş anlamlı sözcükler, kısaltmalar, kök anlam içeriğini bütünleyici ifade ile değil fakat daha çok son dönem anlamları üzerinden sözcük tanımları yapıldığı için pek çok kökteş sözcüğün ortak kökten geldiği algılanamamaktadır. LOP, LAP, LÖP sözcükleri ve bunların bazı türemelerine ait anlam içeriklerine aşağıdaki bölümlerde bakabilirsiniz. NOT: İngilizcedeki LOBE ve Latincedeki LOBUS sözcükleri de aynı kökten başka dillere alıntı yapılmış türemelerdir. Zaten Batılı Etimoloji sözlüklerine bakıldığında kelimenin uzak geçmişteki kökeninin bilinmediği ifade edilmiştir. Ne Eski Yunan ne de Latincede bu sözcüğün kökü yoktur fakat mevcut kullanım biçimine ve anlamına bakarak 15. yy başlarından beri sözcüğün kendi dillerinde kullanıldığına işaret ederler. [...- "a word of unknown origin". It is perhaps related to Greek leberis "husk of fruits," from PIE *logwos. ...] Bunların PIE dedikleri hayali kök dilde sözcüğün tahminen *log+wos olduğu tahmin edilen ses değerinin de aslında Ön Türk yansıma LOG + köküne eklenmiş ÖZ kök sözcüğümüz olduğu bunları görmek ve not etmek isteyecek dil bilimcileri için de gayet açıktır. Fakat akademilerden aforoz edilme korkusu ile mi bilinmez dil bilimciler çoğunlukla binlerce benzerlerini gösterebildiğimiz bu gibi durumlara dikkat vermezler. Bunlara göre binlerce sözcükte bile bu tip ses değeri ve anlam örtüşmesi olsa dahi bunlar tesadüfi durumlar veya anagram okumalardır. Batılılar kendileri sözlüklerinde "biz kökenini bilmiyoruz ancak PIE tabir ettiğimiz ve var olduğu varsayımsal olan kök dilden geliyor olabilir" anlamında açıklamalar yaptıkları halde bizim akademilerde nedense asıl kök yansıma sesten doğmadır ve Türk dilinde de bu kökün türemeleri vardır diye bunların açıklamalarının yanına bir not düşen bile olmaz.
Bakınız;
https://www.etymonline.com/word/lobe#etymonline_v_12360
https://sozce.com/nedir/215323-lap
https://sozce.com/nedir/215324-lap-inciri
https://sozce.com/nedir/218169-lop-incir
https://sozce.com/nedir/218166-lop
https://sozce.com/nedir/218466-lop
https://sozce.com/nedir/218168-lop-et
https://sozce.com/nedir/218467-lop-lop
https://sozce.com/nedir/218467-lop-lop
https://sozce.com/nedir/218170-lop-lop
|
|
|
UZAR |
|
USAR |
USAR |
Yazarın USAR şeklinde yazdığı sözcüğü bu gün Anadolu ağızlarında çoğunlukla UZAR biçiminde seslendiriyoruz. S ve Z ses değişimi Türkçenin farklı ağızlarında sıklıkla görünebilen bir durumdur. UZAR sözcüğü uzamak sözcüğü kökteşi olarak "uzun duruma gelir", "boyu büyür/yükselir", "daha çok zaman alır" gibi anlamlarda kullanılırken bazı bölgesel ağızlarda "SİĞİL" anlamında da kullanılmaktadır.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/323463-uzar
https://sozce.com/nedir/323417-uzamak
|
|
|
KULAK |
|
GULAK |
GULAK / -GULAK |
Yazar bir bileşik sözcüğün bitişen bölümünde GULAK sözcüğünü yazmış. Bu gün bu sözcüğü daha çok KULAK biçiminde seslendiriyoruz.
|
|
|
SARIAĞU / SARIAĞI / *SARAHU / *SARAĞU |
|
ZORAXU |
ZORAXU |
Bu sözcük yazmanın 101v_102r sayfasında bir bitki çizimi yanında yazılı şekilde bulundu. Bu sözcüğün bir bileşik sözcük olduğu söylenebilir. Sözcüğün sondaki bitişeni -AXU biçiminde yazılmıştır. Bu gün bu sözcüğün ortasındaki sessiz -X- sesinden -Ğ- sesine değişmiş biçimdedir. Yaklaşık 600 yıl önce yazar tarafından ZORAXU biçiminde yazılmış bu bitki adının bu gün SARI+AĞU ses değerine evrilmesi söz konusu olmuştur diye düşünmekteyiz. Sözcük muhtemelen SARI kelimesini *ZORI biçiminde seslendiren bir alt lehçenin ağzında bileşik kelime oluştururken *ZORIAXU seslendirilen şekilde ZOR- biçiminden ses uyumuna göre ZORAXU biçimine evrilmiş olmalı. Sözcük aradan geçen 600 sene içerisinde SARIAĞU (muhtemelen belli ağızlarda halen *SARAĞU seslendirilen) biçimini almış olabileceği gibi aynı zamanda belki de hem *ZORAĞU / *SORAĞU hem de *SARAĞU / SARIAĞU biçimi 600 yıl boyunsa farklı bölgelerin ağızlarında aynı anda yaşamış da olabilir. Muhtemelen Kuzey-Anadolu ağızlarında ve özellikle Artvin, Ordu, Kars, Erzurum, Erzincan yöreleri yerel ağızlarında muhtelif söylenişleri bulunuyor olmalıdır. Mevcut sözlüklerde bu bitki adının SARIAĞI söyleniş biçimi ve SARIOĞU biçimi kaydedilmiştir. SARIAĞI sözcüğü anlamı karşılığı sözlüklerimizde "kışın yapraklarını döken, sarı çiçekli ve çalı görünüşünde bir bitki, sifin, zifin (Rhododendron luteum)" açıklaması yapılmaktadır. Aynı sözlüklerde SARIAĞU sözcüğü yanında ise "Sarı çiçekli ve yaprakları ağılı, bodur bir çeşit ağaç" açıklaması yapılmaktadır. Ben her ikisinin aynı bitki olduğunu düşünsem de bu konuda bitki bilimcilerin görüşlerini almakta fayda olacaktır.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/272589-sariagu
https://sozce.com/nedir/272586-sariagi
|
|
|
SOĞRAÇ / SOĞARAÇ |
|
SOOROŞ / SOĞROŞ |
SOOROŞ / SOĞROŞ |
Bu sözcük 101v_102r sayfasında okundu. Sözcük bir bileşik sözcüktür. Sözcüğün sonunda +OŞ okunan bitişeni bu gün AŞ dediğimiz sözcüktür ve daha çok "yemek" ve "çorba" anlamında kullanılan sözcüktür. Sözcüğün önündeki SOĞR+ (soğr+/soğar-) okunan kısım muhtemelen bir çorba adı veya soğan adı anlamında olmalıdır. YA da SOĞUR sözcüğü "soğuk içilen" gibi bir anlamda da olabilir. Yani soğuk içilen bir çorba adı da olabilir. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre SOĞRAÇ sözcüğünü "ince doğranmış soğanı yağda kavurarak yapılan yemek" anlamındadır. SOĞARAÇ sözcüğü ise aynı anlamda ve buna ilaveten "eritilmiş yağ" anlamında da kullanılmaktaymış. Bu iki sözcüğe ses yakını olan SAĞRIÇ diye bir sözcük daha vardır ki bu da "sağmaya yarayan kap" / "süt sağılan kap" gibi bir anlamda Anadolu ağızlarında kayda alınmıştır. Bu sözcüğün kökü SAĞMAK anlamına da gelen sözcük köküdür. Her üç olasılık bir kabın üzerine yazılabileceği için bu sözcüğü biz bir çizim sözcük eşleşmesi olarak kabul ediyoruz. Anlaşıldığı kadarı ile yazarın yaklaşık 600 yıl önce SOĞROŞ biçiminde yazdığı sözcük farklı ağızlarda veya zamanla SOĞRAŞ biçimini almış ve bu gün son hecesi +OŞ veya +AŞ söylenişinden değişmiş ve +AÇ biçimini almıştır.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/285054-sograc
https://sozce.com/nedir/285031-sogarac
https://sozce.com/nedir/269480-sagric
http://www.turkicresearch.com/images/pages/310f4d7f-8d8b-443b-8137-b63f5493f43d_101v_102r.jpg
|
|
|
ŞİLOR |
|
ŞOLOR |
ŞOLOR |
Anadolu ağızlarında muhtelif bölgelerde halen ERİK sözcüğü eşanlamlı adı olan ŞİLOR sözcüğü kullanılır. Yazar 600 sene önce bu sözcüğü ŞOLOR biçiminde yazmış. Bu sözcük ERİK fidesine benzer bir fide çizimi yanında yazıldığı için bir çizim sözcük eşleşmesi olarak kabul edilebilir. Bu sözcük yazmada 101v sayfasında okunmuştur. Bakınız: https://sozce.com/nedir/296949-silor
|
|
|
OL/ÖL-GÖREM, OĞUL-GÖREM |
|
OLGÖREM / OILGÖREM / ÖLGÖREM |
OLGÖREM / OILGÖREM / ÖLGÖREM |
Sonda GÖREM biçiminde yazılan sözcük "birinci tekil şahıs olarak GÖRMEK İSTEMEK / Görmeyi-Arzulamak (göreyim)" anlamında olabilir. Yazarın OĞUL yerine OIL yazdığını biliyoruz. İkinci harf hem bir hece karakteri olarak IL/İL okunuyor hem de temel alfabe karakteri olarak "L" okunmakta. Bu sebeple sözcüğü OLGÖREM veya ÖL GÖREM ya da OIL (oğul) görem (oğul-göreyim) biçiminde okumak mümkün. Yazmada bu sözcük bazı bitki çizimleri arasında yazılmıştır. Bu sebeple bu sözcüğün 600 sene önce bir bitki adı olarak kullanılıyor olduğunu tahmin edebiliriz. Bu gün bu bitki adı unutulmuş ve bir başka adla anılıyor olmalıdır. Bitki bilimi ve Eski-Türkçe bitki adları üzerine çalışan kimseler bu çizimlere bakmalı ve bu adı eski kaynaklarda araştırmalıdır. Fakat bu sözcüğün Türk dili ağızlarında bir ses değeri yakını sözcük vardır. OLUGÖRMEK sözcüğü "OLMAYA ÇALIŞMAK" anlamında kullanılmaktadır.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/241237-olugormek
https://sozce.com/nedir/239777-ogul
Not: Anadolu'da bazı bölgesel ağızlarda GÖREM sözcüğünün ses değeri yakını olan GÜREM sözcüğü "küme" anlamında kullanılmaktadır. https://sozce.com/nedir/145370-gurem
|
|
|
2 ACI SU |
|
2OCISU |
2 OCI SU |
Burada üç ayrı sözcüğün bitişik yazılması söz konusu olmuş. Baştaki işaret rakam olarak 2 dir. Fakat burada bu ilk işarete dikkatli bakınca bileşik hece olduğu da düşünülebilir. Böyle ise üstteki içi dolu noktalı bölüm dikkate alındığında bunu CIAN-OCISU yazıyor olabilir. BU küçük bir olasılık olarak görüldüğü için CIAN sözcüğünün muhtelif ses değeri yakınlarını mevcut aşamada görmezden geliyoruz. Bu sözcüğü 2OCISU (2 acı su) biçiminde okuyoruz. Burada baştan ikinci harfin O veya A olduğu da tartışılır. Çünkü ilk bakışta daha çok O gibi görünse de bu işaretin sağ tarafında ovallik bir yerden sonra kısa bir alanda düz (dikey kısa bir hat) gibi görünüyor. Sonuç olarak 2 ACI SU veya 2 OCI SU yazıyor olması ses değeri açısından neticeyi değiştirebilecek bir detay değil fakat sadece bir ağız farklılığı (söyleniş biçimi farkı) olarak yorumlanmıştır. ACI SU derken yazar mineralli sert suları veya pınar suyunu kastediyor olabilir. Biz ACI SU sözcüğünü "sert su" olarak alalım ve bu sözcükler bir sıvı ibaresi olarak bir kap çiziminin üstünde yazıldığı için bunu çizim sözcük eşleşmesi olarak kabul edilmiştir.
|
|
|
YOZ / YOSUN |
|
YOS |
YOS |
Bu sözcük 102v sayfasında okunmuştur. Belli bir bitki çiziminin yanında yazılı bir sözcük olarak YOS sözcüğünü okuyoruz. Fakat bu sözcüğün okunduğu sayfanın bir bölümü solmuş ve deforme olmuş. Bu sebeple sözcüğün son harfi net okunmuyor. Fakat büyüteç ile bakıldığında silik de olsa 8 görünümünde S harfi gibi görünmekte. Bu şekilde bu sözcüğü YOS biçiminde okuduk. Karadeniz yöresinde bazı ağızlarda YOSUN anlamında YOZ sözcüğü kullanılmaktadır. Anadolu'da meyvesiz ağaca da YOZ derler fakat burada YOZ sözcüğünün farklı anlamları da olduğunu belirtmek gerekir. Bizim incelediğimiz yazmada bu sözcüğün yanında bazı bitki çizimleri yapılmış. Bu ise meyvesiz ağaç anlamında mı yoksa YOSUN anlamında mı YOS (yoz) yazılmış henüz bunu netleştirmek güç fakat hangisi olursa olsun bu bir bitki adı veya nitelemesi olarak çizim yazı eşleşmesi olarak düşünülmüştür.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/346473-yoz
https://sozce.com/nedir/346408-yosun
Not: Belki de yazar kısaltmalar kullanıyordu ve YOSUn anlamında YOS yazıyordu. Ancak biliyopruz ki Türk dilinde sözcüklerin anlamını sözcük kökündeki anlam içeriği veriri. Sözcük ekleri kökteki anlamı bozmaz bozamaz fakat çeşitlendirerek yeni sözcükler türetmeye yarar. İşte bu sebeple sözcük kökü YOS-, yani yosun anlamındaki YOSUN sözcüğünün köküdür ve bu gün Gümüşhane yöresinde halen "yosun" yerine YOZ ve/veya YOS seslendirmesi yapanları işitmek mümkündür. Z ve S ses dönüşümü Türk dilinin farklı ağızlarında sıklıkla görülmektedir.
|
|
|
ZAYİ |
|
ZAİ |
ZAİ |
Yazarın ZAİ biçiminde yazdığı ZAYİ sözcüğü "kayıp", "yararsız", "mahvolmuş" veya "boş" anlamında kullanılan sözcüktür.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/351638-zayi
|
|
|
DÖL+GÖZÜ SARGIN / DÖL+GÖZÜ+SERGİN |
|
DÖLGÖSÜ SARGN / DOLGÖSÜ SERGN |
DÖLGÖSÜ SARGN / DOLGÖSÜ SERGN |
Burada yazar ilk sözcüğü bileşik olarak yazmış. Bu sözlerden kökteki DÖL ve bitişeni GÖZ sözcüğü ve onun -Ü ekinden ibarettir. İkinci sözcük ABC türeşkoşumuna göre hem SERGN (sergin) hem de SARGN (sargın) biçiminde okunuyor. Yazarın DÖLGÖZÜ dediği sözcük "kadınların karın bölgesinde cinsel organlarının iç kısmında döllenmenin gerçekleştiği alan/boşluk" anlamında kullanılmaktadır. DÖLGÖZÜ SERGİN sözcüğü "döl gözü bol", "döl gözü yatık/yayılmış" anlamında olmalıdır. Bu sözcükleri aynı zamanda DÖLGÖZÜ SARGIN biçiminde de okumak mümkün. Bu durumda SARGIN sözcüğünün "içten", "cazibeli", "kapalı", "istekli", "hevesli" gibi bir anlamda kullanılmış olması muhtemeldir. DÖLGÖZÜ SARGIN sözcüğünü "döl gözü kapalı" veya daha küçük bir olasılıkla "döl gözü istekli" biçiminde çevirmek mümkün. Görüleceği gibi ikinci sözcük SARGIN veya SERGİN okunur biçimde yazılmış ve yazma boyunca bunun benzeri biçimde farklı okunuşlarının Türk dilinde karşılığı olan ve tümce bütünlüğünü de bozmayan çoklu sözcükler okunmuştur. Bu sebeple yazar muhtemelen sözcük oyunlarını kolayca yapabilmek için bu tip bir alfabe yaratmış olmalı. Ayrıca yazar bir hekim olarak yazdıkları herkes tarafından kolaylıkla okunsun istememiş olabilir. Bu sebeple bu alfabeyi bu şekilde kullanıyor ve sözcük oyunları yaparak az sayıdaki belli okuyucuya zekasını gösteriyor da olmalıdır.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/272400-sargin
https://sozce.com/nedir/277238-sergin
https://sozce.com/nedir/100472-dol
https://sozce.com/nedir/140605-goz
Not: Sargın sözcüğüne ses değeri olarak yakın olan SARGAN sözcüğü de vardır ki bu sözcük de bir bitki adıdır. "Sargan" çorak yerlerde biten bir ot için kullanılan bir isimdir. Kaynak: https://sozce.com/nedir/272385-sargan
|
|
|
ÇÜK |
|
ÇUG / ÇÜG |
ÇUG / ÇÜG |
Yazarın ÇUG / ÇÜG biçiminde yazdığı sözcüğün günümüzde yaşayan ve yaygın bilindik ses değeri yakını ÇÜK sözcüğüdür. Sondaki K / G ses değişimi Türk dilinin farklı ağızlarında muhtelif sözcüklerin söylenişinde sıklıkla görülebilen bir durumdur. Ağız farklılıkları ile sözcük ÇÜG biçiminde kullanılabilir.
ÇÜK sözcüğü erkeklik organı anlamında kullanılmaktadır.
Bu sözcüğün İngilizce karşılıkları için şunlar verilir;
1) dick
2) cock
3) phallus
4) pecker
5) prick
6) knob
7) penis
8) joystick
9) dong
10) peter
11) tool
12) rod
Bakınız: https://sozce.com/nedir/80995-cuk
|
|
|
UYAR İLGİ / UYARICI İLGİ / UYAR-ILGI |
|
UYARILGU / UYARİLGÜ / UYERİLGÜ / ÜYERİLGÜ |
UYARİLGÜ / UYERİLGÜ |
ABC türeşkoşumumuza esasen ikinci harf bir hece karakteri olup onun yatay hattı YER, YƏRÜ okunmalı. Fakat yazarın A, E, Ə seslerini farklı çizgi/işaret veya karakter ayırmadığını biliyoruz. BU sebeple yatay çizgiyi YER, YƏR, YAR, YƏRÜ, YARI/YARU ses değerleri ile de okuyabiliriz. Bir bütün olarak bu sözcük ses değeri açısından bir bileşik sözcük olarak UYAR (uyarmak) ve İLGİ (ilgilenmek) sözcükleri, bitişimi ile oluşmuş bir sözcük gibi algılanıyor. Sözcük bu şekilde oluşturulmuş ise anlamının UYARAN-İLGİ, UYARMAK İÇİN YAPILAN ŞEYLER gibi bir anlamı olması beklenir. Buna karşın UYAR kök sözcüğüne eklenmiş -İLGÜ/-ILGI bir ek olarak da düşünenler olabilir. Bu durumda anlam olarak UYARMA-İŞİ, UYARMA-DURUMU veya UYARMAK anlamında da günümüz diline çevrilmesi düşünülebilir. Sonuçta sözcüğün bitişeni veya eki konusunda fikir ayrılıkları olsa da burada bu sözcüğe esas anlam bütünlüğünü veren aslında sözcüğün kökündeki UYAR- sözcüğüdür. Dil bilimciler ile birlikte tümcenin tamamının incelenmesinde fayda olacaktır.
Türkçede yakın sözcükler:
https://sozce.com/nedir/322619-uyarmak-uyatmak
https://sozce.com/nedir/322619-uyarmak
https://sozce.com/nedir/322520-uyargi
https://sozce.com/nedir/322612-uyarma
https://sozce.com/nedir/322523-uyari
https://sozce.com/nedir/322520-uyargi
https://sozce.com/nedir/322539-uyarici
https://sozce.com/nedir/322503-uyar
https://sozce.com/nedir/166769-ilgu
https://sozce.com/nedir/166676-ilgi
|
|
|
ÇORÇÖP / ÇÖR ÇÖP |
|
ÇOR ÇOP / ÇÖR ÇÖP |
ÇOR ÇOP / ÇÖR ÇÖP |
Bu gün ÇORÇÖP, ÇÖR-ÇÖP, ÇÖRÇÖP, ÇER ÇÖP. ÇERÇÖP gibi farklı biçimlerde seslendirilen bu ikileme yazar tarafından (yaklaşık 600 yıl önce) ÇOR ÇOP / ÇÖR ÇÖP biçiminde yazılmış.
Bakınız: https://sozce.com/nedir/79281-corcop
https://sozce.com/nedir/72804-cer-cop
|
|
|
ZULAK |
|
ZOILAK |
ZOILAK / ZOLAK |
Sözcük yazmada 100r sayfasında okundu. Sözcüğün yanında halk arasında "erkek soğan" veya "soğanerkeği" de denilen ve Trabzon ve köylerinde halen ZULAK adı ile de kullanılan bu sözcüğü yazarın yaklaşık 600 sene önce ZOILAK biçiminde yazmış.
Kaynaklar:
https://sozce.com/nedir/354221-zulak
https://egepazarindan.com/erkek-sogan-tarifleri-kavurmasi-yahnisi/
Yale Üniversitesi kütüphanesi sayfasından alıntıladığımız orijinal sayfa görseline burada bakabilirsiniz;
http://www.turkicresearch.com/images/pages/abb80ede-19e3-4a73-a25a-da5e3792fc7d_100r.jpg
|
|
|
AY APAK / AY AFAK |
|
OYAPAK / OYAFAK |
OYAPAK / OYAFAK |
Bu sözcük 99-r sayfasında okunmuştur. Bu iki ayrı sözcüğün bitişik yazılması ile oluşturulmuş bir sözcüktür. Oluşan bileşik sözcüğün kökü niteliğine gelmiş olan ilk sözcük OY- biçiminde yazılmış olan AY- sözcüğü olmalıdır. Bu sözcükten türetilmiş çok sayıda muhtelif sözcükler yazma boyunca görülmüş ve okunmuştur. OY- (AY-) sözcüğüne bitişik yazılmış olan ikinci sözcük abc türeşkoşumumuza esasen -APAK ve -AFAK biçiminde okunabiliyor. APAK sözcüğü anlam içeriği: "Tertemiz, bembeyaz, güzel, iyi, gürbüz, sevimli" ve "apalak" anlamındadır. APALAK (APAK) sözcüğünün diğer anlamları "çiğdem çiçeği, kuvvetli, gür fidan", "biraz yükselmiş ekin" anlamında da kullanılmaktadır. Bu yazmada 99r sayfasında bu sözcüğün yanında çizilmiş bitkilere bakarsak sözcüğün (APAK/APALAK sözcüğünün) anlamının "çiğdem çiçeği" veya "gür fidan" anlamında kullanılmış olduğunu öngörebiliriz. AY+APAK sözcüğü bu durumda AY+çiğdemi (ay çiğdem çiçeği / ay+çiğdemi) anlamında veya "ay fidesi/gür fidanı" ya da "ay gibi beyaz gür fidan" gibi bir anlamda kullanılmış olmalı. Diğer bir olasılık ilk sözcüğün OY yazılmış bu günkü AY biçiminde yazdığımız sözcük değil de Divanü Lügati't-Türk eserinde yine OY biçiminde geçen "yerdeki oyuk/oyukluk", "çukur/çukurluk" anlamında kullanılmış olmasıdır. Bu durumda OYAPAK (OY APAK) sözcüğü "çukur çiğdemi" veya "çukur fidesi" gibi bir anlam almış olacaktır. AFAK sözcüğü ise UFUK anlamında da kullanılmaktadır. Bu sebeple AY+AFAK sözcüğünün bir bileşik isim olduğunu öngörebiliriz ve bu sebeple sözcüğün anlamca AYUFUK anlamında bir ad olma ihtimalini öngörmek mümkündür. AY sözcüğünün "temizlik, ay gibi beyazlık, saflık, temizlik" veya "ay gibi parlak/pak" anlamında kullanılmış olduğunu düşünürsek diğer bir olasılık AY+AFAK sözcüğünün anlamını "ay gibi beyaz/temiz ufuk" anlamında bir isim olarak yorumlamak da mümkündür. Türkçemizde AYUFKU anlamında bir isim UFUKAY adıdır. Ayrıca benzer anlamda bir ad olarak AYTEMİZ adını da görmekteyiz. Muhtemelen 99r sayfasında bu sözcüğün yazıldığı yerde yapılmış bitki çiziminin kök kısmı beyaz ve temizdi çünkü yazar pek çok bitkinin kökünü koyu renk boyadığı halde bu bitkinin kökünü boyamamıştır. Eski Türkçeye ilgili bitki bilimi uzmanlarımız yukarda not ettiğim olasılıklara bakarak bilinen Türkçe bitki adlarında benzeri bir bitki adı veya ses değeri benzeri bir bitki adı var mı diye bu araştırmamıza katkı sağlama amaçlı bir inceleme yapabilirler. Çiğdem çiçeğinin kökü yumru kısmı ay rengi gibi olanı var mı veya çiğdem bitkisinin ay biçiminde yuvarlak köklü olanı var mı bilemiyorum. Fakat her durumda eski bitki adları terminolojisinde bu sözcüğe rastlanmasa dahi bu bitki adını "AYAPAK" (ay çiğdemi) olarak not edebiliriz. Kaldı ki çiğdem çiçeklerinin kök yapısını görmek için bir google görselleri taraması yaptığımızda bu çiçeğin kökünün aynen sayfada bu sözcüğün yazıldığı yerde yapılan çizimdekine benzer bir kök yapısı olduğunu da görmüş bulunuyoruz. Elbette bu konuda son söz bitki bilimcilerindir. Fakat yazma boyunca bu sözcüğün görülebileceği tüm farklı tümceler incelendiğinde bu sözcüğün veya adın anlamı hakkında daha net bir yorum yapılabilir. Her durumda bu bir isim-sözcük çizim eşleşmesi olarak tarafımızdan not edilmiştir. APAK sözcüğünün APALAK (çiğdem çiçeği/bitkisi) anlamını görmek için bakınız:
https://sozce.com/nedir/17927-apak
https://sozce.com/nedir/17940-apalak
Not ettiğimiz diğer sözcüklerin anlam içeriklerini görmek için bakınız:
https://sozce.com/nedir/18042-apbak
https://sozce.com/nedir/18340-appak
https://sozce.com/nedir/3837-afak
https://sozce.com/nedir/245226-oy
https://sozce.com/nedir/26954-ay
https://sozce.com/nedir/320258-ufukay
https://sozce.com/nedir/29278-aytemiz
|
|
|
2 ILGA / EKİ+ILGA -veya- ZILGAR / ŞILGA (?) |
|
2+ILGAP / EKİ+ILGAP -veya baştaki harfi Z okursak- ZILGAF / ZILGAP |
2+ILGAP / EKİ+ILGAP veya ZILGAF / ZILGAP |
Bu sözcük kök yapıları ve ona bağlı sapı kısmı çizilmiş iki bitki çizimi arasında yazılmıştır. Sözcüğün başındaki işareti say veya sayı ses değeri olarak okursak bu sözcük 2 veya EKİ/İKİ sözcüğüdür. ILGAP sözcüğü ise zamanla son sesi düşerek ILGA biçimini almış olmalıdır. ILGA sözcüğü ILGIN ağacı adının söyleniş biçimlerinden birisidir. Yani burada 2 ILGIN yazılmış olmalıdır. Fakat ilk harfi basit alfabe karakteri biçiminde Z sesi ile değerlendirirsek bu durumda sözcüğün bu gün yaşayan ses değeri yakını bu günkü ZILGAR sözcüğüdür ki bu sözcük "genç, uzun ağaç" ve "genç çam ağacı" anlamındadır. Bir de ŞILGA sözcüğü vardır ki bu sözcüğün zaman içerisinde ağızlarda son sesi düşmüş ise ZILGAF sözcüğü ile ses değeri yakınlığı düşünülebilir. ŞILGA sözcüğü farklı ağızlarda veya bölgelerde "çalı, funda, fidan, çubuk" gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Burada açıklanan olasılıkların herhangi birisi zaten çizim ile eşleşme olarak kabul edilebilir. Fakat yazarın bunlardan hangisini kastettiği veya kullandığı tümce çözümlemeleri üzerinde daha çok çalışılırsa ortaya çıkabilir. Bakınız:
https://sozce.com/nedir/160027-ilga
https://sozce.com/nedir/160070-ilgin
https://sozce.com/nedir/352565-zilgar
https://sozce.com/nedir/296428-silga
|
|
|
ACITICI veya AĞITCI |
|
OCITCU / OCTCU (ikinci harfi -O- okuyanlar varsa bu durumda sözcük OĞITCU) |
OICITCU / OCTCU veya OĞITCU |
Bu sözcüğün baştan ikinci harfi C biçiminde okunmuştur. Fakat bu harf zamanla kısmen silinmiş bir O harfi ise bu durumda bu sözcüğü alfabe türeşkoşumumuza göre OĞITCU biçiminde okuyacaktık. Bu durumda sözcüğün günümüz dilindeki AĞITÇI sözcüğü olduğunu söylemek mümkündü. Fakat ikinci harfi burada C okursak bu durumda sözcüğü günümüz diline ACITICI (acı veren veya acı veren kimse anlamına gelen) biçiminde çevire biliriz. Sözcük 99-r sayfasında okundu. Bu sözcüğün hangi anlamda olduğunu netleştirmek için bu sayfadaki tümcelerin çözümlemesi yapılmalı ve yazmada aynı sözcüğün geçiyor olabileceği diğer tümceler de incelenmelidir. Bakınız: https://sozce.com/nedir/5493-agitci https://sozce.com/nedir/355374-acitici https://sozce.com/nedir/1773-acitmak https://sozce.com/nedir/239201-ocutmak https://sozce.com/nedir/1764-acitgan-acitkan
NOT: Bir de bu sözcüğe ses değeri yakını olan ACOT diye bir sözcük bu gün unutulmak üzere de olsa Anadolu'da bazı yerlerde halen kullanılmaktadır. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre,
ACOT sözcüğü "Peygamber çiçeği", "düğme çiçeği" anlamındadır. Yani bu yazar tarafından OCTCU / OCITCU biçiminde yazılmış sözcük ACOTCU ise bu durumda bu sözcük "düğme çiçeği satıcısı" veya "düğme çiçeği yetiştiren kimse" biçiminde anlaşılmalıdır. Dediğimiz gibi, gelecek çalışmalar ile bu seçeneklerden bazıları elenecek ve yazarın bu sözcüğü hangi anlamda kullanmış olduğu netleşecektir. Bakınız: https://sozce.com/nedir/1868-acot https://sozce.com/nedir/257953-peygamber-cicegi
https://sozce.com/nedir/130426-gelin-dugmesi
|
|
|
OTACI / OT ACI |
|
OITOCI / OTOCI |
OITOCI / OTOCU |
Yazarın pek çök ayrı yazılması gereken sözcüğü bileşik yazdığını düşünürsek, ses değeri yakınlığına göre OT+OCI sözcüğünü OT ACI veya anlamca ACI OT biçiminde günümüz diline çevirmek mümkün. Fakat dilimizde halen işlek olan OTACI sözcüğü bu sözcüğün ses değeri en yakın devamcısıdır. Yani esasen bu sözcüğün OTACI sözcüğümüzün yazarın ağzındaki söyleniş biçimi olduğunu düşünmek gerekir. Bu sözcük görselde sarı belirteç-fon ile işaretlendi. Sözcüğün son harfi aslında ilk olarak (dikkatsiz bir bakışla) -C- harfi gibi görünüyor. Fakat bu harfin üzerinde bir de -I harfi çizilmiş. Yani son harf bir bileşik hece karakteri biçiminde ve bunun alfabe türeşkoşumumuzun mantığı esasında -CI / - Cİ okunması gerekmektedir. Burada yazarın OTOCI biçiminde yazdığı sözcük OTACI sözcüğüdür. Sözcüğün anlam içeriğine sözlüklerde bakabilirsiniz. Otacı sözcüğü eskiden hekim/doktor, eczacı/ilaç-yapan anlamında, yani çeşitli bitkilerle tedavi uygulayan kişiler için halk arasında hekim veya eczacı anlamında kullanılan bir unvandır. Bu sözcük bitkilerden nasıl ilaç yapılacağı veya bitkilerden nasıl faydalanılacağı ile ilgili tariflerin ve/veya açıklamaların olduğu zaten sayfada yapılan çizimlerle de anlaşılan 99r sayfasında okunmuştur. Bu anlamda çizimlerin genel bütünlüğü ile bu sözcük arasında bir örtüşme veya eşleşme olduğu görülmektedir. Bakınız: https://sozce.com/nedir/244362-otaci
|
|
|
OĞUL+ÇÖP / OĞUL+COP veya AL+COF |
|
OILCOP / OLCOP / OLCOF / OILCOF |
OILCOP / OLCOF |
Görselde üstteki sözcüktür. Bu sözcük bir bileşik sözcük olmalıdır. OLCOF sözcüğü ses değeri yakını AL COF sözcükleridir. COF sözcüğü "parlak, parlaklık" anlamında kullanılmaktadır. Dolayısı ile yazar bu sözcüğü OLCOF olarak yazdıysa bu sözcüğü KIRMIZI PARLAK veya KIRMIZI PARLAKLIK anlamında çevirebiliriz. Buna karşın bu sözcüğün OILCOP okunuşunun farklı anlamı vardır. OILCOF sözcüğü muhtemelen "doğumu veya döllenmeyi sağlayan oğul - çöp/kol/sopa/fide/tohum veya en-küçük-birim" gibi bir anlamda kullanılmış olmalıdır. Bu şekilde düşünmemizi sağlayan şey aynı sayfada bir alt satırda okunmuş olan OILÇOX sözcüğüdür. Sözcük kökleri ona bitişen sözcük veya eklerin ses değeri ile ses uyumu sağlar şekilde yakın sesleri değiltirir/evirir veya yutarlar. OĞUL+COP sözcüğü ile OĞUL+ÇÖP sözcüğü arasında tek fark farklı ağızlarda -Ç- sesinin -C- sesine dönüşmüş olmasıdır. Bu tip ses dönüşümleri/değişimleri Türk dilinin farklı ağızlarında sıklıkla görülür. Bu tümceden, OILÇOX sözcüğünün okuduğumuz bu sözcükle aynı ortak kökten türemiş olması oldukça muhtemeldir. Bu durumda anlam içerikleri de yakın olmalıdır. Kök sözcük anlam içeriği dahilinde her iki sözcüğün paylaştıkları anlamlar bulunuyordu diyebiliriz. Açıkçası OL- (olmak) kök sözcüğü ile OIL (oğul) sözcüğü arasında da kökdeşlik olduğunu düşünmekteyim. Muhtemelen dil bilimciler bu detayı benimle benzer biçimde görmüyor veya düşünmüyor da olabilirler. Yazarın OĞUL sözcüğünü OIL biçiminde yazdığını diğer okunmuş sözcük örneklerinden bilmekteyiz. OILÇOX ve OLÇOX biçiminde okunan bu sözcüğün bu gün Anadolu'da konuşulan ağızlarla mukayesede ses değeri yakını olan sözcükler OĞULÇAK, OĞULCUK ve ALÇAK sözcükleridir. Bu sözcüklerin anlam içeriklerini sözlüklerde görebilirsiniz. Yazarın OILÇOX biçiminde yazdığı sözcüğün büyük olasılıkla bu günkü OĞULÇAK / OĞULCUK sözcüğü olduğunu düşünmekteyiz. Bu sözcükler aslında büyük olasılıkla aynı sözcüğün farklı bölgelerin ağızlarında farklı seslendirilen biçimleridir. Fakat bir bölgede OĞULCUK sözcüğü belli anlamda kullanılırken bir başka bölgede seslendirilen biçimi anlam içeriğindeki farklı anlamları ile bu sözcüğü kullanmaktadır diyebiliriz. Bu sözcüğün OĞULCAK biçiminde de seslendiren bölgeler vardır. Bu sözcükler bölge ismi olarak da kullanıldığı gibi asıl anlam içeriği şunlardır: 1. Küçük oğul, oğul sözünün sevgi bildiren küçültme veya okşama biçimi. 2. anat. Döllenmiş yumurtacığın gelişmeye başladığı andan dölüt olmasına kadar geçen süredeki adı, rüşeym, embriyo. 3. bit. b. Bitki tohumlarında bir kökçük ile bir filizcikten oluşan ana bölüm. Bakınız: https://sozce.com/nedir/239805-ogulcuk https://sozce.com/nedir/239806-ogulcak https://sozce.com/nedir/239805-ogulcuk-cucuk https://sozce.com/nedir/10987-alcak NOT: OLCIK, ALÇAH, ALÇAK, OĞULÇAK, OĞULCUK sözcüklerinin uzak geçmişte birbirinden ayrışmış sözcükler gibi geçmiş ortak Ön-Türk kök sözcükten türetildiğini düşünmekteyim. OĞUL+ÇÖP sözcüğünü de "doğumu veya döllenmeyi sağlayan kol veya çöp yada en küçük birim" veya "oğul döl" anlamına geldiğini düşünerek çeviriyorum ve bu sözcüğün bu gün unutulmuş olduğunu söyleye bilirim. Yani sözcüğün OĞUL DÖL biçimi kullanılmaktadır fakat OĞUL COP/ÇÖP biçimi unutulmuştur denilebilir. Diğer bir olasılık yazarın OĞUL+ÇÖP anlamında kullandığı bu sözcüğün bu gün OĞUL OTU diye anılan bitki olmuş olması olasılığıdır. Ballıbabagillerden, 20-150 cm yükseklikte, tıpta yapraklarından yararlanılan çok yıllık ve otsu bir bitki, kovan otu, melisa (Melissa officinalis). Bakınız: https://sozce.com/nedir/239792-ogul-otu https://sozce.com/nedir/239781-ogul-dol
|
|
|
OĞULCUK / OĞULÇAK / ALÇAK (?) |
|
OILÇOX / OLÇOX |
OILÇOX / OLÇOX |
Yazarın OĞUL sözcüğünü OIL biçiminde yazdığını diğer okunmuş sözcük örneklerinden bilmekteyiz. OILÇOX ve OLÇOX biçiminde okunan bu sözcüğün bu gün Anadolu'da konuşulan ağızlarla mukayesede ses değeri yakını olan sözcükler OĞULÇAK, OĞULCUK ve ALÇAK sözcükleridir. Bu sözcüklerin anlam içeriklerini sözlüklerde görebilirsiniz. Yazarın OILÇOX biçiminde yazdığı sözcüğün büyük olasılıkla bu günkü OĞULÇAK / OĞULCUK sözcüğü olduğunu düşünmekteyiz. Bu sözcükler aslında büyük olasılıkla aynı sözcüğün farklı bölgelerin ağızlarında farklı seslendirilen biçimleridir. Fakat bir bölgede OĞULCUK sözcüğü belli anlamda kullanılırken bir başka bölgede seslendirilen biçimi anlam içeriğindeki farklı anlamları ile bu sözcüğü kullanmaktadır diyebiliriz. Bu sözcüğün OĞULCAK biçiminde de seslendiren bölgeler vardır. Bu sözcükler bölge ismi olarak da kullanıldığı gibi asıl anlam içeriği şunlardır: 1. Küçük oğul, oğul sözünün sevgi bildiren küçültme veya okşama biçimi. 2. anat. Döllenmiş yumurtacığın gelişmeye başladığı andan dölüt olmasına kadar geçen süredeki adı, rüşeym, embriyo. 3. bit. b. Bitki tohumlarında bir kökçük ile bir filizcikten oluşan ana bölüm. Bakınız: https://sozce.com/nedir/239805-ogulcuk https://sozce.com/nedir/239806-ogulcak https://sozce.com/nedir/239805-ogulcuk-cucuk https://sozce.com/nedir/10987-alcak NOT: OLCIK, ALÇAH, ALÇAK, OĞULÇAK, OĞULCUK sözcüklerinin uzak geçmişte birbirinden ayrışmış sözcükler gibi geçmiş ortak Ön-Türk kök sözcükten türetildiğini düşünmekteyim. https://sozce.com/nedir/240922-olcik
|
|
|
ILKU ALGAR |
|
ILGU ILGAR / ILGU ILGOR |
ILGU ILGAR |
Folio 99r sayfasında çizimle eşleşen iki sözcük: ILGU ILGAR okunmaktadır. Bu sözcüklerden birisi “fidan” veya “fidanlık” anlamında, diğeri ise “anadut”/”yaşlı-dur” anlamındadır.
Yazmada sayfa 99r alt kısımda bir fidan çizilmiştir ve meyve ve yaprak şeklinden bunun bir DUT fidanı/fidesi olduğu anlaşılmaktadır.
Yazarın ILGU biçiminde yazdığı “ılku” sözcüğü “fidanlık” anlamında halen kullanılmaktadır.
Yazarın ILGAR / ILGOR biçiminde yazmış olduğu sözcük ise bu gün ALGAR biçiminde yazılmakta ve “yaşlı dut” / “anadut” anlamında kullanılmaktadır.
ILGU ILGAR (yazmadaki yazılışı ile)= ILKU ALGAR (güncel yazılışı ile) = Fidanlık anaDUT anlamındaki iki sözcüktür ve her ikisi yazmadaki çizimle eşleşmektedir.
Yazarın yaklaşık 600 yıl önce ILGU biçiminde yazmış olduğu sözcük bu gün Karadeniz bölgesi ağızlarında ILKU ve ILKI biçiminde yaşamaktadır ve bu sözcük “fidanlık” anlamında kullanılmakla birlikte unutulmak üzere olan sözcüklerimizdendir. Bu sözcük halen SİNOP bölgesi ağızlarında belli ölçüde (kısmen) işlektir.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/160236-ilki
https://sozce.com/nedir/160253-ilku
İkinci sözcükte sondan ikinci harfinin O mu yoksa A harfi mi olduğu tam anlaşılamadığı için yazarın ILGAR veya ILGOR biçiminde yazmış olduğu sözcüğün ses değeri yakını olan ALGAR sözcüğü “yaşlı dut ağacı”, “ana-dut” anlamındadır.
Bakınız:
https://sozce.com/nedir/11540-algar
https://sozce.com/nedir/15307-anadut
|
|
|
CANI-OĞLAN-GÜCÜ / ÇANAĞI-OĞLAN-GÜCÜ / ÇEKİsi-OĞLAN-GÜCÜ |
|
ÇANU/ÇANEKİ/ÇEKİ-OIL/OILAN-GCÜ |
ÇANUOILANGCÜ / ÇANEKİOILANGCÜ / ÇEKİOILANGCÜ |
Bu sözcüğün ilk harfi bileşik hece karakteridir. Bu hece karakterinin ilk (alttaki işaretten olan) sesi yazım biçiminden dolayı Ç- ve ÇAN- okunabilmekte. Ayrıca ilk hece karakterinin üstteki (son sesi) de yazımı dolayısı ile EKİ veya U/Ü sesi olarak okunabiliyor. Bu durumda ilk hece karakterinin bütünü ya ÇANU/ÇANÜ ya ÇANEKİ/(ÇENEKİ) ya da ÇEKİ biçiminde okunabilir. Aslında bunlardan her birisi günümüz Anadolu ağızlarında Türkçe olarak ses değeri karşılığına sahiptir. Bu sebeple tümce bütünü çözümlendiğinde bu sözcüğün hangi anlamda ne şekilde yazılmış olduğu hakkında daha net bir çıkarım yapılabilir. Bu bileşik sözcüğün üçüncü harfinin üstteki oval kulaksı çizilen bölümünün içi dolu yapıldığı için ve bir nokta işareti transkripsiyonumuza göre AN okunduğundan bu üçüncü karakteri -LAN- ve -ILAN- biçiminde okuyabiliyoruz. Bu durumda bu bileşik sözcükteki ikinci harf dahil ikinci harften başlayan bu sözcüğü OILANGCÜ (oğlan-gücü) ya da OLAN-GCÜ (olan gücü) biçiminde okumak mümkün olmaktadır. Eğer baştan üçüncü IL / L okunan harfin üst kısmında için nokta biçiminde dolu yapılmış kısım sadece bir mürekkep fazlası sebebi ile bu şekilde ise bu durumda sözcüğün bu harfini sadece IL/İL/L okuyarak ikinci harften itibaren OLGCÜ / ÖLGCÜ (ol-gücü/öl-gücü) biçiminde okuyabiliriz. Bu sebepler ile farklı okuma kombinasyonlarını tümce bütünlüğünü sağlayıp sağlamadığı açısından değerlendirerek net şekilde bu sözcüğün nasıl yazıldığı hakkında bir çıkarım yapılabilir. Biz şu an bu sözcüğü ÇEKİ-OIL/OILAN-GCÜ veya ÇANU-OILANGCÜ (ÇEKİ-OĞLAN-GÜCÜ veya CANI-OĞLAN-GÜCÜ) biçiminde okuyabiliyoruz. Yazar bu üç sözcüğü neden bitişik yazdı diye düşündüğümüzde, aslında yazma boyunca benzeri durumları gözlemlediğimiz için yazarın bilinçli olarak okumayı zorlaştırmak ve dolayısı ile kodlanan bölümleri gözden daha rahat kaçırmak amacı ile bunu yapmış olduğunu veya hem her satırın baş harfinde kodlama yaptığını hem de bazı satırlardaki sözcüklerin baş harflerinde bazı bilgileri kodlamak amacı ile böyle yapmış olabileceğini düşünmek durumundayız diyebiliriz. Yazma boyunca kodlama yapıldığını düşünmemizi sağlayan okumalar yapmış durumdayız fakat tüm yazma üzerinde olduğu gibi bu bölümler üzerinde de daha çok ve kapsamlı çalışmak gerekecektir.
|
|
|
ASAP / AHŞAP |
|
AĞSAP / AĞŞAP |
AĞSAP |
Bu sözcük bu gün ASAP biçiminde seslendirdiğimiz sözcük ile AHŞAP biçiminde (veya bazı ağızlarda AKŞAP denilen) sözcük ile ses değeri yakınlığı içerisindedir. Bu gün ASAP biçiminde yazılan fakat farklı ağızlarda AĞSAP biçiminde de halen kullanılan sözcük, İngilizcesi NERVE sözcüğü olan SİNİR anlamında kullanılan ASAP sözcüğümüz ile ses değeri yakınlığı göstermektedir. Fakat yazarın bileşik yazılması düşünülmeyecek çok sayıdaki sözcükleri bitiştirerek yazdığı ve aynı biçimde bitişik yazılması gereken pek çok sözcüğü bölerek ayrı yazdığı pek çok örnek yazma boyunca tespit edilmiştir. BU sebeple sözcüğüm AĞ SAP veya alfabe transkripsiyonuna göre AĞ ŞAP, AĞ ŞEP, AĞ SEP, EĞ ŞEP, EĞ SAP gibi muhtelif okunuşları da yapılabilir. Bu dunların tamamının Türk dilinde ses değeri yakınlığı kurduğu sözcükler halen dilimizde mevcuttur. Tümce çözümlemesi yapıldığında bu sözcüğün de hangi anlamda yazıldığı ve nasıl okunması gerektiği tam olarak anlaşılacaktır.
|
|
|
ÇOK İLİM -veya- ÇÖP İLMEK |
|
ÇOX İLM / ÇOX LM -veya- ÇÖP İLM |
ÇOX İLM -veya- ÇÖP İLM |
Burada ilk sözcüğün son harfi X veya P okunur biçimde (ikisinin arasında ve bir ayağı silik veya kısa olarak fakat tam da belirgin olmayan biçimde) çizildiği için sözcüğü biz ÇOX (çok) biçiminde okumuş olduk. Buna karşın bu sözcüğün son harfi X değil de P yazılmış ise (zaman içerisinde yazıların solması neticesinde uzun çizilen ayak silikleşti ise) bu durumda bu sözcük ÇÖP/ÇÖF/ÇOP/ÇOF olarak okunuyor. İkinci sözcük ise LM ve İLM / ILM okunmaktadır. Bu sebeple bu sözcüğü bilim anlamındaki İLM (bilme, biliş, bir şeyin doğrusunu bilme vb) sözcüğü veya "teğel, ilmik, düğüm" anlamındaki İLME / İLMA veya ilmik-atma (düğüm atma) anlamında değerlendirmek mümkündür. Bu durumda bu sözcükleri birlikte ÇOK İLİM veya ÇOK İLMEK (fazla düğüm-atmak veya çok-ilmik anlamında) okumak mümkündür. Burada ilk sözcüğü ÇÖP okuyanlar bu sözcükleri birlikte ÇÖP İLMEK anlamında da çevirebilirler. Pek çok tümce incelemesinde bu tip farklı okumaların tümcenin anlamını değiştiği halde anlam bütünlüğünü bozmadığı görülmüştür. Bu durum bize yazarın bilerek sözcükleri farklı okunur şekilde yazmış olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca LM yazılan sözcüğü LİM biçiminde okumak da olasıdır. Anadolu'da halen bazı bölgelerde LİM sözcüğü "kök", "temel", "dip" anlamlarında kullanılmaktadır. Bu durumda bu iki sözcük ÇOK LİM anlamında da yazılmış olabilir. Tümcenin tamamı incelendiğinde daha net bir çıkarım yapmak mümkün olabilir.
|
|
|
YÜREĞİN / ÜREM (üreme, çoğalma, artma anlamında) |
|
ÜREĞN / ÜREİİN / ÜREM |
ÜREĞN / ÜREM |
ÜREK sözcüğü bu gün Anadolu'da YÜREK biçiminde seslendirdiğimiz sözcüğün ses değeri yakınıdır. Türk dilinin farklı ağızlarında YÜREK sözcüğü yerine bu gün de ÜREK sözcüğü kullanılmaktadır. Yazarın ÜREĞN biçiminde yazdığı sözcüğün bu günkü yaygın kullanımı ile YÜREĞİN sözcüğü olduğunu düşünüyoruz. Buna karşın tümce çözümlemesi tamamlandığında sözcüğün ne anlamda kullanıldığı net şekilde söylenebilir. ÜREK ve ÜREĞİN sözcüklerinin "Çok üreyen", "çoğalan", "verimli" ve "üremeye elverişli" gibi anlamları da vardır. Eğer sözcük ÜREM anlamında yazılmışsa o durumda sözcük bu gün çoğunlukla ÜREME biçiminde seslendirdiğimiz "artma, çoğalma" anlamında olabilir. Ürem sözcüğü "artma, fayda, çoğalma, faiz, gelir" gibi anlamlarda da kullanılmaktadır. Tümce çözümlemesi yapıldığında bunlardan hangisi olduğu veya farklı bir anlamda mı kullanılmış olduğu net biçimde söylenecektir.
|
|
|
DORAK-IN / DÖREK-İN / DORAN / DORA-IN / DARAĞIN (tarağın) |
|
DORAIN / DÖREİN |
DORAIN / DÖREİN |
Türkiye Türkçesi, Ağızları sözlüğüne göre Karadeniz bölgesinde (Giresun) DÖREK sözcüğü "Domuzların burunlarıyla eştikleri yer" anlamındadır. DÖREİN (döreğin/dörekin) sözcüğü 1domuzların burunlarıyla eştikleri yerin" anlamında kullanılmış olmalıdır. Ses değeri yakınlığına göre diğer olasılıklar DARAĞIN/TARAĞIN, DORUK-UN/DORUĞUN (en yüksek yerin), DORANIN (yiğit-adamın anlamında) kullanılmış da olabilir. Tümce çözümlemesi tamamlandığında bu sözcüğün bu günkü karşılığı hakkında daha net bir çıkarım yapılacaktır. Bakınız;
https://sozce.com/nedir/99803-dora
https://sozce.com/nedir/99814-doran
https://sozce.com/nedir/99810-dorakotu
https://sozce.com/nedir/99807-dorak
https://sozce.com/nedir/101244-dorek
|
|
|
İYİ ÇAKINSAN (iyi çaksan/çakılsan) / İÇ AKINSAN / İYİ ÇEKİNSEN / İÇ EKİNSEN / AĞAÇ EKİNSEN |
|
İYİÇAĞIKNSAN / İYİÇEĞİKİNSEN / IYIÇEĞİKNSEN |
İYİÇAĞIKNSAN / İYİÇEĞİKNSEN / IYIÇEĞİKNSEN |
Ses değeri yakınlığı kurularak burada muhtelif olasılıklara işaret edilmiştir. Burada sözcük içerisindeki çoklu hece yazı karakteri -ĞIKN-/-ĞİKN- biçiminde okunuyor. Yazar burada bir bileşik sözcük kullanmış fakat bu gün bu sözcükleri bitiştirmeden yazıyoruz. Burada sözcük kökünün veya bileşen ilk sözcüğün İYİ veya İYİÇ sözcüğü olduğu görünüyor. Belki de yazarın İYİÇ / IYIÇ dediği bu gün bizim AĞAÇ biçiminde yazdığımız sözcük olabilir. Ve ya İYİÇ sözcüğü İÇ anlamında kullanılmış da olabilir. Bitiştirilmiş bu sözcüklerin ilki İYİ sözcüğü ise ona bitişen sözcük ÇAKINSAN veya ÇEKİNSEN sözcükleri ile ses yakınlığı içerisindedir. İIİÇ sözcüğü İÇ anlamında kullanılmış ise buna bitişen sözcük o durumda EKİNSEN (eksen/bir şeyi toprağa eksen -gibi-) anlaşılmaktadır. Tümcenin tamamı çözümlendiğinde bu sözcüğün anlamı hakkında net bir yorum yapılabilir.
|
|
|
SEBZENİN |
|
SÖPZEİN |
SÖPZEİN |
SEBZE-NİN sözcüğü kökü olan SEBZE yazar tarafından SÖPZE biçiminde yazılmış. SEBZE = Vegetable
|
|
|
ÇÖPSÜ |
|
ÇÖPSÜ |
ÇÖPSÜ |
ÇÖPSÜ sözcüğü "çöp gibi ince-uzun/zayıf" veya "çöpe benzer" anlamında
|
|
|
ULAĞINIZ |
|
ULAĞINZ |
ULAĞINZ |
ULAK sözcüğü "postacı/haberci veya atlı haberci" anlamında kullanılmış olmalıdır. Yazarın ULAĞINZ biçiminde yazdığı sözcüğü ULAĞINIZ (belli bir kişiye hitaben "sizin-ulağınız" anlamında yazdığını düşünmekteyiz. Bir diğer olasılık sondaki harfin Z değil de sayı olarak 2 yazılan ve ses değeri EK/EKi okunan harf olması olasılığıdır. BU durumda sözcük ULAĞINEK veya ULAĞINEKİ biçiminde okunabiliyor. Daha küçük bir olasılıkla da olsa, bu sözcüğün bu gün OLANAĞI biçiminde seslendirdiğimiz kelimenin karşılığında kullanılmış olabileceğidir ki bunu yazarın ağzındaki/lehçesindeki seslendiriliş biçimi olarak düşünebiliriz. Tümce çözümlemesi yapıldığında net olarak hangi anlamda kullanılmış olacağı anlaşılacaktır.
|
|
|
SAĞINAN SEN / SAĞINAN SAN / SANAN SEN / SANAN SIN / SİNAN SEN (?) |
|
SAINAN SAN / SAINAN SEN |
SANAN SEN / SANAN SAN |
Bu iki sözcüğün tümce içerisinde nasıl bir anlam bütünlüğü kurduğuna bakılarak net bir çıkarım yapılabilir. Fakat ses değeri yakınlığına esasen bu sözcüğü; SAĞINmak sözcüğü muhtemelen FAYDALANMAK anlamında kullanılmış olabilir. Yani yazar SAĞINAN SEN/SAN sözcüğünü "faydalanan sen / faydalanansın" anlamında kullanmış olabilir. Ses değeri yakınlığı kuran diğer olasılıklar şunlardır. SANAN-SIN (zannedensin anlamında) veya SİNAN SEN (isim olarak SİNAN Azeri ağızlarında SANAN veya SANAN SEN (sanansın/zannedensin anlamında) kullanılmış olduğunu tahmin edebiliriz. Burada SAINAN sözcüğünün SİNAN olabileceğini en zayıf olasılık olarak not ettik fakat tümce çözümlemesi yapıldığında daha net şekilde bilgi verilebilecektir.
|
|
|
CAMIŞ / CAMUŞ |
|
ÇAMUŞ / ÇEMÜŞ |
ÇAMUŞ |
|
|
|
İKİ SU / İKİSİ |
|
İKUSU / İKÜSÜ / IKUSU |
İKÜSU / İKİSÜ |
Bu sözcüğü "İKİ SU" veya "İKİSİ" biçiminde okuyabiliyoruz. Fakat bu sözcüğün tam olarak hangi anlamda yazıldığı tümce çözümlemesi tamamlandığında netlik kazanacaktır.
|
|
|
OT APARIP |
|
UTAPAIROP / UITAPAIROP / UITAPAIRÖP |
OT APARIP / OT APAR ÖP (?) |
Bu gün bileşik sözcük olarak kullanmadığımız bu sözcükler yazar tarafından bileşik sözcük olarak kullanılmıştır. Yazma boyunca bunun benzeri olan çok sayıda örnekleri burada mevcuttur. Bu sözcüğün geçtiği tümce çözümlendiği zaman bu sözcüğün tümce içerisinde hangi anlamda kullanıldığı da net şekilde görülecektir.
|
|
|
ARAPLAK / ARAFLAK / EREFLEK / EREFLAK |
|
ARAPLAK / ARAFLAK / EREFLEK / EREFLAK |
Er Eflâk |
Yazar tarafından bu sözcük bileşik biçimde yazılmış olan "Er" ve "Eflâk" sözcükleri olarak okunabiliyor. ER sözcüğü koca, erkek, asker gibi anlamlardan birisi olarak açıklanabilir ve Eflâk sözcüğü ise "Osmanlı döneminde Karadağ'dan Romanya'ya dek uç boylarında yaşayan gruplara ve/veya onların yaşadığı bölgeye verilen ad" olmalıdır. Sözcüğün ATA abc türeşkoşumuna göre farklı okunuşları vardır. Buna göre ses değeri yakınlığı kurabileceği diğer sözcük seçeneklerine eşlemeler yapılması da söz konusu olabilir. Sözcüğün geçtiği tümcenin tam olarak çözümlemesi yapıldığında daha net bir çeviri yapılması da söz konusu olabilecektir.
|
|
|
ORAMAK |
|
ORAMAK |
ORAMAK |
Ekin, bitki veya tahıl biçmek anlamında kullanılan ORAMAK (biçmek, kesip anlam) sözcüğüdür. Bu sözcüğün farklı bölgesel ağızlarda farklı anlamları da mevcuttur. Bakınız; https://sozce.com/nedir/242528-oramak
|
|
|
AIRSU |
|
AIRSU |
AIRSU / AĞIR-SU |
Muhtemelen burada AIR / AĞIR sözcüğü SERT anlamında ve AIRSU (ağırsu) biçiminde bileşik sözcük olarak yazılmış olan sözcük ise SERT SU anlamında kullanılmış olabilir. Tümce çözümlemesi yapıldığında daha net bilgi verilebilecektir
|
|
|
TEPEK |
|
TEPEK / TAPAK |
TEPEK |
TEPEK (tepe veya tepelik yer anlamında) veya TAPAK (Tapınak anlamında ?)
|
|
|
ALAKUŞ / ALGUŞ / ALAHUŞ / ALA + HUŞ |
|
OLOXUŞ |
OLOXUŞ |
Yazar f-88v 89r sayfasında (en soldaki sayfanın sol üst köşesindeki sözcük) https://brbl-zoom.library.yale.edu/viewer/1006233 Bu sözcük bir bitki adı olarak yazılmıştır. Bu sözcük bir bileşik sözcüktür. Bu sözcük ses değeri bakımından günümüzde ALKUŞ (alkuş = Bezelyeye benzer bir çeşit bitki. = https://sozce.com/nedir/12398-alkus) sözcüğü ve ALA+HUŞ (yani kırmızı huş sözcüğü ile yakın görünmektedir. Yazar HUŞ sözcüğünü 600 sene önce XUŞ biçiminde yazmış olabilir. (HUŞ= https://sozce.com/nedir/158858-hus ) Yani yazarın OLOXUŞ biçiminde yazdığı bu bitki adı bugün ALKUŞ veya ALA HUŞ olarak anılıyor olabilir. Sayfadaki sözü edilen bitki görselini bitki bilimciler inceleyerek bunlardan hangisinin doğru olabileceği konusunda bir fikir ileri, sürebilirler.
Alkuş sözcüğü bazı bölgesel ağızlarda ALGUŞ biçiminde de söylenir.
https://sozce.com/nedir/11634-algus
|
|
|
YARARSAM |
|
YARARSAM |
YARARSAM |
"YARARSAM"
[The First Word of the First Line of VMS Folio 33v (This is the first word in "Sunflower Herbal" page <f33v>)]
Direct Latin Equivalent: “YARARSAM” (YAR-AR-SAM)
The root is 'YAR-'. The ‘-AR’ and ‘-SAM’ are suffixes.
This word appears in following old manuscripts too (In The Old Turkish period): [Manuscript 'Irk Bitig', before 900], and [manuscript named 'Divan-i Lugati't-Türk' by Kaşgarî, written in year 1073 or earlier]
{You can see The Source (a Turkish Etymology Dictionary by S.Nisanyan): <https://www.nisanyansozluk.com/?k=yarmak>}
The root word “YAR” is a homonym, for this root has more than one definition. Such as “YAR”, “YARA”, meaning to be successful, to be advantageous, to be useful, to be serviceable; “YARAR”, has a dual meaning; useful and beneficial (Clauson).
The root word “YAR” appears typically in its original noun form and the suffixes of Turkish infinitive “-mek/-mak” (such as YARMAK/YAR-mak) turn the root word into a verb (Eyuboğlu) and also a concrete noun {SOURCE: Sir Gerard Clauson (1891–1974) “An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish”, / Suffixes / Oxford аt the Clarendon Press, Oxford University Press, Ely House, Glasgow, New York, Toronto, 1972 < http://s155239215.onlinehome.us/turkic/40_Language/ClausonEDT/Clauson_EDT_Suffixes.htm >}.
Most common definitions for this “YAR” root and its “-mek/-mak” verb form includes “(to): split, chop, slit, rip, plow, disrupt, breach, rend, tear, slash, cleave, crimp, splinter, flaw, hew, maul, incise, rift, sever, wedge off, plough” or the Turkish equivalent which would be “kesmek, ayırmak, bölmek, kazmak, açmak, eşmek, çatlamak, yırtılmak”. {Source: < https://sozce.com/nedir/337100-yarmak >}
The definition of this word in context would suggest that it means “to cleave, split, or cut”, yet when searched in a vast majority of dictionaries, the definition will not present the “-mek/-mak” verb variation of the root, for this definition will be found in the suffixed verb of “YARMAK” (which dictionaries often treats as a separate word). The dictionary will see the words as different, for one is a noun and the other a verb, yet the “-mak” suffix is what makes the root a verb (one form of verb among many), while the root still remains as “YAR” (Eyuboğlu).
The root-word 'YAR-' has derived many words in very different meanings. For example, while this root-word means "slit", "divide" (such as dividing it into 2 parts), this word can also mean 'love' and "lover". Or it can mean 'useful', 'cliff', 'scarp', 'precipice' etc. {See: <https://sozce.com/nedir/335796-yar> & <https://sozce.com/nedir/335796-yar-ii> & <https://sozce.com/nedir/335944-yarar> ... etc.}
It is very difficult to understand this structure for those who do not know Turkish language. Let me briefly explain how this word can mean 'cliff' and 'love' at the same time.
For example, this word can mean 'cliff' at the same time because a plain soil appears to be split or torn in two parts in a certain place.
For example, because your ancestors described the woman (or man) he/she loved as the remaining half of his/her part, they gave name 'YAR' for descrip for the situation of love as a noun. It means this (my love) is my other half/piece, while this root-word means "slit", "divide".
My English is not very good, but I hope you understand what I mean.
The first suffix that is added to the root is “-AR”, and it indicates movement (Eyuboğlu), turns the root word into a verb and is the English equivalent of the suffix “-ING” and “TO” (Guise, Aksoy).
YARAR: is defined as “benefit, utility, use, advantage, usefulness, profit, gain, winnings, earnings, income” (Akalın, Sözce < https://sozce.com/nedir/335944-yarar>).
The last suffix that is added to the root is “-SAM”, which is suffix that indicate the action’s owner as in 'I am' (first person). The suffix “-SAM” indicates actions taken in first person. This suffix is directly described as “I/me” and is related to the suffixes “-SAM”, “-SIM”, “-SİM” or “-SEM” which all describe action’s owner to be “I, me, myself” (first person) (Guise).
. In addition, the presence of “-SA” (Clauson). as a portion of the suffix acts as an indicator that is the equivalent of the English term "IF" (Guise). In addition, “-sa” suffix known as; "Forms Desiderative Denominal Verbs (No-men Actions (to wish))" (Clauson), and it is also important to keep in mind that the suffix “-SAN” can also sand as a root “SAN” which is defined as “(to): count, deem, think, suppose, and conjecture” etc (Eyuboğlu). Furthermore, based on some Azerbaijani dialects, an additional usage of the suffix “-SAIN” or “-SEİN” would be applicable to the time period in which the manuscript was written. In Turkish the suffix “SAIN” has comparable usages such as “-benzer”, “-gibi”, “-ya uygun”, “-ya müsayit”, “-ya elverişli”. In English the translation would be “suitable to make something”, “convenient to make something”, “similar to something”, “such as”, “similarly”, and “like”.
Here I briefly tried to explain the subject through a single reading of this word. We also wrote the meanings of other forms of reading the word in our article. The spelling of this word (yararsam) in VMS is exactly the same as modern Turkish today. In other words, the word has not undergone any change in the past 600 years with its phonetic, meaning and spelling form.
Throughout the entire VMS manuscript, it was observed that approximately 20% to 21% of the words did not change the sound value and meaning in the last 600 years. Bu da, çok sayıda sözcük bugün aynı şekilde yazılıyor anlamına geliyor.
A word in Turkish can often correspond to a single sentence in other languages.
As a result, if we translate the word 'YARARSAM' into English with this spelling, it is possible to write the following.
“YARARSAM” is translate as; “if I am to cleave”, or “if I cleave it”, or “if I was to cleave it”. “YARARSAĞN” (yarar + sağın/sağınmak/sağmak) is translated as “the plant being useful for harvesting”.
If you would like to learn more about this word and the analysis of the entire sentence in which this word is written, please see the article in this link. [ATA Team Alberta, Ozan Ardıç, Ahmet Ardıç <http://www.turkicresearch.com/files/articles/dc1d818d-9a72-46a5-9259-36851700cc6c_Voynich%20Manuscript%20Revealed%20OZAN%20Ingilizce%20Makale.pdf>]
|
|
|
ÇİLEK |
|
ÇLEK / ÇİLEK / ÇLAK / ÇILAK |
ÇİLEK / ÇLEK |
ÇİLEK (Strawberry ?)
Not: Bu sözcük sayfa 79r'de okundu. Henüz cümle bütünlüğü açısından tümce içerisinde incelenmedi.
|
|
|
AÇGÖZ |
|
OCCCOZ / OCGÖZ |
OCGÖZ |
Alfabe transkripsiyonuna göre CC=G
Burada ATA alfabe transkripsiyonuna göre orjinal metin OCCCOZ, veya OCGÖZ, olarak okunabiliyor. Bugünkü modern Anadolu Türk dili ile bu sözcüğü AÇGÖZ olarak yazabiliyoruz. Sözcük bileşik kelime şeklinde yazılmış. AÇ ve GÖZ sözcüklerini yazar bileşik olarak kullanmış.
Bu sözcük Folio 24r'de okundu
Not: Elbette Transkripsiyona göre O ve Ö ayrımı yapılmıyor. Bu sebeple bu sözcüğün farklı yazılış tipleri vardır. Ancak O ve Ö harfini yazarın tek bir işaret ile yazıyor olması durumu yüzlerce sözcükte kendisini göstermiş bir durumdur. Üstelik pek çok eski Türk yazıtlarında tek yazı işareti ile iki ses birden bildirme durumu oldukça sık görülen bir durumdur.
|
|
|
KIRKINCI+ALEM / 40-ıncı+ALEM |
|
KırkıncıOLAM = 40ccOLAM 40-ıncıOLAM / 40gOLAM |
KırkıncıOLAM = 40ccOLAM 40-ıncıOLAM / 40gOLAM |
f68v > KIRKINCI ALEM:
'40-ıncı OLAM' olarak yazılmış sözcüğü bugün 'Kırkıncı Alem' olarak çevirmek mümkündür. İngilizce karşılığı ile buna 'Fortieth-Universe' veya 'The Fortieth-Universe' diyebiliriz.
Bu sözcük f68v sayfasında okunmuştur. Sözcüğün başındaki iki sayısal işaret 40- (Kırk-) şeklinde okunmaktadır. 40 Sayısının ardınca yazılmış olan 'cc' karakteri hem 'g' veya 'cc' hem de '-inci/-ıncı' (sözcük-eki) olarak okunabilmektedir. Burada "-ncı / -nci, - ncu / -ncü"/"-ı-ncı / -i-nci, -u-ncu / -ü-ncü" ekleri, isimden isim yapan eklerden olup, asıl sayı isimlerinden derece, sıra sayı isimleri yaparlar. Bu el-yazması boyunca, yazarın '-cc' olarak yazdığı sözcük ekinin günümüz Anadolu Türk dili ağızlarında eşdeğeri "-ncı / -nci, - ncu / -ncü" ekleridir.
Yazar bu sözcüğü bileşik sözcük olarak yazmıştır. Bugün yazsaydık bu sözcüğü 'Kırkıncı Alem' veya '40-ıncı OLAM' şeklinde yazabilecektik. Yazar bu sözcüğü bileşik kelime olarak yazdığı için 'kırkıncı' sözcüğü bu bileşik kelimenin köküne '-ı-ncı' eki almış kök durumundadır.
Yazarın '40cc+'/'40-ıncı+' şeklinde yazdığı sözcüğe, OLAM sözcüğünü de eklediğini görüyoruz. Bu sözcüğü bugün Anadolu-ağızlarında çoğunlukla 'ALEM' olarak seslendiriyoruz.
OLAM (âlem) sözcüğün "Kutadgu Bilig'de (1069 yılı veya öncesi)" geçtiği bilinmektedir. Dil bilimciler tarafından sözcüğün kökeni Arapça olarak gösterilmektedir. Arapça sözcük Süryani-Arami dilinde "evren, devir, çağ, dünya" sözcüğünden alıntıdır denilmekte. Bu sözcük Yunan dilinde 'aiōn/aion', İbrani dilinde 'ōlām/olam' sözcüğü kökteştir. Fakat bu sözcüklerin kökü Hami Sami dilleri veya Hint Avrupa kökenli diller olarak andığımız dillerde olamaz. Bu sözcüğün bugün bilinen anlamlarına ilave olmakla, en eski köklerinde “olmak” ve “yaratılma” anlamlarının var olması mantığa daha yatkın bir çıkarım olacaktır. Bu sebeple bu sözcük Hami Sami ya da Hint Avrupa dillerine sonradan geçmiş bir sözcük olmalıdır.
Bu sözcüğü ilk defa üreten insanlar bir var olma (olmak) kavramı üzerinden bu sözcüğü üretmeden, doğrudan doğruya EVREN anlamına gelen bir sözcüğü üretmiş olamazlar diye düşünmek akla daha yatkındır.
Bu sebeple hangi dilde ‘OLMAK’, ‘VAR-OLMAK’ ve ‘EVREN’ kavramları aynı kök sözcük ile ifade edilmiş ise o sözcüğün o dilde doğmuş olabileceğini ileri sürmek daha mantıklı olacaktır.
Bu sözcük "yapmak, var-etmek, yaratmak/yaratılmak, olmak/var-olmak, Tanrısal-olmak/Tanrıların-yarattığı/Tanrıların tanzim ettiği" gibi bir anlam kökünden doğmuştur ve bu kök büyük olasılıkla Türk dilindeki 'OL+' (olmak, var-olmak anlamındaki) köktür diye düşünülebilir.
Sözcüğün Sümer Öncesi Turani dillerde kullanılmış olması daha muhtemeldir. Türk dili gibi eklemli/eklemeli yapıdaki Sümer dilinde “a” kök sözcüğü “yapmak/yaratmak”, “döl”, “güç-kudret”, “gebelik”, “kanat” gibi anlamlara gelmektedir.
Sümerce “ağa-ri-im/ağa-ri” sözcüğü dilimizdeki "rahim" sözcüğü kökteşidir.
Bu sözcük Akatça “rēmu” sözcüğü ile de kökteştir ancak Akatçaya bu sözcüğün eklemeli bir dil olan Sümer dilinden geçmiş olması oldukça muhtemeldir. Bu sözcüğün de Arapça olduğu sözlenir. Fakat sözcüğün "yaratma", "olma", "yaratılma" anlamı Arapçada ve bu dillerin hiç birisinin geçmişinde de görülmemiştir.
Arap dilinde İslamiyet döneminde 'Tanrının sıfatları arasında Rahim sözcüğünü görmekteyiz. Ancak bu dilin geçmişinde bu sözcüğün anlam içeriği dahilinde bağlantı gösterilebilecek bir geçmiş kök yoktur.
Bu diller sözcüğü dar veya son-dönem anlamı ile "ana rahmi", "döl-yatağı" anlamı ile ve 'merhamet', 'şefkat' gibi anlamları ile kullanmışlardır.
Sümerce "a+" kök sözcüğü "yapmak/yaratmak", "döl", "soy" anlamındadır. Sümerce bu kökten "ağariim/ağarim/ağari" sözcüğü "rahim" anlamındadır. Sümerce aynı kökten "ağ" sözcüğü "yapmak", "yaratmak" anlamındadır. Sümerce "la" sözcüğü "getirmek", "yüksek-olmak", "tanzim-etmek", "asmak/boşlukta-asmak" anlamlarına gelmektedir.
Sümerce "me" sözcüğü "olmak", "Tanrısal-Güç", "varlık", "yapı" anlamındadır. Bilindiği gibi Sümer dilinde çoğunluk sayıdaki tabletler halen okunmamış veya okunamamış durumdadır.
Bunun yanı sıra kısmen yanlış okunmuş veya kısmen yanlış tercüme edilmiş tabletlerin de olabileceğini öngörmekteyim. Sümer dilinde bu sözcük, belki de gelecekte okunacak tabletlerde, bir bileşik sözcük formunda da karşımıza çıkabilir. Fakat bu sözcüklerin bir yeni kavram üretmesi için (Sümer uygarlığı zamanında) bir bileşik kelime oluşturmuş olması da şart değildir. Böylece Sümer dilindeki OLAM/ÂLEM anlamında kullanılmış olabilecek “*ağ+la+me” veya “*ağlame”/ sözcüğü, ya da Sümer dilinde zaten var olduğu bilinen anlamlarını da yukarıda açıkladığım ve birlikte kullanıldığında “ağ la me” (alem/olam) ‘EVREN’ kavramını karşılayan ve ses-değeri örtüşmesi de açıkça görülen sözcüğün OLAM ve ALEM sözcükleri kökü veya kökteşi olması olasılığından bahsetmek akla daha yatkındır.
‘Ağ la me’ sözcüğünü 1/1 aynı sıralama ile anlam karşılığı ile ifade edecek olursak; “yaratmak+tanzim,-etmek/getirmek+olmak”, “yaratmak asmak/boşlukta-asmak+olmak”, “yaratmak+varlık+Tanrısal-güçle” anlamları açıkça görülmektedir.
Türk dilinde de 'OLAM' sözcüğü “yaratılmış olan her-şey”, “yaratılmış/olmuşların tümü” anlamındadır.
Açıkça bu ÂLEM sözcüğü ya Sümer dili kökenlidir ya da Sümer Öncesi Turani dillerden belli anlamları ile Sümer ve Akat dillerine alıntılanmış olmalıdır.
'Kırkıncı-Olam (Kırkıncı Âlem) sözcüğü de 'kırkıncı evren' (Fortieth-Universe) anlamında kullanılmıştır. Sözlüklerde 'olam' sözcüğünün kökü olan 'ol-' sözcüğünün anlamlarını görmek isterseniz bu sözcüğün '-mak' eki almış formuna (olmak/ol-mak) bakmalısınız. “Olmak, var-olmak, yaratılmak” kavramları karşılanmadan ve bu kavramlar üzerinden bu sözcüğün evrilmiş olabileceği düşünülmeden ‘ALEM’ kavramının damdan düşer gibi bir dilin içinde yaratıldığını düşünmek mantık ile çelişir bir durumdur.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise) > Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>]
Sonuç olarak; OLAM sözcüğünün geçmiş Turani kök dilde seslendirilen hali ile veya Arap dilindeki ALEM veya Sümer dilindeki ‘ağ la me’ sözcüklerinin hangisinin ilk olarak hangi dilde doğduğu veya hangi dilin bu sözcüğü diğerinden alıntıladığının bugün bu yazma özelinde fazlaca bir önemi de aslında yoktur. Yazar bu sözcüğü bileşik bir kelime olarak kullanmış. Ancak biz bugün bu sözcükleri dilimizde ayrı ayrı olan bu sözleri yan yana getirerek fakat birleştirmeden (yani bunlardan bir bileşik sözcük yapmadan da) bu kavramları ‘kırkıncı alem’ şeklinde ifade ediyoruz.
|
|
|
AL-I+ÖZÜ / OL+VAR+ÖZÜ |
|
OLIÖSÜ / OLVARÖSÜ |
OLIÖSÜ / OLVARÖSÜ |
68v Sayfasında 4 sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 4. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "OLIÖSÜ / OLVARÖSÜ" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "AL-I+ÖZÜ / OL+VAR+ÖZÜ" şeklinde anlamlandırdık. Bu sözcüğün anlamı 'var-olmuş-bütün-canlıların/hayatın özü' anlamındadır. Ancak sözcüğün yazarın kullandığı abc sebebi ile farklı okunuşları ve her farklı okunuşunun anlamları ve bunların tamamının cümle bütünlüğünü bozmadan kullanılmış olduğunu söyleye biliriz. Bu tip bir yazım şekli böyle bir alfabeyi kullanmadan mümkün değildir. Yazar bu yazma boyunca neredeyse her sayfada bu alfabenin ona verdiği kabiliyeti zekice kullanmış ve benzeri örnekleri çok sayıda olmakla kullanmıştır. Bu yazım şekli ile bu yazmanın türünün ilk ve son örneği olacağını düşünmekteyiz.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sözcüklerin birlikte oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
Sayfa 68v’deki yazılış şekli > “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” .
Burada, Türk dilinin farklı lehçelerinde olmakla, sondaki ‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ eklerini geçmiş zamanda yapılmış bir hareketi bildirir ek olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte bu eki belirsiz zaman olarak kullanan lehçeler de olmuş olabilir. Ayrıca geçmişte bu eki geniş zaman olarak kullanan ağızlar olmuş olabileceğini de küçük bir ihtimal ile de olsa düşünmek mümkündür. Yazarın bu eki geçmiş zaman mı, yoksa geniş veya belirsiz zaman içeriği ile mi kullandığı konusunda benzeri çok sayıda cümleyi inceledikten sonra daha net bir bilgi vermek mümkün olabilir. Ancak biz mevcut okumalara dayanarak yazarın bunu “belirsiz bir geçmişte olmuş hareketi” veya “belirsiz bir geçmişte başlamış ve halen devam eden hareketi” ifade eder şekilde kullandığını düşünüyoruz.
[‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ ekleri zarf-fiil (gerundium) eklerinden olup, hareket hali ifade eden fiiller teşkil ederler. Bunlar, devamlılık, zaman, miktar, sebep/sonuç fonksiyonunda zarf-fiiller yaparlar.]
Bu değim/cümle içerisinde alfabe karakterlerinin tanımga (tamga) işaretler ile birlikte kullanıldığını görüyoruz. Bunun yazma boyunca farklı sayfalarda çeşitli örnekleri görülmüştür. Bu değim/cümledeki ilk sözcüğün ilk harfi (biraz silik çıkmış) ‘UÇ’ tanımgasıdır. Bu tanımga işareti bugün unutulmuş olsa da binlerce yıllık arkeolojik kazılarda çıkan bulgularda sembol olarak ve yazı-söz ifadesi olarak kullanılmış olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Burada yaptığımız alfabe transkripsiyonunda (ve geçmiş – farklı uygarlıkların işaret-yazılarına yapmış olduğumuz transkripsiyonlarında) pek çok sayıda değim ve/veya cümle içerisinde anlam bütünlüğü ve örtüştüğünü sağlanarak okunduğunu söylemeliyim. Burada bu konuda detaya girmeyeceğiz çünkü burada geçen tanımgaların tamamı için ayrıca detaylı olarak bir veya birkaç makale yayınlayacağız.
Bu değim/cümlenin ilk sözcüğünün ilk yazı karakteri olan tanımga işaret ‘UÇ’ tanımgasıdır, fakat bu tanımganın silik okunan kısmı sebebi ile, bu işaretin bir başka bileşik yazı-karakterine daha benzerliği söz konusudur. Tanımga işaretler türeşkoşum tablomuza bakarsanız bu işaretin “VAR/BAR/BİR” okunan tanımgaya ‘ I / İ ‘ alfabe işareti getirilerek oluşturulmuş bir bileşik karakter olduğunu görebiliyoruz. Biz bu karakteri ‘tanımga-işaretler’ tablomuza “VAR-I/BAR-I/BİR-İ” ses değeri ile ekledik. Bu ses değeri ile bu işaretin bu alfabe transkripsiyonunda farklı örneklerde bütünlüğü bozmadan eşleşme sağladığı da görülmüştür. Bu konuda da ayrıca detaylı örnekler verilecektir.
Bu değim/cümledeki ilk tanımga işaretini, yazarın bilerek mi silik yazdığı, yoksa tesadüfen mi böyle göründüğünü söylemek güçtür, fakat bu tanımgayı ‘UÇ’ okumak yerine ‘VAR’ veya ‘BİR’ okuduğumuzda karşımıza farklı bir kelime çıkmaktadır. Öyle ki, cümlenin “VARIAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (VARIP ÇİSELEYİP SAÇILIP OLVARÖZÜ) veya “BİRİEP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (BİRİP/Birikip (birbiri ile birleşip tek parça olmuş veya birleşmiş anlamında) ÇİSELEYİP (çiselemiş) SAÇILIP (saçılmış) OL+VAR+ÖZÜ) okunuşu da görülmektedir.
Böylece elimizdeki ATA abc-türeşkoşumuna (alfabe transkripsiyonuna) göre ilk sözcüğü ‘VARIAP’ (varıp) veya ‘UÇAP’ (uçup) okuya bileceğimizi ifade etmiş bulunuyoruz. Biz bu ilk işareti daha çok ‘UÇ’ tanımgasına benzettiğimiz için ve-de, ‘UÇUP’ sözcüğünün bu değim/cümlenin anlamı ile daha çok örtüştüğünü düşündüğümüz için ‘UÇAP’ (uçup) okunuşunu burada esas alıyoruz. Ancak yazarın bilinçli olarak bazı işaretleri ikili okunur şekilde yazdığını da düşünüyoruz. Çünkü bu durumun çok sayıda farklı örnekleri neredeyse her sayfada olmakla görülmektedir.
Burada ikinci ‘UÇ-AP’ okuduğumuz sözcüğün eki olan ve bizim ‘-AP’ okuduğumuz kısmın da ilk harfi hem ‘-V-‘ hem de ‘ -A-/-E-‘ okunur olarak yazılmıştır. Yazarın hangi lehçeyi konuştuğunu henüz bilmiyor olsak da ve okuma tecrübemiz yazarın lehçesinin bugün yaşamayan bir lehçe olabileceğini veya onun karışık lehçe kullandığını bize söylüyor. Bu sebeple, yazarın bu sözcüğü ‘UÇVP’ veya ’UÇAP’ şeklinde seslendirilmiş olmasından asıllı olmayarak sözcüğün ses değeri yakınlığı bakımından bugün Anadolu’da ve Azerbaycan’da Türk dili ağızlarında yaygın söylenişi ile kullandığımız ‘UÇUP’ sözcüğü ile eşleştiğini söyleye biliyoruz.
Gelecekte okumalar ilerledikçe, ‘UÇUP’ şeklinde okuduğumuz bu sözcüğün yazar tarafından ‘UÇVP’ olarak mı yoksa ‘UÇAP’ olarak mı yazıldığını net olarak söylemek mümkün olabilir. Bu sözcüğün (UÇ-/UÇ+) kökündeki anlamı görmek için onu sözlüklerde ‘-mak’ eki ile görmeniz mümkündür. Bu sebeple sözcüğü sözlüklerde ‘uçmak’ (uç-mak) olarak arayabilirsiniz.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise) > Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>]
Burada yazılmış olan ikinci sözcük “ÇSEİP” (çiseleyip) sözcüğüdür. Bu sözcüğün de son eki ilk sözcük ile aynı fonksiyondaki ‘-ip’ ekidir. Ancak siz sözlüklerde bu sözcüğün anlamını görmek isterseniz onun da aynı il sözcükte olduğu gibi ‘-mek’ eki almış formuna bakmalısınız. Yani sözlüklerde bu sözcüğü ‘çiselemek’ (çisele-mek) şeklinde bulabilirsiniz. Burada ‘çiseleyip’ (çiselemek) sözcüğü ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır. Ancak ‘yağmur çiselemek’ anlamında kullanılmamıştır. Bunu böyle olduğunu, değim/cümle bütünlüğüne bakınca anlayabiliyoruz. Türk dilinde aynı kökten ‘çisenti’ sözcüğü de yapılmıştır ve anlamını burada linkini paylaştığımız sözlük sayfası bir örnekle ifade etmiştir. Buna göre; Çisenti sözcüğünün anlamlarından birisi, “toza benzer biçimde ince ince yağan şey” (Örnek; "Yıldızların ışık çisentisi Altında yalıya geldim." -Y. Z. Ortaç.). ‘Çiselemek’ ve ‘çisenti’ sözcükleri veya bunların kökü anlamca sadece su çiselemesi veya yağmur ya da ‘çiğ-düşmesi’ anlamında kullanılmamıştır, ancak bunlara ilave olarak ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır.
Ayrıca bu sayfada çizilen ‘galaksi’ benzeri görsel de bu görüşümüzü desteklemektedir. Bu sayfada ayrıca ‘kırkıncı-âlem’ sözcüğü de okunmuştur. Yazar ‘ÂLEM’ sözcüğünü ‘OLAM’ (olmuş olan her-şey / var olmuş olan her-şey / olmuşların tamamı) anlamında kullanmaktadır. Dolayısı ile bu sözcüğün ‘evren’ anlamında kullanıldığını ve ’40-ıncı-olam’ sözcüğünün de ‘kırkıncı evren’ anlamında kullanıldığını söylemek mümkündür. Bu bahsettiğimiz sözcük hakkında detayları açık-ağ (internet) sayfamızda bulabilirsiniz.
Bu değim/cümlede yazılmış olan üçüncü sözcüğün de eki de baştaki iki sözcükte olduğu üzere, onlarla aynı fonksiyonu taşıyan ‘-IP/-OP’ ekidir. Yazar bu sözcüğü ‘ZOÇCLOP’ (O/A ses değişimi sıklıkla not edildiği için SAÇCLAP/SAÇCILAP şeklinde seslendiren ağız ve lehçelere yakın olacak) şeklinde yazmış. Bugün Karadeniz yöremizde bu sözcüğü ‘SAÇILUP’ şeklinde seslendiren ağızlar vardır ve Anadolu'nun genelinde ‘SAÇILIP’ şeklinde seslendirilmektedir. Z/S ses dönüşümü Türk dilinin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Bugünkü sözcüklerimizin söyleniş ses-değeri ile mukayese yapıldığında bunun çok sayıda örnekleri bu yazmada da görülmüştür. Bu sözcüğü de sözlüklerde ‘-mak’ eki almış formu ile ‘saçılmak’ (saçıl-mak) şeklinde görebilirsiniz. Burada bir not eklemekte fayda görmekteyiz. Yazar ‘Z’ harfi ve ‘2’ sayısını aynı şekilde çiziyor. Dolayısı ile bu sözcüğü ‘2OÇCLOP’ (İki+açılıp = İki defa açılarak veya iki-kola/bölüme/parçaya açılarak) şeklinde okumak ve anlamlandırmak da mümkündür. Fakat biz bu sözcüğün ‘saçılmak’ fiili köküne ‘-IP/-OP’ eki getirilmekle yapılmış sözcük olduğunu düşünüyoruz. (Yazarın bilinçli olarak bu şekilde ikili okunur yazıları ise çok sayıda görülmüştür.)
Burada geçen dördüncü sözcüğün üçüncü yazı-işareti bir harf olarak ‘ I/İ ‘ harfine benzemektedir. Bu sebeple bu sözcük OLI+ÖSÜ (‘Ali-özü’ veya ‘AL-I+ÖZÜ (‘kırmızı-özlü’/’kırmızı-çekirdekli’ anlamında) okunabiliyor. Ancak yazar I/İ yazacağı zaman daha çok bu işareti yana yatık olarak çiziyor olması söz-konusudur. Dolayısı ile bu bir tanımga olarak sözcüğün içerisine dahil edilmiş olarak okunmuştur. Bu tanımga da unutulmuş tanımgalar arasındadır. Bir dik çizgi geçmişte aynı anlam içeriğine sahip olarak ‘DİRİ’, ‘TİRİ’ ve ‘İRİ/IRI’ şeklinde okunmuş olmalıdır. Biz bu yazma dışında başka tarihi yazıları da inceledik ve aynı ses değeri ile bunların tamamında anlamlı sözcük ve cümleler çok sayıda örnekte okunmuştur. Bu konuda detayları ve bu tanımganın nasıl doğduğunu örnekleri ile ayrıca yazacağız. Ancak çok sayıda sözcükte, cümlede ve birbirinden farklı dönemde farklı alfabe ile yazılmış metinlerde bu işareti aynı ses değeri ile okumaktayız. Bu okumalarda cümle anlam bütünlüğü de kurulabildiği için matematik ihtimaller hesabı dikkate alındığında bunun tesadüf olmadığı ancak geçmişte bilinen bu tanımganın bugün unutulduğu da anlaşılmaktadır. Dolayısı ile biz burada geçen dördüncü ve sonuncu söz olan bu sözcüğü ‘OLVARÖSÜ’ (OL+VAR+ÖZ-Ü) olarak okumaktayız. Bu da bu sözcüğün iki kelime ve bir kelime ekinin birleşiminden oluştuğunu bize göstermektedir. Bu sözcüğün sonundaki ‘ÖZ-Ü’ sözcüğü ‘çekirdeği/merkezi’ ve ‘doğduğu-yer/kaynağı/varlık-sebebi’ anlamında kullanıldığını söyleye biliriz. [Türk dilinde ‘-u’ sözcük ekinin (-ı/-i; -u/-ü) fiillerden isim yapmakta çok kullanılan bir ek olarak çalıştığını, (fiil kök veya gövdelerinden isim yapan) ve aynı zamanda ‘teklik bildiren 3. şahıs iyelik eki’ olarak da fonksiyon kazandırdığını bilmekteyiz. (“-Ü/-U” and “-İ/-I”: these are an Object Pointer Suffixes (Turkish Direct Object Suffix (accusative) such as “the” in English). (“The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
OL+VAR+ÖZÜ sözcüğü “olan varlıkların (tamamının) çekirdeği veya varlık sebebi” ya da “Olmuş-bütün Varlıkların Özü” anlamında kullanılmıştır. Geçmişte ‘OL’ sözcüğünün ‘O’ (işaret sıfatı olarak ‘o’) şeklinde kullanımı olduğunu M. Kaşgarlı’nın eseri olan "Divanü Lügati't-Türk" eserinde yazdıklarından biliyoruz. Elbette yazar bu sözcüğü bir kalıp olarak öğrendiği gibi kullanıyor olabilir. Bugün sözlüklerde bu sözcüğü göremiyor olsak da geçmişte kullanımı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak yazarımızın ‘O’ işaret sıfatını yine ‘o’ şeklinde yazdığı örnekler bu yazmada görülmüştür. Bu sebeple biz ‘OL’ olarak yazdığı sözcüğün ya ‘AL/AL-I’ (kırmızı anlamında) ya da ‘OL’ (olmak, var olmak) anlamında sözcük olarak kullanmış olduğunu düşünmekteyiz. Yazarın bugün ‘AL’ (kırmızı anlamında) olarak yazdığımız sözcük ile bugün ‘OL’ (olmak anlamında) olarak yazdığımız sözcüğü (her ikisini birden) ‘OL’ şeklinde yazdığını biliyoruz. Çünkü çok sayıda cümle analizinde bu sonucu aldık. Dolayısı ile yazar cümle bütünlüğü açısından bu sözcüklerin her ikisi bu cümleye anlam bütünlüğü ile oturmaktadır. Dolayısı ile yazarın her ikisini kastettiğini söyleyebiliriz. Üstelik şahsi görüşüm OL (olmak) sözcüğü ile AL (kırmızı anlamındaki) sözcüğünün geçmiş ortak kökten ayrıştığı yönündedir. Atalarımız olmak, var-olmak ve yaşam anlamına gelen sözcük ile (belki de ‘kan-rengi’ ilişkisi üzerinden olsa gerek), ‘kırmızı’ anlamına gelen ‘AL’ sözcüğünü geçmişte aynı kök sözcükle ifade etmiş olabilirler. Ancak yazarın ‘OL+VAR+ÖS-Ü’ şeklinde bir bileşik sözcük olarak seslendirdiğini düşündüğümüz bu sözcüğün ortasındaki bileşeni ‘+VAR+’ sözcüğünün farklı lehçelerde söylenişleri ile ‘+BAR+’, ‘+BİR+/+BIR+’ olarak değerlendirilebilinir. Bu durumda burada bu sözcüğün baştaki iki bileşenine karşılık gelen ‘*ALBAR+’, ‘ALBİR’ ve ‘ALBIR’ seslendirile-bilecek varyantları, bugün dilimizde yaşayan ve ‘kırmızı yansıma’ anlamına gelen ‘ALPIR’ sözcüğümüz ile de oldukça yakın ses-değeri yakınlığı içinde görülmektedir. Yazar eğer bu anlamda yazmış ise bu durumda bu sözcük ‘ALPIR+ÖZ-Ü’ yani, “kırmızı yansıma merkezi/özü/çekirdeği” anlamında olacaktır.
Böylece; Yazarın “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” olarak yazdığı ve bizim “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP OL+VAR+ÖZÜ” olarak açıkladığımız sözcüklerin “uçup çiseleyip (parçacıklara-ayrılarak/serpilerek saçılan/etrafa-genişler-şekilde-küçük parçacıklara ayrılarak dağılmış) saçılmış (etrafa dağılarak saçılmış/açılmış) var olmanın özü/çekirdeği/nüvesi” şeklinde günümüz diline anlam çevirisini yapabiliriz. Ya da yukarıda anlamını verdiğimiz olasılıkların farklı birleşimleri ile yakın manalarda olmakla farklı bir çeviri de yapılabilir. (Yine de temel anlam çok fazla değişmez.)
Not: OL+VAR+ÖZÜ sözcüğünde olduğu üzere, bugün sözlüklerde bazı sözcükleri bulamıyor olmamız onları köklerden okuyamayacağımız anlamına da gelmeyecektir.
NOT: Burada dördüncü (sonuncu) sözcüğü 'ALİ+ÖSÜ' (ALİ+ÖZÜ' olarak okuyacak olursak anlam bir kadar değişmektedir. ALİ sözcüğünün anlamını en güzel izah eden bilgileri Azerbaycan-Türk dili sözlüklerinde bulabilirsiniz. ALİ sözcüğünün çeşitli kullanımları vardır. Bunların hangisini alacağınıza göre bu cümlenin anlamı elbette değişecektir. Ali sözcüğü 'en yüksekte olan ulu ve yüce' anlamındadır. Bu anlamı ile Tanrının sıfatlarından birisi olarak da kullanılmış olabilir. Fakat yazarın bu el-yazmasında din veya inanç içerikli, bir dil kullandığını söyleyemiyoruz. Ancak yine de birkaç sözcük ile Tanrı adını almadan yaratıcıya işaret ettiği bölümler olabilir. Mesela Ayçiçeği olarak bilinen sayfa 33v de bu bitkiyi yaratan için (yaratıcısı-anlamında) 'terzisi' sözcüğünü kullandığını okuduk. Dolayısı ile yazmanın ana konusu inanç veya dini içerikli olmasa da bazı sayfalarda yaratıcıya atıfta bulunmuş olması veya onun sıfatlarını kullanmış olması muhtemeldir.
[Ali sözünün mənası; 1. Ən yüksək, ən baş, ən yuxarı. 2. Uca, hündür, yüksək. □ Hülaku xan payta... / ... Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti / ali sözünün mənşəyi, ali sözünün etimologiyası
Ərəb mənşəli hesab edirlər, məncə ala qapı birləşməsindəki ala sözü ilə qohumdur və türk mənşəlidir. Alişan (“Əlişan” kimi də işlədilir) “şöhrəti (şanı) uca olan” deməkdir. (Bəşir Əhmədov. Etimologiya lüğəti)...] Ben de ALİ sözcüğünün kaynağı konusunda Sayın Bəşir Əhmədov ile aynı görüşteyim. Burada ALİ sözcüğünü Hz. Ali ve ALİ+ÖZÜ sözcüğünü de 'ALİNİN KENDİSİ' anlamında almak isteyenlere de itiraz edemiyoruz çünkü bu sözcük de cümle bütünlüğünü bozmuyor. Ancak bize göre yazar dini yönümlü anlamı ile kullanmadı çünkü yazma eserin ana içeriği bu yönümde değildir.
Dolayısı ile bu cümleyi “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP ALİ/ALA+ÖZÜ” cümlesinin anlamı “UÇDU ÇİSELENDİ SAÇIDI ALİ+ÖZÜ/yüksek-ulu (yaratıcının) çekirdeği (veya ALİ'nin kendis)”.
|
|
|
SAÇILIP / SAÇILUP |
|
ZOÇCLOP |
ZOÇCLOP |
68v Sayfasında 4 sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 3. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "ZOÇCLOP" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "SAÇILIP/SAÇILUP" şeklinde anlamlandırdık. Burada 'Z' sesinden sonraki harf ilk bakışta 'Ç' gibi görünüyor fakat dikkatli bakınca bunun '-OÇ-' olarak yazılmış bir bileşik harf olduğu görülüyor. Bileşik harflerde seslerin birbirine nasıl tutunduğunu mantıksal bir çizim ile göstermiştik. İşte bu sözcük de aynı mantık ile bu şekilde okunmuştur. Bileşik harfler listesine bakmadan temel karakterleri ve tanımgaları (tamgaları) bilerek bu işaretleri rahatlıkla okumak mümkün olmaktadır.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sözcüklerin birlikte oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
Sayfa 68v’deki yazılış şekli > “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” .
Burada, Türk dilinin farklı lehçelerinde olmakla, sondaki ‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ eklerini geçmiş zamanda yapılmış bir hareketi bildirir ek olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte bu eki belirsiz zaman olarak kullanan lehçeler de olmuş olabilir. Ayrıca geçmişte bu eki geniş zaman olarak kullanan ağızlar olmuş olabileceğini de küçük bir ihtimal ile de olsa düşünmek mümkündür. Yazarın bu eki geçmiş zaman mı, yoksa geniş veya belirsiz zaman içeriği ile mi kullandığı konusunda benzeri çok sayıda cümleyi inceledikten sonra daha net bir bilgi vermek mümkün olabilir. Ancak biz mevcut okumalara dayanarak yazarın bunu “belirsiz bir geçmişte olmuş hareketi” veya “belirsiz bir geçmişte başlamış ve halen devam eden hareketi” ifade eder şekilde kullandığını düşünüyoruz.
[‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ ekleri zarf-fiil (gerundium) eklerinden olup, hareket hali ifade eden fiiller teşkil ederler. Bunlar, devamlılık, zaman, miktar, sebep/sonuç fonksiyonunda zarf-fiiller yaparlar.]
Bu değim/cümle içerisinde alfabe karakterlerinin tanımga (tamga) işaretler ile birlikte kullanıldığını görüyoruz. Bunun yazma boyunca farklı sayfalarda çeşitli örnekleri görülmüştür. Bu değim/cümledeki ilk sözcüğün ilk harfi (biraz silik çıkmış) ‘UÇ’ tanımgasıdır. Bu tanımga işareti bugün unutulmuş olsa da binlerce yıllık arkeolojik kazılarda çıkan bulgularda sembol olarak ve yazı-söz ifadesi olarak kullanılmış olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Burada yaptığımız alfabe transkripsiyonunda (ve geçmiş – farklı uygarlıkların işaret-yazılarına yapmış olduğumuz transkripsiyonlarında) pek çok sayıda değim ve/veya cümle içerisinde anlam bütünlüğü ve örtüştüğünü sağlanarak okunduğunu söylemeliyim. Burada bu konuda detaya girmeyeceğiz çünkü burada geçen tanımgaların tamamı için ayrıca detaylı olarak bir veya birkaç makale yayınlayacağız.
Bu değim/cümlenin ilk sözcüğünün ilk yazı karakteri olan tanımga işaret ‘UÇ’ tanımgasıdır, fakat bu tanımganın silik okunan kısmı sebebi ile, bu işaretin bir başka bileşik yazı-karakterine daha benzerliği söz konusudur. Tanımga işaretler türeşkoşum tablomuza bakarsanız bu işaretin “VAR/BAR/BİR” okunan tanımgaya ‘ I / İ ‘ alfabe işareti getirilerek oluşturulmuş bir bileşik karakter olduğunu görebiliyoruz. Biz bu karakteri ‘tanımga-işaretler’ tablomuza “VAR-I/BAR-I/BİR-İ” ses değeri ile ekledik. Bu ses değeri ile bu işaretin bu alfabe transkripsiyonunda farklı örneklerde bütünlüğü bozmadan eşleşme sağladığı da görülmüştür. Bu konuda da ayrıca detaylı örnekler verilecektir.
Bu değim/cümledeki ilk tanımga işaretini, yazarın bilerek mi silik yazdığı, yoksa tesadüfen mi böyle göründüğünü söylemek güçtür, fakat bu tanımgayı ‘UÇ’ okumak yerine ‘VAR’ veya ‘BİR’ okuduğumuzda karşımıza farklı bir kelime çıkmaktadır. Öyle ki, cümlenin “VARIAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (VARIP ÇİSELEYİP SAÇILIP OLVARÖZÜ) veya “BİRİEP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (BİRİP/Birikip (birbiri ile birleşip tek parça olmuş veya birleşmiş anlamında) ÇİSELEYİP (çiselemiş) SAÇILIP (saçılmış) OL+VAR+ÖZÜ) okunuşu da görülmektedir.
Böylece elimizdeki ATA abc-türeşkoşumuna (alfabe transkripsiyonuna) göre ilk sözcüğü ‘VARIAP’ (varıp) veya ‘UÇAP’ (uçup) okuya bileceğimizi ifade etmiş bulunuyoruz. Biz bu ilk işareti daha çok ‘UÇ’ tanımgasına benzettiğimiz için ve-de, ‘UÇUP’ sözcüğünün bu değim/cümlenin anlamı ile daha çok örtüştüğünü düşündüğümüz için ‘UÇAP’ (uçup) okunuşunu burada esas alıyoruz. Ancak yazarın bilinçli olarak bazı işaretleri ikili okunur şekilde yazdığını da düşünüyoruz. Çünkü bu durumun çok sayıda farklı örnekleri neredeyse her sayfada olmakla görülmektedir.
Burada ikinci ‘UÇ-AP’ okuduğumuz sözcüğün eki olan ve bizim ‘-AP’ okuduğumuz kısmın da ilk harfi hem ‘-V-‘ hem de ‘ -A-/-E-‘ okunur olarak yazılmıştır. Yazarın hangi lehçeyi konuştuğunu henüz bilmiyor olsak da ve okuma tecrübemiz yazarın lehçesinin bugün yaşamayan bir lehçe olabileceğini veya onun karışık lehçe kullandığını bize söylüyor. Bu sebeple, yazarın bu sözcüğü ‘UÇVP’ veya ’UÇAP’ şeklinde seslendirilmiş olmasından asıllı olmayarak sözcüğün ses değeri yakınlığı bakımından bugün Anadolu’da ve Azerbaycan’da Türk dili ağızlarında yaygın söylenişi ile kullandığımız ‘UÇUP’ sözcüğü ile eşleştiğini söyleye biliyoruz.
Gelecekte okumalar ilerledikçe, ‘UÇUP’ şeklinde okuduğumuz bu sözcüğün yazar tarafından ‘UÇVP’ olarak mı yoksa ‘UÇAP’ olarak mı yazıldığını net olarak söylemek mümkün olabilir. Bu sözcüğün (UÇ-/UÇ+) kökündeki anlamı görmek için onu sözlüklerde ‘-mak’ eki ile görmeniz mümkündür. Bu sebeple sözcüğü sözlüklerde ‘uçmak’ (uç-mak) olarak arayabilirsiniz.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise) > Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>]
Burada yazılmış olan ikinci sözcük “ÇSEİP” (çiseleyip) sözcüğüdür. Bu sözcüğün de son eki ilk sözcük ile aynı fonksiyondaki ‘-ip’ ekidir. Ancak siz sözlüklerde bu sözcüğün anlamını görmek isterseniz onun da aynı il sözcükte olduğu gibi ‘-mek’ eki almış formuna bakmalısınız. Yani sözlüklerde bu sözcüğü ‘çiselemek’ (çisele-mek) şeklinde bulabilirsiniz. Burada ‘çiseleyip’ (çiselemek) sözcüğü ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır. Ancak ‘yağmur çiselemek’ anlamında kullanılmamıştır. Bunu böyle olduğunu, değim/cümle bütünlüğüne bakınca anlayabiliyoruz. Türk dilinde aynı kökten ‘çisenti’ sözcüğü de yapılmıştır ve anlamını burada linkini paylaştığımız sözlük sayfası bir örnekle ifade etmiştir. Buna göre; Çisenti sözcüğünün anlamlarından birisi, “toza benzer biçimde ince ince yağan şey” (Örnek; "Yıldızların ışık çisentisi Altında yalıya geldim." -Y. Z. Ortaç.). ‘Çiselemek’ ve ‘çisenti’ sözcükleri veya bunların kökü anlamca sadece su çiselemesi veya yağmur ya da ‘çiğ-düşmesi’ anlamında kullanılmamıştır, ancak bunlara ilave olarak ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır.
Ayrıca bu sayfada çizilen ‘galaksi’ benzeri görsel de bu görüşümüzü desteklemektedir. Bu sayfada ayrıca ‘kırkıncı-âlem’ sözcüğü de okunmuştur. Yazar ‘ÂLEM’ sözcüğünü ‘OLAM’ (olmuş olan her-şey / var olmuş olan her-şey / olmuşların tamamı) anlamında kullanmaktadır. Dolayısı ile bu sözcüğün ‘evren’ anlamında kullanıldığını ve ’40-ıncı-olam’ sözcüğünün de ‘kırkıncı evren’ anlamında kullanıldığını söylemek mümkündür. Bu bahsettiğimiz sözcük hakkında detayları açık-ağ (internet) sayfamızda bulabilirsiniz.
Bu değim/cümlede yazılmış olan üçüncü sözcüğün de eki de baştaki iki sözcükte olduğu üzere, onlarla aynı fonksiyonu taşıyan ‘-IP/-OP’ ekidir. Yazar bu sözcüğü ‘ZOÇCLOP’ (O/A ses değişimi sıklıkla not edildiği için SAÇCLAP/SAÇCILAP şeklinde seslendiren ağız ve lehçelere yakın olacak) şeklinde yazmış. Bugün Karadeniz yöremizde bu sözcüğü ‘SAÇILUP’ şeklinde seslendiren ağızlar vardır ve Anadolu'nun genelinde ‘SAÇILIP’ şeklinde seslendirilmektedir. Z/S ses dönüşümü Türk dilinin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Bugünkü sözcüklerimizin söyleniş ses-değeri ile mukayese yapıldığında bunun çok sayıda örnekleri bu yazmada da görülmüştür. Bu sözcüğü de sözlüklerde ‘-mak’ eki almış formu ile ‘saçılmak’ (saçıl-mak) şeklinde görebilirsiniz. Burada bir not eklemekte fayda görmekteyiz. Yazar ‘Z’ harfi ve ‘2’ sayısını aynı şekilde çiziyor. Dolayısı ile bu sözcüğü ‘2OÇCLOP’ (İki+açılıp = İki defa açılarak veya iki-kola/bölüme/parçaya açılarak) şeklinde okumak ve anlamlandırmak da mümkündür. Fakat biz bu sözcüğün ‘saçılmak’ fiili köküne ‘-IP/-OP’ eki getirilmekle yapılmış sözcük olduğunu düşünüyoruz. (Yazarın bilinçli olarak bu şekilde ikili okunur yazıları ise çok sayıda görülmüştür.)
Burada geçen dördüncü sözcüğün üçüncü yazı-işareti bir harf olarak ‘ I/İ ‘ harfine benzemektedir. Bu sebeple bu sözcük OLI+ÖSÜ (‘Ali-özü’ veya ‘AL-I+ÖZÜ (‘kırmızı-özlü’/’kırmızı-çekirdekli’ anlamında) okunabiliyor. Ancak yazar I/İ yazacağı zaman daha çok bu işareti yana yatık olarak çiziyor olması söz-konusudur. Dolayısı ile bu bir tanımga olarak sözcüğün içerisine dahil edilmiş olarak okunmuştur. Bu tanımga da unutulmuş tanımgalar arasındadır. Bir dik çizgi geçmişte aynı anlam içeriğine sahip olarak ‘DİRİ’, ‘TİRİ’ ve ‘İRİ/IRI’ şeklinde okunmuş olmalıdır. Biz bu yazma dışında başka tarihi yazıları da inceledik ve aynı ses değeri ile bunların tamamında anlamlı sözcük ve cümleler çok sayıda örnekte okunmuştur. Bu konuda detayları ve bu tanımganın nasıl doğduğunu örnekleri ile ayrıca yazacağız. Ancak çok sayıda sözcükte, cümlede ve birbirinden farklı dönemde farklı alfabe ile yazılmış metinlerde bu işareti aynı ses değeri ile okumaktayız. Bu okumalarda cümle anlam bütünlüğü de kurulabildiği için matematik ihtimaller hesabı dikkate alındığında bunun tesadüf olmadığı ancak geçmişte bilinen bu tanımganın bugün unutulduğu da anlaşılmaktadır. Dolayısı ile biz burada geçen dördüncü ve sonuncu söz olan bu sözcüğü ‘OLVARÖSÜ’ (OL+VAR+ÖZ-Ü) olarak okumaktayız. Bu da bu sözcüğün iki kelime ve bir kelime ekinin birleşiminden oluştuğunu bize göstermektedir. Bu sözcüğün sonundaki ‘ÖZ-Ü’ sözcüğü ‘çekirdeği/merkezi’ ve ‘doğduğu-yer/kaynağı/varlık-sebebi’ anlamında kullanıldığını söyleye biliriz. [Türk dilinde ‘-u’ sözcük ekinin (-ı/-i; -u/-ü) fiillerden isim yapmakta çok kullanılan bir ek olarak çalıştığını, (fiil kök veya gövdelerinden isim yapan) ve aynı zamanda ‘teklik bildiren 3. şahıs iyelik eki’ olarak da fonksiyon kazandırdığını bilmekteyiz. (“-Ü/-U” and “-İ/-I”: these are an Object Pointer Suffixes (Turkish Direct Object Suffix (accusative) such as “the” in English). (“The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
OL+VAR+ÖZÜ sözcüğü “olan varlıkların (tamamının) çekirdeği veya varlık sebebi” ya da “Olmuş-bütün Varlıkların Özü” anlamında kullanılmıştır. Geçmişte ‘OL’ sözcüğünün ‘O’ (işaret sıfatı olarak ‘o’) şeklinde kullanımı olduğunu M. Kaşgarlı’nın eseri olan "Divanü Lügati't-Türk" eserinde yazdıklarından biliyoruz. Elbette yazar bu sözcüğü bir kalıp olarak öğrendiği gibi kullanıyor olabilir. Bugün sözlüklerde bu sözcüğü göremiyor olsak da geçmişte kullanımı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak yazarımızın ‘O’ işaret sıfatını yine ‘o’ şeklinde yazdığı örnekler bu yazmada görülmüştür. Bu sebeple biz ‘OL’ olarak yazdığı sözcüğün ya ‘AL/AL-I’ (kırmızı anlamında) ya da ‘OL’ (olmak, var olmak) anlamında sözcük olarak kullanmış olduğunu düşünmekteyiz. Yazarın bugün ‘AL’ (kırmızı anlamında) olarak yazdığımız sözcük ile bugün ‘OL’ (olmak anlamında) olarak yazdığımız sözcüğü (her ikisini birden) ‘OL’ şeklinde yazdığını biliyoruz. Çünkü çok sayıda cümle analizinde bu sonucu aldık. Dolayısı ile yazar cümle bütünlüğü açısından bu sözcüklerin her ikisi bu cümleye anlam bütünlüğü ile oturmaktadır. Dolayısı ile yazarın her ikisini kastettiğini söyleyebiliriz. Üstelik şahsi görüşüm OL (olmak) sözcüğü ile AL (kırmızı anlamındaki) sözcüğünün geçmiş ortak kökten ayrıştığı yönündedir. Atalarımız olmak, var-olmak ve yaşam anlamına gelen sözcük ile (belki de ‘kan-rengi’ ilişkisi üzerinden olsa gerek), ‘kırmızı’ anlamına gelen ‘AL’ sözcüğünü geçmişte aynı kök sözcükle ifade etmiş olabilirler. Ancak yazarın ‘OL+VAR+ÖS-Ü’ şeklinde bir bileşik sözcük olarak seslendirdiğini düşündüğümüz bu sözcüğün ortasındaki bileşeni ‘+VAR+’ sözcüğünün farklı lehçelerde söylenişleri ile ‘+BAR+’, ‘+BİR+/+BIR+’ olarak değerlendirilebilinir. Bu durumda burada bu sözcüğün baştaki iki bileşenine karşılık gelen ‘*ALBAR+’, ‘ALBİR’ ve ‘ALBIR’ seslendirile-bilecek varyantları, bugün dilimizde yaşayan ve ‘kırmızı yansıma’ anlamına gelen ‘ALPIR’ sözcüğümüz ile de oldukça yakın ses-değeri yakınlığı içinde görülmektedir. Yazar eğer bu anlamda yazmış ise bu durumda bu sözcük ‘ALPIR+ÖZ-Ü’ yani, “kırmızı yansıma merkezi/özü/çekirdeği” anlamında olacaktır.
Böylece; Yazarın “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” olarak yazdığı ve bizim “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP OL+VAR+ÖZÜ” olarak açıkladığımız sözcüklerin “uçup çiseleyip (parçacıklara-ayrılarak/serpilerek saçılan/etrafa-genişler-şekilde-küçük parçacıklara ayrılarak dağılmış) saçılmış (etrafa dağılarak saçılmış/açılmış) var olmanın özü/çekirdeği/nüvesi” şeklinde günümüz diline anlam çevirisini yapabiliriz. Ya da yukarıda anlamını verdiğimiz olasılıkların farklı birleşimleri ile yakın manalarda olmakla farklı bir çeviri de yapılabilir. (Yine de temel anlam çok fazla değişmez.)
Not: OL+VAR+ÖZÜ sözcüğünde olduğu üzere, bugün sözlüklerde bazı sözcükleri bulamıyor olmamız onları köklerden okuyamayacağımız anlamına da gelmeyecektir.
NOT: Burada dördüncü (sonuncu) sözcüğü 'ALİ+ÖSÜ' (ALİ+ÖZÜ' olarak okuyacak olursak anlam bir kadar değişmektedir. ALİ sözcüğünün anlamını en güzel izah eden bilgileri Azerbaycan-Türk dili sözlüklerinde bulabilirsiniz. ALİ sözcüğünün çeşitli kullanımları vardır. Bunların hangisini alacağınıza göre bu cümlenin anlamı elbette değişecektir. Ali sözcüğü 'en yüksekte olan ulu ve yüce' anlamındadır. Bu anlamı ile Tanrının sıfatlarından birisi olarak da kullanılmış olabilir. Fakat yazarın bu el-yazmasında din veya inanç içerikli, bir dil kullandığını söyleyemiyoruz. Ancak yine de birkaç sözcük ile Tanrı adını almadan yaratıcıya işaret ettiği bölümler olabilir. Mesela Ayçiçeği olarak bilinen sayfa 33v de bu bitkiyi yaratan için (yaratıcısı-anlamında) 'terzisi' sözcüğünü kullandığını okuduk. Dolayısı ile yazmanın ana konusu inanç veya dini içerikli olmasa da bazı sayfalarda yaratıcıya atıfta bulunmuş olması veya onun sıfatlarını kullanmış olması muhtemeldir.
[Ali sözünün mənası; 1. Ən yüksək, ən baş, ən yuxarı. 2. Uca, hündür, yüksək. □ Hülaku xan payta... / ... Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti / ali sözünün mənşəyi, ali sözünün etimologiyası
Ərəb mənşəli hesab edirlər, məncə ala qapı birləşməsindəki ala sözü ilə qohumdur və türk mənşəlidir. Alişan (“Əlişan” kimi də işlədilir) “şöhrəti (şanı) uca olan” deməkdir. (Bəşir Əhmədov. Etimologiya lüğəti)...] Ben de ALİ sözcüğünün kaynağı konusunda Sayın Bəşir Əhmədov ile aynı görüşteyim. Burada ALİ sözcüğünü Hz. Ali ve ALİ+ÖZÜ sözcüğünü de 'ALİNİN KENDİSİ' anlamında almak isteyenlere de itiraz edemiyoruz çünkü bu sözcük de cümle bütünlüğünü bozmuyor. Ancak bize göre yazar dini yönümlü anlamı ile kullanmadı çünkü yazma eserin ana içeriği bu yönümde değildir.
Dolayısı ile bu cümleyi “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP ALİ/ALA+ÖZÜ” cümlesinin anlamı “UÇDU ÇİSELENDİ SAÇIDI ALİ+ÖZÜ/yüksek-ulu (yaratıcının) çekirdeği (veya ALİ'nin kendis)”.
|
|
|
ÇİSELEYİP |
|
ÇSEİP |
ÇSEİP / ÇİSEİP |
68v Sayfasında 4 sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 2. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "ÇSEİP" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "ÇİSELEYİP" şeklinde anlamlandırdık.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sözcüklerin birlikte oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
Sayfa 68v’deki yazılış şekli > “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” .
Burada, Türk dilinin farklı lehçelerinde olmakla, sondaki ‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ eklerini geçmiş zamanda yapılmış bir hareketi bildirir ek olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte bu eki belirsiz zaman olarak kullanan lehçeler de olmuş olabilir. Ayrıca geçmişte bu eki geniş zaman olarak kullanan ağızlar olmuş olabileceğini de küçük bir ihtimal ile de olsa düşünmek mümkündür. Yazarın bu eki geçmiş zaman mı, yoksa geniş veya belirsiz zaman içeriği ile mi kullandığı konusunda benzeri çok sayıda cümleyi inceledikten sonra daha net bir bilgi vermek mümkün olabilir. Ancak biz mevcut okumalara dayanarak yazarın bunu “belirsiz bir geçmişte olmuş hareketi” veya “belirsiz bir geçmişte başlamış ve halen devam eden hareketi” ifade eder şekilde kullandığını düşünüyoruz.
[‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ ekleri zarf-fiil (gerundium) eklerinden olup, hareket hali ifade eden fiiller teşkil ederler. Bunlar, devamlılık, zaman, miktar, sebep/sonuç fonksiyonunda zarf-fiiller yaparlar.]
Bu değim/cümle içerisinde alfabe karakterlerinin tanımga (tamga) işaretler ile birlikte kullanıldığını görüyoruz. Bunun yazma boyunca farklı sayfalarda çeşitli örnekleri görülmüştür. Bu değim/cümledeki ilk sözcüğün ilk harfi (biraz silik çıkmış) ‘UÇ’ tanımgasıdır. Bu tanımga işareti bugün unutulmuş olsa da binlerce yıllık arkeolojik kazılarda çıkan bulgularda sembol olarak ve yazı-söz ifadesi olarak kullanılmış olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Burada yaptığımız alfabe transkripsiyonunda (ve geçmiş – farklı uygarlıkların işaret-yazılarına yapmış olduğumuz transkripsiyonlarında) pek çok sayıda değim ve/veya cümle içerisinde anlam bütünlüğü ve örtüştüğünü sağlanarak okunduğunu söylemeliyim. Burada bu konuda detaya girmeyeceğiz çünkü burada geçen tanımgaların tamamı için ayrıca detaylı olarak bir veya birkaç makale yayınlayacağız.
Bu değim/cümlenin ilk sözcüğünün ilk yazı karakteri olan tanımga işaret ‘UÇ’ tanımgasıdır, fakat bu tanımganın silik okunan kısmı sebebi ile, bu işaretin bir başka bileşik yazı-karakterine daha benzerliği söz konusudur. Tanımga işaretler türeşkoşum tablomuza bakarsanız bu işaretin “VAR/BAR/BİR” okunan tanımgaya ‘ I / İ ‘ alfabe işareti getirilerek oluşturulmuş bir bileşik karakter olduğunu görebiliyoruz. Biz bu karakteri ‘tanımga-işaretler’ tablomuza “VAR-I/BAR-I/BİR-İ” ses değeri ile ekledik. Bu ses değeri ile bu işaretin bu alfabe transkripsiyonunda farklı örneklerde bütünlüğü bozmadan eşleşme sağladığı da görülmüştür. Bu konuda da ayrıca detaylı örnekler verilecektir.
Bu değim/cümledeki ilk tanımga işaretini, yazarın bilerek mi silik yazdığı, yoksa tesadüfen mi böyle göründüğünü söylemek güçtür, fakat bu tanımgayı ‘UÇ’ okumak yerine ‘VAR’ veya ‘BİR’ okuduğumuzda karşımıza farklı bir kelime çıkmaktadır. Öyle ki, cümlenin “VARIAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (VARIP ÇİSELEYİP SAÇILIP OLVARÖZÜ) veya “BİRİEP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (BİRİP/Birikip (birbiri ile birleşip tek parça olmuş veya birleşmiş anlamında) ÇİSELEYİP (çiselemiş) SAÇILIP (saçılmış) OL+VAR+ÖZÜ) okunuşu da görülmektedir.
Böylece elimizdeki ATA abc-türeşkoşumuna (alfabe transkripsiyonuna) göre ilk sözcüğü ‘VARIAP’ (varıp) veya ‘UÇAP’ (uçup) okuya bileceğimizi ifade etmiş bulunuyoruz. Biz bu ilk işareti daha çok ‘UÇ’ tanımgasına benzettiğimiz için ve-de, ‘UÇUP’ sözcüğünün bu değim/cümlenin anlamı ile daha çok örtüştüğünü düşündüğümüz için ‘UÇAP’ (uçup) okunuşunu burada esas alıyoruz. Ancak yazarın bilinçli olarak bazı işaretleri ikili okunur şekilde yazdığını da düşünüyoruz. Çünkü bu durumun çok sayıda farklı örnekleri neredeyse her sayfada olmakla görülmektedir.
Burada ikinci ‘UÇ-AP’ okuduğumuz sözcüğün eki olan ve bizim ‘-AP’ okuduğumuz kısmın da ilk harfi hem ‘-V-‘ hem de ‘ -A-/-E-‘ okunur olarak yazılmıştır. Yazarın hangi lehçeyi konuştuğunu henüz bilmiyor olsak da ve okuma tecrübemiz yazarın lehçesinin bugün yaşamayan bir lehçe olabileceğini veya onun karışık lehçe kullandığını bize söylüyor. Bu sebeple, yazarın bu sözcüğü ‘UÇVP’ veya ’UÇAP’ şeklinde seslendirilmiş olmasından asıllı olmayarak sözcüğün ses değeri yakınlığı bakımından bugün Anadolu’da ve Azerbaycan’da Türk dili ağızlarında yaygın söylenişi ile kullandığımız ‘UÇUP’ sözcüğü ile eşleştiğini söyleye biliyoruz.
Gelecekte okumalar ilerledikçe, ‘UÇUP’ şeklinde okuduğumuz bu sözcüğün yazar tarafından ‘UÇVP’ olarak mı yoksa ‘UÇAP’ olarak mı yazıldığını net olarak söylemek mümkün olabilir. Bu sözcüğün (UÇ-/UÇ+) kökündeki anlamı görmek için onu sözlüklerde ‘-mak’ eki ile görmeniz mümkündür. Bu sebeple sözcüğü sözlüklerde ‘uçmak’ (uç-mak) olarak arayabilirsiniz.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise) > Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>]
Burada yazılmış olan ikinci sözcük “ÇSEİP” (çiseleyip) sözcüğüdür. Bu sözcüğün de son eki ilk sözcük ile aynı fonksiyondaki ‘-ip’ ekidir. Ancak siz sözlüklerde bu sözcüğün anlamını görmek isterseniz onun da aynı il sözcükte olduğu gibi ‘-mek’ eki almış formuna bakmalısınız. Yani sözlüklerde bu sözcüğü ‘çiselemek’ (çisele-mek) şeklinde bulabilirsiniz. Burada ‘çiseleyip’ (çiselemek) sözcüğü ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır. Ancak ‘yağmur çiselemek’ anlamında kullanılmamıştır. Bunu böyle olduğunu, değim/cümle bütünlüğüne bakınca anlayabiliyoruz. Türk dilinde aynı kökten ‘çisenti’ sözcüğü de yapılmıştır ve anlamını burada linkini paylaştığımız sözlük sayfası bir örnekle ifade etmiştir. Buna göre; Çisenti sözcüğünün anlamlarından birisi, “toza benzer biçimde ince ince yağan şey” (Örnek; "Yıldızların ışık çisentisi Altında yalıya geldim." -Y. Z. Ortaç.). ‘Çiselemek’ ve ‘çisenti’ sözcükleri veya bunların kökü anlamca sadece su çiselemesi veya yağmur ya da ‘çiğ-düşmesi’ anlamında kullanılmamıştır, ancak bunlara ilave olarak ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır.
Ayrıca bu sayfada çizilen ‘galaksi’ benzeri görsel de bu görüşümüzü desteklemektedir. Bu sayfada ayrıca ‘kırkıncı-âlem’ sözcüğü de okunmuştur. Yazar ‘ÂLEM’ sözcüğünü ‘OLAM’ (olmuş olan her-şey / var olmuş olan her-şey / olmuşların tamamı) anlamında kullanmaktadır. Dolayısı ile bu sözcüğün ‘evren’ anlamında kullanıldığını ve ’40-ıncı-olam’ sözcüğünün de ‘kırkıncı evren’ anlamında kullanıldığını söylemek mümkündür. Bu bahsettiğimiz sözcük hakkında detayları açık-ağ (internet) sayfamızda bulabilirsiniz.
Bu değim/cümlede yazılmış olan üçüncü sözcüğün de eki de baştaki iki sözcükte olduğu üzere, onlarla aynı fonksiyonu taşıyan ‘-IP/-OP’ ekidir. Yazar bu sözcüğü ‘ZOÇCLOP’ (O/A ses değişimi sıklıkla not edildiği için SAÇCLAP/SAÇCILAP şeklinde seslendiren ağız ve lehçelere yakın olacak) şeklinde yazmış. Bugün Karadeniz yöremizde bu sözcüğü ‘SAÇILUP’ şeklinde seslendiren ağızlar vardır ve Anadolu'nun genelinde ‘SAÇILIP’ şeklinde seslendirilmektedir. Z/S ses dönüşümü Türk dilinin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Bugünkü sözcüklerimizin söyleniş ses-değeri ile mukayese yapıldığında bunun çok sayıda örnekleri bu yazmada da görülmüştür. Bu sözcüğü de sözlüklerde ‘-mak’ eki almış formu ile ‘saçılmak’ (saçıl-mak) şeklinde görebilirsiniz. Burada bir not eklemekte fayda görmekteyiz. Yazar ‘Z’ harfi ve ‘2’ sayısını aynı şekilde çiziyor. Dolayısı ile bu sözcüğü ‘2OÇCLOP’ (İki+açılıp = İki defa açılarak veya iki-kola/bölüme/parçaya açılarak) şeklinde okumak ve anlamlandırmak da mümkündür. Fakat biz bu sözcüğün ‘saçılmak’ fiili köküne ‘-IP/-OP’ eki getirilmekle yapılmış sözcük olduğunu düşünüyoruz. (Yazarın bilinçli olarak bu şekilde ikili okunur yazıları ise çok sayıda görülmüştür.)
Burada geçen dördüncü sözcüğün üçüncü yazı-işareti bir harf olarak ‘ I/İ ‘ harfine benzemektedir. Bu sebeple bu sözcük OLI+ÖSÜ (‘Ali-özü’ veya ‘AL-I+ÖZÜ (‘kırmızı-özlü’/’kırmızı-çekirdekli’ anlamında) okunabiliyor. Ancak yazar I/İ yazacağı zaman daha çok bu işareti yana yatık olarak çiziyor olması söz-konusudur. Dolayısı ile bu bir tanımga olarak sözcüğün içerisine dahil edilmiş olarak okunmuştur. Bu tanımga da unutulmuş tanımgalar arasındadır. Bir dik çizgi geçmişte aynı anlam içeriğine sahip olarak ‘DİRİ’, ‘TİRİ’ ve ‘İRİ/IRI’ şeklinde okunmuş olmalıdır. Biz bu yazma dışında başka tarihi yazıları da inceledik ve aynı ses değeri ile bunların tamamında anlamlı sözcük ve cümleler çok sayıda örnekte okunmuştur. Bu konuda detayları ve bu tanımganın nasıl doğduğunu örnekleri ile ayrıca yazacağız. Ancak çok sayıda sözcükte, cümlede ve birbirinden farklı dönemde farklı alfabe ile yazılmış metinlerde bu işareti aynı ses değeri ile okumaktayız. Bu okumalarda cümle anlam bütünlüğü de kurulabildiği için matematik ihtimaller hesabı dikkate alındığında bunun tesadüf olmadığı ancak geçmişte bilinen bu tanımganın bugün unutulduğu da anlaşılmaktadır. Dolayısı ile biz burada geçen dördüncü ve sonuncu söz olan bu sözcüğü ‘OLVARÖSÜ’ (OL+VAR+ÖZ-Ü) olarak okumaktayız. Bu da bu sözcüğün iki kelime ve bir kelime ekinin birleşiminden oluştuğunu bize göstermektedir. Bu sözcüğün sonundaki ‘ÖZ-Ü’ sözcüğü ‘çekirdeği/merkezi’ ve ‘doğduğu-yer/kaynağı/varlık-sebebi’ anlamında kullanıldığını söyleye biliriz. [Türk dilinde ‘-u’ sözcük ekinin (-ı/-i; -u/-ü) fiillerden isim yapmakta çok kullanılan bir ek olarak çalıştığını, (fiil kök veya gövdelerinden isim yapan) ve aynı zamanda ‘teklik bildiren 3. şahıs iyelik eki’ olarak da fonksiyon kazandırdığını bilmekteyiz. (“-Ü/-U” and “-İ/-I”: these are an Object Pointer Suffixes (Turkish Direct Object Suffix (accusative) such as “the” in English). (“The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
OL+VAR+ÖZÜ sözcüğü “olan varlıkların (tamamının) çekirdeği veya varlık sebebi” ya da “Olmuş-bütün Varlıkların Özü” anlamında kullanılmıştır. Geçmişte ‘OL’ sözcüğünün ‘O’ (işaret sıfatı olarak ‘o’) şeklinde kullanımı olduğunu M. Kaşgarlı’nın eseri olan "Divanü Lügati't-Türk" eserinde yazdıklarından biliyoruz. Elbette yazar bu sözcüğü bir kalıp olarak öğrendiği gibi kullanıyor olabilir. Bugün sözlüklerde bu sözcüğü göremiyor olsak da geçmişte kullanımı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak yazarımızın ‘O’ işaret sıfatını yine ‘o’ şeklinde yazdığı örnekler bu yazmada görülmüştür. Bu sebeple biz ‘OL’ olarak yazdığı sözcüğün ya ‘AL/AL-I’ (kırmızı anlamında) ya da ‘OL’ (olmak, var olmak) anlamında sözcük olarak kullanmış olduğunu düşünmekteyiz. Yazarın bugün ‘AL’ (kırmızı anlamında) olarak yazdığımız sözcük ile bugün ‘OL’ (olmak anlamında) olarak yazdığımız sözcüğü (her ikisini birden) ‘OL’ şeklinde yazdığını biliyoruz. Çünkü çok sayıda cümle analizinde bu sonucu aldık. Dolayısı ile yazar cümle bütünlüğü açısından bu sözcüklerin her ikisi bu cümleye anlam bütünlüğü ile oturmaktadır. Dolayısı ile yazarın her ikisini kastettiğini söyleyebiliriz. Üstelik şahsi görüşüm OL (olmak) sözcüğü ile AL (kırmızı anlamındaki) sözcüğünün geçmiş ortak kökten ayrıştığı yönündedir. Atalarımız olmak, var-olmak ve yaşam anlamına gelen sözcük ile (belki de ‘kan-rengi’ ilişkisi üzerinden olsa gerek), ‘kırmızı’ anlamına gelen ‘AL’ sözcüğünü geçmişte aynı kök sözcükle ifade etmiş olabilirler. Ancak yazarın ‘OL+VAR+ÖS-Ü’ şeklinde bir bileşik sözcük olarak seslendirdiğini düşündüğümüz bu sözcüğün ortasındaki bileşeni ‘+VAR+’ sözcüğünün farklı lehçelerde söylenişleri ile ‘+BAR+’, ‘+BİR+/+BIR+’ olarak değerlendirilebilinir. Bu durumda burada bu sözcüğün baştaki iki bileşenine karşılık gelen ‘*ALBAR+’, ‘ALBİR’ ve ‘ALBIR’ seslendirile-bilecek varyantları, bugün dilimizde yaşayan ve ‘kırmızı yansıma’ anlamına gelen ‘ALPIR’ sözcüğümüz ile de oldukça yakın ses-değeri yakınlığı içinde görülmektedir. Yazar eğer bu anlamda yazmış ise bu durumda bu sözcük ‘ALPIR+ÖZ-Ü’ yani, “kırmızı yansıma merkezi/özü/çekirdeği” anlamında olacaktır.
Böylece; Yazarın “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” olarak yazdığı ve bizim “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP OL+VAR+ÖZÜ” olarak açıkladığımız sözcüklerin “uçup çiseleyip (parçacıklara-ayrılarak/serpilerek saçılan/etrafa-genişler-şekilde-küçük parçacıklara ayrılarak dağılmış) saçılmış (etrafa dağılarak saçılmış/açılmış) var olmanın özü/çekirdeği/nüvesi” şeklinde günümüz diline anlam çevirisini yapabiliriz. Ya da yukarıda anlamını verdiğimiz olasılıkların farklı birleşimleri ile yakın manalarda olmakla farklı bir çeviri de yapılabilir. (Yine de temel anlam çok fazla değişmez.)
Not: OL+VAR+ÖZÜ sözcüğünde olduğu üzere, bugün sözlüklerde bazı sözcükleri bulamıyor olmamız onları köklerden okuyamayacağımız anlamına da gelmeyecektir.
NOT: Burada dördüncü (sonuncu) sözcüğü 'ALİ+ÖSÜ' (ALİ+ÖZÜ' olarak okuyacak olursak anlam bir kadar değişmektedir. ALİ sözcüğünün anlamını en güzel izah eden bilgileri Azerbaycan-Türk dili sözlüklerinde bulabilirsiniz. ALİ sözcüğünün çeşitli kullanımları vardır. Bunların hangisini alacağınıza göre bu cümlenin anlamı elbette değişecektir. Ali sözcüğü 'en yüksekte olan ulu ve yüce' anlamındadır. Bu anlamı ile Tanrının sıfatlarından birisi olarak da kullanılmış olabilir. Fakat yazarın bu el-yazmasında din veya inanç içerikli, bir dil kullandığını söyleyemiyoruz. Ancak yine de birkaç sözcük ile Tanrı adını almadan yaratıcıya işaret ettiği bölümler olabilir. Mesela Ayçiçeği olarak bilinen sayfa 33v de bu bitkiyi yaratan için (yaratıcısı-anlamında) 'terzisi' sözcüğünü kullandığını okuduk. Dolayısı ile yazmanın ana konusu inanç veya dini içerikli olmasa da bazı sayfalarda yaratıcıya atıfta bulunmuş olması veya onun sıfatlarını kullanmış olması muhtemeldir.
[Ali sözünün mənası; 1. Ən yüksək, ən baş, ən yuxarı. 2. Uca, hündür, yüksək. □ Hülaku xan payta... / ... Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti / ali sözünün mənşəyi, ali sözünün etimologiyası
Ərəb mənşəli hesab edirlər, məncə ala qapı birləşməsindəki ala sözü ilə qohumdur və türk mənşəlidir. Alişan (“Əlişan” kimi də işlədilir) “şöhrəti (şanı) uca olan” deməkdir. (Bəşir Əhmədov. Etimologiya lüğəti)...] Ben de ALİ sözcüğünün kaynağı konusunda Sayın Bəşir Əhmədov ile aynı görüşteyim. Burada ALİ sözcüğünü Hz. Ali ve ALİ+ÖZÜ sözcüğünü de 'ALİNİN KENDİSİ' anlamında almak isteyenlere de itiraz edemiyoruz çünkü bu sözcük de cümle bütünlüğünü bozmuyor. Ancak bize göre yazar dini yönümlü anlamı ile kullanmadı çünkü yazma eserin ana içeriği bu yönümde değildir.
Dolayısı ile bu cümleyi “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP ALİ/ALA+ÖZÜ” cümlesinin anlamı “UÇDU ÇİSELENDİ SAÇIDI ALİ+ÖZÜ/yüksek-ulu (yaratıcının) çekirdeği (veya ALİ'nin kendis)”.
|
|
|
UÇUP |
|
UÇAP |
UÇAP |
68v Sayfasında 4 sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 1. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "UÇAP" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "UÇUP" şeklinde okuduk.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sözcüklerin birlikte oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
Sayfa 68v’deki yazılış şekli > “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” .
Burada, Türk dilinin farklı lehçelerinde olmakla, sondaki ‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ eklerini geçmiş zamanda yapılmış bir hareketi bildirir ek olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte bu eki belirsiz zaman olarak kullanan lehçeler de olmuş olabilir. Ayrıca geçmişte bu eki geniş zaman olarak kullanan ağızlar olmuş olabileceğini de küçük bir ihtimal ile de olsa düşünmek mümkündür. Yazarın bu eki geçmiş zaman mı, yoksa geniş veya belirsiz zaman içeriği ile mi kullandığı konusunda benzeri çok sayıda cümleyi inceledikten sonra daha net bir bilgi vermek mümkün olabilir. Ancak biz mevcut okumalara dayanarak yazarın bunu “belirsiz bir geçmişte olmuş hareketi” veya “belirsiz bir geçmişte başlamış ve halen devam eden hareketi” ifade eder şekilde kullandığını düşünüyoruz.
[‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ ekleri zarf-fiil (gerundium) eklerinden olup, hareket hali ifade eden fiiller teşkil ederler. Bunlar, devamlılık, zaman, miktar, sebep/sonuç fonksiyonunda zarf-fiiller yaparlar.]
Bu değim/cümle içerisinde alfabe karakterlerinin tanımga (tamga) işaretler ile birlikte kullanıldığını görüyoruz. Bunun yazma boyunca farklı sayfalarda çeşitli örnekleri görülmüştür. Bu değim/cümledeki ilk sözcüğün ilk harfi (biraz silik çıkmış) ‘UÇ’ tanımgasıdır. Bu tanımga işareti bugün unutulmuş olsa da binlerce yıllık arkeolojik kazılarda çıkan bulgularda sembol olarak ve yazı-söz ifadesi olarak kullanılmış olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Burada yaptığımız alfabe transkripsiyonunda (ve geçmiş – farklı uygarlıkların işaret-yazılarına yapmış olduğumuz transkripsiyonlarında) pek çok sayıda değim ve/veya cümle içerisinde anlam bütünlüğü ve örtüştüğünü sağlanarak okunduğunu söylemeliyim. Burada bu konuda detaya girmeyeceğiz çünkü burada geçen tanımgaların tamamı için ayrıca detaylı olarak bir veya birkaç makale yayınlayacağız.
Bu değim/cümlenin ilk sözcüğünün ilk yazı karakteri olan tanımga işaret ‘UÇ’ tanımgasıdır, fakat bu tanımganın silik okunan kısmı sebebi ile, bu işaretin bir başka bileşik yazı-karakterine daha benzerliği söz konusudur. Tanımga işaretler türeşkoşum tablomuza bakarsanız bu işaretin “VAR/BAR/BİR” okunan tanımgaya ‘ I / İ ‘ alfabe işareti getirilerek oluşturulmuş bir bileşik karakter olduğunu görebiliyoruz. Biz bu karakteri ‘tanımga-işaretler’ tablomuza “VAR-I/BAR-I/BİR-İ” ses değeri ile ekledik. Bu ses değeri ile bu işaretin bu alfabe transkripsiyonunda farklı örneklerde bütünlüğü bozmadan eşleşme sağladığı da görülmüştür. Bu konuda da ayrıca detaylı örnekler verilecektir.
Bu değim/cümledeki ilk tanımga işaretini, yazarın bilerek mi silik yazdığı, yoksa tesadüfen mi böyle göründüğünü söylemek güçtür, fakat bu tanımgayı ‘UÇ’ okumak yerine ‘VAR’ veya ‘BİR’ okuduğumuzda karşımıza farklı bir kelime çıkmaktadır. Öyle ki, cümlenin “VARIAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (VARIP ÇİSELEYİP SAÇILIP OLVARÖZÜ) veya “BİRİEP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (BİRİP/Birikip (birbiri ile birleşip tek parça olmuş veya birleşmiş anlamında) ÇİSELEYİP (çiselemiş) SAÇILIP (saçılmış) OL+VAR+ÖZÜ) okunuşu da görülmektedir.
Böylece elimizdeki ATA abc-türeşkoşumuna (alfabe transkripsiyonuna) göre ilk sözcüğü ‘VARIAP’ (varıp) veya ‘UÇAP’ (uçup) okuya bileceğimizi ifade etmiş bulunuyoruz. Biz bu ilk işareti daha çok ‘UÇ’ tanımgasına benzettiğimiz için ve-de, ‘UÇUP’ sözcüğünün bu değim/cümlenin anlamı ile daha çok örtüştüğünü düşündüğümüz için ‘UÇAP’ (uçup) okunuşunu burada esas alıyoruz. Ancak yazarın bilinçli olarak bazı işaretleri ikili okunur şekilde yazdığını da düşünüyoruz. Çünkü bu durumun çok sayıda farklı örnekleri neredeyse her sayfada olmakla görülmektedir.
Burada ikinci ‘UÇ-AP’ okuduğumuz sözcüğün eki olan ve bizim ‘-AP’ okuduğumuz kısmın da ilk harfi hem ‘-V-‘ hem de ‘ -A-/-E-‘ okunur olarak yazılmıştır. Yazarın hangi lehçeyi konuştuğunu henüz bilmiyor olsak da ve okuma tecrübemiz yazarın lehçesinin bugün yaşamayan bir lehçe olabileceğini veya onun karışık lehçe kullandığını bize söylüyor. Bu sebeple, yazarın bu sözcüğü ‘UÇVP’ veya ’UÇAP’ şeklinde seslendirilmiş olmasından asıllı olmayarak sözcüğün ses değeri yakınlığı bakımından bugün Anadolu’da ve Azerbaycan’da Türk dili ağızlarında yaygın söylenişi ile kullandığımız ‘UÇUP’ sözcüğü ile eşleştiğini söyleye biliyoruz.
Gelecekte okumalar ilerledikçe, ‘UÇUP’ şeklinde okuduğumuz bu sözcüğün yazar tarafından ‘UÇVP’ olarak mı yoksa ‘UÇAP’ olarak mı yazıldığını net olarak söylemek mümkün olabilir. Bu sözcüğün (UÇ-/UÇ+) kökündeki anlamı görmek için onu sözlüklerde ‘-mak’ eki ile görmeniz mümkündür. Bu sebeple sözcüğü sözlüklerde ‘uçmak’ (uç-mak) olarak arayabilirsiniz.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise) > Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>]
Burada yazılmış olan ikinci sözcük “ÇSEİP” (çiseleyip) sözcüğüdür. Bu sözcüğün de son eki ilk sözcük ile aynı fonksiyondaki ‘-ip’ ekidir. Ancak siz sözlüklerde bu sözcüğün anlamını görmek isterseniz onun da aynı il sözcükte olduğu gibi ‘-mek’ eki almış formuna bakmalısınız. Yani sözlüklerde bu sözcüğü ‘çiselemek’ (çisele-mek) şeklinde bulabilirsiniz. Burada ‘çiseleyip’ (çiselemek) sözcüğü ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır. Ancak ‘yağmur çiselemek’ anlamında kullanılmamıştır. Bunu böyle olduğunu, değim/cümle bütünlüğüne bakınca anlayabiliyoruz. Türk dilinde aynı kökten ‘çisenti’ sözcüğü de yapılmıştır ve anlamını burada linkini paylaştığımız sözlük sayfası bir örnekle ifade etmiştir. Buna göre; Çisenti sözcüğünün anlamlarından birisi, “toza benzer biçimde ince ince yağan şey” (Örnek; "Yıldızların ışık çisentisi Altında yalıya geldim." -Y. Z. Ortaç.). ‘Çiselemek’ ve ‘çisenti’ sözcükleri veya bunların kökü anlamca sadece su çiselemesi veya yağmur ya da ‘çiğ-düşmesi’ anlamında kullanılmamıştır, ancak bunlara ilave olarak ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır.
Ayrıca bu sayfada çizilen ‘galaksi’ benzeri görsel de bu görüşümüzü desteklemektedir. Bu sayfada ayrıca ‘kırkıncı-âlem’ sözcüğü de okunmuştur. Yazar ‘ÂLEM’ sözcüğünü ‘OLAM’ (olmuş olan her-şey / var olmuş olan her-şey / olmuşların tamamı) anlamında kullanmaktadır. Dolayısı ile bu sözcüğün ‘evren’ anlamında kullanıldığını ve ’40-ıncı-olam’ sözcüğünün de ‘kırkıncı evren’ anlamında kullanıldığını söylemek mümkündür. Bu bahsettiğimiz sözcük hakkında detayları açık-ağ (internet) sayfamızda bulabilirsiniz.
Bu değim/cümlede yazılmış olan üçüncü sözcüğün de eki de baştaki iki sözcükte olduğu üzere, onlarla aynı fonksiyonu taşıyan ‘-IP/-OP’ ekidir. Yazar bu sözcüğü ‘ZOÇCLOP’ (O/A ses değişimi sıklıkla not edildiği için SAÇCLAP/SAÇCILAP şeklinde seslendiren ağız ve lehçelere yakın olacak) şeklinde yazmış. Bugün Karadeniz yöremizde bu sözcüğü ‘SAÇILUP’ şeklinde seslendiren ağızlar vardır ve Anadolu'nun genelinde ‘SAÇILIP’ şeklinde seslendirilmektedir. Z/S ses dönüşümü Türk dilinin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Bugünkü sözcüklerimizin söyleniş ses-değeri ile mukayese yapıldığında bunun çok sayıda örnekleri bu yazmada da görülmüştür. Bu sözcüğü de sözlüklerde ‘-mak’ eki almış formu ile ‘saçılmak’ (saçıl-mak) şeklinde görebilirsiniz. Burada bir not eklemekte fayda görmekteyiz. Yazar ‘Z’ harfi ve ‘2’ sayısını aynı şekilde çiziyor. Dolayısı ile bu sözcüğü ‘2OÇCLOP’ (İki+açılıp = İki defa açılarak veya iki-kola/bölüme/parçaya açılarak) şeklinde okumak ve anlamlandırmak da mümkündür. Fakat biz bu sözcüğün ‘saçılmak’ fiili köküne ‘-IP/-OP’ eki getirilmekle yapılmış sözcük olduğunu düşünüyoruz. (Yazarın bilinçli olarak bu şekilde ikili okunur yazıları ise çok sayıda görülmüştür.)
Burada geçen dördüncü sözcüğün üçüncü yazı-işareti bir harf olarak ‘ I/İ ‘ harfine benzemektedir. Bu sebeple bu sözcük OLI+ÖSÜ (‘Ali-özü’ veya ‘AL-I+ÖZÜ (‘kırmızı-özlü’/’kırmızı-çekirdekli’ anlamında) okunabiliyor. Ancak yazar I/İ yazacağı zaman daha çok bu işareti yana yatık olarak çiziyor olması söz-konusudur. Dolayısı ile bu bir tanımga olarak sözcüğün içerisine dahil edilmiş olarak okunmuştur. Bu tanımga da unutulmuş tanımgalar arasındadır. Bir dik çizgi geçmişte aynı anlam içeriğine sahip olarak ‘DİRİ’, ‘TİRİ’ ve ‘İRİ/IRI’ şeklinde okunmuş olmalıdır. Biz bu yazma dışında başka tarihi yazıları da inceledik ve aynı ses değeri ile bunların tamamında anlamlı sözcük ve cümleler çok sayıda örnekte okunmuştur. Bu konuda detayları ve bu tanımganın nasıl doğduğunu örnekleri ile ayrıca yazacağız. Ancak çok sayıda sözcükte, cümlede ve birbirinden farklı dönemde farklı alfabe ile yazılmış metinlerde bu işareti aynı ses değeri ile okumaktayız. Bu okumalarda cümle anlam bütünlüğü de kurulabildiği için matematik ihtimaller hesabı dikkate alındığında bunun tesadüf olmadığı ancak geçmişte bilinen bu tanımganın bugün unutulduğu da anlaşılmaktadır. Dolayısı ile biz burada geçen dördüncü ve sonuncu söz olan bu sözcüğü ‘OLVARÖSÜ’ (OL+VAR+ÖZ-Ü) olarak okumaktayız. Bu da bu sözcüğün iki kelime ve bir kelime ekinin birleşiminden oluştuğunu bize göstermektedir. Bu sözcüğün sonundaki ‘ÖZ-Ü’ sözcüğü ‘çekirdeği/merkezi’ ve ‘doğduğu-yer/kaynağı/varlık-sebebi’ anlamında kullanıldığını söyleye biliriz. [Türk dilinde ‘-u’ sözcük ekinin (-ı/-i; -u/-ü) fiillerden isim yapmakta çok kullanılan bir ek olarak çalıştığını, (fiil kök veya gövdelerinden isim yapan) ve aynı zamanda ‘teklik bildiren 3. şahıs iyelik eki’ olarak da fonksiyon kazandırdığını bilmekteyiz. (“-Ü/-U” and “-İ/-I”: these are an Object Pointer Suffixes (Turkish Direct Object Suffix (accusative) such as “the” in English). (“The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
OL+VAR+ÖZÜ sözcüğü “olan varlıkların (tamamının) çekirdeği veya varlık sebebi” ya da “Olmuş-bütün Varlıkların Özü” anlamında kullanılmıştır. Geçmişte ‘OL’ sözcüğünün ‘O’ (işaret sıfatı olarak ‘o’) şeklinde kullanımı olduğunu M. Kaşgarlı’nın eseri olan "Divanü Lügati't-Türk" eserinde yazdıklarından biliyoruz. Elbette yazar bu sözcüğü bir kalıp olarak öğrendiği gibi kullanıyor olabilir. Bugün sözlüklerde bu sözcüğü göremiyor olsak da geçmişte kullanımı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak yazarımızın ‘O’ işaret sıfatını yine ‘o’ şeklinde yazdığı örnekler bu yazmada görülmüştür. Bu sebeple biz ‘OL’ olarak yazdığı sözcüğün ya ‘AL/AL-I’ (kırmızı anlamında) ya da ‘OL’ (olmak, var olmak) anlamında sözcük olarak kullanmış olduğunu düşünmekteyiz. Yazarın bugün ‘AL’ (kırmızı anlamında) olarak yazdığımız sözcük ile bugün ‘OL’ (olmak anlamında) olarak yazdığımız sözcüğü (her ikisini birden) ‘OL’ şeklinde yazdığını biliyoruz. Çünkü çok sayıda cümle analizinde bu sonucu aldık. Dolayısı ile yazar cümle bütünlüğü açısından bu sözcüklerin her ikisi bu cümleye anlam bütünlüğü ile oturmaktadır. Dolayısı ile yazarın her ikisini kastettiğini söyleyebiliriz. Üstelik şahsi görüşüm OL (olmak) sözcüğü ile AL (kırmızı anlamındaki) sözcüğünün geçmiş ortak kökten ayrıştığı yönündedir. Atalarımız olmak, var-olmak ve yaşam anlamına gelen sözcük ile (belki de ‘kan-rengi’ ilişkisi üzerinden olsa gerek), ‘kırmızı’ anlamına gelen ‘AL’ sözcüğünü geçmişte aynı kök sözcükle ifade etmiş olabilirler. Ancak yazarın ‘OL+VAR+ÖS-Ü’ şeklinde bir bileşik sözcük olarak seslendirdiğini düşündüğümüz bu sözcüğün ortasındaki bileşeni ‘+VAR+’ sözcüğünün farklı lehçelerde söylenişleri ile ‘+BAR+’, ‘+BİR+/+BIR+’ olarak değerlendirilebilinir. Bu durumda burada bu sözcüğün baştaki iki bileşenine karşılık gelen ‘*ALBAR+’, ‘ALBİR’ ve ‘ALBIR’ seslendirile-bilecek varyantları, bugün dilimizde yaşayan ve ‘kırmızı yansıma’ anlamına gelen ‘ALPIR’ sözcüğümüz ile de oldukça yakın ses-değeri yakınlığı içinde görülmektedir. Yazar eğer bu anlamda yazmış ise bu durumda bu sözcük ‘ALPIR+ÖZ-Ü’ yani, “kırmızı yansıma merkezi/özü/çekirdeği” anlamında olacaktır.
Böylece; Yazarın “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” olarak yazdığı ve bizim “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP OL+VAR+ÖZÜ” olarak açıkladığımız sözcüklerin “uçup çiseleyip (parçacıklara-ayrılarak/serpilerek saçılan/etrafa-genişler-şekilde-küçük parçacıklara ayrılarak dağılmış) saçılmış (etrafa dağılarak saçılmış/açılmış) var olmanın özü/çekirdeği/nüvesi” şeklinde günümüz diline anlam çevirisini yapabiliriz. Ya da yukarıda anlamını verdiğimiz olasılıkların farklı birleşimleri ile yakın manalarda olmakla farklı bir çeviri de yapılabilir. (Yine de temel anlam çok fazla değişmez.)
Not: OL+VAR+ÖZÜ sözcüğünde olduğu üzere, bugün sözlüklerde bazı sözcükleri bulamıyor olmamız onları köklerden okuyamayacağımız anlamına da gelmeyecektir.
NOT: Burada dördüncü (sonuncu) sözcüğü 'ALİ+ÖSÜ' (ALİ+ÖZÜ' olarak okuyacak olursak anlam bir kadar değişmektedir. ALİ sözcüğünün anlamını en güzel izah eden bilgileri Azerbaycan-Türk dili sözlüklerinde bulabilirsiniz. ALİ sözcüğünün çeşitli kullanımları vardır. Bunların hangisini alacağınıza göre bu cümlenin anlamı elbette değişecektir. Ali sözcüğü 'en yüksekte olan ulu ve yüce' anlamındadır. Bu anlamı ile Tanrının sıfatlarından birisi olarak da kullanılmış olabilir. Fakat yazarın bu el-yazmasında din veya inanç içerikli, bir dil kullandığını söyleyemiyoruz. Ancak yine de birkaç sözcük ile Tanrı adını almadan yaratıcıya işaret ettiği bölümler olabilir. Mesela Ayçiçeği olarak bilinen sayfa 33v de bu bitkiyi yaratan için (yaratıcısı-anlamında) 'terzisi' sözcüğünü kullandığını okuduk. Dolayısı ile yazmanın ana konusu inanç veya dini içerikli olmasa da bazı sayfalarda yaratıcıya atıfta bulunmuş olması veya onun sıfatlarını kullanmış olması muhtemeldir.
[Ali sözünün mənası; 1. Ən yüksək, ən baş, ən yuxarı. 2. Uca, hündür, yüksək. □ Hülaku xan payta... / ... Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti / ali sözünün mənşəyi, ali sözünün etimologiyası
Ərəb mənşəli hesab edirlər, məncə ala qapı birləşməsindəki ala sözü ilə qohumdur və türk mənşəlidir. Alişan (“Əlişan” kimi də işlədilir) “şöhrəti (şanı) uca olan” deməkdir. (Bəşir Əhmədov. Etimologiya lüğəti)...] Ben de ALİ sözcüğünün kaynağı konusunda Sayın Bəşir Əhmədov ile aynı görüşteyim. Burada ALİ sözcüğünü Hz. Ali ve ALİ+ÖZÜ sözcüğünü de 'ALİNİN KENDİSİ' anlamında almak isteyenlere de itiraz edemiyoruz çünkü bu sözcük de cümle bütünlüğünü bozmuyor. Ancak bize göre yazar dini yönümlü anlamı ile kullanmadı çünkü yazma eserin ana içeriği bu yönümde değildir.
Dolayısı ile bu cümleyi “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP ALİ/ALA+ÖZÜ” cümlesinin anlamı “UÇDU ÇİSELENDİ SAÇIDI ALİ+ÖZÜ/yüksek-ulu (yaratıcının) çekirdeği (veya ALİ'nin kendis)”.
|
|
|
ALAZ |
|
OLOZ |
OLOZ |
68v Sayfasında sekiz sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 8. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "OLOZ" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "ALAZ" şeklinde okuduk.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sekiz sözcüğün oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
SAYFA 68v “AL COF CİCOZ-U DOĞ+OL-GU AÇILI GÖZÜ ALA ALAZ” cümlesi
Orjinal yazılış şekli: “OLCOF ÇCOSU DOOLGU OÇCLU GÖSÜ ÖLÇSÜ OLO OLOZ”
Günümüzde aslına en yakın sözcükler seçilerek yazılsaydı:
“AL (kırmızı) COF (parlak) CİCOZ-U (bilyesi) DOĞ+OL-GU (halka olma hareketi) AÇILI+GÖZÜ+ÖLÇÜSÜ (açılma-uzaklaşma + gözü/bölmesi/boşluğu/bölgesi+ ölçüsü) ALA (kırmızılı/kanat şekilli/kuşaklı) ALAZ (alev)”
Günümüz diline açıklamalı çevirisi: “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.”
Yazar bu cümle ile; ‘kırmızı-parlak-bilye’ görünümündeki yapının ‘halka olma veya dairesel hareketi yaparak açıldığını (uzaklaştığını) ve açılma-gözü diye tabir ettiği açılmanın başlangıç ve uç noktaları arasındaki mesafeyi / boşluğu ‘göz/gözü’ olarak (yani iki uç arasındaki açıklığı) işaret ederek bu açılma gözü ölçüsünü (mesafesini) ‘kırmızı alev’ (kırmızı alev rengi olarak) veya ‘kanat şeklindeki yapıda’ alev olarak tanımlıyor. Bu cümlede yazarın, hem ‘kanat şeklinde alev’ hem de ‘kırmızı alev’ anlamına gelebilen “ALA ALAZ (OLO OLOZ)” sözcüklerini yazdığını görüyoruz. Ancak bu cümleden yazarın bu ‘kırmızı alev veya kırmızı renkli alev’ ile veya ‘kanat şeklinde alev’ ile açılma-uzaklaşma ‘gözü’ tabir ettiği boşluğu veya mesafeyi nasıl ölçtüğü hakkında bir bilgi yoktur. Kırmızı alev rengi veya ışığı ile veya kanat şeklinde alev ile bir mesafe ölçümü nasıl tayin ettiği hakkında bir fikrimiz olmasa da bu cümlenin içerisinde geçen sözcüklerin, Türkçe sözlüklerde nasıl açıklandığını gösteren sayfaları yandaki kolonda gösteriyoruz.
Bu cümlenin ifade ettiği anlamı günümüz diline şu şekilde çevirmiştik; “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.” Fakat bu cümlede geçen bir sözcük bu cümlenin açıkladığımız bu anlamını değiştirmektedir. Öyle ki, bu cümlede baştan üçüncü sırada geçen sözcüğün bugün ‘doğ-‘ (doğmak fiili kökünden) sözcük olabileceğini hesaba katarsak çevirimiz veya açıklamamız bir miktar değişerek şöyle olacaktır; “Kırmızı parlak bilyesi (veya bilyenin) doğma –hareketi açılma gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi/mesafesinin anlamında ‘gözü’) ölçüsü kırmızılı alev.”
Bu cümlede en başta geçen ve yazarın OLCOF olarak yazdığı sözcü OLCOP (al cop / al çöp) olarak okuyanlar olursa Türk dilinde bununda anlamı olduğunu söylemeliyim. Türkçede COP ve ÇÖP sözcükleri bu sözcüğe yanık-ses değeri ile ait edilebilir gibi görünse ve bu sözcüklerin her birisinin Türkçede anlamı olsa da, cümle bütünlüğü açısından incelediğimizde yazarın ‘COF’ yazdığını anlamak mümkün olmaktadır. Yazarın bir bileşik kelime olarak OLCOF şeklinde yazdığı bu sözcüğü bugün biz bileşik kelime olarak değil ayrı ayrı ve AL COF şeklinde yazabiliriz. Fakat bileşik kelime olarak yazılsa da yazılmasa da anlamda bir değişiklik olmayacaktır. Bununla birlikte bu sözcükleri sözlüklerimizde bileşik kelime olarak bulma şansınız yoktur. Çünkü bu el-yazması bu sözcüklerin bir arada bir bileşik kelime oluşturmuş halinin ilk olarak görüldüğü yazmadır. (En azından biz geçmişte bileşik sözcük olarak bu sözün yazıldığı bir kaynak bulamadık.) ‘AL’ sözcüğü ‘kırmızı’ anlamında kullanılmıştır. ‘COF’ sözcüğü ise unutulmaya yüz tutmuş olsa da Anadolu’da halen bazı bölgelerde işlek olarak kullanılmaktadır ve ‘parlak’, ’parlaklık (parlak olma)’, ‘gösteriş’, ‘gösterişli-olma’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yani yazarın ‘OLCOF’ olarak yazdığı ve bugün ‘AL COF’ olarak seslendirebileceğimiz sözcüğün anlamı ‘kırmızı-parlak’ veya ‘parlak-kırmızı’ anlamındadır.
Bu cümledeki ikinci sözcük olan ‘ÇCOSU’ ve ‘ÇCOŞU’ olarak okunabilen sözcüğün eki ‘-U’, kökü ise ‘ÇCOS-‘ sözcüğüdür ve Anadolu’da bu gün, bu sözcük halen bazı bölgesel ağızlarda ‘CİCOZ-’şeklinde yaşamaktadır.
Bu cümledeki üçüncü sözcük, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde bileşik olarak yazdığı sözcüktür. Bu sözcük de sözlüklerimizde bileşik kelime oluşturmuş hali ile yer almaz. Bu sözcüğün geçmişte başka bir yazılı kaynakta görülmediğini söyleyebiliriz. (En azından biz herhangi bir kaynakta bu sözcüğün geçtiğini tespit edemedik.) Yani, ATA el-yazması bu sözcüğün yazılı olarak geçtiği ilk kaynaktır. Bu sözcüğü bileşenlerine ayırarak ve ses-değeri benzerlerini arayarak inceledik. Bu sözcüğün olası anlamını bulmak için sözcüğü bileşenlerine ayırarak incelemek daha doğru olacaktır.
Sondaki ‘-gu’ sözcük-eki, fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve aygıt ismi yapan edat olarak eski Türkçe de görülmektedir. Bu ‘-gu’ eki, fiilden isim yapma eki olarak fiilin gösterdiği hareketi yapanı, olanı ve/veya yapılanı ifade eden isimler de yapmaktadır. Yani bu sözcük ekinin, zaman, yer (mekân), aygıt-ismi yaptığını ve fiilin gösterdiği hareketi isim yaptığını söyleyebiliriz.
Bu sözcüğü kökünün ‘dool-’ (‘doğul-’ = ‘doğma durumu‘/ ‘doğma hareketi’ bildiren) veya ‘do+’ (doğ (‘doğmak’ veya ‘halka’ anlamında) kullanılan sözcüğe ‘+ol-‘ (‘olmak’ fiili) sözcüğüne ‘-gu’ eki getirilerek yapıldığını söyleye biliriz. Bütün bunları dikkate aldığımızda, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde yazdığı ve bizim aynı ses değeri ile okuduğumuz bu sözcüğün ‘doğmuş olma hareketi ifadesinden türetilmiş bir isim olduğunu’ veya ‘dairesel veya halka olma hareketi ifadesi ve/veya ismi olarak kullanıldığı söylenebilir. Her iki durumda sözcüğün (yazarın yaşadığı dönemde) tek heceli kökü olan ‘do-‘ veya ‘do+’ sözcüğünün bugün ‘doğ-/doğ+’ seslendirdiğimiz sözcük olduğunu söylemek mümkündür. Bu sözcüğün kök anlamlarını görmek için sözlüklerde ‘doğmak’ sözcüğüne bakabilirsiniz. Ancak bu sözcük ile aynı kökten olduğunu düşündüğümüz ve tek başına yanına hiç bir ek almadan dilimizde yaşayan ‘doğ’ sözcüğü de vardır ve bu sözcük Anadolu’da halen bazı bölgelerde ‘çember’/ ‘halka’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Bu cümlede geçen dördüncü sözcük, yazarın ‘OÇCLU’ şeklinde yazdığı, (açılmış/birbirinden uzaklaşmış anlamında olduğunu düşündüğümüz) bugün ‘AÇILI’ şeklinde seslendirebileceğimiz sözcüktür. Bu sözcük Eski-Türkçe aynı anlama gelen aç- fiilinden evrilmiştir. Türk dilinde aynı kökten türetilmiş açılmak, açı, açacak, açılım, açılış, açtırmak, açık, açma gibi sözcükler de yaşamaktadır. Burada sözcük, “birbirine bitişik/yapışık haldeyken birbirinden koparak/ayrılarak uzaklaşmak” veya “içine/birbirine kapanmış durumdan veya belli bir noktadan ayrılarak uzaklaşmak” anlamında kullanılmıştır. Daha önce bulunulan konumdan uzaklaşmak anlamında da düşünülebilir. Örneğin; “suda yüzerken açılmak/açılmış olmak” gibi.
Bu cümlede geçen beşinci sözcük olan ‘GÖZÜ’ sözcüğünün kökü ‘GÖZ-‘, sözcük-eki ise ‘-Ü’ ekidir. (Direct Object Suffix for "the" This suffix (‑i /‑ı /‑u /‑ü) used with bare nouns which end in a consonant.)
Bu cümlede altıncı sözcük olan ÖLÇÜSÜ (ölç-ü-sü) sözcüğünü yazar ÖLÇSÜ olarak yazmış. Bu sözcüğün eki ‘-SÜ’ ve kökü ‘ÖLÇ-‘ / ‘ÖLÇ-Ü’ sözcüğüdür. Bu sözcük Orta-Türkçe ‘ölç-‘ (ölçmek) fiilinden türetilmiştir. Bu fiil Eski-Türkçe’de ‘ülgü’ (ölçü) olarak da görülmüştür ve Eski-Türkçe ‘ülüg’ (ölçülmüş hisse/hisse, pay/ölçülerek bölünmüş pay) sözcüğü ile kökteştir.
Bu cümlenin sondan ikinci sözcüğü ‘ALA’ sözcükleridir. Yazar bu sözcüğü ‘OLO’ şeklinde yazmıştır. Bu yazmayı incelediğimizde gördük ki, yazarın kullandığı pek çok sözcük aradan geçen yaklaşık 600 yıl içerisinde O/A ses değişimi yaşamıştır. Bu da Türkçenin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Örnekleri çoktur. Sözcük ‘kırmızı’, ‘kanat şeklinde yapı’, ‘gökteki kuşak/gök-kuşağı’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamlardan ‘kanat şeklinde yapı’ ve ‘kırmızı’ anlamı bu cümle içerisinde bütünlüğü bozmadan çalışmaktadır.
Bu cümlenin son kelimesi ‘ALAZ’ sözcüğüdür. Yazar bu sözcüğü ‘OLOZ’ şeklinde yazmıştır. Sözcüğün anlamı cümle ile de bütünlük sağlayan ‘alev’ anlamıdır.
Burada verdiğimiz sözlük linklerinde bazı sözcüklerin anlamlarını görmek için bunları sadece ‘-mek’, ‘-mak’ sözcük eki almış formunda bulabilirsiniz. Mesela, ‘ölçmek’ (ölç-mek), ‘doğmak’ (doğ-mak), ‘açılmak’ (açıl-mak), ‘olmak’ (ol-mak) sözcükleri bunlardandır.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
|
|
|
ALA |
|
OLO |
OLO |
68v Sayfasında sekiz sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 7. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "OLO" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "ALA" şeklinde okuduk.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sekiz sözcüğün oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
SAYFA 68v “AL COF CİCOZ-U DOĞ+OL-GU AÇILI GÖZÜ ALA ALAZ” cümlesi:
Orjinal yazılış şekli: “OLCOF ÇCOSU DOOLGU OÇCLU GÖSÜ ÖLÇSÜ OLO OLOZ”
Günümüzde aslına en yakın sözcükler seçilerek yazılsaydı:
“AL (kırmızı) COF (parlak) CİCOZ-U (bilyesi) DOĞ+OL-GU (halka olma hareketi) AÇILI+GÖZÜ+ÖLÇÜSÜ (açılma-uzaklaşma + gözü/bölmesi/boşluğu/bölgesi+ ölçüsü) ALA (kırmızılı/kanat şekilli/kuşaklı) ALAZ (alev)”
Günümüz diline açıklamalı çevirisi: “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.”
Yazar bu cümle ile; ‘kırmızı-parlak-bilye’ görünümündeki yapının ‘halka olma veya dairesel hareketi yaparak açıldığını (uzaklaştığını) ve açılma-gözü diye tabir ettiği açılmanın başlangıç ve uç noktaları arasındaki mesafeyi / boşluğu ‘göz/gözü’ olarak (yani iki uç arasındaki açıklığı) işaret ederek bu açılma gözü ölçüsünü (mesafesini) ‘kırmızı alev’ (kırmızı alev rengi olarak) veya ‘kanat şeklindeki yapıda’ alev olarak tanımlıyor. Bu cümlede yazarın, hem ‘kanat şeklinde alev’ hem de ‘kırmızı alev’ anlamına gelebilen “ALA ALAZ (OLO OLOZ)” sözcüklerini yazdığını görüyoruz. Ancak bu cümleden yazarın bu ‘kırmızı alev veya kırmızı renkli alev’ ile veya ‘kanat şeklinde alev’ ile açılma-uzaklaşma ‘gözü’ tabir ettiği boşluğu veya mesafeyi nasıl ölçtüğü hakkında bir bilgi yoktur. Kırmızı alev rengi veya ışığı ile veya kanat şeklinde alev ile bir mesafe ölçümü nasıl tayin ettiği hakkında bir fikrimiz olmasa da bu cümlenin içerisinde geçen sözcüklerin, Türkçe sözlüklerde nasıl açıklandığını gösteren sayfaları yandaki kolonda gösteriyoruz.
Bu cümlenin ifade ettiği anlamı günümüz diline şu şekilde çevirmiştik; “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.” Fakat bu cümlede geçen bir sözcük bu cümlenin açıkladığımız bu anlamını değiştirmektedir. Öyle ki, bu cümlede baştan üçüncü sırada geçen sözcüğün bugün ‘doğ-‘ (doğmak fiili kökünden) sözcük olabileceğini hesaba katarsak çevirimiz veya açıklamamız bir miktar değişerek şöyle olacaktır; “Kırmızı parlak bilyesi (veya bilyenin) doğma –hareketi açılma gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi/mesafesinin anlamında ‘gözü’) ölçüsü kırmızılı alev.”
Bu cümlede en başta geçen ve yazarın OLCOF olarak yazdığı sözcü OLCOP (al cop / al çöp) olarak okuyanlar olursa Türk dilinde bununda anlamı olduğunu söylemeliyim. Türkçede COP ve ÇÖP sözcükleri bu sözcüğe yanık-ses değeri ile ait edilebilir gibi görünse ve bu sözcüklerin her birisinin Türkçede anlamı olsa da, cümle bütünlüğü açısından incelediğimizde yazarın ‘COF’ yazdığını anlamak mümkün olmaktadır. Yazarın bir bileşik kelime olarak OLCOF şeklinde yazdığı bu sözcüğü bugün biz bileşik kelime olarak değil ayrı ayrı ve AL COF şeklinde yazabiliriz. Fakat bileşik kelime olarak yazılsa da yazılmasa da anlamda bir değişiklik olmayacaktır. Bununla birlikte bu sözcükleri sözlüklerimizde bileşik kelime olarak bulma şansınız yoktur. Çünkü bu el-yazması bu sözcüklerin bir arada bir bileşik kelime oluşturmuş halinin ilk olarak görüldüğü yazmadır. (En azından biz geçmişte bileşik sözcük olarak bu sözün yazıldığı bir kaynak bulamadık.) ‘AL’ sözcüğü ‘kırmızı’ anlamında kullanılmıştır. ‘COF’ sözcüğü ise unutulmaya yüz tutmuş olsa da Anadolu’da halen bazı bölgelerde işlek olarak kullanılmaktadır ve ‘parlak’, ’parlaklık (parlak olma)’, ‘gösteriş’, ‘gösterişli-olma’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yani yazarın ‘OLCOF’ olarak yazdığı ve bugün ‘AL COF’ olarak seslendirebileceğimiz sözcüğün anlamı ‘kırmızı-parlak’ veya ‘parlak-kırmızı’ anlamındadır.
Bu cümledeki ikinci sözcük olan ‘ÇCOSU’ ve ‘ÇCOŞU’ olarak okunabilen sözcüğün eki ‘-U’, kökü ise ‘ÇCOS-‘ sözcüğüdür ve Anadolu’da bu gün, bu sözcük halen bazı bölgesel ağızlarda ‘CİCOZ-’şeklinde yaşamaktadır.
Bu cümledeki üçüncü sözcük, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde bileşik olarak yazdığı sözcüktür. Bu sözcük de sözlüklerimizde bileşik kelime oluşturmuş hali ile yer almaz. Bu sözcüğün geçmişte başka bir yazılı kaynakta görülmediğini söyleyebiliriz. (En azından biz herhangi bir kaynakta bu sözcüğün geçtiğini tespit edemedik.) Yani, ATA el-yazması bu sözcüğün yazılı olarak geçtiği ilk kaynaktır. Bu sözcüğü bileşenlerine ayırarak ve ses-değeri benzerlerini arayarak inceledik. Bu sözcüğün olası anlamını bulmak için sözcüğü bileşenlerine ayırarak incelemek daha doğru olacaktır.
Sondaki ‘-gu’ sözcük-eki, fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve aygıt ismi yapan edat olarak eski Türkçe de görülmektedir. Bu ‘-gu’ eki, fiilden isim yapma eki olarak fiilin gösterdiği hareketi yapanı, olanı ve/veya yapılanı ifade eden isimler de yapmaktadır. Yani bu sözcük ekinin, zaman, yer (mekân), aygıt-ismi yaptığını ve fiilin gösterdiği hareketi isim yaptığını söyleyebiliriz.
Bu sözcüğü kökünün ‘dool-’ (‘doğul-’ = ‘doğma durumu‘/ ‘doğma hareketi’ bildiren) veya ‘do+’ (doğ (‘doğmak’ veya ‘halka’ anlamında) kullanılan sözcüğe ‘+ol-‘ (‘olmak’ fiili) sözcüğüne ‘-gu’ eki getirilerek yapıldığını söyleye biliriz. Bütün bunları dikkate aldığımızda, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde yazdığı ve bizim aynı ses değeri ile okuduğumuz bu sözcüğün ‘doğmuş olma hareketi ifadesinden türetilmiş bir isim olduğunu’ veya ‘dairesel veya halka olma hareketi ifadesi ve/veya ismi olarak kullanıldığı söylenebilir. Her iki durumda sözcüğün (yazarın yaşadığı dönemde) tek heceli kökü olan ‘do-‘ veya ‘do+’ sözcüğünün bugün ‘doğ-/doğ+’ seslendirdiğimiz sözcük olduğunu söylemek mümkündür. Bu sözcüğün kök anlamlarını görmek için sözlüklerde ‘doğmak’ sözcüğüne bakabilirsiniz. Ancak bu sözcük ile aynı kökten olduğunu düşündüğümüz ve tek başına yanına hiç bir ek almadan dilimizde yaşayan ‘doğ’ sözcüğü de vardır ve bu sözcük Anadolu’da halen bazı bölgelerde ‘çember’/ ‘halka’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Bu cümlede geçen dördüncü sözcük, yazarın ‘OÇCLU’ şeklinde yazdığı, (açılmış/birbirinden uzaklaşmış anlamında olduğunu düşündüğümüz) bugün ‘AÇILI’ şeklinde seslendirebileceğimiz sözcüktür. Bu sözcük Eski-Türkçe aynı anlama gelen aç- fiilinden evrilmiştir. Türk dilinde aynı kökten türetilmiş açılmak, açı, açacak, açılım, açılış, açtırmak, açık, açma gibi sözcükler de yaşamaktadır. Burada sözcük, “birbirine bitişik/yapışık haldeyken birbirinden koparak/ayrılarak uzaklaşmak” veya “içine/birbirine kapanmış durumdan veya belli bir noktadan ayrılarak uzaklaşmak” anlamında kullanılmıştır. Daha önce bulunulan konumdan uzaklaşmak anlamında da düşünülebilir. Örneğin; “suda yüzerken açılmak/açılmış olmak” gibi.
Bu cümlede geçen beşinci sözcük olan ‘GÖZÜ’ sözcüğünün kökü ‘GÖZ-‘, sözcük-eki ise ‘-Ü’ ekidir. (Direct Object Suffix for "the" This suffix (‑i /‑ı /‑u /‑ü) used with bare nouns which end in a consonant.)
Bu cümlede altıncı sözcük olan ÖLÇÜSÜ (ölç-ü-sü) sözcüğünü yazar ÖLÇSÜ olarak yazmış. Bu sözcüğün eki ‘-SÜ’ ve kökü ‘ÖLÇ-‘ / ‘ÖLÇ-Ü’ sözcüğüdür. Bu sözcük Orta-Türkçe ‘ölç-‘ (ölçmek) fiilinden türetilmiştir. Bu fiil Eski-Türkçe’de ‘ülgü’ (ölçü) olarak da görülmüştür ve Eski-Türkçe ‘ülüg’ (ölçülmüş hisse/hisse, pay/ölçülerek bölünmüş pay) sözcüğü ile kökteştir.
Bu cümlenin sondan ikinci sözcüğü ‘ALA’ sözcükleridir. Yazar bu sözcüğü ‘OLO’ şeklinde yazmıştır. Bu yazmayı incelediğimizde gördük ki, yazarın kullandığı pek çok sözcük aradan geçen yaklaşık 600 yıl içerisinde O/A ses değişimi yaşamıştır. Bu da Türkçenin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Örnekleri çoktur. Sözcük ‘kırmızı’, ‘kanat şeklinde yapı’, ‘gökteki kuşak/gök-kuşağı’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamlardan ‘kanat şeklinde yapı’ ve ‘kırmızı’ anlamı bu cümle içerisinde bütünlüğü bozmadan çalışmaktadır.
Bu cümlenin son kelimesi ‘ALAZ’ sözcüğüdür. Yazar bu sözcüğü ‘OLOZ’ şeklinde yazmıştır. Sözcüğün anlamı cümle ile de bütünlük sağlayan ‘alev’ anlamıdır.
Burada verdiğimiz sözlük linklerinde bazı sözcüklerin anlamlarını görmek için bunları sadece ‘-mek’, ‘-mak’ sözcük eki almış formunda bulabilirsiniz. Mesela, ‘ölçmek’ (ölç-mek), ‘doğmak’ (doğ-mak), ‘açılmak’ (açıl-mak), ‘olmak’ (ol-mak) sözcükleri bunlardandır.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
|
|
|
ÖLÇÜSÜ |
|
ÖLÇSÜ |
ÖLÇSÜ |
68v Sayfasında sekiz sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 6. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "ÖLÇSÜ" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "ÖLÇÜSÜ" şeklinde okuduk. Ancak burada sözcüğün anlamı 'mesafe-ölçüsü' veya 'mesafe-anlamında' yani iki nokta arasındaki açıklık veya uzaklık boyunca ve/veya iki nokta arasındaki açıklık ölçüsü (mesafesi) anlamında kullanılmıştır. Aynı sözcük (ÖLÇSÜ (ölçüsü) sözcüğü) sayfa 78r'de 'miktarı' (miktar) anlamında kullanılmıştır.
Ancak bu sözcüğü neden 68v sayfasında böyle (mesafe anlamında) okuduğumuzu anlamak için bu sayfadaki ÖLÇSÜ (ölçüsü) sözcüğünün cümle içerisinde geçtiği bölüme bakmak daha net sonuç almamızı sağlayacaktır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı (ve farklı sayfalarda farklı anlamları ile kullanılmış olduğu) açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
SAYFA 68v “AL COF CİCOZ-U DOĞ+OL-GU AÇILI GÖZÜ ALA ALAZ” cümlesi
Orjinal yazılış şekli: “OLCOF ÇCOSU DOOLGU OÇCLU GÖSÜ ÖLÇSÜ OLO OLOZ”
Günümüzde aslına en yakın sözcükler seçilerek yazılsaydı:
“AL (kırmızı) COF (parlak) CİCOZ-U (bilyesi) DOĞ+OL-GU (halka olma hareketi) AÇILI+GÖZÜ+ÖLÇÜSÜ (açılma-uzaklaşma + gözü/bölmesi/boşluğu/bölgesi+ ölçüsü) ALA (kırmızılı/kanat şekilli/kuşaklı) ALAZ (alev)”
Günümüz diline açıklamalı çevirisi: “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.”
Yazar bu cümle ile; ‘kırmızı-parlak-bilye’ görünümündeki yapının ‘halka olma veya dairesel hareketi yaparak açıldığını (uzaklaştığını) ve açılma-gözü diye tabir ettiği açılmanın başlangıç ve uç noktaları arasındaki mesafeyi / boşluğu ‘göz/gözü’ olarak (yani iki uç arasındaki açıklığı) işaret ederek bu açılma gözü ölçüsünü (mesafesini) ‘kırmızı alev’ (kırmızı alev rengi olarak) veya ‘kanat şeklindeki yapıda’ alev olarak tanımlıyor. Bu cümlede yazarın, hem ‘kanat şeklinde alev’ hem de ‘kırmızı alev’ anlamına gelebilen “ALA ALAZ (OLO OLOZ)” sözcüklerini yazdığını görüyoruz. Ancak bu cümleden yazarın bu ‘kırmızı alev veya kırmızı renkli alev’ ile veya ‘kanat şeklinde alev’ ile açılma-uzaklaşma ‘gözü’ tabir ettiği boşluğu veya mesafeyi nasıl ölçtüğü hakkında bir bilgi yoktur. Kırmızı alev rengi veya ışığı ile veya kanat şeklinde alev ile bir mesafe ölçümü nasıl tayin ettiği hakkında bir fikrimiz olmasa da bu cümlenin içerisinde geçen sözcüklerin, Türkçe sözlüklerde nasıl açıklandığını gösteren sayfaları yandaki kolonda gösteriyoruz.
Bu cümlenin ifade ettiği anlamı günümüz diline şu şekilde çevirmiştik; “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.” Fakat bu cümlede geçen bir sözcük bu cümlenin açıkladığımız bu anlamını değiştirmektedir. Öyle ki, bu cümlede baştan üçüncü sırada geçen sözcüğün bugün ‘doğ-‘ (doğmak fiili kökünden) sözcük olabileceğini hesaba katarsak çevirimiz veya açıklamamız bir miktar değişerek şöyle olacaktır; “Kırmızı parlak bilyesi (veya bilyenin) doğma –hareketi açılma gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi/mesafesinin anlamında ‘gözü’) ölçüsü kırmızılı alev.”
Bu cümlede en başta geçen ve yazarın OLCOF olarak yazdığı sözcü OLCOP (al cop / al çöp) olarak okuyanlar olursa Türk dilinde bununda anlamı olduğunu söylemeliyim. Türkçede COP ve ÇÖP sözcükleri bu sözcüğe yanık-ses değeri ile ait edilebilir gibi görünse ve bu sözcüklerin her birisinin Türkçede anlamı olsa da, cümle bütünlüğü açısından incelediğimizde yazarın ‘COF’ yazdığını anlamak mümkün olmaktadır. Yazarın bir bileşik kelime olarak OLCOF şeklinde yazdığı bu sözcüğü bugün biz bileşik kelime olarak değil ayrı ayrı ve AL COF şeklinde yazabiliriz. Fakat bileşik kelime olarak yazılsa da yazılmasa da anlamda bir değişiklik olmayacaktır. Bununla birlikte bu sözcükleri sözlüklerimizde bileşik kelime olarak bulma şansınız yoktur. Çünkü bu el-yazması bu sözcüklerin bir arada bir bileşik kelime oluşturmuş halinin ilk olarak görüldüğü yazmadır. (En azından biz geçmişte bileşik sözcük olarak bu sözün yazıldığı bir kaynak bulamadık.) ‘AL’ sözcüğü ‘kırmızı’ anlamında kullanılmıştır. ‘COF’ sözcüğü ise unutulmaya yüz tutmuş olsa da Anadolu’da halen bazı bölgelerde işlek olarak kullanılmaktadır ve ‘parlak’, ’parlaklık (parlak olma)’, ‘gösteriş’, ‘gösterişli-olma’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yani yazarın ‘OLCOF’ olarak yazdığı ve bugün ‘AL COF’ olarak seslendirebileceğimiz sözcüğün anlamı ‘kırmızı-parlak’ veya ‘parlak-kırmızı’ anlamındadır.
Bu cümledeki ikinci sözcük olan ‘ÇCOSU’ ve ‘ÇCOŞU’ olarak okunabilen sözcüğün eki ‘-U’, kökü ise ‘ÇCOS-‘ sözcüğüdür ve Anadolu’da bu gün, bu sözcük halen bazı bölgesel ağızlarda ‘CİCOZ-’şeklinde yaşamaktadır.
Bu cümledeki üçüncü sözcük, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde bileşik olarak yazdığı sözcüktür. Bu sözcük de sözlüklerimizde bileşik kelime oluşturmuş hali ile yer almaz. Bu sözcüğün geçmişte başka bir yazılı kaynakta görülmediğini söyleyebiliriz. (En azından biz herhangi bir kaynakta bu sözcüğün geçtiğini tespit edemedik.) Yani, ATA el-yazması bu sözcüğün yazılı olarak geçtiği ilk kaynaktır. Bu sözcüğü bileşenlerine ayırarak ve ses-değeri benzerlerini arayarak inceledik. Bu sözcüğün olası anlamını bulmak için sözcüğü bileşenlerine ayırarak incelemek daha doğru olacaktır.
Sondaki ‘-gu’ sözcük-eki, fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve aygıt ismi yapan edat olarak eski Türkçe de görülmektedir. Bu ‘-gu’ eki, fiilden isim yapma eki olarak fiilin gösterdiği hareketi yapanı, olanı ve/veya yapılanı ifade eden isimler de yapmaktadır. Yani bu sözcük ekinin, zaman, yer (mekân), aygıt-ismi yaptığını ve fiilin gösterdiği hareketi isim yaptığını söyleyebiliriz.
Bu sözcüğü kökünün ‘dool-’ (‘doğul-’ = ‘doğma durumu‘/ ‘doğma hareketi’ bildiren) veya ‘do+’ (doğ (‘doğmak’ veya ‘halka’ anlamında) kullanılan sözcüğe ‘+ol-‘ (‘olmak’ fiili) sözcüğüne ‘-gu’ eki getirilerek yapıldığını söyleye biliriz. Bütün bunları dikkate aldığımızda, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde yazdığı ve bizim aynı ses değeri ile okuduğumuz bu sözcüğün ‘doğmuş olma hareketi ifadesinden türetilmiş bir isim olduğunu’ veya ‘dairesel veya halka olma hareketi ifadesi ve/veya ismi olarak kullanıldığı söylenebilir. Her iki durumda sözcüğün (yazarın yaşadığı dönemde) tek heceli kökü olan ‘do-‘ veya ‘do+’ sözcüğünün bugün ‘doğ-/doğ+’ seslendirdiğimiz sözcük olduğunu söylemek mümkündür. Bu sözcüğün kök anlamlarını görmek için sözlüklerde ‘doğmak’ sözcüğüne bakabilirsiniz. Ancak bu sözcük ile aynı kökten olduğunu düşündüğümüz ve tek başına yanına hiç bir ek almadan dilimizde yaşayan ‘doğ’ sözcüğü de vardır ve bu sözcük Anadolu’da halen bazı bölgelerde ‘çember’/ ‘halka’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Bu cümlede geçen dördüncü sözcük, yazarın ‘OÇCLU’ şeklinde yazdığı, (açılmış/birbirinden uzaklaşmış anlamında olduğunu düşündüğümüz) bugün ‘AÇILI’ şeklinde seslendirebileceğimiz sözcüktür. Bu sözcük Eski-Türkçe aynı anlama gelen aç- fiilinden evrilmiştir. Türk dilinde aynı kökten türetilmiş açılmak, açı, açacak, açılım, açılış, açtırmak, açık, açma gibi sözcükler de yaşamaktadır. Burada sözcük, “birbirine bitişik/yapışık haldeyken birbirinden koparak/ayrılarak uzaklaşmak” veya “içine/birbirine kapanmış durumdan veya belli bir noktadan ayrılarak uzaklaşmak” anlamında kullanılmıştır. Daha önce bulunulan konumdan uzaklaşmak anlamında da düşünülebilir. Örneğin; “suda yüzerken açılmak/açılmış olmak” gibi.
Bu cümlede geçen beşinci sözcük olan ‘GÖZÜ’ sözcüğünün kökü ‘GÖZ-‘, sözcük-eki ise ‘-Ü’ ekidir. (Direct Object Suffix for "the" This suffix (‑i /‑ı /‑u /‑ü) used with bare nouns which end in a consonant.)
Bu cümlede altıncı sözcük olan ÖLÇÜSÜ (ölç-ü-sü) sözcüğünü yazar ÖLÇSÜ olarak yazmış. Bu sözcüğün eki ‘-SÜ’ ve kökü ‘ÖLÇ-‘ / ‘ÖLÇ-Ü’ sözcüğüdür. Bu sözcük Orta-Türkçe ‘ölç-‘ (ölçmek) fiilinden türetilmiştir. Bu fiil Eski-Türkçe’de ‘ülgü’ (ölçü) olarak da görülmüştür ve Eski-Türkçe ‘ülüg’ (ölçülmüş hisse/hisse, pay/ölçülerek bölünmüş pay) sözcüğü ile kökteştir.
Bu cümlenin sondan ikinci sözcüğü ‘ALA’ sözcükleridir. Yazar bu sözcüğü ‘OLO’ şeklinde yazmıştır. Bu yazmayı incelediğimizde gördük ki, yazarın kullandığı pek çok sözcük aradan geçen yaklaşık 600 yıl içerisinde O/A ses değişimi yaşamıştır. Bu da Türkçenin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Örnekleri çoktur. Sözcük ‘kırmızı’, ‘kanat şeklinde yapı’, ‘gökteki kuşak/gök-kuşağı’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamlardan ‘kanat şeklinde yapı’ ve ‘kırmızı’ anlamı bu cümle içerisinde bütünlüğü bozmadan çalışmaktadır.
Bu cümlenin son kelimesi ‘ALAZ’ sözcüğüdür. Yazar bu sözcüğü ‘OLOZ’ şeklinde yazmıştır. Sözcüğün anlamı cümle ile de bütünlük sağlayan ‘alev’ anlamıdır.
Burada verdiğimiz sözlük linklerinde bazı sözcüklerin anlamlarını görmek için bunları sadece ‘-mek’, ‘-mak’ sözcük eki almış formunda bulabilirsiniz. Mesela, ‘ölçmek’ (ölç-mek), ‘doğmak’ (doğ-mak), ‘açılmak’ (açıl-mak), ‘olmak’ (ol-mak) sözcükleri bunlardandır.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
|
|
|
GÖZÜ |
|
GÖSÜ |
GÖSÜ |
68v Sayfasında sekiz sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 5. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "GÖSÜ" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "GÖZÜ" şeklinde okuduk.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sekiz sözcüğün oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
SAYFA 68v “AL COF CİCOZ-U DOĞ+OL-GU AÇILI GÖZÜ ALA ALAZ” cümlesi
Orjinal yazılış şekli: “OLCOF ÇCOSU DOOLGU OÇCLU GÖSÜ ÖLÇSÜ OLO OLOZ”
Günümüzde aslına en yakın sözcükler seçilerek yazılsaydı:
“AL (kırmızı) COF (parlak) CİCOZ-U (bilyesi) DOĞ+OL-GU (halka olma hareketi) AÇILI+GÖZÜ+ÖLÇÜSÜ (açılma-uzaklaşma + gözü/bölmesi/boşluğu/bölgesi+ ölçüsü) ALA (kırmızılı/kanat şekilli/kuşaklı) ALAZ (alev)”
Günümüz diline açıklamalı çevirisi: “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.”
Yazar bu cümle ile; ‘kırmızı-parlak-bilye’ görünümündeki yapının ‘halka olma veya dairesel hareketi yaparak açıldığını (uzaklaştığını) ve açılma-gözü diye tabir ettiği açılmanın başlangıç ve uç noktaları arasındaki mesafeyi / boşluğu ‘göz/gözü’ olarak (yani iki uç arasındaki açıklığı) işaret ederek bu açılma gözü ölçüsünü (mesafesini) ‘kırmızı alev’ (kırmızı alev rengi olarak) veya ‘kanat şeklindeki yapıda’ alev olarak tanımlıyor. Bu cümlede yazarın, hem ‘kanat şeklinde alev’ hem de ‘kırmızı alev’ anlamına gelebilen “ALA ALAZ (OLO OLOZ)” sözcüklerini yazdığını görüyoruz. Ancak bu cümleden yazarın bu ‘kırmızı alev veya kırmızı renkli alev’ ile veya ‘kanat şeklinde alev’ ile açılma-uzaklaşma ‘gözü’ tabir ettiği boşluğu veya mesafeyi nasıl ölçtüğü hakkında bir bilgi yoktur. Kırmızı alev rengi veya ışığı ile veya kanat şeklinde alev ile bir mesafe ölçümü nasıl tayin ettiği hakkında bir fikrimiz olmasa da bu cümlenin içerisinde geçen sözcüklerin, Türkçe sözlüklerde nasıl açıklandığını gösteren sayfaları yandaki kolonda gösteriyoruz.
Bu cümlenin ifade ettiği anlamı günümüz diline şu şekilde çevirmiştik; “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.” Fakat bu cümlede geçen bir sözcük bu cümlenin açıkladığımız bu anlamını değiştirmektedir. Öyle ki, bu cümlede baştan üçüncü sırada geçen sözcüğün bugün ‘doğ-‘ (doğmak fiili kökünden) sözcük olabileceğini hesaba katarsak çevirimiz veya açıklamamız bir miktar değişerek şöyle olacaktır; “Kırmızı parlak bilyesi (veya bilyenin) doğma –hareketi açılma gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi/mesafesinin anlamında ‘gözü’) ölçüsü kırmızılı alev.”
Bu cümlede en başta geçen ve yazarın OLCOF olarak yazdığı sözcü OLCOP (al cop / al çöp) olarak okuyanlar olursa Türk dilinde bununda anlamı olduğunu söylemeliyim. Türkçede COP ve ÇÖP sözcükleri bu sözcüğe yanık-ses değeri ile ait edilebilir gibi görünse ve bu sözcüklerin her birisinin Türkçede anlamı olsa da, cümle bütünlüğü açısından incelediğimizde yazarın ‘COF’ yazdığını anlamak mümkün olmaktadır. Yazarın bir bileşik kelime olarak OLCOF şeklinde yazdığı bu sözcüğü bugün biz bileşik kelime olarak değil ayrı ayrı ve AL COF şeklinde yazabiliriz. Fakat bileşik kelime olarak yazılsa da yazılmasa da anlamda bir değişiklik olmayacaktır. Bununla birlikte bu sözcükleri sözlüklerimizde bileşik kelime olarak bulma şansınız yoktur. Çünkü bu el-yazması bu sözcüklerin bir arada bir bileşik kelime oluşturmuş halinin ilk olarak görüldüğü yazmadır. (En azından biz geçmişte bileşik sözcük olarak bu sözün yazıldığı bir kaynak bulamadık.) ‘AL’ sözcüğü ‘kırmızı’ anlamında kullanılmıştır. ‘COF’ sözcüğü ise unutulmaya yüz tutmuş olsa da Anadolu’da halen bazı bölgelerde işlek olarak kullanılmaktadır ve ‘parlak’, ’parlaklık (parlak olma)’, ‘gösteriş’, ‘gösterişli-olma’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yani yazarın ‘OLCOF’ olarak yazdığı ve bugün ‘AL COF’ olarak seslendirebileceğimiz sözcüğün anlamı ‘kırmızı-parlak’ veya ‘parlak-kırmızı’ anlamındadır.
Bu cümledeki ikinci sözcük olan ‘ÇCOSU’ ve ‘ÇCOŞU’ olarak okunabilen sözcüğün eki ‘-U’, kökü ise ‘ÇCOS-‘ sözcüğüdür ve Anadolu’da bu gün, bu sözcük halen bazı bölgesel ağızlarda ‘CİCOZ-’şeklinde yaşamaktadır.
Bu cümledeki üçüncü sözcük, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde bileşik olarak yazdığı sözcüktür. Bu sözcük de sözlüklerimizde bileşik kelime oluşturmuş hali ile yer almaz. Bu sözcüğün geçmişte başka bir yazılı kaynakta görülmediğini söyleyebiliriz. (En azından biz herhangi bir kaynakta bu sözcüğün geçtiğini tespit edemedik.) Yani, ATA el-yazması bu sözcüğün yazılı olarak geçtiği ilk kaynaktır. Bu sözcüğü bileşenlerine ayırarak ve ses-değeri benzerlerini arayarak inceledik. Bu sözcüğün olası anlamını bulmak için sözcüğü bileşenlerine ayırarak incelemek daha doğru olacaktır.
Sondaki ‘-gu’ sözcük-eki, fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve aygıt ismi yapan edat olarak eski Türkçe de görülmektedir. Bu ‘-gu’ eki, fiilden isim yapma eki olarak fiilin gösterdiği hareketi yapanı, olanı ve/veya yapılanı ifade eden isimler de yapmaktadır. Yani bu sözcük ekinin, zaman, yer (mekân), aygıt-ismi yaptığını ve fiilin gösterdiği hareketi isim yaptığını söyleyebiliriz.
Bu sözcüğü kökünün ‘dool-’ (‘doğul-’ = ‘doğma durumu‘/ ‘doğma hareketi’ bildiren) veya ‘do+’ (doğ (‘doğmak’ veya ‘halka’ anlamında) kullanılan sözcüğe ‘+ol-‘ (‘olmak’ fiili) sözcüğüne ‘-gu’ eki getirilerek yapıldığını söyleye biliriz. Bütün bunları dikkate aldığımızda, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde yazdığı ve bizim aynı ses değeri ile okuduğumuz bu sözcüğün ‘doğmuş olma hareketi ifadesinden türetilmiş bir isim olduğunu’ veya ‘dairesel veya halka olma hareketi ifadesi ve/veya ismi olarak kullanıldığı söylenebilir. Her iki durumda sözcüğün (yazarın yaşadığı dönemde) tek heceli kökü olan ‘do-‘ veya ‘do+’ sözcüğünün bugün ‘doğ-/doğ+’ seslendirdiğimiz sözcük olduğunu söylemek mümkündür. Bu sözcüğün kök anlamlarını görmek için sözlüklerde ‘doğmak’ sözcüğüne bakabilirsiniz. Ancak bu sözcük ile aynı kökten olduğunu düşündüğümüz ve tek başına yanına hiç bir ek almadan dilimizde yaşayan ‘doğ’ sözcüğü de vardır ve bu sözcük Anadolu’da halen bazı bölgelerde ‘çember’/ ‘halka’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Bu cümlede geçen dördüncü sözcük, yazarın ‘OÇCLU’ şeklinde yazdığı, (açılmış/birbirinden uzaklaşmış anlamında olduğunu düşündüğümüz) bugün ‘AÇILI’ şeklinde seslendirebileceğimiz sözcüktür. Bu sözcük Eski-Türkçe aynı anlama gelen aç- fiilinden evrilmiştir. Türk dilinde aynı kökten türetilmiş açılmak, açı, açacak, açılım, açılış, açtırmak, açık, açma gibi sözcükler de yaşamaktadır. Burada sözcük, “birbirine bitişik/yapışık haldeyken birbirinden koparak/ayrılarak uzaklaşmak” veya “içine/birbirine kapanmış durumdan veya belli bir noktadan ayrılarak uzaklaşmak” anlamında kullanılmıştır. Daha önce bulunulan konumdan uzaklaşmak anlamında da düşünülebilir. Örneğin; “suda yüzerken açılmak/açılmış olmak” gibi.
Bu cümlede geçen beşinci sözcük olan ‘GÖZÜ’ sözcüğünün kökü ‘GÖZ-‘, sözcük-eki ise ‘-Ü’ ekidir. (Direct Object Suffix for "the" This suffix (‑i /‑ı /‑u /‑ü) used with bare nouns which end in a consonant.)
Bu cümlede altıncı sözcük olan ÖLÇÜSÜ (ölç-ü-sü) sözcüğünü yazar ÖLÇSÜ olarak yazmış. Bu sözcüğün eki ‘-SÜ’ ve kökü ‘ÖLÇ-‘ / ‘ÖLÇ-Ü’ sözcüğüdür. Bu sözcük Orta-Türkçe ‘ölç-‘ (ölçmek) fiilinden türetilmiştir. Bu fiil Eski-Türkçe’de ‘ülgü’ (ölçü) olarak da görülmüştür ve Eski-Türkçe ‘ülüg’ (ölçülmüş hisse/hisse, pay/ölçülerek bölünmüş pay) sözcüğü ile kökteştir.
Bu cümlenin sondan ikinci sözcüğü ‘ALA’ sözcükleridir. Yazar bu sözcüğü ‘OLO’ şeklinde yazmıştır. Bu yazmayı incelediğimizde gördük ki, yazarın kullandığı pek çok sözcük aradan geçen yaklaşık 600 yıl içerisinde O/A ses değişimi yaşamıştır. Bu da Türkçenin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Örnekleri çoktur. Sözcük ‘kırmızı’, ‘kanat şeklinde yapı’, ‘gökteki kuşak/gök-kuşağı’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamlardan ‘kanat şeklinde yapı’ ve ‘kırmızı’ anlamı bu cümle içerisinde bütünlüğü bozmadan çalışmaktadır.
Bu cümlenin son kelimesi ‘ALAZ’ sözcüğüdür. Yazar bu sözcüğü ‘OLOZ’ şeklinde yazmıştır. Sözcüğün anlamı cümle ile de bütünlük sağlayan ‘alev’ anlamıdır.
Burada verdiğimiz sözlük linklerinde bazı sözcüklerin anlamlarını görmek için bunları sadece ‘-mek’, ‘-mak’ sözcük eki almış formunda bulabilirsiniz. Mesela, ‘ölçmek’ (ölç-mek), ‘doğmak’ (doğ-mak), ‘açılmak’ (açıl-mak), ‘olmak’ (ol-mak) sözcükleri bunlardandır.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
|
|
|
AÇILI |
|
OÇCLU |
OÇCLU |
68v Sayfasında sekiz sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 4. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "OÇCLU" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "AÇILI" şeklinde okuduk.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sekiz sözcüğün oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
SAYFA 68v “AL COF CİCOZ-U DOĞ+OL-GU AÇILI GÖZÜ ALA ALAZ” cümlesi
Orjinal yazılış şekli: “OLCOF ÇCOSU DOOLGU OÇCLU GÖSÜ ÖLÇSÜ OLO OLOZ”
Günümüzde aslına en yakın sözcükler seçilerek yazılsaydı:
“AL (kırmızı) COF (parlak) CİCOZ-U (bilyesi) DOĞ+OL-GU (halka olma hareketi) AÇILI+GÖZÜ+ÖLÇÜSÜ (açılma-uzaklaşma + gözü/bölmesi/boşluğu/bölgesi+ ölçüsü) ALA (kırmızılı/kanat şekilli/kuşaklı) ALAZ (alev)”
Günümüz diline açıklamalı çevirisi: “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.”
Yazar bu cümle ile; ‘kırmızı-parlak-bilye’ görünümündeki yapının ‘halka olma veya dairesel hareketi yaparak açıldığını (uzaklaştığını) ve açılma-gözü diye tabir ettiği açılmanın başlangıç ve uç noktaları arasındaki mesafeyi / boşluğu ‘göz/gözü’ olarak (yani iki uç arasındaki açıklığı) işaret ederek bu açılma gözü ölçüsünü (mesafesini) ‘kırmızı alev’ (kırmızı alev rengi olarak) veya ‘kanat şeklindeki yapıda’ alev olarak tanımlıyor. Bu cümlede yazarın, hem ‘kanat şeklinde alev’ hem de ‘kırmızı alev’ anlamına gelebilen “ALA ALAZ (OLO OLOZ)” sözcüklerini yazdığını görüyoruz. Ancak bu cümleden yazarın bu ‘kırmızı alev veya kırmızı renkli alev’ ile veya ‘kanat şeklinde alev’ ile açılma-uzaklaşma ‘gözü’ tabir ettiği boşluğu veya mesafeyi nasıl ölçtüğü hakkında bir bilgi yoktur. Kırmızı alev rengi veya ışığı ile veya kanat şeklinde alev ile bir mesafe ölçümü nasıl tayin ettiği hakkında bir fikrimiz olmasa da bu cümlenin içerisinde geçen sözcüklerin, Türkçe sözlüklerde nasıl açıklandığını gösteren sayfaları yandaki kolonda gösteriyoruz.
Bu cümlenin ifade ettiği anlamı günümüz diline şu şekilde çevirmiştik; “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.” Fakat bu cümlede geçen bir sözcük bu cümlenin açıkladığımız bu anlamını değiştirmektedir. Öyle ki, bu cümlede baştan üçüncü sırada geçen sözcüğün bugün ‘doğ-‘ (doğmak fiili kökünden) sözcük olabileceğini hesaba katarsak çevirimiz veya açıklamamız bir miktar değişerek şöyle olacaktır; “Kırmızı parlak bilyesi (veya bilyenin) doğma –hareketi açılma gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi/mesafesinin anlamında ‘gözü’) ölçüsü kırmızılı alev.”
Bu cümlede en başta geçen ve yazarın OLCOF olarak yazdığı sözcü OLCOP (al cop / al çöp) olarak okuyanlar olursa Türk dilinde bununda anlamı olduğunu söylemeliyim. Türkçede COP ve ÇÖP sözcükleri bu sözcüğe yanık-ses değeri ile ait edilebilir gibi görünse ve bu sözcüklerin her birisinin Türkçede anlamı olsa da, cümle bütünlüğü açısından incelediğimizde yazarın ‘COF’ yazdığını anlamak mümkün olmaktadır. Yazarın bir bileşik kelime olarak OLCOF şeklinde yazdığı bu sözcüğü bugün biz bileşik kelime olarak değil ayrı ayrı ve AL COF şeklinde yazabiliriz. Fakat bileşik kelime olarak yazılsa da yazılmasa da anlamda bir değişiklik olmayacaktır. Bununla birlikte bu sözcükleri sözlüklerimizde bileşik kelime olarak bulma şansınız yoktur. Çünkü bu el-yazması bu sözcüklerin bir arada bir bileşik kelime oluşturmuş halinin ilk olarak görüldüğü yazmadır. (En azından biz geçmişte bileşik sözcük olarak bu sözün yazıldığı bir kaynak bulamadık.) ‘AL’ sözcüğü ‘kırmızı’ anlamında kullanılmıştır. ‘COF’ sözcüğü ise unutulmaya yüz tutmuş olsa da Anadolu’da halen bazı bölgelerde işlek olarak kullanılmaktadır ve ‘parlak’, ’parlaklık (parlak olma)’, ‘gösteriş’, ‘gösterişli-olma’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yani yazarın ‘OLCOF’ olarak yazdığı ve bugün ‘AL COF’ olarak seslendirebileceğimiz sözcüğün anlamı ‘kırmızı-parlak’ veya ‘parlak-kırmızı’ anlamındadır.
Bu cümledeki ikinci sözcük olan ‘ÇCOSU’ ve ‘ÇCOŞU’ olarak okunabilen sözcüğün eki ‘-U’, kökü ise ‘ÇCOS-‘ sözcüğüdür ve Anadolu’da bu gün, bu sözcük halen bazı bölgesel ağızlarda ‘CİCOZ-’şeklinde yaşamaktadır.
Bu cümledeki üçüncü sözcük, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde bileşik olarak yazdığı sözcüktür. Bu sözcük de sözlüklerimizde bileşik kelime oluşturmuş hali ile yer almaz. Bu sözcüğün geçmişte başka bir yazılı kaynakta görülmediğini söyleyebiliriz. (En azından biz herhangi bir kaynakta bu sözcüğün geçtiğini tespit edemedik.) Yani, ATA el-yazması bu sözcüğün yazılı olarak geçtiği ilk kaynaktır. Bu sözcüğü bileşenlerine ayırarak ve ses-değeri benzerlerini arayarak inceledik. Bu sözcüğün olası anlamını bulmak için sözcüğü bileşenlerine ayırarak incelemek daha doğru olacaktır.
Sondaki ‘-gu’ sözcük-eki, fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve aygıt ismi yapan edat olarak eski Türkçe de görülmektedir. Bu ‘-gu’ eki, fiilden isim yapma eki olarak fiilin gösterdiği hareketi yapanı, olanı ve/veya yapılanı ifade eden isimler de yapmaktadır. Yani bu sözcük ekinin, zaman, yer (mekân), aygıt-ismi yaptığını ve fiilin gösterdiği hareketi isim yaptığını söyleyebiliriz.
Bu sözcüğü kökünün ‘dool-’ (‘doğul-’ = ‘doğma durumu‘/ ‘doğma hareketi’ bildiren) veya ‘do+’ (doğ (‘doğmak’ veya ‘halka’ anlamında) kullanılan sözcüğe ‘+ol-‘ (‘olmak’ fiili) sözcüğüne ‘-gu’ eki getirilerek yapıldığını söyleye biliriz. Bütün bunları dikkate aldığımızda, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde yazdığı ve bizim aynı ses değeri ile okuduğumuz bu sözcüğün ‘doğmuş olma hareketi ifadesinden türetilmiş bir isim olduğunu’ veya ‘dairesel veya halka olma hareketi ifadesi ve/veya ismi olarak kullanıldığı söylenebilir. Her iki durumda sözcüğün (yazarın yaşadığı dönemde) tek heceli kökü olan ‘do-‘ veya ‘do+’ sözcüğünün bugün ‘doğ-/doğ+’ seslendirdiğimiz sözcük olduğunu söylemek mümkündür. Bu sözcüğün kök anlamlarını görmek için sözlüklerde ‘doğmak’ sözcüğüne bakabilirsiniz. Ancak bu sözcük ile aynı kökten olduğunu düşündüğümüz ve tek başına yanına hiç bir ek almadan dilimizde yaşayan ‘doğ’ sözcüğü de vardır ve bu sözcük Anadolu’da halen bazı bölgelerde ‘çember’/ ‘halka’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Bu cümlede geçen dördüncü sözcük, yazarın ‘OÇCLU’ şeklinde yazdığı, (açılmış/birbirinden uzaklaşmış anlamında olduğunu düşündüğümüz) bugün ‘AÇILI’ şeklinde seslendirebileceğimiz sözcüktür. Bu sözcük Eski-Türkçe aynı anlama gelen aç- fiilinden evrilmiştir. Türk dilinde aynı kökten türetilmiş açılmak, açı, açacak, açılım, açılış, açtırmak, açık, açma gibi sözcükler de yaşamaktadır. Burada sözcük, “birbirine bitişik/yapışık haldeyken birbirinden koparak/ayrılarak uzaklaşmak” veya “içine/birbirine kapanmış durumdan veya belli bir noktadan ayrılarak uzaklaşmak” anlamında kullanılmıştır. Daha önce bulunulan konumdan uzaklaşmak anlamında da düşünülebilir. Örneğin; “suda yüzerken açılmak/açılmış olmak” gibi.
Bu cümlede geçen beşinci sözcük olan ‘GÖZÜ’ sözcüğünün kökü ‘GÖZ-‘, sözcük-eki ise ‘-Ü’ ekidir. (Direct Object Suffix for "the" This suffix (‑i /‑ı /‑u /‑ü) used with bare nouns which end in a consonant.)
Bu cümlede altıncı sözcük olan ÖLÇÜSÜ (ölç-ü-sü) sözcüğünü yazar ÖLÇSÜ olarak yazmış. Bu sözcüğün eki ‘-SÜ’ ve kökü ‘ÖLÇ-‘ / ‘ÖLÇ-Ü’ sözcüğüdür. Bu sözcük Orta-Türkçe ‘ölç-‘ (ölçmek) fiilinden türetilmiştir. Bu fiil Eski-Türkçe’de ‘ülgü’ (ölçü) olarak da görülmüştür ve Eski-Türkçe ‘ülüg’ (ölçülmüş hisse/hisse, pay/ölçülerek bölünmüş pay) sözcüğü ile kökteştir.
Bu cümlenin sondan ikinci sözcüğü ‘ALA’ sözcükleridir. Yazar bu sözcüğü ‘OLO’ şeklinde yazmıştır. Bu yazmayı incelediğimizde gördük ki, yazarın kullandığı pek çok sözcük aradan geçen yaklaşık 600 yıl içerisinde O/A ses değişimi yaşamıştır. Bu da Türkçenin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Örnekleri çoktur. Sözcük ‘kırmızı’, ‘kanat şeklinde yapı’, ‘gökteki kuşak/gök-kuşağı’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamlardan ‘kanat şeklinde yapı’ ve ‘kırmızı’ anlamı bu cümle içerisinde bütünlüğü bozmadan çalışmaktadır.
Bu cümlenin son kelimesi ‘ALAZ’ sözcüğüdür. Yazar bu sözcüğü ‘OLOZ’ şeklinde yazmıştır. Sözcüğün anlamı cümle ile de bütünlük sağlayan ‘alev’ anlamıdır.
Burada verdiğimiz sözlük linklerinde bazı sözcüklerin anlamlarını görmek için bunları sadece ‘-mek’, ‘-mak’ sözcük eki almış formunda bulabilirsiniz. Mesela, ‘ölçmek’ (ölç-mek), ‘doğmak’ (doğ-mak), ‘açılmak’ (açıl-mak), ‘olmak’ (ol-mak) sözcükleri bunlardandır.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
|
|
|
DOĞOLGU / DOĞ+OL-GU |
|
DOOLGU |
DOOLGU |
68v Sayfasında sekiz sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 3. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "DOOLGU" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "DOĞOLGU" şeklinde okuduk.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sekiz sözcüğün oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
SAYFA 68v “AL COF CİCOZ-U DOĞ+OL-GU AÇILI GÖZÜ ALA ALAZ” cümlesi
Orjinal yazılış şekli: “OLCOF ÇCOSU DOOLGU OÇCLU GÖSÜ ÖLÇSÜ OLO OLOZ”
Günümüzde aslına en yakın sözcükler seçilerek yazılsaydı:
“AL (kırmızı) COF (parlak) CİCOZ-U (bilyesi) DOĞ+OL-GU (halka olma hareketi) AÇILI+GÖZÜ+ÖLÇÜSÜ (açılma-uzaklaşma + gözü/bölmesi/boşluğu/bölgesi+ ölçüsü) ALA (kırmızılı/kanat şekilli/kuşaklı) ALAZ (alev)”
Günümüz diline açıklamalı çevirisi: “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.”
Yazar bu cümle ile; ‘kırmızı-parlak-bilye’ görünümündeki yapının ‘halka olma veya dairesel hareketi yaparak açıldığını (uzaklaştığını) ve açılma-gözü diye tabir ettiği açılmanın başlangıç ve uç noktaları arasındaki mesafeyi / boşluğu ‘göz/gözü’ olarak (yani iki uç arasındaki açıklığı) işaret ederek bu açılma gözü ölçüsünü (mesafesini) ‘kırmızı alev’ (kırmızı alev rengi olarak) veya ‘kanat şeklindeki yapıda’ alev olarak tanımlıyor. Bu cümlede yazarın, hem ‘kanat şeklinde alev’ hem de ‘kırmızı alev’ anlamına gelebilen “ALA ALAZ (OLO OLOZ)” sözcüklerini yazdığını görüyoruz. Ancak bu cümleden yazarın bu ‘kırmızı alev veya kırmızı renkli alev’ ile veya ‘kanat şeklinde alev’ ile açılma-uzaklaşma ‘gözü’ tabir ettiği boşluğu veya mesafeyi nasıl ölçtüğü hakkında bir bilgi yoktur. Kırmızı alev rengi veya ışığı ile veya kanat şeklinde alev ile bir mesafe ölçümü nasıl tayin ettiği hakkında bir fikrimiz olmasa da bu cümlenin içerisinde geçen sözcüklerin, Türkçe sözlüklerde nasıl açıklandığını gösteren sayfaları yandaki kolonda gösteriyoruz.
Bu cümlenin ifade ettiği anlamı günümüz diline şu şekilde çevirmiştik; “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.” Fakat bu cümlede geçen bir sözcük bu cümlenin açıkladığımız bu anlamını değiştirmektedir. Öyle ki, bu cümlede baştan üçüncü sırada geçen sözcüğün bugün ‘doğ-‘ (doğmak fiili kökünden) sözcük olabileceğini hesaba katarsak çevirimiz veya açıklamamız bir miktar değişerek şöyle olacaktır; “Kırmızı parlak bilyesi (veya bilyenin) doğma –hareketi açılma gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi/mesafesinin anlamında ‘gözü’) ölçüsü kırmızılı alev.”
Bu cümlede en başta geçen ve yazarın OLCOF olarak yazdığı sözcü OLCOP (al cop / al çöp) olarak okuyanlar olursa Türk dilinde bununda anlamı olduğunu söylemeliyim. Türkçede COP ve ÇÖP sözcükleri bu sözcüğe yanık-ses değeri ile ait edilebilir gibi görünse ve bu sözcüklerin her birisinin Türkçede anlamı olsa da, cümle bütünlüğü açısından incelediğimizde yazarın ‘COF’ yazdığını anlamak mümkün olmaktadır. Yazarın bir bileşik kelime olarak OLCOF şeklinde yazdığı bu sözcüğü bugün biz bileşik kelime olarak değil ayrı ayrı ve AL COF şeklinde yazabiliriz. Fakat bileşik kelime olarak yazılsa da yazılmasa da anlamda bir değişiklik olmayacaktır. Bununla birlikte bu sözcükleri sözlüklerimizde bileşik kelime olarak bulma şansınız yoktur. Çünkü bu el-yazması bu sözcüklerin bir arada bir bileşik kelime oluşturmuş halinin ilk olarak görüldüğü yazmadır. (En azından biz geçmişte bileşik sözcük olarak bu sözün yazıldığı bir kaynak bulamadık.) ‘AL’ sözcüğü ‘kırmızı’ anlamında kullanılmıştır. ‘COF’ sözcüğü ise unutulmaya yüz tutmuş olsa da Anadolu’da halen bazı bölgelerde işlek olarak kullanılmaktadır ve ‘parlak’, ’parlaklık (parlak olma)’, ‘gösteriş’, ‘gösterişli-olma’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yani yazarın ‘OLCOF’ olarak yazdığı ve bugün ‘AL COF’ olarak seslendirebileceğimiz sözcüğün anlamı ‘kırmızı-parlak’ veya ‘parlak-kırmızı’ anlamındadır.
Bu cümledeki ikinci sözcük olan ‘ÇCOSU’ ve ‘ÇCOŞU’ olarak okunabilen sözcüğün eki ‘-U’, kökü ise ‘ÇCOS-‘ sözcüğüdür ve Anadolu’da bu gün, bu sözcük halen bazı bölgesel ağızlarda ‘CİCOZ-’şeklinde yaşamaktadır.
Bu cümledeki üçüncü sözcük, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde bileşik olarak yazdığı sözcüktür. Bu sözcük de sözlüklerimizde bileşik kelime oluşturmuş hali ile yer almaz. Bu sözcüğün geçmişte başka bir yazılı kaynakta görülmediğini söyleyebiliriz. (En azından biz herhangi bir kaynakta bu sözcüğün geçtiğini tespit edemedik.) Yani, ATA el-yazması bu sözcüğün yazılı olarak geçtiği ilk kaynaktır. Bu sözcüğü bileşenlerine ayırarak ve ses-değeri benzerlerini arayarak inceledik. Bu sözcüğün olası anlamını bulmak için sözcüğü bileşenlerine ayırarak incelemek daha doğru olacaktır.
Sondaki ‘-gu’ sözcük-eki, fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve aygıt ismi yapan edat olarak eski Türkçe de görülmektedir. Bu ‘-gu’ eki, fiilden isim yapma eki olarak fiilin gösterdiği hareketi yapanı, olanı ve/veya yapılanı ifade eden isimler de yapmaktadır. Yani bu sözcük ekinin, zaman, yer (mekân), aygıt-ismi yaptığını ve fiilin gösterdiği hareketi isim yaptığını söyleyebiliriz.
Bu sözcüğü kökünün ‘dool-’ (‘doğul-’ = ‘doğma durumu‘/ ‘doğma hareketi’ bildiren) veya ‘do+’ (doğ (‘doğmak’ veya ‘halka’ anlamında) kullanılan sözcüğe ‘+ol-‘ (‘olmak’ fiili) sözcüğüne ‘-gu’ eki getirilerek yapıldığını söyleye biliriz. Bütün bunları dikkate aldığımızda, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde yazdığı ve bizim aynı ses değeri ile okuduğumuz bu sözcüğün ‘doğmuş olma hareketi ifadesinden türetilmiş bir isim olduğunu’ veya ‘dairesel veya halka olma hareketi ifadesi ve/veya ismi olarak kullanıldığı söylenebilir. Her iki durumda sözcüğün (yazarın yaşadığı dönemde) tek heceli kökü olan ‘do-‘ veya ‘do+’ sözcüğünün bugün ‘doğ-/doğ+’ seslendirdiğimiz sözcük olduğunu söylemek mümkündür. Bu sözcüğün kök anlamlarını görmek için sözlüklerde ‘doğmak’ sözcüğüne bakabilirsiniz. Ancak bu sözcük ile aynı kökten olduğunu düşündüğümüz ve tek başına yanına hiç bir ek almadan dilimizde yaşayan ‘doğ’ sözcüğü de vardır ve bu sözcük Anadolu’da halen bazı bölgelerde ‘çember’/ ‘halka’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Bu cümlede geçen dördüncü sözcük, yazarın ‘OÇCLU’ şeklinde yazdığı, (açılmış/birbirinden uzaklaşmış anlamında olduğunu düşündüğümüz) bugün ‘AÇILI’ şeklinde seslendirebileceğimiz sözcüktür. Bu sözcük Eski-Türkçe aynı anlama gelen aç- fiilinden evrilmiştir. Türk dilinde aynı kökten türetilmiş açılmak, açı, açacak, açılım, açılış, açtırmak, açık, açma gibi sözcükler de yaşamaktadır. Burada sözcük, “birbirine bitişik/yapışık haldeyken birbirinden koparak/ayrılarak uzaklaşmak” veya “içine/birbirine kapanmış durumdan veya belli bir noktadan ayrılarak uzaklaşmak” anlamında kullanılmıştır. Daha önce bulunulan konumdan uzaklaşmak anlamında da düşünülebilir. Örneğin; “suda yüzerken açılmak/açılmış olmak” gibi.
Bu cümlede geçen beşinci sözcük olan ‘GÖZÜ’ sözcüğünün kökü ‘GÖZ-‘, sözcük-eki ise ‘-Ü’ ekidir. (Direct Object Suffix for "the" This suffix (‑i /‑ı /‑u /‑ü) used with bare nouns which end in a consonant.)
Bu cümlede altıncı sözcük olan ÖLÇÜSÜ (ölç-ü-sü) sözcüğünü yazar ÖLÇSÜ olarak yazmış. Bu sözcüğün eki ‘-SÜ’ ve kökü ‘ÖLÇ-‘ / ‘ÖLÇ-Ü’ sözcüğüdür. Bu sözcük Orta-Türkçe ‘ölç-‘ (ölçmek) fiilinden türetilmiştir. Bu fiil Eski-Türkçe’de ‘ülgü’ (ölçü) olarak da görülmüştür ve Eski-Türkçe ‘ülüg’ (ölçülmüş hisse/hisse, pay/ölçülerek bölünmüş pay) sözcüğü ile kökteştir.
Bu cümlenin sondan ikinci sözcüğü ‘ALA’ sözcükleridir. Yazar bu sözcüğü ‘OLO’ şeklinde yazmıştır. Bu yazmayı incelediğimizde gördük ki, yazarın kullandığı pek çok sözcük aradan geçen yaklaşık 600 yıl içerisinde O/A ses değişimi yaşamıştır. Bu da Türkçenin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Örnekleri çoktur. Sözcük ‘kırmızı’, ‘kanat şeklinde yapı’, ‘gökteki kuşak/gök-kuşağı’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamlardan ‘kanat şeklinde yapı’ ve ‘kırmızı’ anlamı bu cümle içerisinde bütünlüğü bozmadan çalışmaktadır.
Bu cümlenin son kelimesi ‘ALAZ’ sözcüğüdür. Yazar bu sözcüğü ‘OLOZ’ şeklinde yazmıştır. Sözcüğün anlamı cümle ile de bütünlük sağlayan ‘alev’ anlamıdır.
Burada verdiğimiz sözlük linklerinde bazı sözcüklerin anlamlarını görmek için bunları sadece ‘-mek’, ‘-mak’ sözcük eki almış formunda bulabilirsiniz. Mesela, ‘ölçmek’ (ölç-mek), ‘doğmak’ (doğ-mak), ‘açılmak’ (açıl-mak), ‘olmak’ (ol-mak) sözcükleri bunlardandır.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
|
|
|
CİCOZU / CİCOZ-U |
|
ÇCOSU |
ÇCOSU |
68v Sayfasında sekiz sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 2. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "ÇCOSU" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "CİCOZU" şeklinde okuduk.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sekiz sözcüğün oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
SAYFA 68v “AL COF CİCOZ-U DOĞ+OL-GU AÇILI GÖZÜ ALA ALAZ” cümlesi
Orjinal yazılış şekli: “OLCOF ÇCOSU DOOLGU OÇCLU GÖSÜ ÖLÇSÜ OLO OLOZ”
Günümüzde aslına en yakın sözcükler seçilerek yazılsaydı:
“AL (kırmızı) COF (parlak) CİCOZ-U (bilyesi) DOĞ+OL-GU (halka olma hareketi) AÇILI+GÖZÜ+ÖLÇÜSÜ (açılma-uzaklaşma + gözü/bölmesi/boşluğu/bölgesi+ ölçüsü) ALA (kırmızılı/kanat şekilli/kuşaklı) ALAZ (alev)”
Günümüz diline açıklamalı çevirisi: “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.”
Yazar bu cümle ile; ‘kırmızı-parlak-bilye’ görünümündeki yapının ‘halka olma veya dairesel hareketi yaparak açıldığını (uzaklaştığını) ve açılma-gözü diye tabir ettiği açılmanın başlangıç ve uç noktaları arasındaki mesafeyi / boşluğu ‘göz/gözü’ olarak (yani iki uç arasındaki açıklığı) işaret ederek bu açılma gözü ölçüsünü (mesafesini) ‘kırmızı alev’ (kırmızı alev rengi olarak) veya ‘kanat şeklindeki yapıda’ alev olarak tanımlıyor. Bu cümlede yazarın, hem ‘kanat şeklinde alev’ hem de ‘kırmızı alev’ anlamına gelebilen “ALA ALAZ (OLO OLOZ)” sözcüklerini yazdığını görüyoruz. Ancak bu cümleden yazarın bu ‘kırmızı alev veya kırmızı renkli alev’ ile veya ‘kanat şeklinde alev’ ile açılma-uzaklaşma ‘gözü’ tabir ettiği boşluğu veya mesafeyi nasıl ölçtüğü hakkında bir bilgi yoktur. Kırmızı alev rengi veya ışığı ile veya kanat şeklinde alev ile bir mesafe ölçümü nasıl tayin ettiği hakkında bir fikrimiz olmasa da bu cümlenin içerisinde geçen sözcüklerin, Türkçe sözlüklerde nasıl açıklandığını gösteren sayfaları yandaki kolonda gösteriyoruz.
Bu cümlenin ifade ettiği anlamı günümüz diline şu şekilde çevirmiştik; “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.” Fakat bu cümlede geçen bir sözcük bu cümlenin açıkladığımız bu anlamını değiştirmektedir. Öyle ki, bu cümlede baştan üçüncü sırada geçen sözcüğün bugün ‘doğ-‘ (doğmak fiili kökünden) sözcük olabileceğini hesaba katarsak çevirimiz veya açıklamamız bir miktar değişerek şöyle olacaktır; “Kırmızı parlak bilyesi (veya bilyenin) doğma –hareketi açılma gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi/mesafesinin anlamında ‘gözü’) ölçüsü kırmızılı alev.”
Bu cümlede en başta geçen ve yazarın OLCOF olarak yazdığı sözcü OLCOP (al cop / al çöp) olarak okuyanlar olursa Türk dilinde bununda anlamı olduğunu söylemeliyim. Türkçede COP ve ÇÖP sözcükleri bu sözcüğe yanık-ses değeri ile ait edilebilir gibi görünse ve bu sözcüklerin her birisinin Türkçede anlamı olsa da, cümle bütünlüğü açısından incelediğimizde yazarın ‘COF’ yazdığını anlamak mümkün olmaktadır. Yazarın bir bileşik kelime olarak OLCOF şeklinde yazdığı bu sözcüğü bugün biz bileşik kelime olarak değil ayrı ayrı ve AL COF şeklinde yazabiliriz. Fakat bileşik kelime olarak yazılsa da yazılmasa da anlamda bir değişiklik olmayacaktır. Bununla birlikte bu sözcükleri sözlüklerimizde bileşik kelime olarak bulma şansınız yoktur. Çünkü bu el-yazması bu sözcüklerin bir arada bir bileşik kelime oluşturmuş halinin ilk olarak görüldüğü yazmadır. (En azından biz geçmişte bileşik sözcük olarak bu sözün yazıldığı bir kaynak bulamadık.) ‘AL’ sözcüğü ‘kırmızı’ anlamında kullanılmıştır. ‘COF’ sözcüğü ise unutulmaya yüz tutmuş olsa da Anadolu’da halen bazı bölgelerde işlek olarak kullanılmaktadır ve ‘parlak’, ’parlaklık (parlak olma)’, ‘gösteriş’, ‘gösterişli-olma’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yani yazarın ‘OLCOF’ olarak yazdığı ve bugün ‘AL COF’ olarak seslendirebileceğimiz sözcüğün anlamı ‘kırmızı-parlak’ veya ‘parlak-kırmızı’ anlamındadır.
Bu cümledeki ikinci sözcük olan ‘ÇCOSU’ ve ‘ÇCOŞU’ olarak okunabilen sözcüğün eki ‘-U’, kökü ise ‘ÇCOS-‘ sözcüğüdür ve Anadolu’da bu gün, bu sözcük halen bazı bölgesel ağızlarda ‘CİCOZ-’şeklinde yaşamaktadır.
Bu cümledeki üçüncü sözcük, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde bileşik olarak yazdığı sözcüktür. Bu sözcük de sözlüklerimizde bileşik kelime oluşturmuş hali ile yer almaz. Bu sözcüğün geçmişte başka bir yazılı kaynakta görülmediğini söyleyebiliriz. (En azından biz herhangi bir kaynakta bu sözcüğün geçtiğini tespit edemedik.) Yani, ATA el-yazması bu sözcüğün yazılı olarak geçtiği ilk kaynaktır. Bu sözcüğü bileşenlerine ayırarak ve ses-değeri benzerlerini arayarak inceledik. Bu sözcüğün olası anlamını bulmak için sözcüğü bileşenlerine ayırarak incelemek daha doğru olacaktır.
Sondaki ‘-gu’ sözcük-eki, fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve aygıt ismi yapan edat olarak eski Türkçe de görülmektedir. Bu ‘-gu’ eki, fiilden isim yapma eki olarak fiilin gösterdiği hareketi yapanı, olanı ve/veya yapılanı ifade eden isimler de yapmaktadır. Yani bu sözcük ekinin, zaman, yer (mekân), aygıt-ismi yaptığını ve fiilin gösterdiği hareketi isim yaptığını söyleyebiliriz.
Bu sözcüğü kökünün ‘dool-’ (‘doğul-’ = ‘doğma durumu‘/ ‘doğma hareketi’ bildiren) veya ‘do+’ (doğ (‘doğmak’ veya ‘halka’ anlamında) kullanılan sözcüğe ‘+ol-‘ (‘olmak’ fiili) sözcüğüne ‘-gu’ eki getirilerek yapıldığını söyleye biliriz. Bütün bunları dikkate aldığımızda, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde yazdığı ve bizim aynı ses değeri ile okuduğumuz bu sözcüğün ‘doğmuş olma hareketi ifadesinden türetilmiş bir isim olduğunu’ veya ‘dairesel veya halka olma hareketi ifadesi ve/veya ismi olarak kullanıldığı söylenebilir. Her iki durumda sözcüğün (yazarın yaşadığı dönemde) tek heceli kökü olan ‘do-‘ veya ‘do+’ sözcüğünün bugün ‘doğ-/doğ+’ seslendirdiğimiz sözcük olduğunu söylemek mümkündür. Bu sözcüğün kök anlamlarını görmek için sözlüklerde ‘doğmak’ sözcüğüne bakabilirsiniz. Ancak bu sözcük ile aynı kökten olduğunu düşündüğümüz ve tek başına yanına hiç bir ek almadan dilimizde yaşayan ‘doğ’ sözcüğü de vardır ve bu sözcük Anadolu’da halen bazı bölgelerde ‘çember’/ ‘halka’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Bu cümlede geçen dördüncü sözcük, yazarın ‘OÇCLU’ şeklinde yazdığı, (açılmış/birbirinden uzaklaşmış anlamında olduğunu düşündüğümüz) bugün ‘AÇILI’ şeklinde seslendirebileceğimiz sözcüktür. Bu sözcük Eski-Türkçe aynı anlama gelen aç- fiilinden evrilmiştir. Türk dilinde aynı kökten türetilmiş açılmak, açı, açacak, açılım, açılış, açtırmak, açık, açma gibi sözcükler de yaşamaktadır. Burada sözcük, “birbirine bitişik/yapışık haldeyken birbirinden koparak/ayrılarak uzaklaşmak” veya “içine/birbirine kapanmış durumdan veya belli bir noktadan ayrılarak uzaklaşmak” anlamında kullanılmıştır. Daha önce bulunulan konumdan uzaklaşmak anlamında da düşünülebilir. Örneğin; “suda yüzerken açılmak/açılmış olmak” gibi.
Bu cümlede geçen beşinci sözcük olan ‘GÖZÜ’ sözcüğünün kökü ‘GÖZ-‘, sözcük-eki ise ‘-Ü’ ekidir. (Direct Object Suffix for "the" This suffix (‑i /‑ı /‑u /‑ü) used with bare nouns which end in a consonant.)
Bu cümlede altıncı sözcük olan ÖLÇÜSÜ (ölç-ü-sü) sözcüğünü yazar ÖLÇSÜ olarak yazmış. Bu sözcüğün eki ‘-SÜ’ ve kökü ‘ÖLÇ-‘ / ‘ÖLÇ-Ü’ sözcüğüdür. Bu sözcük Orta-Türkçe ‘ölç-‘ (ölçmek) fiilinden türetilmiştir. Bu fiil Eski-Türkçe’de ‘ülgü’ (ölçü) olarak da görülmüştür ve Eski-Türkçe ‘ülüg’ (ölçülmüş hisse/hisse, pay/ölçülerek bölünmüş pay) sözcüğü ile kökteştir.
Bu cümlenin sondan ikinci sözcüğü ‘ALA’ sözcükleridir. Yazar bu sözcüğü ‘OLO’ şeklinde yazmıştır. Bu yazmayı incelediğimizde gördük ki, yazarın kullandığı pek çok sözcük aradan geçen yaklaşık 600 yıl içerisinde O/A ses değişimi yaşamıştır. Bu da Türkçenin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Örnekleri çoktur. Sözcük ‘kırmızı’, ‘kanat şeklinde yapı’, ‘gökteki kuşak/gök-kuşağı’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamlardan ‘kanat şeklinde yapı’ ve ‘kırmızı’ anlamı bu cümle içerisinde bütünlüğü bozmadan çalışmaktadır.
Bu cümlenin son kelimesi ‘ALAZ’ sözcüğüdür. Yazar bu sözcüğü ‘OLOZ’ şeklinde yazmıştır. Sözcüğün anlamı cümle ile de bütünlük sağlayan ‘alev’ anlamıdır.
Burada verdiğimiz sözlük linklerinde bazı sözcüklerin anlamlarını görmek için bunları sadece ‘-mek’, ‘-mak’ sözcük eki almış formunda bulabilirsiniz. Mesela, ‘ölçmek’ (ölç-mek), ‘doğmak’ (doğ-mak), ‘açılmak’ (açıl-mak), ‘olmak’ (ol-mak) sözcükleri bunlardandır.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
|
|
|
AL COF / AL+COF |
|
OLCOF |
OLCOF |
68v Sayfasında sekiz sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 1. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "OLCOF" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "AL COF" şeklinde okuduk.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sekiz sözcüğün oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Zaten biz bunu yaparken, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
SAYFA 68v “AL COF CİCOZ-U DOĞ+OL-GU AÇILI GÖZÜ ALA ALAZ” cümlesi
Orjinal yazılış şekli: “OLCOF ÇCOSU DOOLGU OÇCLU GÖSÜ ÖLÇSÜ OLO OLOZ”.
Günümüzde aslına en yakın sözcükler seçilerek yazılsaydı:
“AL (kırmızı) COF (parlak) CİCOZ-U (bilyesi) DOĞ+OL-GU (halka olma hareketi) AÇILI+GÖZÜ+ÖLÇÜSÜ (açılma-uzaklaşma + gözü/bölmesi/boşluğu/bölgesi+ ölçüsü) ALA (kırmızılı/kanat şekilli/kuşaklı) ALAZ (alev)”
Günümüz diline açıklamalı çevirisi: “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.”
Yazar bu cümle ile; ‘kırmızı-parlak-bilye’ görünümündeki yapının ‘halka olma veya dairesel hareketi yaparak açıldığını (uzaklaştığını) ve açılma-gözü diye tabir ettiği açılmanın başlangıç ve uç noktaları arasındaki mesafeyi / boşluğu ‘göz/gözü’ olarak (yani iki uç arasındaki açıklığı) işaret ederek bu açılma gözü ölçüsünü (mesafesini) ‘kırmızı alev’ (kırmızı alev rengi olarak) veya ‘kanat şeklindeki yapıda’ alev olarak tanımlıyor. Bu cümlede yazarın, hem ‘kanat şeklinde alev’ hem de ‘kırmızı alev’ anlamına gelebilen “ALA ALAZ (OLO OLOZ)” sözcüklerini yazdığını görüyoruz. Ancak bu cümleden yazarın bu ‘kırmızı alev veya kırmızı renkli alev’ ile veya ‘kanat şeklinde alev’ ile açılma-uzaklaşma ‘gözü’ tabir ettiği boşluğu veya mesafeyi nasıl ölçtüğü hakkında bir bilgi yoktur. Kırmızı alev rengi veya ışığı ile veya kanat şeklinde alev ile bir mesafe ölçümü nasıl tayin ettiği hakkında bir fikrimiz olmasa da bu cümlenin içerisinde geçen sözcüklerin, Türkçe sözlüklerde nasıl açıklandığını gösteren sayfaları yandaki kolonda gösteriyoruz.
Bu cümlenin ifade ettiği anlamı günümüz diline şu şekilde çevirmiştik; “Kırmızı parlak bilyesinin halka-olma-hareketi (dairesel hareketi) açılma (merkezden uzaklaşma) gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi) ölçüsü kırmızılı alev.” Fakat bu cümlede geçen bir sözcük bu cümlenin açıkladığımız bu anlamını değiştirmektedir. Öyle ki, bu cümlede baştan üçüncü sırada geçen sözcüğün bugün ‘doğ-‘ (doğmak fiili kökünden) sözcük olabileceğini hesaba katarsak çevirimiz veya açıklamamız bir miktar değişerek şöyle olacaktır; “Kırmızı parlak bilyesi (veya bilyenin) doğma –hareketi açılma gözü/gözünün (boşluğu/bölmesi/mesafesinin anlamında ‘gözü’) ölçüsü kırmızılı alev.”
Bu cümlede en başta geçen ve yazarın OLCOF olarak yazdığı sözcü OLCOP (al cop / al çöp) olarak okuyanlar olursa Türk dilinde bununda anlamı olduğunu söylemeliyim. Türkçede COP ve ÇÖP sözcükleri bu sözcüğe yanık-ses değeri ile ait edilebilir gibi görünse ve bu sözcüklerin her birisinin Türkçede anlamı olsa da, cümle bütünlüğü açısından incelediğimizde yazarın ‘COF’ yazdığını anlamak mümkün olmaktadır. Yazarın bir bileşik kelime olarak OLCOF şeklinde yazdığı bu sözcüğü bugün biz bileşik kelime olarak değil ayrı ayrı ve AL COF şeklinde yazabiliriz. Fakat bileşik kelime olarak yazılsa da yazılmasa da anlamda bir değişiklik olmayacaktır. Bununla birlikte bu sözcükleri sözlüklerimizde bileşik kelime olarak bulma şansınız yoktur. Çünkü bu el-yazması bu sözcüklerin bir arada bir bileşik kelime oluşturmuş halinin ilk olarak görüldüğü yazmadır. (En azından biz geçmişte bileşik sözcük olarak bu sözün yazıldığı bir kaynak bulamadık.) ‘AL’ sözcüğü ‘kırmızı’ anlamında kullanılmıştır. ‘COF’ sözcüğü ise unutulmaya yüz tutmuş olsa da Anadolu’da halen bazı bölgelerde işlek olarak kullanılmaktadır ve ‘parlak’, ’parlaklık (parlak olma)’, ‘gösteriş’, ‘gösterişli-olma’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yani yazarın ‘OLCOF’ olarak yazdığı ve bugün ‘AL COF’ olarak seslendirebileceğimiz sözcüğün anlamı ‘kırmızı-parlak’ veya ‘parlak-kırmızı’ anlamındadır.
Bu cümledeki ikinci sözcük olan ‘ÇCOSU’ ve ‘ÇCOŞU’ olarak okunabilen sözcüğün eki ‘-U’, kökü ise ‘ÇCOS-‘ sözcüğüdür ve Anadolu’da bu gün, bu sözcük halen bazı bölgesel ağızlarda ‘CİCOZ-’şeklinde yaşamaktadır.
Bu cümledeki üçüncü sözcük, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde bileşik olarak yazdığı sözcüktür. Bu sözcük de sözlüklerimizde bileşik kelime oluşturmuş hali ile yer almaz. Bu sözcüğün geçmişte başka bir yazılı kaynakta görülmediğini söyleyebiliriz. (En azından biz herhangi bir kaynakta bu sözcüğün geçtiğini tespit edemedik.) Yani, ATA el-yazması bu sözcüğün yazılı olarak geçtiği ilk kaynaktır. Bu sözcüğü bileşenlerine ayırarak ve ses-değeri benzerlerini arayarak inceledik. Bu sözcüğün olası anlamını bulmak için sözcüğü bileşenlerine ayırarak incelemek daha doğru olacaktır.
Sondaki ‘-gu’ sözcük-eki, fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve aygıt ismi yapan edat olarak eski Türkçe de görülmektedir. Bu ‘-gu’ eki, fiilden isim yapma eki olarak fiilin gösterdiği hareketi yapanı, olanı ve/veya yapılanı ifade eden isimler de yapmaktadır. Yani bu sözcük ekinin, zaman, yer (mekân), aygıt-ismi yaptığını ve fiilin gösterdiği hareketi isim yaptığını söyleyebiliriz.
Bu sözcüğü kökünün ‘dool-’ (‘doğul-’ = ‘doğma durumu‘/ ‘doğma hareketi’ bildiren) veya ‘do+’ (doğ (‘doğmak’ veya ‘halka’ anlamında) kullanılan sözcüğe ‘+ol-‘ (‘olmak’ fiili) sözcüğüne ‘-gu’ eki getirilerek yapıldığını söyleye biliriz. Bütün bunları dikkate aldığımızda, yazarın ‘DOOLGU’ şeklinde yazdığı ve bizim aynı ses değeri ile okuduğumuz bu sözcüğün ‘doğmuş olma hareketi ifadesinden türetilmiş bir isim olduğunu’ veya ‘dairesel veya halka olma hareketi ifadesi ve/veya ismi olarak kullanıldığı söylenebilir. Her iki durumda sözcüğün (yazarın yaşadığı dönemde) tek heceli kökü olan ‘do-‘ veya ‘do+’ sözcüğünün bugün ‘doğ-/doğ+’ seslendirdiğimiz sözcük olduğunu söylemek mümkündür. Bu sözcüğün kök anlamlarını görmek için sözlüklerde ‘doğmak’ sözcüğüne bakabilirsiniz. Ancak bu sözcük ile aynı kökten olduğunu düşündüğümüz ve tek başına yanına hiç bir ek almadan dilimizde yaşayan ‘doğ’ sözcüğü de vardır ve bu sözcük Anadolu’da halen bazı bölgelerde ‘çember’/ ‘halka’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Bu cümlede geçen dördüncü sözcük, yazarın ‘OÇCLU’ şeklinde yazdığı, (açılmış/birbirinden uzaklaşmış anlamında olduğunu düşündüğümüz) bugün ‘AÇILI’ şeklinde seslendirebileceğimiz sözcüktür. Bu sözcük Eski-Türkçe aynı anlama gelen aç- fiilinden evrilmiştir. Türk dilinde aynı kökten türetilmiş açılmak, açı, açacak, açılım, açılış, açtırmak, açık, açma gibi sözcükler de yaşamaktadır. Burada sözcük, “birbirine bitişik/yapışık haldeyken birbirinden koparak/ayrılarak uzaklaşmak” veya “içine/birbirine kapanmış durumdan veya belli bir noktadan ayrılarak uzaklaşmak” anlamında kullanılmıştır. Daha önce bulunulan konumdan uzaklaşmak anlamında da düşünülebilir. Örneğin; “suda yüzerken açılmak/açılmış olmak” gibi.
Bu cümlede geçen beşinci sözcük olan ‘GÖZÜ’ sözcüğünün kökü ‘GÖZ-‘, sözcük-eki ise ‘-Ü’ ekidir. (Direct Object Suffix for "the" This suffix (‑i /‑ı /‑u /‑ü) used with bare nouns which end in a consonant.)
Bu cümlede altıncı sözcük olan ÖLÇÜSÜ (ölç-ü-sü) sözcüğünü yazar ÖLÇSÜ olarak yazmış. Bu sözcüğün eki ‘-SÜ’ ve kökü ‘ÖLÇ-‘ / ‘ÖLÇ-Ü’ sözcüğüdür. Bu sözcük Orta-Türkçe ‘ölç-‘ (ölçmek) fiilinden türetilmiştir. Bu fiil Eski-Türkçe’de ‘ülgü’ (ölçü) olarak da görülmüştür ve Eski-Türkçe ‘ülüg’ (ölçülmüş hisse/hisse, pay/ölçülerek bölünmüş pay) sözcüğü ile kökteştir.
Bu cümlenin sondan ikinci sözcüğü ‘ALA’ sözcükleridir. Yazar bu sözcüğü ‘OLO’ şeklinde yazmıştır. Bu yazmayı incelediğimizde gördük ki, yazarın kullandığı pek çok sözcük aradan geçen yaklaşık 600 yıl içerisinde O/A ses değişimi yaşamıştır. Bu da Türkçenin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Örnekleri çoktur. Sözcük ‘kırmızı’, ‘kanat şeklinde yapı’, ‘gökteki kuşak/gök-kuşağı’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamlardan ‘kanat şeklinde yapı’ ve ‘kırmızı’ anlamı bu cümle içerisinde bütünlüğü bozmadan çalışmaktadır.
Bu cümlenin son kelimesi ‘ALAZ’ sözcüğüdür. Yazar bu sözcüğü ‘OLOZ’ şeklinde yazmıştır. Sözcüğün anlamı cümle ile de bütünlük sağlayan ‘alev’ anlamıdır.
Burada verdiğimiz sözlük linklerinde bazı sözcüklerin anlamlarını görmek için bunları sadece ‘-mek’, ‘-mak’ sözcük eki almış formunda bulabilirsiniz. Mesela, ‘ölçmek’ (ölç-mek), ‘doğmak’ (doğ-mak), ‘açılmak’ (açıl-mak), ‘olmak’ (ol-mak) sözcükleri bunlardandır.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
|
|
|
ÖLÇÜŞ |
|
ÖLÇÜŞ |
ÖLÇÜŞ |
Yandaki görselde 4 numarası ile işaretlediğimiz sözcüktür ve bu el-yazmasında 68v sayfasında geçmektedir. Bu sözcük "ÖLÇÜŞ" olarak okunur şekilde yazılmış. Bugün bu sözcüğü aynen hiçbir değişiklik olmadan sözcük kökü ve eki ile yine de "ÖLÇÜŞ" ('ölçmek' fiilinin 'ölç-' köküne '-üş' sözcük eki getirilerek yapılmış) şeklinde yazıyoruz.
Sözcüğün hangi anlamda kullanıldığını daha iyi anlamak için cümle içerisinde görelim.
SAYFA 68v ‘UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ’ cümlesinin,
bu sayfada yazılış şekli: “USAIIX OX ÇİL ÖLÇÜŞ” -veya- “USAĞX OX-ÇİL/-ÇIL ÖLÇÜŞ” okunabiliyor.
Günümüzde aslına yakın sözcükler seçilerek yazılsaydı:
“UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ / UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ / UZA-Y-IK (uzatılmış/uza-ık/uzaktaki/uza/uzay-ık) OK ÇİL ÖLÇÜŞ”
Adeta bir 'galaksi' çizimine benzeyen ve bu sebeple 'galaksi sayfası' olarak anabileceğimiz 68v sayfasında dört kelimeden oluşan bir cümle veya bir teknik tanımlama yapan başlık niteliğindeki (yandaki görselde işaretlenmiş olduğu gibi) yazılar okunmuştur;
"USAIIX OX-ÇIL ÖLÇÜŞ", veya "USAĞK (uza-y-ık)/USAIIX (uzak) OX -ÇIL/ÇİL ÖLÇÜŞ" olarak yazılmış bu teknik tanımlama tarafımızdan "UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ", veya "UZAĞIK (uzayan/uzatılmış) OK-ÇUL/+ÇİL ÖLÇÜŞ"
Bu cümlenin tam olarak ne anlattığını anlamak için burada geçen '-ÇIL/+ÇİL' sözcüğü ve 'OK' sözcüğünün anlam içeriğini iyi incelemek ve cümle bütünlüğü içerisinde bu dört sözcüğü birlikte değerlendirmek çok önemlidir.
Burada OX (OK) sözcüğü anlamı İngilizcede karşılığı 'arrow' olan sözcük karşılığı kullanılmış değildir. Yazar burada 'OX (ok)' sözcüğünü 'bir teknik/matematiksel terim' olarak kullanılmıştır. Ok sözcüğünün muhtelif anlamları vardır. Buna ilaveten 'OK' sözcüğü 'çap' sözcüğü eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır. Ya da, 'OK' sözcüğünün anlamlarından birisi kısaca 'ÇAP' sözcüğü ile ifade edilmektedir. Bu sebeple hem 'OK' hem 'ÇAP' sözcüğünün sözlüklerde gösterilen anlamlarına bakmanız yazarın burada neyi kastettiği hakkında daha doğru bilgi edinmenizi sağlayacaktır. Yazar da zaten teknik bir ölçüm ifade eder şekilde bu sözcüğü kullanmıştır. Çap (ok) sözcüğünün bazı anlamları şunlardır: 1- "Bir çemberin özeğinden geçen bir doğrunun çemberi kestiği iki nokta arasındaki uzaklık." 2- En, boy, mesafe (iki nokta arasındaki mesafe), eğri, çap. 3- "Bir çemberde özeğinden geçen bir kiriş ve bu kirişin uzunluğu." "iki noktadan geçen (ve düz bir hiza almayı sağlayan) doğrusal çizgi" anlamında kullanılmıştır.
Bu cümlede geçen üçüncü sözcük ikinciden biraz ayrık yazılmış. Ancak yazarın kelime eklerini bazen özellikle ayrı yazdığını ve bunu yaparken cümlelere birden çok anlam vermeyi amaçladığını söylemiş ve çok sayıda örnekleri ile de bu durumu göstererek kanıtlamıştık.
Bu sebeple burada üçüncü sözcüğü bir öncekinin eki gibi ve aynı zamanda ayrı bir sözcük olarak da değerlendireceğiz.
Bu sözcük bir ek ise (-çıl/-çil) bu durumda kendisinden önceki sözcük ile birlikte bu OX-ÇIL (okçul) sözcüğünü oluşturacak. Bu durumda sözcük kökü 'OK' ve sözcük eki '-çıl' ise (-cıl/-cil; -cul/-cül; -çıl/-çil; -çul/-çül) 'isimden isim yapan bir yapım eki olarak benzetme, örnekleme fonksiyonlu verecek şekilde kullanılmıştır. Bizim bugün 'OK' olarak seslendirdiğimiz için sözcük ekini de ses uyumuna göre OK-ÇUL' şeklinde kullanabileceğimiz sözcüğü, yaklaşık 600 sene önce 'OX-' seslendirdiği kök ile kendi kullandığı lehçenin (veya karışık lehçenin) ses uyumu içerisinde 'OX-ÇIL' şeklinde (aynı anlamda - aynı sözcüğün geçmiş ses-değeri içinde) kullanmıştır. Eski Türk dilinde bir de '-çil' eki vardır ve bu da 'çokluk bildiren sıfat edatı' olarak işlev görmektedir.
Yok eğer bu sözcüğü yazar ayrı sözcük olarak yazmış, yani, ikinci ve üçüncü sözcükleri birleştirmemiş diyecekseniz, biz de cümleyi her iki farklı okunuşu ile bugünkü dilimize çevire biliriz. Bu durumda bunu bir ek olarak değil de ayrı bir sözcük olarak kabul edelim. Öyle ise üçüncü sözcük 'çil' sözcüğüdür. Bu sözcük bugün nasıl yazılıyorsa anlaşılan 600 sene önce yazar tarafından aynı ses-değeri ile 'ÇİL' ve/veya 'ÇİİL' okunacak şekilde yazmıştır. 'ÇİL' sözcüğü, "aynada oluşan/beliren leke/noktacık", "yüzde, deride veya herhangi bir yüzeyde beliren noktacık/leke/iz/benek", "noktacık veya noktalar", "iz", "aynadaki iz" gibi anlamlara gelmektedir.
Teknik bir tanımlama yaptığı anlaşılan dört sözcükten oluşan bu cümledeki son sözcük 'ÖLÇÜŞ' sözcüğüdür. Bu sözcüğün de yazılışı aradan geçen yaklaşık 600 senede hiç değişmemiş. Bu sözcüğün kökü 'ÖLÇ-' ve eki '-ÜŞ' sözcüğüdür. Bu sözcüğün anlamını sözlüklerde görmek isterseniz bu sözcüğü '-mek' eki ile (ölçmek/ölç-mek) sözlüklerde aramalısınız. [The suffixes “-mek/-mak”: these are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. (Fiilden isim yapma ekleri olarak bilinen '-mak / -mek' ekleri, fiil kök veya gövdelerinden isim yapan (hareket isimleri yapman) eklerdir. Bu -mek/-mak ekleri bütün fiillerden isim yapabilirler. Bu ek mastar da yapabilir ve fiilin gösterdiği işi dâimî (sürekli) yapan isimler oluştururlar.)] 'ÖLÇ-ÜŞ' (ölçmek) sözcüğünün sonundaki '-ÜŞ' eki fiilden isim yapma eki olarak bilinirler ve/veya 'isim-fiil-mastar' eki olarak anılırlar. Bu sözcük-eki (-ış, -iş, -uş, -üş) istisnasız bütün fiil kök veya gövdelerine getirilebilir.
Bu açıklamalardan sonra cümlemize tekrar bakalım. Bu cümle,
"USAIIX OX-ÇIL ÖLÇÜŞ", "USAIIX OX-ÇİL ÖLÇÜŞ", "USAIIX OX ÇİL ÖLÇÜŞ" veya "USAĞX (uzayık/uza/uza+ek/uzaydaki)/USAIIX (uzak) OX -ÇIL/ÇİL ÖLÇÜŞ" cümlesidir.
Aslında bunların her birisinin anlamını bugünkü dilimize çevirdiğimizde aralarında ifade ettiği teknik ölçüm açısından fazlaca bir fark olmadığı görülse de özellikle 'ÇİL-/-ÇİL/-ÇIL' seslendirilebilen sözcük sebebi ile anlamda bazı değişiklikler olmaktadır.
Bu cümledeki farklı okunan kelimeleri dikkate alarak, onu ifade ettiği anlam içeriğini yansıtacak şekilde bugünkü dilimize çevirecek olsak cümlenin anlamı şunlardan birisi veya birkaçı olabilir;
1- "Uzaktakine düz bir hat/hiza alarak ölçüm yapmak" (UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ).
2- "Uzak çap noktası ölçümü" (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
3- "uzun-mesafe çapın aynada yansıyan nokta yardımı ile (yüzeydeki noktayla) ölçülmek" (UZAYIK / UZAĞI (uzak/uzamış/uzun/uza mesafe) OK (çap) ÇİL ÖLÇÜŞ"),
4- "Uza (uzaydaki) ok (düz hat/hiza ile) noktayı ölçüş", (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
5- "Uza (uzaydaki) ok (çapı/yayı) aynadaki lekeyle/noktayla ölçüş", (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
Yazar bunlardan birisini veya birkaçını aynı cümle ile kastetmiş olabilir. Burada uzayda bulunan veya çok uzak mesafede olan bir noktanın, çapın/yayın veya iki nokta arasındaki uzak mesafenin bir ok hizası ile veya bir aynada yansıyan nokta yardımı ile ölçmekten bahsediyor.
Yazar daha önce 'ÖLÇ-' yerine 'ÖYÇ-' (öyçü-)sözcük kökünü kullandığı cümleleri analiz etmiştik. Yazarın bunların her ikisini ('ölçmek' anlamında sözcükler türetmiş şekilde) çok farklı sayfalarda çok farklı türeme sözcükler şeklinde kullandığını gördük. Bu da yazarın bazı sözcükleri kendi diline farklı lehçelerden olmakla katmış/alıntılamış olabileceğini gösteriyor. Eğer yazar bu sözcükleri doğal olarak ve alıntıladığı şeklini değiştirmeden kullanmıyorsa, yani, o bilinçli şekilde farklı şiveleri yansıtacak şekilde kullanıyorsa onun neden böyle yaptığı anlaşılabilir. Çünkü yazar bu el-yazmasında kodlama ve sözcük oyunları yapmaktadır. Kendisinin amaçlarından birisi yazmanın kolay okunmamasını sağlamaktır. Kendisinin bir diğer amacı ise bir cümleye birden çok anlam verebileceği sözcükleri seçerek kullanmaktır. Sanıyoruz ki, kendisi bu işlemi yazmayı okuması için gönderdiği özel alıcıya kendi zekasını ifade etmek veya yazmayı bu özel okuyucu (veya birkaç okuyucu) için okuması-eğlenceli kılmaktır. Bu çıkarımları yapmamızın sebebi sadece bu cümleye veya dört adet sözcüğe bağlı değildir. Biz okuduğumuz çok sayıda cümlelerde bu anlattığımız konunun çeşitli örneklerini gördük. Yazarın her sayfadan en az 2 adet birbirinin eşiti kopyalar hazırlayarak bunlardan birisini kendisinde tutuğunu ve diğerini belli bir adrese ulak ile gönderdiğini söyleye biliriz. Çünkü kendisinin yazmada bir ulaktan bahsettiği bölümleri okuduk.
|
|
|
ÇİL / ÇIL / -ÇIL / -ÇİL |
|
ÇİL / ÇIL / -ÇIL / -ÇİL |
ÇİL / ÇIL / -ÇIL / -ÇİL |
Yandaki görselde 3 numarası ile işaretlediğimiz sözcüktür. Bu sözcük "ÇIL" ve "ÇİL" olarak okunur şekilde sayfa 68v'de yazılmış. Her iki okunuş şeklinin Türkçede anlamları farklıdır. Bunlar farklı sözcükler. Ancak yazarın kullandığı alfabe her iki türlü okuma olanağı sunuyor. Yazarın bu alfabeyi kullanma amacı özel. Yazar aynen bu şekilde tek tip yazdığı halde farklı okunur sözcükler yaratmak istemişti. Aynı zamanda Türkçede ayını ses değerlerine sahip "-ÇIL", "-ÇİL" sözcük-ekleri de vardır. Şimdi bunların tamamının hangi anlamlara geldiğine bakalım. Üstelik bunların geçtiği cümle içerisinde nasıl kullanıldığını da görelim.
SAYFA 68v ‘UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ’ cümlesi
Orjinal yazılış şekli: “USAIIX OX ÇİL/-ÇIL ÖLÇÜŞ” -veya- “USAĞX OX-ÇİL/-ÇIL ÖLÇÜŞ”
Günümüzde kullandığımız sözcükler ile aslına yakın yazılsaydı:
“UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ / UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ / UZA-Y-IK (uzatılmış/uza-ık/uzaktaki/uza/uzay-ık) OK ÇİL ÖLÇÜŞ” olarak yazıla bilecekti.
Adeta bir 'galaksi' çizimine benzeyen ve bu sebeple 'galaksi sayfası' olarak anabileceğimiz 68v sayfasında dört kelimeden oluşan bir cümle veya bir teknik tanımlama yapan başlık niteliğindeki (yandaki görselde işaretlenmiş olduğu gibi) yazılar okunmuştur;
"USAIIX OX-ÇIL ÖLÇÜŞ", veya "USAĞK (uza-y-ık)/USAIIX (uzak) OX -ÇIL/ÇİL ÖLÇÜŞ" olarak yazılmış bu teknik tanımlama tarafımızdan "UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ", veya "UZAĞIK (uzayan/uzatılmış) OK-ÇUL/+ÇİL ÖLÇÜŞ"
Bu cümlenin tam olarak ne anlattığını anlamak için burada geçen '-ÇIL/+ÇİL' sözcüğü ve 'OK' sözcüğünün anlam içeriğini iyi incelemek ve cümle bütünlüğü içerisinde bu dört sözcüğü birlikte değerlendirmek çok önemlidir.
Burada OX (OK) sözcüğü anlamı İngilizcede karşılığı 'arrow' olan sözcük karşılığı kullanılmış değildir. Yazar burada 'OX (ok)' sözcüğünü 'bir teknik/matematiksel terim' olarak kullanılmıştır. Ok sözcüğünün muhtelif anlamları vardır. Buna ilaveten 'OK' sözcüğü 'çap' sözcüğü eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır. Ya da, 'OK' sözcüğünün anlamlarından birisi kısaca 'ÇAP' sözcüğü ile ifade edilmektedir. Bu sebeple hem 'OK' hem 'ÇAP' sözcüğünün sözlüklerde gösterilen anlamlarına bakmanız yazarın burada neyi kastettiği hakkında daha doğru bilgi edinmenizi sağlayacaktır. Yazar da zaten teknik bir ölçüm ifade eder şekilde bu sözcüğü kullanmıştır. Çap (ok) sözcüğünün bazı anlamları şunlardır: 1- "Bir çemberin özeğinden geçen bir doğrunun çemberi kestiği iki nokta arasındaki uzaklık." 2- En, boy, mesafe (iki nokta arasındaki mesafe), eğri, çap. 3- "Bir çemberde özeğinden geçen bir kiriş ve bu kirişin uzunluğu." "iki noktadan geçen (ve düz bir hiza almayı sağlayan) doğrusal çizgi" anlamında kullanılmıştır.
Bu cümlede geçen üçüncü sözcük ikinciden biraz ayrık yazılmış. Ancak yazarın kelime eklerini bazen özellikle ayrı yazdığını ve bunu yaparken cümlelere birden çok anlam vermeyi amaçladığını söylemiş ve çok sayıda örnekleri ile de bu durumu göstererek kanıtlamıştık.
Bu sebeple burada üçüncü sözcüğü bir öncekinin eki gibi ve aynı zamanda ayrı bir sözcük olarak da değerlendireceğiz.
Bu sözcük bir ek ise (-çıl/-çil) bu durumda kendisinden önceki sözcük ile birlikte bu OX-ÇIL (okçul) sözcüğünü oluşturacak. Bu durumda sözcük kökü 'OK' ve sözcük eki '-çıl' ise (-cıl/-cil; -cul/-cül; -çıl/-çil; -çul/-çül) 'isimden isim yapan bir yapım eki olarak benzetme, örnekleme fonksiyonlu verecek şekilde kullanılmıştır. Bizim bugün 'OK' olarak seslendirdiğimiz için sözcük ekini de ses uyumuna göre OK-ÇUL' şeklinde kullanabileceğimiz sözcüğü, yaklaşık 600 sene önce 'OX-' seslendirdiği kök ile kendi kullandığı lehçenin (veya karışık lehçenin) ses uyumu içerisinde 'OX-ÇIL' şeklinde (aynı anlamda - aynı sözcüğün geçmiş ses-değeri içinde) kullanmıştır. Eski Türk dilinde bir de '-çil' eki vardır ve bu da 'çokluk bildiren sıfat edatı' olarak işlev görmektedir.
Yok eğer bu sözcüğü yazar ayrı sözcük olarak yazmış, yani, ikinci ve üçüncü sözcükleri birleştirmemiş diyecekseniz, biz de cümleyi her iki farklı okunuşu ile bugünkü dilimize çevire biliriz. Bu durumda bunu bir ek olarak değil de ayrı bir sözcük olarak kabul edelim. Öyle ise üçüncü sözcük 'çil' sözcüğüdür. Bu sözcük bugün nasıl yazılıyorsa anlaşılan 600 sene önce yazar tarafından aynı ses-değeri ile 'ÇİL' ve/veya 'ÇİİL' okunacak şekilde yazmıştır. 'ÇİL' sözcüğü, "aynada oluşan/beliren leke/noktacık", "yüzde, deride veya herhangi bir yüzeyde beliren noktacık/leke/iz/benek", "noktacık veya noktalar", "iz", "aynadaki iz" gibi anlamlara gelmektedir.
Teknik bir tanımlama yaptığı anlaşılan dört sözcükten oluşan bu cümledeki son sözcük 'ÖLÇÜŞ' sözcüğüdür. Bu sözcüğün de yazılışı aradan geçen yaklaşık 600 senede hiç değişmemiş. Bu sözcüğün kökü 'ÖLÇ-' ve eki '-ÜŞ' sözcüğüdür. Bu sözcüğün anlamını sözlüklerde görmek isterseniz bu sözcüğü '-mek' eki ile (ölçmek/ölç-mek) sözlüklerde aramalısınız. [The suffixes “-mek/-mak”: these are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. (Fiilden isim yapma ekleri olarak bilinen '-mak / -mek' ekleri, fiil kök veya gövdelerinden isim yapan (hareket isimleri yapman) eklerdir. Bu -mek/-mak ekleri bütün fiillerden isim yapabilirler. Bu ek mastar da yapabilir ve fiilin gösterdiği işi dâimî (sürekli) yapan isimler oluştururlar.)] 'ÖLÇ-ÜŞ' (ölçmek) sözcüğünün sonundaki '-ÜŞ' eki fiilden isim yapma eki olarak bilinirler ve/veya 'isim-fiil-mastar' eki olarak anılırlar. Bu sözcük-eki (-ış, -iş, -uş, -üş) istisnasız bütün fiil kök veya gövdelerine getirilebilir.
Bu açıklamalardan sonra cümlemize tekrar bakalım. Bu cümle,
"USAIIX OX-ÇIL ÖLÇÜŞ", "USAIIX OX-ÇİL ÖLÇÜŞ", "USAIIX OX ÇİL ÖLÇÜŞ" veya "USAĞX (uzayık/uza/uza+ek/uzaydaki)/USAIIX (uzak) OX -ÇIL/ÇİL ÖLÇÜŞ" cümlesidir.
Aslında bunların her birisinin anlamını bugünkü dilimize çevirdiğimizde aralarında ifade ettiği teknik ölçüm açısından fazlaca bir fark olmadığı görülse de özellikle 'ÇİL-/-ÇİL/-ÇIL' seslendirilebilen sözcük sebebi ile anlamda bazı değişiklikler olmaktadır.
Bu cümledeki farklı okunan kelimeleri dikkate alarak, onu ifade ettiği anlam içeriğini yansıtacak şekilde bugünkü dilimize çevirecek olsak cümlenin anlamı şunlardan birisi veya birkaçı olabilir;
1- "Uzaktakine düz bir hat/hiza alarak ölçüm yapmak" (UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ).
2- "Uzak çap noktası ölçümü" (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
3- "uzun-mesafe çapın aynada yansıyan nokta yardımı ile (yüzeydeki noktayla) ölçülmek" (UZAYIK / UZAĞI (uzak/uzamış/uzun/uza mesafe) OK (çap) ÇİL ÖLÇÜŞ"),
4- "Uza (uzaydaki) ok (düz hat/hiza ile) noktayı ölçüş", (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
5- "Uza (uzaydaki) ok (çapı/yayı) aynadaki lekeyle/noktayla ölçüş", (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
Yazar bunlardan birisini veya birkaçını aynı cümle ile kastetmiş olabilir. Burada uzayda bulunan veya çok uzak mesafede olan bir noktanın, çapın/yayın veya iki nokta arasındaki uzak mesafenin bir ok hizası ile veya bir aynada yansıyan nokta yardımı ile ölçmekten bahsediyor.
Yazar daha önce 'ÖLÇ-' yerine 'ÖYÇ-' (öyçü-)sözcük kökünü kullandığı cümleleri analiz etmiştik. Yazarın bunların her ikisini ('ölçmek' anlamında sözcükler türetmiş şekilde) çok farklı sayfalarda çok farklı türeme sözcükler şeklinde kullandığını gördük. Bu da yazarın bazı sözcükleri kendi diline farklı lehçelerden olmakla katmış/alıntılamış olabileceğini gösteriyor. Eğer yazar bu sözcükleri doğal olarak ve alıntıladığı şeklini değiştirmeden kullanmıyorsa, yani, o bilinçli şekilde farklı şiveleri yansıtacak şekilde kullanıyorsa onun neden böyle yaptığı anlaşılabilir. Çünkü yazar bu el-yazmasında kodlama ve sözcük oyunları yapmaktadır. Kendisinin amaçlarından birisi yazmanın kolay okunmamasını sağlamaktır. Kendisinin bir diğer amacı ise bir cümleye birden çok anlam verebileceği sözcükleri seçerek kullanmaktır. Sanıyoruz ki, kendisi bu işlemi yazmayı okuması için gönderdiği özel alıcıya kendi zekasını ifade etmek veya yazmayı bu özel okuyucu (veya birkaç okuyucu) için okuması-eğlenceli kılmaktır. Bu çıkarımları yapmamızın sebebi sadece bu cümleye veya dört adet sözcüğe bağlı değildir. Biz okuduğumuz çok sayıda cümlelerde bu anlattığımız konunun çeşitli örneklerini gördük. Yazarın her sayfadan en az 2 adet birbirinin eşiti kopyalar hazırlayarak bunlardan birisini kendisinde tutuğunu ve diğerini belli bir adrese ulak ile gönderdiğini söyleye biliriz. Çünkü kendisinin yazmada bir ulaktan bahsettiği bölümleri okuduk.
|
|
|
OK |
|
OX |
OX |
Yandaki görselde 2 numarası ile işaretlediğimiz sözcüktür ve bu el-yazmasında 68v sayfasında okunmuştur. Bu sözcük "OX" olarak okunur şekilde yazılmış. Bugün bu sözcüğü "OK" şeklinde yazıyoruz. Sözcüğün en çok bilinen anlamı, İngilizcedeki karşılığı 'arrow' olan sözcük anlamıdır. Bu sözcüğün tek anlamı bu değildir. Bu sözcüğün geçtiği cümleyi olduğu gibi incelediğimizde bu sözcüğün de yazar tarafından farklı anlamları ile de kullanıldığı anlaşılacaktır.
Bu sözcük yazar tarafından farklı sayfalarda farklı anlamları ile kullanılmıştır. Yazarın bu sözcüğü farklı bileşik kelimeler içerisinde bazen 'ox-' ve bazen de 'ok-' şeklinde yazmıştır. Fakat bu sözcüklerin her birisi yazılmış oldukları cümle içerisinde ve cümle bütünlüğü açısından incelendiğinde her iki yazılışın bugün 'OK' olarak yazdığımız sözcük ile bağlantılı olduğu görülmüştür. Yazarın az sayıda da olsa bazı kök sözcükleri farklı şekilde yazdığını ve bu farklı yazılış şekillerinden farklı türeme sözcükler kullandığını biliyoruz. Bunun sebebi yazarın karışık lehçe kullanıyor olması olabilir. Ya da kendisi bilinçli olarak ve yazmayı daha zor okunur kılmak için böyle yapıyor olabilir. Yazarın yazma içerisinde kodlama yaptığını biliyoruz. Ayrıca sözcükleri birden çok anlam verecek şekilde yazdığını da bilmekteyiz. Çünkü bunun örnekleri de çok sayıda cümleyi incelediğimizde görülmüştür. Yani, yazar kendisi karışık lehçeyi günlük konuşma dilinde kullanıyor olabilir veya kendisi kullanmadığı halde yazmayı okuyacağını düşündüğü özel okuyuculara eğlenceli kılmak için farklı lehçe ve ağızları bilinçli şekilde kullanıyor olabilir. Ya da bunu yapmasının yazmayı daha zor okunur yaptığını düşünmüş olabilir.
Bu ön bilgilerden sonra gelin bu OX/OK sözcüğünü farklı anlamlarından bazılarına değinerek anlamak için bunun yazıldığı sayfa 68v'-deki cümleye bakalım. Bu cümle aynı zamanda bir teknik değim örneğidir.
SAYFA 68v ‘UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ’ cümlesi
Orjinal yazılış şekli: “USAIIX OX ÇİL ÖLÇÜŞ” -veya- “USAĞX OX-ÇİL/-ÇIL ÖLÇÜŞ”
Günümüzde Yazılsaydı:
“UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ / UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ / UZA-Y-IK (uzatılmış/uza-ık/uzaktaki/uza/uzay-ık) OK ÇİL ÖLÇÜŞ”
Adeta bir 'galaksi' çizimine benzeyen ve bu sebeple 'galaksi sayfası' olarak anabileceğimiz 68v sayfasında dört kelimeden oluşan bir cümle veya bir teknik tanımlama yapan başlık niteliğindeki (yandaki görselde işaretlenmiş olduğu gibi) yazılar okunmuştur;
"USAIIX OX-ÇIL ÖLÇÜŞ", veya "USAĞK (uza-y-ık)/USAIIX (uzak) OX -ÇIL/ÇİL ÖLÇÜŞ" olarak yazılmış bu teknik tanımlama tarafımızdan "UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ", veya "UZAĞIK (uzayan/uzatılmış) OK-ÇUL/+ÇİL ÖLÇÜŞ"
Bu cümlenin tam olarak ne anlattığını anlamak için burada geçen '-ÇIL/+ÇİL' sözcüğü ve 'OK' sözcüğünün anlam içeriğini iyi incelemek ve cümle bütünlüğü içerisinde bu dört sözcüğü birlikte değerlendirmek çok önemlidir.
Burada OX (OK) sözcüğü anlamı İngilizcede karşılığı 'arrow' olan sözcük karşılığı kullanılmış değildir. Yazar burada 'OX (ok)' sözcüğünü 'bir teknik/matematiksel terim' olarak kullanılmıştır. Ok sözcüğünün muhtelif anlamları vardır. Buna ilaveten 'OK' sözcüğü 'çap' sözcüğü eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır. Ya da, 'OK' sözcüğünün anlamlarından birisi kısaca 'ÇAP' sözcüğü ile ifade edilmektedir. Bu sebeple hem 'OK' hem 'ÇAP' sözcüğünün sözlüklerde gösterilen anlamlarına bakmanız yazarın burada neyi kastettiği hakkında daha doğru bilgi edinmenizi sağlayacaktır. Yazar da zaten teknik bir ölçüm ifade eder şekilde bu sözcüğü kullanmıştır. Çap (ok) sözcüğünün bazı anlamları şunlardır: 1- "Bir çemberin özeğinden geçen bir doğrunun çemberi kestiği iki nokta arasındaki uzaklık." 2- En, boy, mesafe (iki nokta arasındaki mesafe), eğri, çap. 3- "Bir çemberde özeğinden geçen bir kiriş ve bu kirişin uzunluğu." "iki noktadan geçen (ve düz bir hiza almayı sağlayan) doğrusal çizgi" anlamında kullanılmıştır.
Bu cümlede geçen üçüncü sözcük ikinciden biraz ayrık yazılmış. Ancak yazarın kelime eklerini bazen özellikle ayrı yazdığını ve bunu yaparken cümlelere birden çok anlam vermeyi amaçladığını söylemiş ve çok sayıda örnekleri ile de bu durumu göstererek kanıtlamıştık.
Bu sebeple burada üçüncü sözcüğü bir öncekinin eki gibi ve aynı zamanda ayrı bir sözcük olarak da değerlendireceğiz.
Bu sözcük bir ek ise (-çıl/-çil) bu durumda kendisinden önceki sözcük ile birlikte bu OX-ÇIL (okçul) sözcüğünü oluşturacak. Bu durumda sözcük kökü 'OK' ve sözcük eki '-çıl' ise (-cıl/-cil; -cul/-cül; -çıl/-çil; -çul/-çül) 'isimden isim yapan bir yapım eki olarak benzetme, örnekleme fonksiyonlu verecek şekilde kullanılmıştır. Bizim bugün 'OK' olarak seslendirdiğimiz için sözcük ekini de ses uyumuna göre OK-ÇUL' şeklinde kullanabileceğimiz sözcüğü, yaklaşık 600 sene önce 'OX-' seslendirdiği kök ile kendi kullandığı lehçenin (veya karışık lehçenin) ses uyumu içerisinde 'OX-ÇIL' şeklinde (aynı anlamda - aynı sözcüğün geçmiş ses-değeri içinde) kullanmıştır. Eski Türk dilinde bir de '-çil' eki vardır ve bu da 'çokluk bildiren sıfat edatı' olarak işlev görmektedir.
Yok eğer bu sözcüğü yazar ayrı sözcük olarak yazmış, yani, ikinci ve üçüncü sözcükleri birleştirmemiş diyecekseniz, biz de cümleyi her iki farklı okunuşu ile bugünkü dilimize çevire biliriz. Bu durumda bunu bir ek olarak değil de ayrı bir sözcük olarak kabul edelim. Öyle ise üçüncü sözcük 'çil' sözcüğüdür. Bu sözcük bugün nasıl yazılıyorsa anlaşılan 600 sene önce yazar tarafından aynı ses-değeri ile 'ÇİL' ve/veya 'ÇİİL' okunacak şekilde yazmıştır. 'ÇİL' sözcüğü, "aynada oluşan/beliren leke/noktacık", "yüzde, deride veya herhangi bir yüzeyde beliren noktacık/leke/iz/benek", "noktacık veya noktalar", "iz", "aynadaki iz" gibi anlamlara gelmektedir.
Teknik bir tanımlama yaptığı anlaşılan dört sözcükten oluşan bu cümledeki son sözcük 'ÖLÇÜŞ' sözcüğüdür. Bu sözcüğün de yazılışı aradan geçen yaklaşık 600 senede hiç değişmemiş. Bu sözcüğün kökü 'ÖLÇ-' ve eki '-ÜŞ' sözcüğüdür. Bu sözcüğün anlamını sözlüklerde görmek isterseniz bu sözcüğü '-mek' eki ile (ölçmek/ölç-mek) sözlüklerde aramalısınız. [The suffixes “-mek/-mak”: these are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. (Fiilden isim yapma ekleri olarak bilinen '-mak / -mek' ekleri, fiil kök veya gövdelerinden isim yapan (hareket isimleri yapman) eklerdir. Bu -mek/-mak ekleri bütün fiillerden isim yapabilirler. Bu ek mastar da yapabilir ve fiilin gösterdiği işi dâimî (sürekli) yapan isimler oluştururlar.)] 'ÖLÇ-ÜŞ' (ölçmek) sözcüğünün sonundaki '-ÜŞ' eki fiilden isim yapma eki olarak bilinirler ve/veya 'isim-fiil-mastar' eki olarak anılırlar. Bu sözcük-eki (-ış, -iş, -uş, -üş) istisnasız bütün fiil kök veya gövdelerine getirilebilir.
Bu açıklamalardan sonra cümlemize tekrar bakalım. Bu cümle,
"USAIIX OX-ÇIL ÖLÇÜŞ", "USAIIX OX-ÇİL ÖLÇÜŞ", "USAIIX OX ÇİL ÖLÇÜŞ" veya "USAĞX (uzayık/uza/uza+ek/uzaydaki)/USAIIX (uzak) OX -ÇIL/ÇİL ÖLÇÜŞ" cümlesidir.
Aslında bunların her birisinin anlamını bugünkü dilimize çevirdiğimizde aralarında ifade ettiği teknik ölçüm açısından fazlaca bir fark olmadığı görülse de özellikle 'ÇİL-/-ÇİL/-ÇIL' seslendirilebilen sözcük sebebi ile anlamda bazı değişiklikler olmaktadır.
Bu cümledeki farklı okunan kelimeleri dikkate alarak, onu ifade ettiği anlam içeriğini yansıtacak şekilde bugünkü dilimize çevirecek olsak cümlenin anlamı şunlardan birisi veya birkaçı olabilir;
1- "Uzaktakine düz bir hat/hiza alarak ölçüm yapmak" (UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ).
2- "Uzak çap noktası ölçümü" (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
3- "uzun-mesafe çapın aynada yansıyan nokta yardımı ile (yüzeydeki noktayla) ölçülmek" (UZAYIK / UZAĞI (uzak/uzamış/uzun/uza mesafe) OK (çap) ÇİL ÖLÇÜŞ"),
4- "Uza (uzaydaki) ok (düz hat/hiza ile) noktayı ölçüş", (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
5- "Uza (uzaydaki) ok (çapı/yayı) aynadaki lekeyle/noktayla ölçüş", (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
Yazar bunlardan birisini veya birkaçını aynı cümle ile kastetmiş olabilir. Burada uzayda bulunan veya çok uzak mesafede olan bir noktanın, çapın/yayın veya iki nokta arasındaki uzak mesafenin bir ok hizası ile veya bir aynada yansıyan nokta yardımı ile ölçmekten bahsediyor.
Yazar daha önce 'ÖLÇ-' yerine 'ÖYÇ-' (öyçü-)sözcük kökünü kullandığı cümleleri analiz etmiştik. Yazarın bunların her ikisini ('ölçmek' anlamında sözcükler türetmiş şekilde) çok farklı sayfalarda çok farklı türeme sözcükler şeklinde kullandığını gördük. Bu da yazarın bazı sözcükleri kendi diline farklı lehçelerden olmakla katmış/alıntılamış olabileceğini gösteriyor. Eğer yazar bu sözcükleri doğal olarak ve alıntıladığı şeklini değiştirmeden kullanmıyorsa, yani, o bilinçli şekilde farklı şiveleri yansıtacak şekilde kullanıyorsa onun neden böyle yaptığı anlaşılabilir. Çünkü yazar bu el-yazmasında kodlama ve sözcük oyunları yapmaktadır. Kendisinin amaçlarından birisi yazmanın kolay okunmamasını sağlamaktır. Kendisinin bir diğer amacı ise bir cümleye birden çok anlam verebileceği sözcükleri seçerek kullanmaktır. Sanıyoruz ki, kendisi bu işlemi yazmayı okuması için gönderdiği özel alıcıya kendi zekasını ifade etmek veya yazmayı bu özel okuyucu (veya birkaç okuyucu) için okuması-eğlenceli kılmaktır. Bu çıkarımları yapmamızın sebebi sadece bu cümleye veya dört adet sözcüğe bağlı değildir. Biz okuduğumuz çok sayıda cümlelerde bu anlattığımız konunun çeşitli örneklerini gördük. Yazarın her sayfadan en az 2 adet birbirinin eşiti kopyalar hazırlayarak bunlardan birisini kendisinde tutuğunu ve diğerini belli bir adrese ulak ile gönderdiğini söyleye biliriz. Çünkü kendisinin yazmada bir ulaktan bahsettiği bölümleri okuduk.
|
|
|
UZAK / UZA-IK / UZAY-IK |
|
USAIIX / USAĞX |
USAIIX / USAĞX /USAĞIX |
Yandaki Görselde 1 numarası ile işaretlediğimiz sözcüktür. Bu sözcük "USAIIX" ve "USAĞIK" olarak okunur şekilde yazılmış. Bu kelimenin geçtiği cümleyi olduğu gibi incelediğimizde bu sözcüğün de anlamı daha iyi anlaşılacaktır.
SAYFA 68v ‘UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ’ cümlesi
Yazmada olduğu gibi yazılış şekli: “USAIIX OX ÇİL ÖLÇÜŞ” -veya- “USAĞX OX-ÇİL/-ÇIL ÖLÇÜŞ”
Günümüzde yakın sözcükler seçilerek yazılsaydı:
“UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ / UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ / UZA-Y-IK (uzatılmış/uza-ık/uzaktaki/uza/uzay-ık) OK ÇİL ÖLÇÜŞ”
Adeta bir 'galaksi' çizimine benzeyen ve bu sebeple 'galaksi sayfası' olarak anabileceğimiz 68v sayfasında dört kelimeden oluşan bir cümle veya bir teknik tanımlama yapan başlık niteliğindeki (yandaki görselde işaretlenmiş olduğu gibi) yazılar okunmuştur;
"USAIIX OX-ÇIL ÖLÇÜŞ", veya "USAĞK (uza-y-ık)/USAIIX (uzak) OX -ÇIL/ÇİL ÖLÇÜŞ" olarak yazılmış bu teknik tanımlama tarafımızdan "UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ", veya "UZAĞIK (uzayan/uzatılmış) OK-ÇUL/+ÇİL ÖLÇÜŞ"
Bu cümlenin tam olarak ne anlattığını anlamak için burada geçen '-ÇIL/+ÇİL' sözcüğü ve 'OK' sözcüğünün anlam içeriğini iyi incelemek ve cümle bütünlüğü içerisinde bu dört sözcüğü birlikte değerlendirmek çok önemlidir.
Burada OX (OK) sözcüğü anlamı İngilizcede karşılığı 'arrow' olan sözcük karşılığı kullanılmış değildir. Yazar burada 'OX (ok)' sözcüğünü 'bir teknik/matematiksel terim' olarak kullanılmıştır. Ok sözcüğünün muhtelif anlamları vardır. Buna ilaveten 'OK' sözcüğü 'çap' sözcüğü eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır. Ya da, 'OK' sözcüğünün anlamlarından birisi kısaca 'ÇAP' sözcüğü ile ifade edilmektedir. Bu sebeple hem 'OK' hem 'ÇAP' sözcüğünün sözlüklerde gösterilen anlamlarına bakmanız yazarın burada neyi kastettiği hakkında daha doğru bilgi edinmenizi sağlayacaktır. Yazar da zaten teknik bir ölçüm ifade eder şekilde bu sözcüğü kullanmıştır. Çap (ok) sözcüğünün bazı anlamları şunlardır: 1- "Bir çemberin özeğinden geçen bir doğrunun çemberi kestiği iki nokta arasındaki uzaklık." 2- En, boy, mesafe (iki nokta arasındaki mesafe), eğri, çap. 3- "Bir çemberde özeğinden geçen bir kiriş ve bu kirişin uzunluğu." "iki noktadan geçen (ve düz bir hiza almayı sağlayan) doğrusal çizgi" anlamında kullanılmıştır.
Bu cümlede geçen üçüncü sözcük ikinciden biraz ayrık yazılmış. Ancak yazarın kelime eklerini bazen özellikle ayrı yazdığını ve bunu yaparken cümlelere birden çok anlam vermeyi amaçladığını söylemiş ve çok sayıda örnekleri ile de bu durumu göstererek kanıtlamıştık.
Bu sebeple burada üçüncü sözcüğü bir öncekinin eki gibi ve aynı zamanda ayrı bir sözcük olarak da değerlendireceğiz.
Bu sözcük bir ek ise (-çıl/-çil) bu durumda kendisinden önceki sözcük ile birlikte bu OX-ÇIL (okçul) sözcüğünü oluşturacak. Bu durumda sözcük kökü 'OK' ve sözcük eki '-çıl' ise (-cıl/-cil; -cul/-cül; -çıl/-çil; -çul/-çül) 'isimden isim yapan bir yapım eki olarak benzetme, örnekleme fonksiyonlu verecek şekilde kullanılmıştır. Bizim bugün 'OK' olarak seslendirdiğimiz için sözcük ekini de ses uyumuna göre OK-ÇUL' şeklinde kullanabileceğimiz sözcüğü, yaklaşık 600 sene önce 'OX-' seslendirdiği kök ile kendi kullandığı lehçenin (veya karışık lehçenin) ses uyumu içerisinde 'OX-ÇIL' şeklinde (aynı anlamda - aynı sözcüğün geçmiş ses-değeri içinde) kullanmıştır. Eski Türk dilinde bir de '-çil' eki vardır ve bu da 'çokluk bildiren sıfat edatı' olarak işlev görmektedir.
Yok eğer bu sözcüğü yazar ayrı sözcük olarak yazmış, yani, ikinci ve üçüncü sözcükleri birleştirmemiş diyecekseniz, biz de cümleyi her iki farklı okunuşu ile bugünkü dilimize çevire biliriz. Bu durumda bunu bir ek olarak değil de ayrı bir sözcük olarak kabul edelim. Öyle ise üçüncü sözcük 'çil' sözcüğüdür. Bu sözcük bugün nasıl yazılıyorsa anlaşılan 600 sene önce yazar tarafından aynı ses-değeri ile 'ÇİL' ve/veya 'ÇİİL' okunacak şekilde yazmıştır. 'ÇİL' sözcüğü, "aynada oluşan/beliren leke/noktacık", "yüzde, deride veya herhangi bir yüzeyde beliren noktacık/leke/iz/benek", "noktacık veya noktalar", "iz", "aynadaki iz" gibi anlamlara gelmektedir.
Teknik bir tanımlama yaptığı anlaşılan dört sözcükten oluşan bu cümledeki son sözcük 'ÖLÇÜŞ' sözcüğüdür. Bu sözcüğün de yazılışı aradan geçen yaklaşık 600 senede hiç değişmemiş. Bu sözcüğün kökü 'ÖLÇ-' ve eki '-ÜŞ' sözcüğüdür. Bu sözcüğün anlamını sözlüklerde görmek isterseniz bu sözcüğü '-mek' eki ile (ölçmek/ölç-mek) sözlüklerde aramalısınız. [The suffixes “-mek/-mak”: these are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. (Fiilden isim yapma ekleri olarak bilinen '-mak / -mek' ekleri, fiil kök veya gövdelerinden isim yapan (hareket isimleri yapman) eklerdir. Bu -mek/-mak ekleri bütün fiillerden isim yapabilirler. Bu ek mastar da yapabilir ve fiilin gösterdiği işi dâimî (sürekli) yapan isimler oluştururlar.)] 'ÖLÇ-ÜŞ' (ölçmek) sözcüğünün sonundaki '-ÜŞ' eki fiilden isim yapma eki olarak bilinirler ve/veya 'isim-fiil-mastar' eki olarak anılırlar. Bu sözcük-eki (-ış, -iş, -uş, -üş) istisnasız bütün fiil kök veya gövdelerine getirilebilir.
Bu açıklamalardan sonra cümlemize tekrar bakalım. Bu cümle,
"USAIIX OX-ÇIL ÖLÇÜŞ", "USAIIX OX-ÇİL ÖLÇÜŞ", "USAIIX OX ÇİL ÖLÇÜŞ" veya "USAĞX (uzayık/uza/uza+ek/uzaydaki)/USAIIX (uzak) OX -ÇIL/ÇİL ÖLÇÜŞ" cümlesidir.
Aslında bunların her birisinin anlamını bugünkü dilimize çevirdiğimizde aralarında ifade ettiği teknik ölçüm açısından fazlaca bir fark olmadığı görülse de özellikle 'ÇİL-/-ÇİL/-ÇIL' seslendirilebilen sözcük sebebi ile anlamda bazı değişiklikler olmaktadır.
Bu cümledeki farklı okunan kelimeleri dikkate alarak, onu ifade ettiği anlam içeriğini yansıtacak şekilde bugünkü dilimize çevirecek olsak cümlenin anlamı şunlardan birisi veya birkaçı olabilir;
1- "Uzaktakine düz bir hat/hiza alarak ölçüm yapmak" (UZAK OK-ÇUL ÖLÇÜŞ).
2- "Uzak çap noktası ölçümü" (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
3- "uzun-mesafe çapın aynada yansıyan nokta yardımı ile (yüzeydeki noktayla) ölçülmek" (UZAYIK / UZAĞI (uzak/uzamış/uzun/uza mesafe) OK (çap) ÇİL ÖLÇÜŞ"),
4- "Uza (uzaydaki) ok (düz hat/hiza ile) noktayı ölçüş", (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
5- "Uza (uzaydaki) ok (çapı/yayı) aynadaki lekeyle/noktayla ölçüş", (UZAK OK ÇİL ÖLÇÜŞ).
Yazar bunlardan birisini veya birkaçını aynı cümle ile kastetmiş olabilir. Burada uzayda bulunan veya çok uzak mesafede olan bir noktanın, çapın/yayın veya iki nokta arasındaki uzak mesafenin bir ok hizası ile veya bir aynada yansıyan nokta yardımı ile ölçmekten bahsediyor.
Yazar daha önce 'ÖLÇ-' yerine 'ÖYÇ-' (öyçü-)sözcük kökünü kullandığı cümleleri analiz etmiştik. Yazarın bunların her ikisini ('ölçmek' anlamında sözcükler türetmiş şekilde) çok farklı sayfalarda çok farklı türeme sözcükler şeklinde kullandığını gördük. Bu da yazarın bazı sözcükleri kendi diline farklı lehçelerden olmakla katmış/alıntılamış olabileceğini gösteriyor. Eğer yazar bu sözcükleri doğal olarak ve alıntıladığı şeklini değiştirmeden kullanmıyorsa, yani, o bilinçli şekilde farklı şiveleri yansıtacak şekilde kullanıyorsa onun neden böyle yaptığı anlaşılabilir. Çünkü yazar bu el-yazmasında kodlama ve sözcük oyunları yapmaktadır. Kendisinin amaçlarından birisi yazmanın kolay okunmamasını sağlamaktır. Kendisinin bir diğer amacı ise bir cümleye birden çok anlam verebileceği sözcükleri seçerek kullanmaktır. Sanıyoruz ki, kendisi bu işlemi yazmayı okuması için gönderdiği özel alıcıya kendi zekasını ifade etmek veya yazmayı bu özel okuyucu (veya birkaç okuyucu) için okuması-eğlenceli kılmaktır. Bu çıkarımları yapmamızın sebebi sadece bu cümleye veya dört adet sözcüğe bağlı değildir. Biz okuduğumuz çok sayıda cümlelerde bu anlattığımız konunun çeşitli örneklerini gördük. Yazarın her sayfadan en az 2 adet birbirinin eşiti kopyalar hazırlayarak bunlardan birisini kendisinde tutuğunu ve diğerini belli bir adrese ulak ile gönderdiğini söyleye biliriz. Çünkü kendisinin yazmada bir ulaktan bahsettiği bölümleri okuduk.
|
|
|
ÖPÜR / ÖPER |
|
ÖPÜR |
ÖPÜR |
El-yazmasının 'harita sayfası' adı ile anılan, 85v - 86r sayfasında sağ üst köşede okunmuş cümlelerden birisinin son sözcüğüdür. Yazar bu sözcüğü ÖPÜR olarak yazmıştır. Azeri-Türk dili ağızlarında bugün çoğunlukla aynı ses değeri ile bu sözcük seslendirilirken Anadolu ağızlarında ise daha çok ÖPER şeklinde seslendirilmektedir.
Bu sözcüğün yazıldığı cümle; "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" olarak yazılmıştır ve bugün ayı cümleyi yazacak olsak,
"EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" yazmamız gerekmektedir. Yazar burada 'ÖR' sözcüğünü de 'kaftanın koltuk altları' anlamında kullanmıştır.
Burada bir görsel ile yazı eşleşmesi de söz konusu olmuştur. Eğer bu cümlenin son sözcüğü olan ÖPÜR (öper) sözcüğünün nasıl yazıldığına dikkatli şekilde bakacak olursanız, bu sözcüğün Ü harfi doksan derece sola yatık olarak çizilmiştir. Yani, 'P' (paşanın p-si) harfinin ayağını öper gibi yatık yapılmış/çizilmiş bir 'Ü' harfi söz konusudur. Hatırlayacağınız gibi bu el-yazmasında yazar 'İP' sözcüğünü yazarken bu bileşik yazı karakterini iki boyutlu (çift çizgi ile) okuyucu bakış açısı ile 'ip' şeklinde görünür formda yazmıştı. Aynı şekilde yazar SUSAM bitkisi çizdiği sayfada bu bitkinin adını yazmış ve ilaveten sayfanın ilk sözcüğünün üzerine nokta nokta işaretler ile susam taneleri hatırlatması yapacak işaretler bırakmıştı. Yazar benzer görsel ifadeleri yazma boyunca farklı şekillerde bırakmıştır. Bu durum dahilinde, bu okuduğumuz cümlede son sözcüğün Ü harfinin P harfinin ayak kısmını öper gibi yatık çizilmesi söz konusu olmuştur. Yazar bu yazmada bu adı (veya sıfatı) ALCA veya OLCA olan hanımın bazı ahlaksız davranışlarından bu cümlenin evvelki kısımlarda bahsetmiş. Ve bu kadının sıfatlarını kullanırken bunun gibi yatık pozisyonda çizdiği harfler kullanmıştır.
Bu sözcüğün okunmuş olduğu 85v - 86r sayfasında; bu sözcük "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi içerisinde geçmektedir. Cümlenin evveli de vardır ancak şu ana kadar okuduğumuz / incelediğimiz kısım; "ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi veya yarım (tamamını henüz okumadığımız için kısmen okunmuş anlamında 'yarım') cümlesidir. Cümleyi bu kısmı ile birlikte bugünkü dilimizle yazacak olursak; "ÇOCUKLU, AVIKKIN, OĞLAN-KIZ APARAN EL-KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER. "
Yazar virgül veya cümle sonunda nokta işareti kullanmadığı için özellikle uzun cümlelerin nerede başladığı nerede bittiği paragrafın veya sayfanın bütünü incelendiğinde daha iyi görülmektedir. Bu cümleyi bugünkü dilimiz ile biraz daha açıklamalı yazacak olsak, "ÇOCUKLU AVIKKIN (erkek düşkünü) OĞLAN-KIZ APARAN (oğlan kız çocuklarını götüren/taşıyan/'servis eden') EL-KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" şeklinde yazacaktık. Bu cümlede ALCA sözcüğü veya yazarın yazdığı şekli ile OLCO sözcüğü bir kadının adıdır (Ya-da bu sözcük 'kadın-esir' anlamına gelen OLCA sözcüğü olabilir). ÖR sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamında kullanılmıştır. Bu cümle hakkında daha fazla bilgi cümle okumaları sayfamızda görülebilir. Bu cümlede geçen sözcüklerin her birisini 'okunmuş-sözcükler' sayfasında açıklamaları ile birlikte görebilirsiniz. Ayrıca bu cümle hakkında aldığımız notlar 'okunmuş cümleler' sayfamızda, bazı detayları ile birlikte yayınlanmıştır.
[ '-ER / -AR' sözcük ekinin çeşitli fonksiyonları vardır. Bunlardan bazıları, fiilin gösterdiği hareketi yapan isimler teşkil etmesi, yaptırma ve oldurma ifade eden fiiller yapması, fiilden fiil veya isimden fiil yapması özellikleridir. Eski-Türkçe döneminden kalmış çok sayıda yazılı metinlerde hem geniş zaman hem de şimdiki zamanı karşılayan '-ar, -er , -ur, -ür, -r ekleri söz konusu iken sonraki dönemlerde şimdiki zaman ve belirsiz gelecek zaman olarak ikiye ayrılma durumu söz konusu olmuştur. Kazak-Türk dilinde '-ar', '-r' eki 'belirsiz gelecek zaman kipi' işlevi görebilirken Türkiye Türkçesinde genel olarak geniş zaman eki olarak görülmektedir. Gagavuz-Türk dilinde ise, bildiğimiz kadarı ile ekseriyetle '-ır'/'-ar' aynı zaman dönemini ifade ediyor ve bu da 'net veya kathi olmayan gelecek zaman' olarak görülmektedir.
Bunun yanı-sıra Türk dilinde isimlerden fiil yapan '-ar', '-er', '-r' ekleri de görülmektedir. Mesela Türkmen-Türkçesinde bunun örnekleri görülmektedir. Eski-Türkçede yardımcı fiil olarak görüldüğü bilinen 'er-' fiiliyle ile bağlantılı olarak zamanla bu fiil yapan '-ar'/'-er' ekinin türemiş olması olasılığı vardır. Türkmen-Türkçesinde '-ar', '-er' eki tek heceli ünsüzler ile biten fiiller yapmaktadır. Mesela 'suv (su)' sözüne eklenerek 'suv-ar (suvar)' (sulamak/su-vermek) fiilini ürete biliyoruz. Mesela bu suvar/suvarmak sözcüğüne bugünkü Türkiye Türkçesinde pek rastlamamaktayız fakat Azeri ve Türkmen ağızlarında halen işlek bir sözcüktür. Bir diğer örnek vermek gerekirse 'ot' sözcüğüne '-ar' eki ekleyerek 'otar' (hayvan-otlatma/otlatmak)veya bazı ağızlarda anlam kayması ile 'ağzına geleni konuşabilmek' gibi bir anlam da aldığı bilinmektedir. Bu şekilde Türkmen ve Azeri ağızlarında adlardan ve/veya bazı sıfatlardan fiil yapıldığı görülmüştür. Bu sebeple Türk dilinde bu ekten fiil yapılması da söz konusu olabilmektedir denilebilir. Genel olarak '-ar', '-er', '-ır', '-ir', '-ur', '-ür', '-r' ekleri Türk dilini bilmeyen yabancılara anlatılması oldukça güç olan eklerdendir. Üstelik Eski Türkçe yazıları ve lehçeleri araştıran yabancılar için de bu ekleri anlamak daha da güç olmaktadır. Esas olan, büyük oranda Türkçenin sesli sessiz uyumuna uygun olarak eklerin veriliyor olduğudur. Sesli harf ile biten fiil kök ve gövdelerine '-r' eki, ancak sessiz harf ile bitenlere ise ses uyumuna göre '-ar', '-er', '-ır', '-ir', '-ur', '-ür' eklerinden uygun gelenin verildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bazen '-ar'/'-er' eki aynı sözcüğe eklendiği halde cümle içinde kullanımına göre farklı içerikte değerlendirilebilinir. Mesela, 'koşar adım uzaklaştı' dediğimizde burada “-ar” eki bir sıfat fiil eki olarak algılanırken 'her gün aynı saatte koşar' dediğimizde ise “-ar” eki geniş zaman kip eki olarak işitiliyor. Sonuçta eski metinler incelenirken bu ekin cümle içinde nasıl kullanıldığına dikkat edilerek bir fikir ileri sürmek daha doğru olacaktır. Biz de öyle yaptık ve cümleyi inceledik. ]
İlave not: Türkçede Öznenin başta Yüklemin sonda olacağını bir kural olarak genellemek yanlıştır. Bunu yapan dil bilimciler, İstanbul ağzı Türk dilini dilimizin merkezine alarak, ona Hint Avrupa kökten denilen diller için geliştirilen kurallardan taklit kural yaratmaya çalışanlar veya bu uygulamaları doğru sananlardır. İstanbul ağzı Türk dili, merkezinde olmadığı gibi böyle saçma ve gerçeklerden kopuk kurallar Türk dili adına yaratılmış olan bilimsel sanılan uydurmalardır.
|
|
|
AYAĞIN |
|
IYAĞIN |
IYAĞIN |
El-yazmasının 'harita sayfası' adı ile anılan, 85v - 86r sayfasında sağ üst köşede okunmuş cümlelerden birisininde yazarın IYAĞIN sözcüğünü kullandığı görülmüştür.
Bu sözü bugün biz AYAĞIN olarak seslendiriyoruz ve yazıyoruz.
Bu sözcüğü, sözlüklerde görmek için, sözcüğün sonundaki 'ikinci şahısa işaret eden' sözcük-ekini çıkararak, bu sözcüğün kökünü durumunda olan 'AYAK-' sözcüğüne bakabilirsiniz.
Öyle ki, bu sözcüğün okunmuş olduğu 85v - 86r sayfasında; bu sözcük "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi içerisinde geçmektedir. Cümlenin evveli de vardır ancak şu ana kadar okuduğumuz / incelediğimiz kısım; "ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi veya yarım (tamamını henüz okumadığımız için kısmen okunmuş anlamında 'yarım') cümlesidir. Okuduğumuz bu kısmı bugünkü dilimiz ile yazacak olursak; "ÇOCUKLU, AVIKKIN, OĞLAN-KIZ APARAN EL-KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER. "
Yazar virgül veya cümle sonunda nokta işareti kullanmadığı için özellikle uzun cümlelerin nerede başladığı nerede bittiği paragrafın veya sayfanın bütünü incelendiğinde daha iyi görülmektedir. Bu cümleyi bugünkü dilimiz ile biraz daha açıklamalı yazacak olsak, "ÇOCUKLU AVIKKIN (erkek düşkününün) OĞLAN-KIZ APARAN (oğlan kız çocuklarını götüren/taşıyan/'servis eden') EL-KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" şeklinde yazacaktık. Bu cümlede ALCA sözcüğü veya yazarın yazdığı şekli ile OLCO sözcüğü bir kadının adıdır (Ya-da bu sözcük 'kadın-esir' anlamına gelen OLCA sözcüğü olabilir). ÖR sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamında kullanılmıştır. Bu cümle hakkında daha fazla bilgi cümle okumaları sayfamızda görülebilir. Bu cümlede geçen sözcüklerin her birisini 'okunmuş-sözcükler' sayfasında açıklamaları ile birlikte görebilirsiniz. Ayrıca bu cümle hakkında aldığımız notlar 'okunmuş cümleler' sayfamızda, bazı detayları ile birlikte yayınlanmıştır.
|
|
|
ÖR |
|
ÖR |
ÖR |
El-yazmasının 'harita sayfası' adı ile anılan, 85v - 86r sayfasında sağ üst köşede okunmuş cümlelerden birisini içerisinde 'ÖR' sözcüğünü de okuduk. Abc-türeşkoşumuna göre (alfabe transkripsiyonuna göre) bu sözcük hem ÖR hem de OR olarak okunabiliyor, ve her ikisi de ayrı ayrı sözcükler olarak sözlüklerde görülebilir. Biz burada 'ÖR' sözcüğünü, yazarın (bu incelediğimiz cümle içerisinde) nasıl kullandığına baktık ve gördük ki yazar 'ÖR' sözcüğünü 'kaftanın koltuk altları' anlamında kullanmıştır.
Öyle ki, bu sözcüğün okunmuş olduğu 85v - 86r sayfasında; bu sözcük "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi içerisinde geçmektedir. Cümlenin evveli de vardır ancak şu ana kadar okuduğumuz / incelediğimiz kısım; "ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi veya yarım (tamamını henüz okumadığımız için kısmen okunmuş anlamında 'yarım') cümlesidir. Bu kısmı bugünkü dilimiz ile yazacak olursak; "ÇOCUKLU, AVIKKIN, OĞLAN-KIZ APARAN EL-KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER. "
Yazar virgül veya cümle sonunda nokta işareti kullanmadığı için özellikle uzun cümlelerin nerede başladığı nerede bittiği paragrafın veya sayfanın bütünü incelendiğinde daha iyi görülmektedir. Bu cümleyi bugünkü dilimiz ile biraz daha açıklamalı yazacak olsak, "ÇOCUKLU AVIKKIN (erkek düşkünü) OĞLAN-KIZ APARAN (oğlan kız çocuklarını götüren/taşıyan/'servis eden') EL-KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" şeklinde yazacaktık. Bu cümlede ALCA sözcüğü veya yazarın yazdığı şekli ile OLCO sözcüğü bir kadının adıdır (Ya-da bu sözcük 'kadın-esir' anlamına gelen OLCA sözcüğü olabilir). ÖR sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamında kullanılmıştır. Bu cümle hakkında daha fazla bilgi cümle okumaları sayfamızda görülebilir. Bu cümlede geçen sözcüklerin her birisini 'okunmuş-sözcükler' sayfasında açıklamaları ile birlikte görebilirsiniz. Ayrıca bu cümle hakkında aldığımız notlar 'okunmuş cümleler' sayfamızda, bazı detayları ile birlikte yayınlanmıştır.
|
|
|
PAŞAM |
|
POŞAM |
POŞAM |
El-yazmasının 'harita sayfası' adı ile anılan, 85v - 86r sayfasında sağ üst köşede okunmuş cümlelerden birisini içerisinde POŞAM sözcüğü geçmektedir.
Yazarın 'POŞAM' şeklinde yazdığı bu sözcüğü bugün biz 'PAŞAM' şeklinde yazıyoruz. Bu sözcüğün kökü 'PAŞA-' ve sözcük eki (benim paşam anlamı veren bir saygı ifadesi olarak / Reference 'my' > "‑ım ‑im ‑um ‑üm" is added to final consonants, and "-m" added after vowels) '-M' ekidir.
Öyle ki, bu sözcüğün okunmuş olduğu 85v - 86r sayfasında; bu sözcük "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi içerisinde geçmektedir. Cümlenin evveli de vardır ancak şu ana kadar okuduğumuz/incelediğimiz kısım; "ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi veya yarım (tamamını henüz okumadığımız için kısmen okunmuş anlamında 'yarım') cümlesidir (ÇOCUKLU, AVIKKIN, OĞLAN KIZ APARAN EL KIZI 'ALCA', PAŞAM, ‘ÖR AYAĞIN ÖPER’.).
Yazar virgül veya cümle sonunda nokta işareti kullanmadığı için özellikle uzun cümlelerin nerede başladığı nerede bittiği paragrafın veya sayfanın bütünü incelendiğinde daha iyi görülmektedir. Bu cümleyi bugünkü dilimiz ile yazacak olsak, "ÇOCUKLU AVIKKIN (erkek düşkünü) OĞLAN-KIZ APARAN (oğlan kız çocuklarını götüren/taşıyan/'servis eden') EL KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" şeklinde yazacaktık. Bu cümlede ALCA sözcüğü veya yazarın yazdığı şekli ile OLCO sözcüğü bir kadının adıdır (Ya-da bu kadın esir anlamına gelen OLCA sözcüğü olabilir). ÖR sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamında kullanılmıştır. Bu cümle hakkında daha fazla bilgi cümle okumaları sayfamızda görülebilir. Bu cümlede geçen sözcüklerin her birisini 'okunmuş-sözcükler' sayfasında açıklamaları ile birlikte görebilirsiniz. Ayrıca bu cümlenin bir kısmı 'okunmuş cümleler' sayfamızda, bazı detayları ile birlikte yayınlanmıştır.
|
|
|
ELKIZI / EL KIZI |
|
ÜLGSU |
ÜLGSU / ÜL+GSU |
El-yazmasının 'harita sayfası' adı ile anılan, 85v - 86r sayfasında sağ üst köşede okunmuş cümlelerden birisinde bu sözcük geçmektedir. Yazar bu cümleyi aynen şu şekilde yazmıştır: "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR".
(EL+KIZI OLCO/alca PAŞAM ÖR AYAĞIN ÖPER)
Bu cümlede ilk sözcük bugün bileşik sözcük olarak yazılan ELKIZI sözcüğüdür. Ancak bu sözcüğü bileşik olarak yazmaya da biliriz. Bu sözcüğü 'EL KIZI', 'ÜL KIZI' veya 'ELKIZI' şeklinde yazmak veya okumak anlamı değiştirmeyecektir. Bugün Güney Batı Anadolu ağızlarında halen bu sözcüğü ('EL' yerine) 'ÜL' seslendiren kimseler vardır.
Yandaki kolonda 'ÜL' sözcüğü ve 'elkızı' sözcüğünün anlamlarını görebileceğiniz sözlük sayfalarını paylaştık. Bu sözlüklerde elbette sözcüklerin birden fazla anlamı görülecektir. Biz cümle bütünlüğüne baktığımızda sadece burada gösterdiğimiz anlamları eşleşme sağladığını söyleye biliriz. Üstelik yazar muhtemelen bu anlamların tamamını bu sözcüğün anlam içeriği olarak kullanmamakta idi. 'ÜL' sözcüğünün 'EL' anlamında da geçtiği bu sözlüklere bakıldığında görülmektedir. Burada 'ÜL/EL' sözcüğü 'yabancı' anlamında kullanılmıştır. ÜL+GS-U bileşik sözcüğünde '+GS-' 'KZ/KIZ' anlamındaki sözcük olup yanındaki '-U' sözcük-ekinin zamanla ses dönüşümü geçirerek bugün '-I' halini aldığını söyleye biliyoruz. Türk dilinin farklı ağızları ve lehçeleri arasında G/K, S/Z, U/I ses dönüşümleri çok sık görülmektedir.
Bu sözcük, okunmuş olduğu 85v - 86r sayfasında; "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi içerisinde geçmektedir demiştik. Fakat bu cümlenin evveli de vardır, ancak şu ana kadar okuduğumuz/incelediğimiz kısım; "ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi veya yarım-cümlesidir. (ÇOCUKLU, AVIKKIN, OĞLAN KIZ APARAN EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ‘ÖR AYAĞIN ÖPER’.) Yazar virgül veya cümle sonunda nokta işareti kullanmadığı için özellikle uzun cümlelerin nerede başladığı nerede bittiği paragrafın veya sayfanın bütünü incelendiğinde daha iyi görülmektedir. Bu cümleyi bugünkü dilimiz ile yazacak olsak, "ÇOCUKLU AVIKKIN (erkek düşkünü) OĞLAN KIZ APARAN (oğlan kız çocuklarını götüren/taşıyan/servis eden) EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" şeklinde yazacaktık. Bu cümlede ALCA sözcüğü veya yazarın yazdığı şekli ile OLCO sözcüğü bir kadının adıdır (Ya-da bu kadın esir anlamına gelen OLCA sözcüğü olabilir). ÖR sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamında kullanılmıştır. Bu cümle hakkında daha fazla bilgi 'cümle-okumaları' sayfamızda görülebilir.
|
|
|
ALCA / ALIA / OLCO / OLIO / OLIA / OLCA |
|
OLCO / OLIO / OLIA / OLCA |
OLCO / OLIO / OLIA / OLCA |
Bu sözcüğü harita sayfası olarak bilinen 85v - 86r sayfasında sağ üst kısımda kale çiziminin etrafındaki yazı içerisinde okuduk. Yazarın bu sözcüğü yazım şekline bakarsak, baştan üçüncü harfin '-C-' veya '-I-' olduğu net olarak okunmuyor. Aynı şekilde sondaki harfin de '-O' veya '-A' olduğu tartışılır. Ayrıca yazarın bu yazmada yazdığı pek çok sözcüğün günümüzdeki karşılıkları ile mukayese edildiğinde, zaman içerisinde 'O' sesinin 'A' sesine dönüştüğü çok sayıda örnek görülmüştür. Bu sebeple bu belki bugün ALYA olarak seslendirilen bir sözcüktür. Bize göre bu sözcüğü OLCO, OLIA, OLCA veya OLIO şeklinde (hatta belki de bugün ses-değeri-dönüşümü geçirmiş hali ile ALCA veya ALIA) okumak mümkündür. OLCA sözcüğünün 'esir kadın' anlamında kullanıldığını biliyoruz. Ancak bu sözcüğün (ALCA / ALIA yani OLCO veya OLIA yoksa OLCA ya da OLIO sözcüğünün) bir kadın isimi olarak veya bir sıfat olarak (ancak muhtemelen daha büyük olasılıkla bir isim olarak) kullanılmış olduğunu, bu sözcüğün yazılmış olduğu cümleyi detaylı inceleyince görmekteyiz.
Öyle ki, bu sözcüğün okunmuş olduğu 85v - 86r sayfasında; bu sözcük "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi içerisinde geçmektedir. Cümlenin evveli de vardır ancak şu ana kadar okuduğumuz/incelediğimiz kısım; "ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi veya yarım (tamamını henüz okumadığımız için kısmen okunmuş anlamında 'yarım') cümlesidir (ÇOCUKLU, AVIKKIN, OĞLAN KIZ APARAN EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ‘ÖR AYAĞIN ÖPER’.).
Yazar virgül veya cümle sonunda nokta işareti kullanmadığı için özellikle uzun cümlelerin nerede başladığı nerede bittiği paragrafın veya sayfanın bütünü incelendiğinde daha iyi görülmektedir. Bu cümleyi bugünkü dilimiz ile yazacak olsak, "ÇOCUKLU AVIKKIN (erkek düşkünü) OĞLAN-KIZ APARAN (oğlan kız çocuklarını götüren/taşıyan/'servis eden') EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" şeklinde yazacaktık. Bu cümlede ALCA sözcüğü veya yazarın yazdığı şekli ile OLCO sözcüğü bir kadının adıdır (Ya-da bu kadın esir anlamına gelen OLCA sözcüğü olabilir). ÖR sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamında kullanılmıştır. Bu cümle hakkında daha fazla bilgi cümle okumaları sayfamızda görülebilir.
|
|
|
APARIR |
|
OPAR AR / APAR AR |
OPARAR / APARAR |
Bu sözcüğü, harita sayfası olarak bilinen 85v - 86r sayfasında (sağ üst kısımda kale çiziminin etrafındaki yazı içerisinde) okuduk. Bu sözcüğün içindeki bazı 'O' ve 'A' harfleri net çizilmediği için, bizim gibi bu sözcüğü hem 'OPARAR' hem de 'APARAR' okuyanlar olacaktır. Aslında bu fark ses değeri açısından fazla bir sonuç değişikliği yaratmayacaktır. Bu sözcük bugün Azeri ağızlarında yaşayan ancak Anadolu ağızlarında unutulmak üzere olan APARAR sözcüğüdür. Yazar sonraki AR veya OR okunan kısmı sözcüğün ana kısmından bira daha açıkta (ayrı) yazmış. Ancak yazarın bu yazmanın kolay okunmasını istemediği için bilerek sözcükleri farklı yazdığını biliyoruz. Yazar bilinçli olarak bileşik olmayabilecek sözcükleri bileşik veya ayrılmadan yazılabilecek ekleri ayrı yazabilmektedir. Yazar bunu yaparken aslında amacı hem yazmanın zor okunmasını sağlamak hem de cümle anlamlarını değiştirecek şekilde muhtelif kelime oyunları yapmaktır.
Türk dilinin farklı ağızlarında/lehçelerinde APARIR ve APARAR şeklinde yazılan ve yazarın bu yazmada sondaki -AR/-OR okunabilen eki ayrı yazdığı sözcüğün '-ar' eki isim-fiil (partisip) eklerinden olup, buradaki fonksiyonu, 'geniş zaman ekinin geçici ve kalıcı isim yapma' fonksiyonu olarak görülmektedir.
'Aparır' ibaresi halen Azeri-Türk dili ağızlarında işlek olarak görülmekle birlikte 'götürmek', 'iletmek', 'taşımak', 'servis-etmek' gibi anlamlarda kullanılır. Sözlüklerde bu sözcüğün anlamını APARMAK araması yaparak '-mak' sözcük-eki ile görmek mümkündür.
Fiilden isim yapma ekleri olarak bilinen '-mak / -mek' ekleri, fiil kök veya gövdelerinden isim yapan (hareket isimleri yapman) eklerdir. Bu -mek/-mak ekleri bütün fiillerden isim yapabilirler. Bu ek mastar da yapabilir ve fiilin gösterdiği işi dâimî (sürekli) yapan isimler oluştururlar. (The suffixes “-mek/-mak”: these are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. Furthermore, the “k” drops when (me[k]/ma[k]) another suffix is added beside it.)
Bu sözcükler okunmuş olduğu 85v - 86r sayfasında; "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi içerisinde geçmektedir. Bu sözcükler bu cümlenin öncesinde yazılı durumdadır. Cümlenin evveli de vardır ancak şu ana kadar okuduğumuz/incelediğimiz kısım;
"ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi veya yarım cümlesidir.
(ÇOCUKLU, AVIKKIN, OĞLAN KIZ APARAN EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ‘ÖR AYAĞIN ÖPER’.) Yazar virgül veya cümle sonunda nokta işareti kullanmadığı için özellikle uzun cümlelerin nerede başladığı nerede bittiği paragrafın veya sayfanın bütünü incelendiğinde daha iyi görülmektedir. Bu cümleyi bugünkü dilimiz ile yazacak olsak, "ÇOCUKLU AVIKKIN (erkek düşkünü) OĞLAN KIZ APARAN (oğlan kız çocuklarını götüren/taşıyan/servis eden) EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" şeklinde yazacaktık. Bu cümlede ALCA sözcüğü veya yazarın yazdığı şekli ile OLCO sözcüğü bir kadının adıdır (Ya-da bu kadın esir anlamına gelen OLCA sözcüğü olabilir). ÖR sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamında kullanılmıştır. Bu cümle hakkında daha fazla bilgi cümle okumaları sayfamızda görülebilir.
|
|
|
OĞULKIZ / OĞUL KIZ |
|
OILGZ |
OILGZ / OIL GZ |
Bu sözcüğü, harita sayfası olarak da bilinen 85v - 86r sayfasında sağ üst kısımda (kale çiziminin etrafındaki yazı içerisinde) okuduk. Yazarın 'OILGZ' şeklinde yazdığı bu sözcük bugün dilimizde 'OĞUL KIZ' şeklinde anılmaktadır. Oğul sözcüğünün ve KIZ sözcüğünün farklı anlamlarını yan tarafta paylaştığımız sözlük sayfasında görebilirsiniz. OĞUL sözünün en yaygın şekilde kullanılan anlamları; "erkek evlat, yavru, kovandan çıkan arı topluluğu veya arı yavruları" gibi anlamlarıdır. Bu sözcük yazar tarafından bileşik sözcük şeklinde yazılmıştır. Ancak bu sözcüğü bileşik sözcük olarak yazmak veya yazmamak fark etmediği gibi anlamı da değiştirmeyecektir. Burada OĞUL+KIZ sözcüğü 'oğlan (küçük yaşta erkek çocuğu) kız (evlenecek yaşa gelmemiş kız çocuğu)' anlamında kullanılmıştır. Bu sözcüğün çift cinsiyetli, homoseksüel, ibne veya lezbiyen gibi bir anlamı yoktur. Ayrıca dilimizde bulunan "KIZ+OĞLAN" sözcüğü ile de bu sözcüğün bir anlam birliği yoktur.
Bu sözcükler okunmuş olduğu 85v - 86r sayfasında; "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi içerisinde geçmektedir. Bu sözcükler bu cümlenin öncesinde yazılı durumdadır. Cümlenin evveli de vardır ancak şu ana kadar okuduğumuz/incelediğimiz kısım; "ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi veya yarım cümlesidir. (ÇOCUKLU, AVIKKIN, OĞLAN KIZ APARAN EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ‘ÖR AYAĞIN ÖPER’.) Yazar virgül veya cümle sonunda nokta işareti kullanmadığı için özellikle uzun cümlelerin nerede başladığı nerede bittiği paragrafın veya sayfanın bütünü incelendiğinde daha iyi görülmektedir. Bu cümleyi bugünkü dilimiz ile yazacak olsak, "ÇOCUKLU AVIKKIN (erkek düşkünü) OĞLAN KIZ APARAN (oğlan kız çocuklarını götüren/taşıyan/servis eden) EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" şeklinde yazacaktık. Bu cümlede ALCA sözcüğü veya yazarın yazdığı şekli ile OLCO sözcüğü bir kadının adıdır (Ya-da bu kadın esir anlamına gelen OLCA sözcüğü olabilir). ÖR sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamında kullanılmıştır. Bu cümle hakkında daha fazla bilgi cümle okumaları sayfamızda görülebilir.
|
|
|
AVIKKIN |
|
OVIIN / OVĞN |
OVIIN / OVĞN / AVIĞIN |
Bu sözcüğü harita sayfası olarak bilinen 85v - 86r sayfasında sağ üst kısımda kale çiziminin etrafındaki yazı içerisinde okuduk. Yazarın OVIIN / OVĞN şeklinde yazdığı bu sözcük bugün dilimizde AVIKKIN şeklinde anılmaktadır. Bu sözcük günümüzde çok işlek değildir ve unutulmak üzeredir. AVIKKIN sözcüğünü "erkek istiyen" anlamındadır.
Aslında sözcük 'avgın' yani 'avlanmaya düşkün / sürekli avlamak isteyen' anlamına gelen sözcük üzerinden yakıştırma veya ima olarak bu anlamı kazanmış olmalıdır. Sözcüğün kökü AV- (avlanmak) anlamındadır. Ancak nedense bugün bu sözcük (avgın/avkın) sözlüklerde ya hiç görünmez ya da bu anlamda görülmez. Ya da anlamı kaymış içerikleri ile görünür. Bu sözcüğün erkekler için bir 'anlam benzeri' kullanımını 'çapkın/çapgın' sözcüğü ile Türk dilinde görüyoruz.
[Burada sözün köküne alışkınlık, düşkünlük, büyütme ve aşırılık anlamı veren -gın sözcük ekidir. ('-gın /-gin, -gun /-gün' eki bazı ağızlarda ve/veya ses uyumuna göre '-kın / -kin, kun / -kün' şeklinde de görülmektedir) Örneğin > 'az-gın' ]
Bu sözcükler okunmuş olduğu 85v - 86r sayfasında; "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi içerisinde geçmektedir. Bu sözcükler bu cümlenin öncesinde yazılı durumdadır. Cümlenin evveli de vardır ancak şu ana kadar okuduğumuz/incelediğimiz kısım; "ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi veya yarım cümlesidir. (ÇOCUKLU, AVIKKIN, OĞLAN KIZ APARAN EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ‘ÖR AYAĞIN ÖPER’.) Yazar virgül veya cümle sonunda nokta işareti kullanmadığı için özellikle uzun cümlelerin nerede başladığı nerede bittiği paragrafın veya sayfanın bütünü incelendiğinde daha iyi görülmektedir. Bu cümleyi bugünkü dilimiz ile yazacak olsak, "ÇOCUKLU AVIKKIN (erkek düşkünü) OĞLAN KIZ APARAN (oğlan kız çocuklarını götüren/taşıyan/servis eden) EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" şeklinde yazacaktık. Bu cümlede ALCA sözcüğü veya yazarın yazdığı şekli ile OLCO sözcüğü bir kadının adıdır (Ya-da bu kadın esir anlamına gelen OLCA sözcüğü olabilir). ÖR sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamında kullanılmıştır. Bu cümle hakkında daha fazla bilgi cümle okumaları sayfamızda görülebilir.
|
|
|
ÇOCUKLU / ÇOCULU |
|
ÇCILU / ÇCLU |
ÇCILU / ÇCLU |
Bu sözcüğü harita sayfası olarak bilinen 85v - 86r sayfasında sağ üst kısımda kale çiziminin etrafındaki yazı içerisinde okuduk. Yazarın ÇCILU / ÇCLU şeklinde yazdığı bu sözcük bugün dilimizde ÇOCUKLU şeklinde anılmaktadır. ÇOCUKLU sözcüğünün anlamı sözlüklerde genellikle "çocuğu olan" anlamında açıklansa da bu sözcük aynı zamanda "hamile olan/karnında çocuk taşıyan" anlamında da kullanılmaktadır ve geçmişte de aynı şekilde kullanılmıştır.
ÇOCUKLU sözcüğünün kökü 'ÇOCUK-' eki '-LU' sözcük-ekidir.
[Türk dilinde bu (-lı/-li; -lu/-lü) ekin çeşitli fonksiyonları vardır. Örneğin, vasıf isimleri yapar, bir nesnenin bulunduğunu bildirir, arkasına geldiği isimden bir yerde var olduğunu bildirir, sahiplik ve bağlılık ifade edebilir, bir birine zıt mânâda olmakla yan-yana gelen isimlerde bir arada bulunma mânâsı verir. (gece-li gündüz-lü gibi) Fakat bizim incelediğimiz 'çocuk-lu' sözcüğünde 'çocuğa sahip olma / çocuk sahibi olan' anlamı vermiştir.]
Bu sözcükler okunmuş olduğu 85v - 86r sayfasında; "ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi içerisinde geçmektedir. Bu sözcükler bu cümlenin öncesinde yazılı durumdadır. Cümlenin evveli de vardır ancak şu ana kadar okuduğumuz/incelediğimiz kısım; "ÇCILU OVĞN OILGZ OPARAR ÜLGSU OLCO POŞAM ÖR IYAĞIN ÖPÜR" cümlesi veya yarım cümlesidir. (ÇOCUKLU, AVIKKIN, OĞLAN KIZ APARAN EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ‘ÖR AYAĞIN ÖPER’.) Yazar virgül veya cümle sonunda nokta işareti kullanmadığı için özellikle uzun cümlelerin nerede başladığı nerede bittiği paragrafın veya sayfanın bütünü incelendiğinde daha iyi görülmektedir. Bu cümleyi bugünkü dilimiz ile yazacak olsak, "ÇOCUKLU AVIKKIN (erkek düşkünü) OĞLAN KIZ APARAN (oğlan kız çocuklarını götüren/taşıyan/servis eden) EL+KIZI 'ALCA', PAŞAM, ÖR AYAĞIN ÖPER" şeklinde yazacaktık. Bu cümlede ALCA sözcüğü veya yazarın yazdığı şekli ile OLCO sözcüğü bir kadının adıdır (Ya-da bu kadın esir anlamına gelen OLCA sözcüğü olabilir). ÖR sözcüğü "kaftanın koltuk altları" anlamında kullanılmıştır. Bu cümle hakkında daha fazla bilgi cümle okumaları sayfamızda görülebilir.
|
|
|
İL+İÇÜ / İL+İÇİ |
|
İLİÇÜ / İLCÇÜ |
İL+İÇÜ / İLCÇÜ |
El-yazmasının harita sayfası adı ile anılan 85v - 86r sayfasında sağ üst köşede İLİÇÜ sözcüğü okunmuştur. Bu sözcüğün ilk harfi olan ve basit alfabe karakteri gibi 'L' olarak okunan ve bileşik alfabe karakteri olarak da 'IL-/İL' okunan harfin hemen yanındaki ikinci karakterin 'I' veya 'C' olduğu tam belli değildir. Yazarın bazı sözcükleri bilerek farklı okunur şekilde yazdığını okumalarımıza dayanarak zaten biliyoruz. Ancak 'I' harflerini yazma boyunca incelediğimizde yazarın bunların bir kısmını uzunca, bazılarını kısa veya bazılarını dik bazılarını yana eğik olarak yaptığını görmekteyiz. Üstelik yazma boyunca bazı sayfalardaki yazılardan görüldüğü kadarı ile mürekkebin kaydığı durumlar olmuş ve bazı 'I' karakterlerinin alt kısmında kalem ucunun bir sonraki karakteri yazmak için yöneldiği bölgelerde zaman zaman mürekkep akıntıları veya fazlalıkları da oluşmuştur. Yazarın genel olarak yazısı düzenli ve güzel olsa da, bugün pek çok araştırmacı bu durumu gözlemledikleri için "bütün yazma boyunca hiç bir düzeltme ve yazım hatası yapılmadı" dese de, aslında bunun tam da böyle söylendiği gibi olmadığını da not etmemiz gerekir. Yani bu yazmanın sıfır hata veya düzeltme ile yazılmış olduğu yanlış bir çıkarım olsa da aslında sıfıra yakın veya önemsenmeyecek düzeyde az sayıda hatalar da tarafımızdan not edilmiştir.
Bu sözcüğü, ikinci harfin 'I' veya 'C' yazılmış olması olasılığını dikkate alarak, (her iki olasılık ile birlikte) İLİÇÜ veya İLCÇÜ olarak okuyoruz. Bu sözcüklerin her ikisi, ses-değeri yakınlığı ile bugünkü kelimelerle mukayese edilerek eşleme kurulacak olursa, bunların bugün dilimizde halen kullanılan İL+İÇİ sözcüklerine ses-değeri yakınlığı açıkça görülmektedir. Her ne kadar yazar bu sözcükleri bileşik olarak yazmış ise de, bugün biz bu sözcükleri bileşik kelime olarak kullanmıyoruz. İL+İÇİ sözcüğü "yerleşim yeri-içi" veya "vilayet içi" anlamındadır. Bu sözcük de bir harita sayfasında okununca elbette çizim yazı eşleşmesi örneği olarak da görülecektir. 'İL' sözcüğü kök durumundadır. İÇİ (iç-i) sözcüğünün ise sonundaki '-İ' sözcük ekidir. Bu sözcüğün kökü ise 'İÇ-' sözcüğüdür.
Burada, 'İÇ-İ' sözcüğünün '-i' ekinin, 'belirtme-durumu, tamlama eki' olarak görüldüğünü not edelim. Çekim ekleri eklendikleri sözcüğün anlamını, yapısını ve türünü değiştirmezler. Sözcük "vilayet/yerleşim-alanı içi" anlamında yazılmıştır diye düşünüyoruz.
(Burada bir ek açıklama yapalım. Yazar bu sözcüğü "il sırı/alanı noktası" veya "il sınır hattının içi" anlamında da kullanıyor olabilir. Yani, "il içerisine giriş noktası/il içi alanı girişi" anlamında kullanmış olabilir. Bu gün de günlük hayatta bir ilden bir başka ile giderken, varılacak yerin il sınırına geldiğimizde 'il içinde olduğumuzu' söyleriz. Aslında yolculuk tamamlanmamış olsa da ve varılan ilin tam merkez noktasına varmamış olsak da, içeriyi ve dışarıyı ayıran sınır hattının iç kısmına bir adım attığımız anda il içinde olduğumuzu söyleriz. Burada 'içi' sözcüğü kesinlikle 'merkezi' anlamında değildir. Burada 'iç' sözcüğü, il sınırlarının başladığı (ve içeri dahil olunduğu) bölgeyi anlatmaktadır.)
|
|
|
AZAK |
|
AZAX |
AZAX |
Harita sayfası olarak da anılan folio 85v-86r sayfasında (sayfanın sağ üst köşesinde veya kuzeydoğu istikametinde) AZAX sözcüğü yazılmıştır. Bugün biz bu sözcüğü AZAK şeklinde yazmaktayız.
Azak sözcüğünün bazı anlamları şunlardır: 1-) Kuzey doğudan esen yel. 2-) Nereden fırlatıldığı, ve kimin attığı belirlenemeyen bir ok.
3-) Bir sözcük olarak, yolunu ve yönünü kaybetmiş olma durumunu (yönünü ve yolunu kaybetmek).
Türk dilinde aynı kökten AZMAK sözcüğü yaratılmıştır. Bugünkü Anadolu ağızlarında AZMAK sözcüğünü anlamı kaymış formları ile kullanıyor olsak da AZMAK sözcüğü ‘kaybolmak’, ‘kaybettirmek’, ‘şaşırtmak/yönünü-şaşırtmak’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu sözcükler Azeri-Türk dili ağızlarında doğru şekilde (gerçek anlamı ile) halen kullanılmaktadır. Azeri-Türk dilini konuşanlar bu sözcüğü AZMAQ şeklinde yazmaktalar. Bugün bazı sözlüklerde, AZAK sözcüğü anlamı-karşılığı bazı gıda, sebze veya yemek adları da gösterilmektedir. Aslında, bunun sebebi muhtemelen AZIK sözcüğünü AZAK olarak seslendiren lehçeler ile ilgili olmalıdır. Bu sözcüğün 'azık, (azuğ, azuk)' seslendirilen sözcük ile karıştırmamalıyız. (Her iki sözcüğün sözlük sayfalarının adreslerini burada kaynak olarak eklemekteyiz.)
Yazarın bu harita sayfasında AZAX olarak yazdığı ve bizim bugün AZAK olarak seslendirdiğimiz sözcüğü yazar 'kuzey doğudan esen rüzgâr' anlamında kullanmış olmalıdır. Burada bir yön ifadesi vardır. Bu da haritalarda görülen bir durumdur. Bu sebeple, bu sözcüğün harita sayfasında yazılmış olması, tarafımızdan çizim yazı eşleşmesi olarak tanımlanmaktadır. Üstelik aynı harita sayfasında güneş şekli çizilmiş bölümde 'DOĞU' (DOGU) yazdığını da göstermiştik. Ayrıca bu sayfanın bir harita sayfası olduğuna dair başka da deliller vardır. Bu harita sayfası askeri ajanlık kapsamındaki bazı bilgilerin not edilmesi amacı ile yapılmıştır. Bu sebeple bu sözcüğün 'nereden geldiği belli olmayan ok' anlamı da yaklaşılmaması gereken bir bölge iması yapan sözcük olmalıdır.
Not: Yazarın harita sayfasında AZAX (azak) sözcüğünü yazma amacı, haritayı göndereceği kimselerin araziye geldiklerinde o sözcüğün yazıldığı yöne gitmemelerini sağlamaktı. O yönde giderseniz yolunuzu kaybedersiniz veya o tarafta tehlike var mesajı (dolaylı anlatım ile) verilmiştir. Ayrıca yazar kuzey-doğudan eser rüzgar anlamına da gelen bu sözcüğü yazmaya bilerek yerleştirmişti. Çünkü yazmada harita sayfasında birbirine çapraz köşelerde 2 adet güneş figürü çizmişti. Bunlardan sol üst köşede olan için aynı bölümde DOGU (doğu) ibaresini de yazmıştır. Yazar haritanın çapraz tutulmasını istemekteydi. Harita çapraz tutulduğunda AZAK sözcüğünün yazıldığı yer Kuzeye gelmektedir. Bu da yapılan haritadan şüphelene bilecek kimselere yanıltıcı bilgi vermek adına yapılmış olmalıdır. Aslında tarih boyu haritalarda genellikle Doğu ve Batı istikameti sağ ve sol yönlerde olmakla işlenirdi. Yazar ise bunun bir harita olduğunun bilinmesini istemiyordu. Ya da harita olduğunu sananların da bunun yanlış veya doğru çizimler göstermeyen bir harita gibi görünmesini istiyordu. Yani detaylı bakmayanlar okusa bile bu haritayı gerçekçi bulmayacaktı çünkü daha çok masalsı görünüyordu. Normalde yazarın kodladığı bilgileri okuyabilenler haritayı çapraz tutarak bakacaktı. Buradaki kodlamayı okuyamayanlar ve haritaya çapraz bakmayanlar ise bu haritanın Kuzey Batıdan esen rüzgar gibi bir takım masalsı ibareler ile yazılmış olduğunu veya tarım ile ilgili veya astroloji ile ilgili haritalar olduğunu düşüneceklerdi diye tahmin etmekteyiz. İlaveten tek bir harita sayfasında Avrupa'da bulunan belli kalelerin ve fethi düşünülen merkezlerin tamamının çizimi birlikte yapılmıştı. Bu konuda daha detaylı bilgi ve kanıtları yazılarımızda yeri geldikçe paylaşacağız.
|
|
|
TOPÇU SERER / TOPÇU+SER ER / TOPÇU+SAR ER / TOPÇU+SARAR |
|
DOPÇCSERER / DOPÇISERER / DOPÇCSARAR / DOPÇISER ER |
DOPÇCSERER / DOPÇISERER / DOPÇCSARAR / DOPÇISER ER |
Harita sayfası olarak bilinen 85v - 86r sayfasında sağ üst bölümde okunmuş sözcüktür. Bu sözcüğün sol-baştan 4. harfinin 'C' veya 'I' olduğu tartışılır. Bu harf tam olarak okunmadığı için biz her iki türlü de bu sözcüğü yazacak olursak, bu sözcüğün 'DOPÇISERER' veya 'DOPÇCSERER' sözcüğü olduğunu söyleye biliriz. Elbette abc-türeşkoşumuna (alfabe transkripsiyonuna) göre sondaki sözcüğü ' SERER' veya 'SARAR' olarak da okumak mümkündür. Bu sözcüğün bir bileşik kelime olduğu görülüyor. Ancak bu okunuş seçeneklerinin tamamının kökü 'DOP-' sözcüğüdür. Türk dilinde hem eski dönemlerde hem de bugün farklı lehçe ve ağızlarda pek çok sözcüğün seslendirilişinde ve yazılma şeklinde D/T ses dönüşümlerini görmekteyiz. 'D' sesi ve 'T' sesi arasında dönüşüm görülmesi bugün ve geçmişte farklı coğrafyalarda olmakla, oldukça çok sayıda örnekleri görülmüş bir durumdur. Buna ilave olarak ses-değeri yakınlığına göre yazarın yaklaşık 600 sene önce yazmış olduğu bu 'DOP-' sözcüğünün bugün Anadolu ağızları dilimizde genellikle 'TOP-' şeklinde yaşadığını söylemek mümkündür. Bugün bile bu sözcüğü DOP şeklinde seslendiren ağızlar ve lehçeler olduğu bilinmektedir. Kazak-Türk dilinde halen TOP yerine DOP denilmektedir. (Örnekleri coğrafi olarak da oldukça yaygın alanda görülmektedir.) Baştan 4. harfin 'C' veya 'I' olduğu tam olarak okunmuyor olsa da bunun bir sözcük eki olduğu bellidir. Bu bileşik sözcüğün kökündeki sözcüğe, eki ile birlikte bakarsak, bu sözcüğün 'DOPÇC ' (top-çc (topçcu) veya 'DOPÇI ' (topcı (topçu)) sözcüğü olduğunu söylemek mümkündür. Burada sondaki '-çı/-çc' eki (-cı,-ci,-cu,-cü,-çı,-çi,-çu,-çü şeklinde olabilir) bir meslek ve uğraşma anlamları veren ektir. Burada bir savaş aracı olan 'TOP' (dop) sözcüğüne eklenerek o aracı kullanan kişinin yaptığı işi (topçuluk) veya (topçu) mesleğini/görevini bize ifade etmiş olur.
Burada kök durumunda olan 'DOP-ÇI/-ÇC+' (topçu+) sözcüğüne eklenmiş sözcük ise SERER sözcüğüdür. Bu sözcüğün kökü 'SER-' sözcüğü ve sondaki sözcük-eki ise '-ER' ekidir. SER sözcüğünün anlamını sözlüklerden görmek için yine '-mek' sözcük-eki ile kurulmuş 'SERMEK' (ser-mek) sözcüğüne bakmak gerekir. [“-mek/-mak”: these are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun.] {(Sermek = "lay, spread, lay out, unfold, stretch, spread out" in English). Bu kökten (SER- sözcüğünden) 'sergi' (exhibition, exhibit, exposition, showing), 'serek' (serek = meydan -anlamında- pazar sergileri açılmış alan/sergi alanı) (serek = area, square, range) gibi sözcükler türetilmiştir.}
Bu ' SER-ER' sözcüğünün '-ER' eki fiil çekim geniş zaman ( -r ; -ar, -er ) eki olarak ve geniş zaman ekinin geçici ve kalıcı isim yapma fonksiyonuyla isim-fiil (Partisip) eki olarak görülmektedir. Ancak SER sözcüğüne eklenerek SERER halini alan sözcüğün DOP-ÇI/-ÇC+ (topçu+) sözcüğüne eklenmesi ile DOPÇISERER (topçu serer) sözcüğü bir isim veya bir isim-fiil olarak yazar tarafından kullanılmıştır diye düşünülebilir. Bu sözcüğün anlamı "topçuların serildiği/serdiği yer gibi anlaşılsa da bundan kasıt 'topçuların bulunduğu yer/alan/meydan' anlamında olabilir".
Bu sözcüğü ilkinden biraz farklı olarak ikinci bir şekilde daha okuyabiliyoruz. Sözcüğü 'DOPÇISAR ER' (topçu+sar/ser er) şeklinde okursak bu durumda sondaki 'ER' sözcüğünü solundaki sözcükten ayrı bir sözcük olarak 'ER' (asker anlamında) okuyabiliriz. Bu durumda DOPÇI+SAR bileşik sözcüğü 'topçuların sardığı alan/yer' veya 'topçular tarafından sarılmış (yer)' şeklinde algılanmaktadır. Biz 'SAR' (pek çok lehçe ve ağızda ve Fars dilinde 'ser' olarak kullanılan) sözcüğünün ayrıca 'BAŞ' anlamında da kullanıldığını biliyoruz. Ancak bu sözcük daha çok 'SER' şeklinde seslendirilerek 'başlık' anlamında kullanılmaktadır. Eğer bu sözcüğü bu (SER/SAR=baş) anlamında kabul edersek, DOPÇISER/DOPÇCSAR sözcüğü bu durumda 'topçubaşı/topcubaş’) anlamında da algılanmaktadır. Yani DOPÇIBAŞ ER sözcüğü 'topçubaş er' veya 'topcubaşı er' olarak da günümüz diline çevirmek mümkündür.
Türk dilinde ER sözcüğünün 'asker', 'yiğit', 'bahadır', 'kahraman' ve 'erkek' anlamlarından dolayı 'yarışan/ölçüşen kahramanlar', 'yarışan askerler' gibi anlamlara gelecektir.
Not: Bazı kişiler yapmış olduğumuz acb-türeşkoşumuna (alfabe transkripsiyonuna) göre sözcüğün DOPÇI/DOPÇC+SARAR olarak da okuyacaklardır. Bu SARAR sözcüğünün zaten 'sarmak', 'etrafı çevirmek' gibi anlamından dolayı yukarıda işaret ettiğimiz sonuç anlam yine de değişmeden kalacaktır. Yani sözcük 'topçuların etrafı sardığı yer' şeklinde anlam verecektir. Ancak bu sözcüğün biz bir bölgenin adı olarak kullanıldığını düşünüyoruz. Mesela bugün İstanbul’da tophane dediğimiz bölgenin adı gibi yazar tarafından bu harita sayfasının bu bölümüne bu ad verilmiş olabilir. Ya da o bölgenin tarihi adı zaten aynı anlamda idi diye düşünüle bilinir.
|
|
|
BİLGİ |
|
PİLGÜ |
PİLGÜ |
Yazarın PLGÜ / PİLGÜ olarak yazdığı sözcük bugün dilimizde BİLGİ sözcüğü olarak yaşamaktadır.
|
|
|
ÖLÇ+SERER (ölçü serer) / ÖLÇŞER+ER (ölçüşür/ölçüşer er) |
|
ÖLÇSERER / ÖLÇŞERER |
ÖLÇSERER / ÖLÇŞERER / ÖÇL+SERER / ÖÇLŞER+ER |
Harita sayfası olarak bilinen 85v - 86r sayfasında sol üst bölümde ortasında büyük bir meydanı olan bir yapı çizilmiş. Ve bu yapının ortasında (bizim görselde sarı fon rengi ile işaretlediğimiz) ve abc türeşkoşumuna (alfabe transkripsiyonuna) göre ÖLÇSERER ve ÖLÇŞERER okunabilen bir sözcük yazılmıştır. Bu sözcüğün bir bileşik kelime olduğu görülüyor. Bu sözcüğü iki türlü [ÖLÇ+SERER (ölçü serer) / ÖLÇŞER+ER (ölçüşür er/ölçüşer er)] okumak mümkündür. Ancak her ikisinin de kökü 'ÖLÇ +' sözcüğüdür ve sözlüklerde bu (ÖLÇ) sözcüğün anlamını görmek için onu '-mek' sözcük eki ile 'ÖLÇMEK' (ölç-mek) olarak aramak gerekir. [“-mek/-mak”: these are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun.] Türkçede bu kökten ölçü (measurement, size, measure, gauge, scale), ölçüş (measurement work), ölçüm (measurement, measure, evaluation, indication, estimate), ölçüşmek (contest, racing, compare, class with, to make a competition) gibi sözcükler türetilmiştir.
Burada kök durumunda olan ÖLÇ sözcüğüne eklenmiş sözcük ise SERER sözcüğüdür. Bu sözcüğün kökü 'SER-' sözcüğü ve sondaki sözcük-eki ise '-ER' ekidir. SER sözcüğünün anlamını sözlüklerden görmek için yine '-mek' sözcük-eki ile kurulmuş 'SERMEK' (ser-mek) sözcüğüne bakmak gerekir. (Sermek = "lay, spread, lay out, unfold, stretch, spread out" in English). Bu kökten (SER- sözcüğünden) 'sergi' (exhibition, exhibit, exposition, showing), 'serek' (serek = meydan -anlamında-) (serek = area, square, range) gibi sözcükler türetilmiştir.
Bu '+SER-ER' sözcüğünün '-ER' eki fiil çekim geniş zaman ( -r ; -ar, -er ) eki olarak ve geniş zaman ekinin geçici ve kalıcı isim yapma fonksiyonuyla isim-fiil (Partisip) eki olarak görülmektedir. Ancak SER sözcüğüne eklenerek SERER halini alan sözcüğün ÖLÇ köküne eklenmesi ile ÖLÇSERER (ölçü/ölçüm/ölçüşme sermek) sözcüğü bir isim veya bir isim-fiil olarak yazar tarafından kullanılmıştır. Bu sözcüğün anlamı "ölçme-işinin/ölçüşmenin sergilenmesi/meydana-serilmesi", "yarışmanın ortaya-serilmesi/sergilenmesi" anlamından dolayı bugün 'hipodrom', 'arena' veya 'stadyum' dediğimiz sözcüğün karşılığı olduğunu düşünebiliriz. Bu sözcüğü ilkinden biraz farklı olarak ikinci bir şekilde daha okuyabiliyoruz. Sözcüğü ÖLÇŞER+ER şeklinde okursak bu iki sözcüğün bugünkü Türk dilinde ÖLÇÜŞ-ÜR ER sözcükleri ER sözcüğünün 'asker', 'yiğit', 'bahadır', 'kahraman' ve 'erkek' anlamlarından dolayı 'yarışan/ölçüşen kahramanlar', 'yarışan askerler' gibi anlamlara gelecektir. Bu anlamı ile de bu sözcüğün yine de bir fiil-sözcük köküne eklenmiş ER sözcüğünden türetilmiş bir ad olarak bu harita sayfasında çizilmiş yapıya adını vermiş olması söz konusu olabilir. Elbette bu ad yine de bugün 'hipodrom', 'stadyum' veya 'arena' olarak ifade ettiğimiz sözcüklerin Türkçedeki karşılığı olan sözcüktür. Bu sözcüğü ÖLÇŞ+ERER (ölçüş+erer/yapar anlamında olacak) şeklinde incelemek isteyen olursa yine de sonuç anlamın değişmeyeceği görülecektir. İşte yazar tam da bu tip sözcük oyunları ile zekasını göstermek için kodlama yapmak amacıyla yarattığı bu alfabeyi kullanmıştır diyebiliriz. Yapmış olduğumuz çalışmaya esasen diyebiliriz ki, benzeri durumlar bu yazmada neredeyse her sayfada ve her cümlede kendisini göstermiştir.
Not: Bazı kişiler yapmış olduğumuz acb-türeşkoşumuna (alfabe transkripsiyonuna) göre sözcüğün ÖLÇ+SARAK olarak da okuyacaklardır. Bu SARAK sözcüğünün bugün kullandığımız SARAY sözcüğüne ses-değeri yakınlığı bir tarafa SARAK (sarmak/sar-mak) sözcüğünün isim ve fiil sözcüklerin de türetilmesinde kullanılmış olan SAR- kökü anlam içeriği dahilinde 'etrafı-çevirmek/etrafı-çevrilmiş-alan) gibi anlamlardan dolayı ve ÖLÇ+SARAK bileşik sözcüğünün kökü durumundaki ÖLÇ (ölçme/ölçmek/ölçüşmek) anlamından dolayı yukarıda işaret ettiğimiz sonuç anlam yine de değişmeden kalacaktır.
|
|
|
İLOÇ ERSÜ / İLAÇ ERSÜ / İLOÇ ARZU / İLAÇ ARZU |
|
İLOÇERSÜ / ILOÇARSU |
İLOÇ+ERSÜ / ILOÇ+ARSU |
67v sayfasında bir bileşik sözcük olarak İLOÇ+ERSÜ sözünü okumaktayız. Yazarın bu sayfada İLOÇ olarak yazılan sözcüğü bugün aynı şekilde İLOÇ şeklinde seslendiren ağızlar halen olduğu gibi çoğunlukla bu sözcüğün İLAÇ şeklinde seslendirildiğini söyleye biliriz.
İLOÇ = İLAÇ (= "medication, medicine, remedy, curative, solution, treatment, therapy, cure" in English.)
Yazarın ERSÜ olark yazdığı sözcüğü acb-türeşkoşumuna göre ARSU olarak da okumak mümkündür. Yazar bu alfabeyi kullanarak yazdığı bu sözcüğün her iki türlü anlaşılmasını istemiş olmalıdır. ARSU sözcüğünü bugün ARZU şeklinde seslendiriyoruz ve bu sözcük 'istek', 'dilek' gibi anlamlara gelemekte. (ARZU = "desire, wish, yearning" in English.) Ancak aynen yazarın yazmış olduğu gibi bu sözcüğü ERSÜ olarak okumak mümkündür ve ERSÜ sözü bugün aynı İLOÇ sözcüğünde olduğu gibi hiç değişmeden yazılabilmekte ve seslendirilebilmektedir. ERSÜ sözcüğü anlamı "yiğit er/subay askeri, yiğit asker/yiğidi/ asker, er-kişi gibi anlamlara gelmektedir. ( ERSÜ = valiant soldier / officer soldier, valiant, soldier" in English.)
Aynı zamanda, bu ERSÜ sözcüğünün kökünü ER- ve sözcük ekini -SÜ olarak kabul ederek inceleyecek olursak da, bu sözcük ER-İ anlamında (veya 'yiğit-asker-i' anlamında) kullanılmış olacaktır.
[Bu, -ı -i, -u/-ü; -sı/-si, -su/-sü ekleri, teklik 3. şahıs iyelik eki olarak da anılmaktadır. Bunlar sözcüklere iyelik şekli sahiplik, bağlılık, aitlik ifadesi verirler. İsimleri kendilerinden önce gelen ilgi halindeki bir şahıs zamirine (benim, senin, onun, bizim, sizin, onların) veya ilgi halinde bir isme bağlayan eklerdir. Bazı yerel ağızlarda “-Ü/-U” and “-İ/-I” gibi nesne işaretçisi soneklerinin sonuna aynı fonksiyonda eklenmiş olan “-SÜ/-SU” and “-Sİ/-SI” olarak da görmekteyiz. (örneğin; 'eri/er-i' (kişisi/erkeği/askeri/kocası anlamında) yerine aynı anlamda 'eri-si' veya 'eri-sü' sözcğünün de kullanıldığını görmekteyiz.]
Bu sözcüğün yazılı olduğu folio 67v'de yazarın tam sayfanın ortasında bir güneş çizimi yapmış olduğunu görmekteyiz. Yazar bu sözcük ile GÜNEŞ'in faydalılığına işaret etmektedir. Yani, yazar bir benzetme olarak bir sıfat gibi bu sözcüğü güneş için kullanmaktadır diye düşünüyoruz.
Yazar "İLOÇ ERSÜ" ('ilaç eri', 'derde-ilaç-olan-asker', veya 'sağlıklı hayatın kaynağı' anlamında bir benzetme ile bu sözcüğü anlamlandırarak) yazmıştır ve bu sözcüğü biz bugün eğer 1/1 sözcükleri ile çevirecek olursak 'İLAÇ + ASKERİ/ERİ' gibi bir sözcük ortaya çıkmaktadır. Ya da aynı şekilde, yazarın bu sözcüğü İLOÇ+ARZU anlamında yazdığını düşünüyorsanız bunu da dolaylı anlam olarak 'ilacı arzu edilen' veya doğrudan anlamı ile 'ilaç+arzusu' şeklinde günümüz diline tercüme etmek mümkün olmaktadır. Bugün eski kaynakları ve yenimetinleri taradığımızda bu sözcüklerin aynen bu şekilde birlikte bir bileşik kelime olarak kullanılmış bir ikinci örneğini henüz bulamadığımızı söylemeliyim. Ancak her iki sözcüğün de aynen 600 sene olduğu gibi aynı ses değeri ile işlek olduğu lehçe veya yerel ağızlar mevcuttur.
Yazarın döneminde bu sözcüğün bir bileşik sözcük olarak 'güneşi işaret eder şekilde' ve bir anlamda, 'onun her derde ilaç veren bir asker' olduğunu anlatan bir tanımlama içinde kurulmuş bir sözcük olarak görmekteyiz.
|
|
|
OLAK ERİ / OĞLAK ERİ |
|
OLOX ERÜ / OILOX ERÜ |
OLOX ERÜ / OILOX ERÜ |
Yazar 67v sayfasında OLOX ERÜ / OILOX ERÜ (Capricorn man) sözcüklerini yazmıştır. Bugün biz aynı sözleri Anadolu ağızlarında 'OĞLAK ERİ' şeklinde seslendiriyoruz. Bu sözcüğü halen Azeri-Türk dili ağızlarında yazarın yazdığına çok yakın ses-değeri ile 'oğlaq erü' / 'oğlaq eri' şeklinde seslendirenler vardır. 'Oğlak eri' sözcüğünün İngilizce karşılığı 'Capricorn', 'Capricorn man' sözcüğüdür. Burada 'ER-Ü' / 'ER-İ' sözcüklerinin kökü olan ER sözcüğü kişi, erkek gibi anlamlara gelmektedir. ERÜ (er-ü) ve ERİ (er-i) sözcüklerinin sonundaki sözcük ekidir. [“-Ü/-U” and “-İ/-I”: these are an Object Pointer Suffixes (Turkish Direct Object Suffix (accusative) such as “the” in English). (Clauson <http://s155239215.onlinehome.us/turkic/40_Language/ClausonEDT/Clauson_EDT_Suffixes.htm>, & Guise <http://www.turkishexplained.com/>) When we examine the words in ATA manuscript, we know that in modern day Turkish (mostly) “-Ü/-U” suffixes are replaced with “-İ/-I”]
|
|
|
AÇIL-A ÖZEK / AÇIL-CI ÖZEK / AÇIL-ICI ÖZEK |
|
OÇILAÖZEK / OÇILCÖZEK |
OÇILAÖZEK / OÇILCÖZEK |
Güneşin Merkezde Çizildiği Sayfada (folio 67v’de) Okunan Sözcük; OÇILOÖZEK / OÇILCÖZEK (Meaning in English are;"expanding from the core”, “opening from the central point”, “expanding from the central point”, “expanding from the midpoint".)
Folio 67v’de sağ taraftaki ikinci bölümde merkezde güneş ve çevresinde yıldızlar çizili olan sayfada (bu görselde sarı renk fon mavi kalem ile işaretli bölümde) OÇILOÖZEK veya OÇILCÖZEK olarak okuduğumuz sözcük yazılmıştır. Bu sözcüğün ortadaki harfinin ‘C’ harfi mi yoksa ‘O’ harfi mi olduğu tam belli değil. Bu sebeple abc-türeşkoşumuna göre her iki okunuş şekli gösterilecek ve bunlar hakkında inceleme ve açıklama yapılacaktır.
Bu sözcük bir bileşik sözcüktür. Sözün ikinci bileşeni ‘+ÖZEK’ sözcüğüdür. (ÖZEK = core, is the midpoint of anything or a structure, center -in English-) Özek herhangi bir şeyin veya yapının tam orta noktası, merkez ve çekirdek bölümü anlamında kullanılmış sözcüktür. Bugüne kadarki bilgilerimize göre ÖZEK sözcüğünün görüldüğü en eski yazılı eser Yeni-Türkçe dönemine ait “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu” (1935-yılı) eseridir. Ancak bu adı geçen kılavuzda kullanılan sözcükler elbette Osmanlının önceki dönemlerinde veya Eski Türkçe dönemleri veya öncesi dönemlerde de dilde kullanımı olduğu tahmin edilen sözcüklerdir. Yani ÖZEK sözcüğü 1935 yılında yaratılmış değildir. Bu sözcük dillerde daha eski dönemlerden beri kullanımda olduğu halde yazılı olarak görüldüğü ilk eser budur. Fakat şimdi gördüğünüz gibi bu sözcüğü 1453 yılı öncesi ATA-el-yazmasında (Batıda bilinen adı ile Voynich el-yazmasında) okumuş bulunuyoruz.
Bu sözcüğün ‘AÇILC+’/’AÇILCI+’ veya ‘AÇIL+A’ şeklinde okunabilen sözcüğün kökünün ‘AÇIL-‘ (açılmak) sözcüğü olduğu görülmektedir. Bu 'AÇIL' sözcüğünün anlamını sözlüklerde bakmak için bu sözcüğün '-mak' sözcük-eki almış formuna bakmak gerekir. [“-mek/-mak”: these are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun.] AÇIL-MAK (açılmak) sözcüğünün İngilizcedeki bazı karşılıkları; "be opened, expand, spread, open out, diverge" sözcükleridir. Yazar bu sözcüğü ‘AÇILC+’/’AÇILCI+’ veya ‘AÇIL+A’ olarak yazmış. Bu ekler sözcüğün-kökteki anlamını değiştirmez. Anlam değişmese de mesela Türkçedeki bir ek fiilden isim veya fiilden fiil yapma gibi fonksiyonlar ekleyebilirler.
Bu sözcüğün sonundaki ekin (-C /-Ç /-CI eki) fiil sözcüklere eklenen ve yapanı, yapılanı, o hareketle yapılan şeyi, hareketin yapıldığı yeri veya hareket halini bildirir bir yapım eki olarak değerlendire biliriz. Türk dilinin farklı lehçe ve ağızlarında örnekleri bulunmaktadır. Örneğin; Tatar-Türk dili ağızlarında görülmektedir. ["-ç" eki hk. bakınız > Kaynak: T.C. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili Ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk Dili Bilim Dalı "Tatarca İncil-İ Markus" (Çeviri yazı-Türkiye Türkçesine Aktarım-İnceleme-Dizin), Yüksek Lisans Tezi, Yazan; Nazlı Yılmaz Öztürk / 2019 / <https://katalog.marmara.edu.tr/veriler/yordambt/cokluortam/978299A5-62EC-7548-82E0-B196486E487D/5d1ca5a3934c2.pdf>]
Eğer bu sondaki ek '-c' değil de '-a/-e' eki ise (öyle ki yazarın yaklaşık 600 sene önce yazdığı çok sayıda farklı sözcüklerin 'o' sesinin bugünkü ses-evrilmiş hallerinde 'a' sesine dönüştüğü görülmüştür) bu durumda bugün az kullanılan ancak geçmişte de kullanımı olduğu düşünülebilecek 'bir isim yapma eki' olarak değerlendirilebilinir. İlaveten, Türk dilinde '-a/-e' eklerinin zarf-fiil (Gerundium) ekleri olarak görüldüğü açıklamasını da yapalım. Bunlar, hareket hali ifade eden fiiller teşkil ederler ve devamlılık, zaman, sebep, miktar fonksiyonunda zarf-fiiller yapar.
Sonuç olarak bugün ÖZEK sözcüğünü bu şekilde bileşik kelimenin ikinci bileşeni olarak genellikle kullanmıyoruz. Burada ‘AÇIL- (açılmak)’ ve ‘ÖZEK’ sözcüklerini ardı ardına yazmak veya bileşik bir sözcük gibi yazmak elbette bu sözcüğün anlamını değiştirmeyecektir.
Böylece yazarın yazdığı bu sözcüğün anlamının, ‘ortadan/çekirdek noktadan açılmak’, 'merkez noktadan açılıyor olmak' veya 'merkez noktadan genişliyor olmak' anlamında olarak açıklamak mümkündür. Yani İngilizce olarak yazarsak, yazar burada; "expanding from the core”, “opening from the central point”, “expanding from the central point”, “expanding from the midpoint" yazmıştır denilebilir.
Burada biz bir fiilden ve bir bileşen sözcükten isim yapıldığını düşünmüş olsak da belki bazı dil bilimciler bunu farklı şekillerde açıklayabilirler. Ancak bileşen sözcüklerin anlamları gayet nettir. Türkçede eklemeler kökteki anlamı hiçbir zaman değiştirmezler.
Bize göre yazar evrenin merkezine güneşi almıştır. Zaten bu durum kendisinin çizmiş olduğu takvim sayfasından da bellidir. Ancak yazarın evrenin genişlediğini tahmin ettiğini fakat bunu yaparken yakmış olduğu veya yanan bir ateş kaynağını incelerken o ateşten çıkan kıvılcımların ve ısının ateşin merkezinden etrafa saçılıyor olmasından bir çağrışım ile bu düşünceye kapılmış olabileceğini (tamamen benim bir spekülasyonum olarak) tahmin etmekteyim.
Eğer bu sözcüğü AÇIL-ICI+ÖZEK (açılıcı özek) olarak değerlendirirsek anlamda köklü bir değişiklik olmayacaktır. Bu durumda ilk sözcüğün sonundaki sözcük-ekini (-ıcı/-ici; -ucu/-ücü ekleri gibi) yine de fiilden isim yapan bir ek olarak ve/veya devamlılık ve fazlalık fonksiyonunda bir ek olarak değerlendirebiliriz. Bunun da Türk dilinde çeşitli örnekleri vardır.
NOT: Burada AÇILA sözcüğü uzaklaşmak/açılmak anlamında kullanılmıştır. Burada fiil kökünden sözcüğün yanına bir başka sözcük alarak bileşik sözcük oluşturması ve bundan bir isim yapılmış olması söz konusudur. Açıla Özek 'merkezden uzaklaşmak' anlamında da kullanılabiliyor. Bu anlamdan dolayı bu sözcükten alet adı da yapılmış olabilir. Mesela uzaktakini görüntüyü merkeze yaklaştırma anlamında alet adı da yapmış olabilir. AÇILI sözcüğünün geçtiği sayfa 68v de geçen 8 kelimelik cümleyi açıkladığımız sayfaya AÇILI (açılmak) sözcüğünün anlamına ve cümle içerisinde nasıl kullanıldığına bakabilirsiniz. Bu AÇILA+ÖZEK sözcüğü bir alet/cihaz adı olarak 'uzaktakini merkeze yaklaştıran anlamında değilse' bu durumda 'merkezden açılmak uzaklaşmak' anlamında kullanıldığını söylemek mümkün olacaktır.
|
|
|
ORAK |
|
ORAK |
ORAK |
ORAK sözcüğü sayfa 68r'de okunmuştur (ORAK = sickle, harvesting-time/period, reaping-hook in English). Bu sözcüğün birden çok anlamı vardır. Bunlardan bazılarını buraya eklediğimiz sözlük sayfasında görebilirsiniz. Sözcüğün anlamlarından bazıları; 'orak-ayı' (daha çok Temmuz ayı için ancak bazı bölgesel ağızlarda Ağustos ayı anlamında bu sözcük ad olarak da kullanılmıştır), ekin kesme aleti, ekin biçme zamanı, ekin biçme işi gibi anlamlarda kullanılmıştır. Ormak sözcüğü; 'kesip-almak-bir-araya-getirmek' anlamında da kullanılmıştır. Bu sözcüğün kökü 'OR' sözcüğüdür. 'OR' sözcüğü bir eylem olarak aynı anlamda kullanılmıştır. OR sözcüğü herhangi bir şeyin veya şeylerin kesilerek bulunduğu yerden ayrılması anlamında kullanılmıştır. Tahılın topraktan ayrılması. Ya da bebeğin anne karnı kesilerek bulunduğu yerden ayrılması anlamında kullanılmıştır. Bu anlamda tarlada tahıl biçme (hasat) zamanı kesilen ekinin toplanıp bir araya getirilmesi eylemi karşılığı olarak bu sözcük kullanılmıştır. Ancak ilk defa bu el-yazmasında bir hamile kadının karnında aşırı büyümüş ve normal yoldan çıkamayan bebek için kadının karnının kesilip çıkarılması ve kesilen yerin toplanması/bir araya getirilmesi anlamında ABIOR kullanılmıştır. (ABIOR/ABOR okunan sözcük sayfamızda ayrıca açıklanmıştır. ABIOR sözcüğü 'abarmış yani abartılı/aşırı büyümüş olanı ormak (kesip almak) anlamındadır. (Ab-ı+Ormak))
|
|
|
ÇÜTÇÜ / ÇİFTÇİ |
|
ÇÜTÇÜ |
ÇÜTÇÜ |
Bu sözcük sayfa 68r de okunmuştur. ÇÜTÇÜ = ÇİFTÇİ (farmer, cultivator, harvester in English)
|
|
|
GÜNSAR / GÜNSER |
|
ÇNSAR / ÇNSER |
ÇNSAR / ÇÜNSAR / ÇNSER / ÇÜNSER |
This word appears on page 68r. Where this word is written (right next to it), star drawings was made. Therefore, it is possible to think that this word may be the name or adjective of a star. This is a compound word. The spelling of the word can be read as ÇNSAR and ÇNSER. The root of the word ÇN / ÇÜN is living today as the word 'GÜN' (day, day-light, light). The component of this word is the words 'SAR' and / or 'SER'. If you want to see the current meaning of these words in dictionaries, you should look at them by bringing '-mek' and '-mak' word-suffix. In other words, these words can bee seen as "sarmak"/"sar-mak" and "sermek"/"ser-mek" in Turkish dictionaries. The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. { 'SARMAK' mean 'çevrelemek', 'kuşatmak', 'etrafı-çevirmek' in Turkish. (Which in English; "wrap up", "surround", "encircle", "fold up", "overgrow", "embrace", "encompass".) & "SERMEK" mean 'açmak', 'yaymak', 'seğirmek' in Turkish. (Which in English; "open", "spread", "twitch" (Which in English; "lay", "spread", "spread out".)} Meanings of 'DAY in English are; Sun, day-light, daytime, time, order, age, cycle, date, 24-hour period, defined by the earth's circle rotating once around its axis. In the Orkhon Inscriptions (before 735), the word "GÜN" (GÜNEŞ) is written as KÜN. In addition, in the Sumerian language, (which is known to be an agglutinative language like Turkish,) we can see this word as 'udeş'/'u-de-eş'. This Sumerian word 'udeş'/'u-de-eş' and Turkish word 'güneş'/'gün+eş' have similar phonetic value and meaning. Probably, these are words derived from the same common root-word in the past. In addition, the Sumerian word "uaşa" / "u-aş-a" ('gün+aşa'/'gün+eşi' and 'güneş' in Turkish) means "one day", and "in one day" in English. In Old Turkish and in modern Turkish, we can see this both words (in same way) in terms of 'time' and 'day-light' as like as in meaning as in Sumerian Language.
This word has been used for thousands of years (and today) with in the same meaning.
Hence, we can say that the word 'GÜNSAR' have been used as a name to mean 'surrounds with daylight', and 'GÜNSER' should mean 'spreading/emitting day-lights'. Today, in our dictionaries, we see both GÜNSER and GÜNSAR names as the names given to people. In dictionaries today, the meaning of these names is given meanings such as 'day-light (or as sun light) that surrounds / illuminates all around'. So the meaning of this word has never changed. Today, these names are used as human names. However, it is understood that it was used as the name of one of the stars in the past. Which star is that probably 'has a strong light', and that star probably illuminates at night too.
--- / ---
Bu kelime sayfa 68'de görünür. Bu kelimenin yazıldığı yerde (hemen yanında), yıldız çizimleri yapıldı. Bu nedenle, bu kelimenin bir yıldızın adı veya sıfatı olabileceğini düşünmek mümkündür. Bu bileşik bir kelimedir. Kelimenin imlası ÇNSAR ve ÇNSER olarak okunabilir. ÇN / ÇÜN kelimesinin kökü bugün 'GÜN' (gün, gün ışığı, ışık anlamında) sözcüğü olarak yaşamaktadır. Bu kelimenin kökü GÜN ve bileşeni 'SAR' (sarmak) ve/veya 'SER' (sermek) sözcükleridir. Orhun Yazıtlarında (735'ten önce), "GÜN" (GÜNEŞ) ) KÜN olarak yazılır.
Ayrıca Türkçe gibi eklemeli bir dil olarak bilinen Sümer dilinde aynı GÜN kökünden sözcüğü 'udeş' / 'u-de-eş' olarak görebiliriz. Bu Sümerce 'udeş' / 'u-de-eş' sözcükleri ile bizim dilimizdeki 'güneş' sözcüğü elbette ortak kökten evrilmiş aynı anlam içeriğine sahip sözcüklerdir. Buna ek olarak, Sümerce 'bir gün' ve/veya 'bir günde' anlamlarına gelen "uaşa" / "u-aş-a" sözcüğü Türk dilinde "gün+eşi/gün+aşa" benzer fonetik değere ve anlama sahip sözcükler olarak görülmektedir. -Aş-a "('day asa' / 'day wife' ve ' sun ') İngilizce'de “bir gün” ve “bir günde” anlamına gelir. Aynen Sümer dilindeki anlam içeriğinde olduğu gibi, Eski Türkçede ve modern Türkçe'de bu iki kelimeyi de (aynı şekilde) 'zaman' anlamında ve 'gün ışığı'/'güneş-ışığı' anlamında görüyoruz.
Bu kelime binlerce yıldır (ve bugün) aynı anlamda kullanılmıştır.
Bu nedenle, 'GÜNSAR' kelimesinin 'gün ışığı ile çevrelenen' anlamına gelen bir isim olarak kullanıldığını söyleyebiliriz ve 'GÜNSER', 'gün ışığını yayan' anlamına gelmelidir. Bugün, sözlüklerimizde hem GÜNSER hem de GÜNSAR isimlerini insanlara verilen isimler olarak görüyoruz.
Yani bu kelimenin anlamı hiç değişmedi. Fakat bugün insan ismi olarak kabul edilen bu ismin, geçmişte yıldızlardan birinin adı olarak da kullanıldığını görüyoruz. Muhtemelen güçlü bir ışığı olan ve geceleri biraz aydınlatan bir yıldıza bu isim verilmiş olmalıdır.
|
|
|
ÇAKAR / ÇAPAR |
|
ÇOXAR / ÇOPAR |
ÇOXAR / ÇOPAR |
This word appears on page 68r.
Where this word is written (right next to it), star drawings was made. Therefore, it is possible to think that this word may be the name or adjective of a star, or it could be a noun or adjective that generally describes the stars. We read this word as ÇOXAR (ÇAKAR in Turkish today).
However, it is controversial that the third letter from the beginning is 'X' or 'P'.
Some meanings of the word ÇAKAR are as follows; Spark, lightning, flashing light source, searchlight, very strong light (sudden light source / light in a very short time) and/or flashing light source.
If the author wrote the word with the letter 'P' instead of 'X' (as ÇOPAR)/(ÇAPAR), it may be the name of a star. The word "ÇAPAR" means "messenger", "postman" and "albino" (with a very white face / with a flying image).
Obviously, we have not yet investigated whether a star name or adjective called "postman-star" or "messenger / messenger star" is used in any culture.
It is necessary to look at this issue separately. However, even though the author wrote 'X', the shape that allows us to read 'P' may be just a mechanical typo. In other words, the excess flow of ink may also allow us to read this letter.
In our opinion, this word is written as ÇOXAR and today it is the word that we write as ÇAKAR. The meaning of the word is 'flashing light source', and/or 'light source that appears suddenly, or flashes'.
This word is using today as a name for searchlights placed on police cars or ambulances. This word is known as derived from the Old Turkish ÇAK- (verb) root.
ÇAK root-word is a word originating from imitation/impersonation, and reflection-sound from nature. For this reason, it is highly probable that word (ÇAK) has been used since the early days when our language birth. Probably, our ancestors, imitating the lightning strike, attributed this sound (to the sound of ÇAK) with the observation of the fall of lightning.
The earliest meaning content of the word includes concepts such as 'lightning', 'fire', 'light', 'heat', 'suddenly intense light', 'stroke/hit/impact,'. (We also have an article in more detail on this subject.)
Bu sözcük sayfa 68r'de görülmüştür.
Bu sözcüğün yazıldığı yerde (hemen yanında), yıldız çizimleri yapılmıştır. Dolayısı ile bu sözcük bir yıldızın adı veya sıfatı olabilir diye düşünmek mümkündür.
Ya da, yıldızları genel olarak tanımlayan bir isim veya sıfat olabilir. Bu sözcüğü biz ÇOXAR (günümüz Türk dilinde ÇAKAR) şeklinde okuduk.
Ancak, baştan üçüncü harfin, 'X' veya 'P' olduğu tartışmaya açıktır.
ÇAKAR sözcüğünün bazı anlamları şunlardır; Kıvılcım, şimşek, yanıp-sönen ışık kaynağı, ışıldak, son derece kısa sürede çok güçlü ışık verip sönen ışık kaynağı.
Eğer yazar sözcüğü X yerine P harfi ile ÇOPAR şeklinde yazdı ise;
Eğer bu sözcüğü yazar ÇOPAR (ÇAPAR) olarak yazdı ise bunun da bir yıldızın adı olabilme ihtimali vardır. ÇAPAR sözcüğü 'ulak', 'haberci', 'postacı' ve 'albino' (çok beyaz çehreli/ al beniz uçmuş görüntülü) gibi anlamlara gelmektedir.
Açıkçası biz herhangi bir kültürde 'postacı-yıldızı' veya 'haberci/ulak yıldızı' adında bir yıldız ismi veya sıfatı kullanılıp kullanılmadığı konusunu henüz araştırmış değiliz.
Bu konuya ayrıca bakmak gerekir. Ancak, yazar 'X' yazdığı halde bunu 'P' okumamızı sağlayan şek sadece bir mekanik yazım hatası olabilir. Yani mürekkebin akan fazlalığı bu harfi böyle (her iki türlü P ve X olarak) okumamızı sağlıyor da olabilir.
Bize göre bu sözcük ÇOXAR yazılmış ve bugün ÇAKAR olarak yazıp seslendirdiğimiz sözcüktür. Sözcüğün anlamı da 'yanıp-sönen ışık kaynağı' demektir.
Bu sözcük bugün polis arabalarının veya ambulansların üzerine konulan ışıldaklar için bir ad olarak söylenmektedir. Bu sözcük, Eski Türkçe ÇAK- (fiil) kökünden türemiş olarak bilinmektedir.
ÇAK kök-sözcüğü doğadan taklit yansıma-ses kaynaklı bir sözcüktür. Bu sebeple dilin doğduğu ilk zamanlardan beri kullanılıyor olması olasılığı yüksektir. Muhtemelen, yıldırım düşmesini taklit eden atalarımız, bu sese (ÇAK sesine), yıldırım düşmesi gözlemi ile anlamını yüklemişti.
Sözcüğün en erken anlam içeriğinde 'yıldırım', 'ateş', 'ışık', 'ısı', 'birden-bire ortaya çıkan şiddetli ışık', 'darbe' gibi kavramlar vardır. (Bu konuda daha detaylı olarak ayrıca bir makalemiz vardır.)
|
|
|
DOLU / DÖLÜ |
|
DOLU / DÖLÜ |
DOLU / DÖLÜ |
At the first glance we identified 40 additional Turkish words in the Text Section on Page 115r. Following are 24 of these words.
Although this page does not have any illustrations, the page continues the subject of the child labour and surgical procedures as well as the entirety of the pregnancy term. Words on this page were randomly selected, and thus far the results indicate many terms of suggestive precausing or awareness regarding the subject at hand.
1. “DOLU” / “DÖLÜ”: “Full, loaded, fetus, hail, fertility”. The root words are “DOL / DÖL”.
“-U, and -Ü” are suffixes. [ See the word DOLMAK/dol-mak ' > You can find the meaning of this word from the address we share in the next column. > The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes.]
2. “DÖLGÖR”: (Döl+Gör): is a compound word. (Döl görme yolu ile artıp değerlenmek,
Döllenmiş olmak)
“Progeny-rates, the condition of being pregnant, the moment of pregnancy, expecting,
state of being fertilized, the moment when the ovories receive the sperm”.
The root words are “DÖL”, and “GÖR”. “GÖR” often appears in dictionaries in its “-mek/-mak” form as “GÖRMEK”.
“GÖRMEK”: “Seeing, viewing, monitoring, observing, see into, behold, spot, experience,
catch sight of, get sight of, wake to”. http://www.sozce.com/nedir/139687-gormek
(3) “DÖLÇÜ”: (Dölcü = Dölleme işlemini yapan) “The fertilizer”. The root words are “DÖL”.
“-ÇÜ”, again indicates tyhhe role/proffestion.
(4) “ÇOR”: (Kısır, hasta, acılı, kuru, çocuğu olmayan kimse, kapalı-tıkalı-mahsul vermez)
“Barren, infertile, closed/sealed, abortive, dark (interms of predicament; for example, “a drak fate”)”.
(5) “OYAR” (will carve-out, will carve) / “O YAR” (His/Her/This/That Sweetheart) /
“ÖYER” (Eğer) (If) / O YER” (that place).
(6) “SARSUR” (Sarsar/Sarsır in modern Turkish) “Being shocked, having shakes”
This word often also appers in its “-mak” form as “SARSMAK”.
The root word is “SARS”, “-UR /-AR /-IR” are suffixes.
http://www.sozce.com/nedir/273275-sarsmak
1. “SAIR” (Sağır), “Deaf” / “SEİR (Seyir, seyirmek, seirmek)”, “cruising, drive slowly, drift, course, run” / “SEĞİR” (agonize, to be at death’s step, be fighting for your own life, linger, watching, moving, walking from one place to another) “ŞAİR” “poet” / “ŞEİR (Şehir)” “city”. However, we believe that in context the word is more descriptive of being “in agony, close to death” and-or being “deaf”.
(Clauson, Gülersoy, Orucov, Akalın, Eyüboğlu)
http://www.sozce.com/nedir/269190-sagir
http://www.sozce.com/nedir/294107-sair
http://www.sozce.com/nedir/269781-sair
http://www.sozce.com/nedir/275401-segir
2. “ÇÖP / ÇOP”: “trash, waste, refuse, straw, dregs, leavings, discard, brushing, chip, crud,
to reject”
http://www.sozce.com/nedir/79934-cop
http://www.sozce.com/nedir/79192-cop
3. “PLAIN”: Since the characters of “P” and “B” are often interchangeable in Turkic, we have accounted for both. The root might be “BL / BİL / BEL” and-or “PL/PİL/PEL”. There are common meanings between “BEL” and “BİL” (“PL/PİL”).
Pilan/Plan (The roots are; “PİL” (Pilen), “BEL” (Bel-en, Belen), “BİL” (Bilen, Bilein) are all synonymous words that only differ due to dialectic phonology. The common meanings for these terms are:
Bil: Zaman (time)
http://www.sozce.com/nedir/44592-bil
Bilmek: (to know)
http://www.sozce.com/nedir/45564-bilmek
Bilen: Bilgili, görgülü, anlayışlı (Knowledgeable, well-mannered, considerate) http://www.sozce.com/nedir/44855-bilen
Belen: (knowing, conversant, cognizant, recognizant, au fait). In addition to this, the term is synonyms with “BOYUN” (neck, cervix, scrag, ervical, jugular). Furthermore, additional definitions include “arazi yapısı ve topografi ile ilgili muhtelif kelimelerdir” (land structure and topography).
http://www.sozce.com/nedir/39593-belen
http://www.sozce.com/nedir/39593-belen-bilen
Pelen: Bilgi, ustalık (being and expert in something, being full of knowledge, mastery, expertise, expertness, specialty). http://www.sozce.com/nedir/256458-pelen
Upon looking at all of these definitions, it became evident that the general definition (common) between all is “the recording and-or acknowledgment of knowledge or topographical identification”, “the process of making plans for topographical content or specific knowledge”. Also Upon researching etymological roots and dating, we believe that it may be possible that the word “Plan” in English is a derivative of the word “PILAIN” in old Turkic as they share a common definition.
En: Genişlik (width, breadth, extent, amplitude, wideness). http://www.sozce.com/nedir/112140-en
If we look at the word as a compound one, the second root is “EN”. In accounting for the meaning of “EN”, the compound word can be translated as “knowing width”, “knowledge of wideness/amplitude”, “knowing the extent”. In other words, this term is referring to an understanding of specific measurements of sorts.
4. “PÇGU”
Since the characters of “P” and “B”, as well as “K” and “G” are often interchangeable in Turkic, we have accounted for both. It is also important to consider the fact that the last letter “-U/-Ü” is an object specifier suffix. The word can be read in these ways:
“PıÇıGu”: In modern Turkish the word appears often as “biçiği (or kesiği)” which means “His/Her/It’s own cut, the wound”. In Azerbaijani Turkic, there is a closer relative to this word. That word is “biçik” and it means “the cut area”. http://www.sozce.com/nedir/44213-bicik
“PüÇüGü” (Püçük): Kuyruk sokumu (sacral canal, sacrum, the end of the spinal column (formed by the sacrum and coccyx), tail end), http://www.sozce.com/nedir/263869-pucuk
Some of the additional meanings of, “PÇGU”, and “PÇGÜ” (Piçig, Piçik and Püçük) are: “piggy, small, punch, the pierce, the puncture, gnawing something, the hole, the perforate, the end of the spinal column” http://www.sozce.com/nedir/263869-pucuk
(11) “UÇIZ (Ucuz) “cheap”” / “ÜÇİZ (Üçüz/Üç-üz)”; “THIRD (Three-face)” / “three, triplet, tripartite, three/triplets born, cheap, inexpensive, low, trumpery, three-sided, three-branched (something), made up of three parts (set of), triplets”, (üçüz kardeşler) “a set of triplet’s”
http://www.sozce.com/nedir/324501-ucuz
http://www.sozce.com/nedir/320091-ucuz
http://www.sozce.com/nedir/319749-ucuz
(12) “DOLARAK” and-or “DÖLEREK”: The root word can be both “DOL” and “DÖL”.
“DOLARAK”: “TO FILL” (filling, stuffing). This word typicaly appears in its “-mek/-mak” affixated form.
“DÖLEREK”: (“DÖLLE-YEREK / DOLLA-YARAK”) “progeny, offspring, semen,
race, spawn, fruit, progeniture fecundate, make/making a woman pregnant”.
The root word is “DÖL”, “Baby, semen, sperm, seminal fluid, seed, come, spermatic fluid”. This word also typically appears in its “-mek/-mak” affixated form.
http://www.sozce.com/nedir/100472-dol
(13) “POZ” (Poz / boz / pozmak / bozmak): The Azerbaijani word “POZMAK” is presented as “BOZMAK” in Anatolian Turkish. The root of this word is “BOZ/POZ”, while “-mak” is a suffix of Turkish Infinitive. The translation of this word in English is “gray, distorted, perversion, erasing, to erase, undo” (the additional translations can be scene in the link below).
http://www.sozce.com/nedir/52354-boz
http://www.sozce.com/nedir/52635-bozmak
(14) “ÇÖZ” (Çöz / bağırsak): “Solve, remove, unravel, decipher, figure out, untangle, analyze, analyze, solve, sort out, clear up, bowel, bowels, intestine, enteron, intestinal”
http://www.sozce.com/nedir/80247-coz
http://www.sozce.com/nedir/80248-coz-coz-yagi
(15) “EBSEM”: Susma, (silence).
“EPSEM”: Sessiz, sakin ve sessiz olma, ses çıkarmayan, susan. (silence, quiet, silent, silent person, to be silent)
http://www.sozce.com/nedir/105992-ebsem
http://www.sozce.com/nedir/113955-epsem
Based on root words “EB”, “OB”, and “OP” meaning: “Discharge, pull out.”
(pulling out the baby during birth).
(16) “ZOR”: “Difficult, hard, arduous, tough, complicated”.
http://www.sozce.com/nedir/353891-zor
(17) “OLGU”: Case, phenomenon, fact, event, made http://www.sozce.com/nedir/241010-olgu
“OLUGU” (Oluk’u): the groove, the gutter, the chute, the channel
(“-u/-ü” is a suffix, “Oluk” is a root) http://www.sozce.com/nedir/241240-oluk
“ÖLGÜ”: Islak, yaş, nem, ölü, ölmüş olma, “the damp, the wet, the moist, the humid,
dewiness death, to be dead, the death”.
(“-gü or -ü” is a suffix, “ÖL” is a root) http://www.sozce.com/nedir/247218-ol
(18) “ARAP” / “ARAB”: “Arab, Arabic, Arabian, black”.
http://www.sozce.com/nedir/19112-arap
http://www.sozce.com/nedir/18647-arab
(19) “ÇAM”: “PINE”, “Pine”, “evergreen” http://www.sozce.com/nedir/68980-cam
“ÇEM”: Zararlı otlarla dolu olan yer “the place where it is full of harmful grass/weeds”, çayır çimen “meadow, grass”, bodur ağaçların bulunduğu yer “place with dwarf trees”.
http://www.sozce.com/nedir/72212-cem
(20) “ÖRENOK”/ “ÖRENEK” (“Örnek” / (Oran-Eki = Oran Ek = Örnek)): “Example, pattern,
sample, instance, model, specimen, representative, reference”.
http://www.sozce.com/nedir/249338-ornek
(21) “SOR”: “to ask”
“SORMAK”: Soru sormak “asking questions”, soğurmak “absorb”, içine çekmek, emmek “suck, soak, suck in, absorb, soak in, attract, take, draw, withdraw, pull”.
http://www.sozce.com/nedir/286748-sormak
(22) “İYEM ÖSÜ (İYEM ÖZÜ)”: “The extract of beautifulness, beauty essence,
the essence of the goodness, an extract/oil for the uterus (-?-)”
The last letter “-Ü” is an object specifier suffix. (ÖZ-Ü)
İYEM: Güzellik, “beautifulness, charms, niceness, prettiness”
ÖZ: Embiryo “embryo”, ilik “marrow”, yağ “oil” as well as “self, itself, core, essence,
substance, quintessence, extract, pith, content, soul, extraction, gist, distillate, epitome,
cream, elixir, essential oil, medulla, goodness, substratum, compendious”
http://www.sozce.com/nedir/173688-iyem
http://www.sozce.com/nedir/250608-oz
(23) DOOR: Can also be found as “doğar, doğur, and doğor” in other Turkic dialects.
This word can be translated as “to give birth”.
“DOĞURMAK”: “Breed, bear, give birth, procreate, engender, cause, generate”
http://www.sozce.com/nedir/98181-dogurmak
The root word is “DOĞ” which indicates “birth”.
(24) ARAPOTU / ARAP-OTU: Dağ Sümbülü. “Arabian Plant, Arabian herbs”
(Muscari neglectum, Liliaceae-Muscari / Bellevalia).
http://www.sozce.com/nedir/19151-arap-otu
http://www.sozce.com/nedir/81587-dag-sumbulu
The last letter “-U” is an object specifier suffix. (OT-U)
OT: “Plant, grass, weed, herb, hay, herbage” http://www.sozce.com/nedir/244325-ot
Not: Türk dili konuşulan farklı bölge ve ağızlarda DÖL / TÖL sözcüğünün "çocuk" anlamında da kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca, döl / töl sözcüğünün "canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yeni birey", "erkek", "zürriyet", "nesil", "soy" ve "yavru" anlamında kullanıldığı da bilinmektedir. Bütün bunlara ilave olmakla, döl / töl sözcüğü "inek, koyun, keçi, köpek, kedi gibi hayvanların yavruları" için de kullanılmaktadır.
Bakınız: Aydemir, H. (2018). “Çocuk” Sözcüğünün Etimolojisi Üzerine. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, (12), 1-18. DOI: 10.29000/rumelide.472749
<https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/557486>
|
|
|
AY+GÖZEK / AY GÖZEK |
|
OYGÖZEK |
OYGÖZEK |
Yazarın ATA el-yazmasında sayfa 72v de OYGÖZEK şeklinde bir bileşik kelime ile yazmış olduğu bu sözcük günümüzde bileşik kelime ile değil ayrı ayrı kelimeler ile seslendiriliyor. AY GÖZEK sözcüğü 'bir mercekli alet yardımı ile ay-ı/gökyüzünü gözlemlemek' anlamında bir fiil ve aynı zamanda dilimizde dürbün/teleskop gibi uzağı yakın gösteren ve gökyüzünü yıldızları ve ayı gözlemlemek için kullanıldığını da bildiğimiz aletlere verilen ad olarak var olmuştur. Bugün bu sözcük halen ege bölgesinin bazı ağızlarında (Bursa, Mudanya, İzmir vb) 'dürbün' anlamında (anlam içeriği daralmış olarak 'dürbün' anlamı ile) kullanılmaktadır. Bu sözcük bazı ağızlarda 'temiz ve içilebilir suyun çıktığı göz/kaynak' anlamında kullanılmaktadır. Gözek sözcüğü Bitlisin Ahlat yöresi ağzında 'örülmüş, onarılmış çorap, çarık vb. şeyler' anlamında kullanılsa da bu anlam çorap, çarık veya kıyafet gibi şeylerde açılmış deliklere 'göz' benzetmesi yapılmasından dolayı bu tip gözlere yani deliklere yapılan ek anlamında 'göz ek sözcüklerinin ardı ardına söylenir halinden dolayı var olmuştur. Yani her iki 'gözek' (göze+eklenti+alet) sözünün kökü 'göz' sözcüğüdür ancak birisi bileşik sözcük iken öteki (yama anlamındaki) bileşik olmayan ve her ikisi birbirinden farklı anlamda kullanılan sözcüklerdir. Bu anlamı ile Ahlat yerel ağzındaki gözek sözcüğünü birleşik sözcük gibi yazanlar belki de vardır ancak o durumda bunların oldukça kaymış ve birbirinden tamamen uzaklaşmış anlamlar gibi görülmesi söz-konusu olacaktır. Anlamdaki kayma birisinin kumaşta açılan deliği 'göz-e' benzetmesinden dolayı (deliği de göz olarak nitelemesi ile bağlantılı olarak) doğmuş olmalıdır. Sayfa 72v'de geçen 'OYGÖZEK' sözcüğünün geçtiği cümle tamamen tercüme edilmiştir. Bu cümlede bu sözcükten hemen önceki sözcüklerden birisi AYGIT anlamındaki OYGU (AYGI) sözcüğüdür. Bu cümlenin tamamı incelendiğinde dürbün ve/veya teleskop benzeri bir aygıt ile AY veya gökyüzünün gözlemlendiği açık şekilde anlaşılmaktadır. Bugün cam yapımı ve mercek üretme bilgisi geliştikçe yaklaşık 1500'lü yılların sonları ve 1600!lü yılların başlarına denk gelen dönemde ilk teleskobun yapıldığı bilinmektedir. Mevcut bilgiye göre teleskobu ilk olarak yapanlar arasında muhtelif Avrupalı mucitlerin isimleri geçmektedir. Ancak bu yazmada gördüğümüz kadarı ile bunu yazan kişi mercekli bir aleti daha 1453 yılından önce zaten kullanmaktadır. Yani bugün bilinenden yaklaşık 150 yıl kadar bu keşfin daha eskiye dayandığını söyleye biliriz.
|
|
|
AYGIT / AYGI / ÖYKÜ |
|
OYGU / ÖYGÜ |
OYGU / ÖYGÜ |
Bu sözcük sayfa 72v de geçmektedir. Bu sözcüğün yazılı olduğu cümleyi tam olarak analiz etmiş bulunuyoruz. Bu el-yazmasında kullanılmış pek çok sözcüğün yaklaşık 600 sene içerisinde uğramış olduğu ses-değeri evrilmesini incelediğimizde eski 'O' sesinin 'A' sesine, 'G' sesinin 'K' sesine ve eski 'U/Ü' sesinin ise 'I/İ' sesine dönüştüğü pek çok örnek görmüş bulunuyoruz. Bu sebeple yazarın kaleme aldığı bu sözcüğün bugün en yakın ses değeri eşiti AYGI ve AYGIT sözcükleridir. Yazar bu sözcüğü AYGIT anlamında kullanmıştır. Zaten OYGU sözü aynen yazarın yazdığı gibi bugün halen bazı lehçe ve ağızlarda çeşitli ve birbirinden farklı alet ve cihazların adı olarak kullanılmaktadır. Yani zamanla OYGU söylenişi belli aletlerin adı olarak kullanılmıştır fakat geçmişte bunun sadece genel olarak alet / cihaz / makine / düzenek anlamında kullanıldığı açıktır. Fakat sözcüğün ALET seslendirilecek şekilde evrilmiş hali halen alet/cihaz/makine anlamlarında kullanılmaktadır. Sözcüğün AYGI şeklinde söylenen şekli ise halen Türkiye'nin ege bölgesinde olmakla eşya / cihaz anlamlarında kullanılmaktadır. Bu sözcüklerin Azerbaycan başta olmakla Asya'da diğer Türk lehçelerinde de kullanımı vardır. Bugün dil bilimciler bu sözüncüğün kökeninin belirsiz olduğunu yazmaktalar. Dil bilimi adamları bu sözcüğün Türk diline Cumhuriyetin ilanından sonra dil devrimi döneminde Anadolu ağızlarından derlenerek girdiğini de söylerler. Gerçekte ise bir sözcük Anadolu ağızlarında varsa onun geçmişi bana göre binlerce yıldır var olduğunu varsaymak çok da yanlış olmaz. Türk dilinde kullanılan ALET sözcüğü ile AYGIT sözcüğü geçmiş ortak kökten ayrışmış sözcükler olmalıdırlar. Sözcüğün Sümer Öncesi Ön Türk dilinde *AYGU/*AYGI veya ALU* söylenişi Arapça da dahil farklı dillere alıntılanmıştır. Bu sözcüğün Arapçaya ALE şeklinde alıntılanması söz konusu olmuş olmalıdır. Çünkü Arapçanın gidilebilecek en derin geçmişinde bu sözcüğün kökü yoktur. Arapçada bu sözcük 'āla' olarak 'dönmek/geri-dönmek/döndü/geri-döndü' (fiil) anlamlarında görülmektedir. Bu sebeple dönen mekanizmalı aletlerin adı olarak da Arapçada görüldüğü bilinmektedir. Ancak bu sözcüklerin kökü Arapçada yoktur. Bunlar Sümer öncesi Ön-Türk veya Turani kök dil diyebileceğimiz dilin ortak sözcük kökünden ayrışmış sözlerdir. Zaten bu sözcüklerin en eski yazılı örnekleri Sümer tabletlerinden okunmuştur. Ancak nedense dil bilimi Sümer sözcüklerini Türkçe sözcükler ile birbirine eşleme konusunda pek hevessizdir. Bu tip çalışmalar nedense bilimsel alandan neredeyse çıkarılmış gibidir. Sümer dili yapısal olarak kesinlikle ama kesinlikle Hint Avrupa denilen kökten bir dil değildir. (Gerçekte böyle bir ortak kök de yoktur aslında ve bu kavram tamamen Batı dil biliminin bir uydurmasıdır. Hint Avrupa dilleri Turani kök dilden veya Sümer Öncesi kök dilden sözcük varlığının çoğunu kazanmış ancak bu sözcükleri görece yakın dönemlerde alıntıladığı için ek ve kök ilişkisi dışında damdan düşer gibi kalıp halinde sözcükleri almış dillerdir. Bu gerçeği, dil bilimi bugün kabul edilmiyor olsa da bildiğimiz gibi dünyanın da düz olmadığını fakat yuvarlak olduğunu söyleyen ilk kişilerin düşünceleri de genel olarak kabul edilmemişti. Biz kanıtları ortaya koyacağız. Dil biliminde olduğu yerde saymak istemeyen ortaya koyduğumuz kanıtlara dikkat edecektir. Bugün Batılı dil bilimi hayal aleminde ve tamamen gerçeklerden uzak ve bilimsel olduklarını sandıkları ürünler (makaleler) vererek gerçekte olduğu yerde saymaktadır. Bunlar eski sözcüklerini bağlayacak bir kök olmadığı için PIE kavramını yaratmışlardır). Türk dilinin böyle bir sorunu yoktur. Bugün Cumhuriyetin erken dönemlerinde dilimize katıldığı söylenen pek çok sözcüğün gerçekte kökleri binlerce yıl eskiye dayanır. Bugün aynen Türk dili gibi eklemeli bir dil olduğu kesinlikle bilinen Sümer dilinde bu sözcüklerin yazılı örneği görülmüş ve Sümer dili sözlüklerine bile bu sözcükler yerleştirilmiştir. Sümer dilinde 'al' sözcüğü anlamlarından bazıları 'çapa', 'kazma', 'balta' gibi aletlerin adı olarak görülmektedir. Ancak Sümer dilinde 'al' sözü hem de fiil olarak 'çapalamak'/'baltalamak'/'kazmak' gibi de kullanılmıştır. Sümer dilinde 'alu'/'allu' sözcüğü 'alet' anlamında da kullanılmış bir sözcüktür. Çünkü 'alet' sözcüğü ile ortak kökten sözcüktür ve o kökler de Sümer Öncesi Turani kök dil veya Sümer Öncesi Ön Türk dilinden başka bir şey değildir diye düşünmekteyim. İşte dil biliminin kökü belli değil dediği sözcüğün eklemeli dil olan Sümer dilinde çok yakın ses-değeri ile aynı anlamda kullanılmış olduğunu gösteriyoruz. Bugün Sümer dili ve Türk dili arasında 2000'e yakın ortak sözcük bulunmuştur. Bunların 1300 kadarı akademilerde değerli faaliyetleri olan araştırmacı yazar ve bilim insanı Arif Cengiz Erman tarafından ortaya konmuştur. (Arif bey ile (az sayıda olmakla) bazı sözcüklerin kökeni hakkında hemfikir değilim. Ancak okumalarımızın kendisinin okuduğu kelimelere ilave bazı sözcükleri daha ekleyeceğine eminim.) Çok da uzak olmayan bir gelecekte Sümer dilinden Türk diline eşlenen sözcük sayısı iki bin rakamını geçecektir. Bugün Hint Avrupa denilen ve yaklaşık 400 farklı dilin ortak olan 200 sözcüğüne dayanılarak bunların ortak kökten olduğu söyleniyor. Bu PIE denilen kök dilin temel sayı adılları da dahil pek çok sözcüğü ise Türk dili ile ortak köke bağlantılıdır. O kök elbette eklemeli bir dildir ancak son dönem dilleri değildir. Üstelik Sümer dilinde farklı ağızlarda hem alet sözcüğü ve hem de aygıt sözcüğü aynı şekilde yazılmıştır. Yani 'aygıt' anlamındaki ve 'alet' anlamındaki sözcük aynı aynı şekilde yazılmıştır. Bu da 'ula'/'u-la' sözcüğüdür. Sümerce 'ulud' sözcüğü de 'alet' demektir. Ancak dil bilimciler bu sözcüğü 'bir metal alet' şeklinde çevirmişler. Fakat bu büyük bir fark ifade etmez. Sonuç olarak eklemeli Türk dilinde 'ALET' ve AYGIT' sözcüklerinin yazılı en eski örnekleri eklemeli dil olduğu bilinen Sümer dilinde görülmektedir. Muhtemelen Sümer öncesi Turani dilde de bu sözcüklerin kökü vardı. İşte dil bilimcilerimizin yazılı en eski örneği dil Devrimi döneminde (veya 1926 ila 1932 yılları arasında) Anadolu ağızlarından derlenmiş sözcükler ile birlikte görülmüştür dedikleri AYGIT sözcüğü 1453 yılı öncesi ATA el-yazmasında 72-v sayfasında görülmüş ve üstelik eklemeli bir dil olan Sümer dilinde de yazılı olarak görüldüğü böylece anlaşılmıştır. Üstelik sayfa 72v de bu sözcük OYGU OYGÖZEK (aygı/aygıt ay-gözetlemek/mercekli mekanizma ile ayı gözetlemek anlamında) şeklinde cümle içerisinde geçiyor. Yani bu sözcükler 'alet ile ay gözetlemek' demektir. Üstelik 'gözek' sözcüğünün Türk dilindeki anlamlarından birisi doğrudan doğruya, dürbün/teleskop/mercekli-gözlem-aygıtı/mercekli yakınlaştıran alet anlamında kullanılmaktadır. Bugün daha çok Ege bölgesi, Mudanya ve Bursa ağızlarında kullanımı halen devam ediyor olsa da GÖZEK kelimesi geçmişte daha geniş bir coğrafyada kullanılıyordu diye düşünürsek hiç yanılmış olmayız. Üstelik Türk dilindeki bu yazma (ATA-el yazması veya Batıda bilinen adı ile Voynich el-yazması) 1453 yılından önce atalarımızın gökyüzünü mercekli alet ile gözlemlediğini (yani teleskop denilen aletin en erken örneğini veya örneklerinden birisini) ilk olarak kullananları olduğunu da kanıtlayacaktır.
[Sümerceden örneğini verdiğimiz sözcüklerin anlamlarını dil biliminin nasıl açıkladığını görebileceğiniz kaynak: Aydın, Nafiz ; “Büyük Sümerce Sözlük”, 2013 TDK yayınları, Ankara / ISBN 978-975-16-2609-7]
|
|
|
Dokuz-aya-ek |
|
9OYOEK / 9OYAEK / 9OYOVK |
DOKUZ-OYO-EK |
Bu sözcük sayfa 72v de geçmektedir. Burada yazar bu sözcüğü bileşik bir sözcük gibi yanyana bitişik yazmıştır ve esasen 3 sözcükten ibarettir. Burada ilk olarak 9 sayısını görüyoruz. Bu sebeple bunu ses değeri ile 'dokuz' olarak okuduk. İkinci sözcük 'ay-a' sözcüğüdür. Bu sözcüğün kökü 'ay' eki '-a' ekidir. Aslında bu '-a' sesi mi yoksa 'o' sesi bi çok da belli değil. Yazar bu sözcükte bu harfi öyle yazmış ki her iki türlü değerlendirmek mümkündür. Üstelik sondaki '+ek' sözcük bileşeni de aynı şekilde hem 'ek' hem de 'vk' okunacak şekilde yazılmıştır. Bu sebeple bu sözcüğü '9-OYO-EK', '9-OYA-EK' veya '9-OYO-VK' gibi okuyacaklar olabilecektir. Aslında ses-değeri yakınlığı açısından bu farklı okumalar aynı sonucu verir niteliktedir. Bu sözcüklerin ses-değeri açısından bugün en yakın olduğu sözcükler 'dokuz + aya + ek' sözcükleridir. Yazarın hamilelik süreçleri veya hamilelere yönelik bilgi veya tavsiyelerini aktarması bu yazma boyunca çeşitli sayfalarda görülmüş bir durumdur. Yazar '9 aya ek' derken 'dokuz ayı geçen süreleri/günleri kastetmektedir. Bu sözcük 'dokuz ayı geçen dönem', 'dokuz aya ilave olarak', 'dokuz aydan fazlası' gibi çevrilebilir. Esasen bu sözcüklerin geçtiği cümlenin tamamını bugünkü dilimize çevirmiş bulunuyoruz. Ve bu çeviri cümle örnekleri sayfamızda görülebilmektedir.
|
|
|
SAIN / SAĞIN |
|
ZAĞN |
ZAĞIN / ZAĞN |
Sayfa 72v de ZAĞIN sözcüğü yazılmıştır. Bu sözcük 11 kelimeden oluşan bir tümce içerisinde okunmuştur. Bu tümcenin tamamı hakkında notlarımızı bu sayfamızda cümle okumaları bölümünde görebilirsiniz. Yazar bu sözcüğü SAĞIN ve ZAĞIN şeklinde yazıyor. Yazarın ağzında bunlar iki farklı anlam içeriğindeki sözcüklerdir. Yazar muhtemelen kendi zamanının farklı lehçelerinde aynı sözcüğün farklı ses değerleri ile ve farklı anlam içeriği ile iki ayrı sözcüğe evrilmiş olan biçimini kullanmaktadır. Burada yazarın ZAĞN olarak yazdığı sözcükten bir önceki sözcük ise ÖYCÖ olarak yazılmış olan ÖLÇÜ sözcüğüdür. ZAĞN olarak yazılan sözcüğün ATA abc türeşkoşumuna göre ZAM/ZEM okunuşu da yapılabiliyor. Yazar bu sözcükleri birleşik yazsaydı bunları ÖYCÖZEM (ölçsem) şeklinde de okumak mümkün olurdu. Ancak yazar bunları ayrı yazmıştır. Bununla birlikte bu yazma boyunca pek çok sayfada yazarın bazı kelime eklerini bilinçli olarak ana sözcükten ayırdığı da gözlemlenmiştir. Yazarın bunu yapmakta amacı sözcük oyunları yaratarak farklı okuyucuların aynı cümleyi okuduğu halde farklı anlamları o cümleye yüklüyor olmasını istemiş olmasıdır. Yazma boyunca neredeyse her sayfada çoklu sayıda bunun kanıtları görülmüştür. Dolayısı ile bu sözcükleri birlikte değerlendirmek bu yazmanın özelinde mümkündür.
SAĞIN sözcüğü anlam içeriklerinden bazıları şunlardır; Bir şeyi tam olarak yapmak, bir ölçüye göre yapmak, tıpatıp, tamtamına, tıpatıp ölçülebilen, sözün anlatmak istenene tam karşılık olması, tam uygun düşmesi niteliği (sağın anlatım), ölçünün ölçülene çok az da olsa bir ayrım bırakmaksızın, tıpatıp uyması niteliği (sağın ölçü) -gibi- anlamlarıdır.
Burada ÖLÇÜ SAĞIN sözleri bugün ‘sağın ölçü’ dediğimiz yani “net bir şekilde sonucu veren, ölçünün ölçülene çok az da olsa bir ayrım bırakmaksızın, tıpatıp uyması niteliğini anlatan“ bir sözcük olarak görüyoruz. Bütün bunları değerlendirdiğimizde ve tümceyi bütün olarak incelediğimizde yazarın daha büyük olasılıkla, ZAĞIN (sağın) sözcüğünü ‘sağın-anlatım’ manasında yani ‘net-olarak’ anlamında kullandığını görüyoruz. Yazarın SAĞIN sözcüğünü bazen SAĞIN bazen de ZAĞIN olarak yazdığını görüyoruz. Biz bugün bu sözcüğü SAĞIN olarak yazıyor ve seslendiriyor olsak da yazarın lehçesinde veya ağzında bu sözcükler farklı anlamları ile ayrışmış (ZAĞN/ZAĞIN ve SAĞN/SAĞIN) olarak görülmektedir. Yazar SAĞIN yazdığında daha çok ‘yararlanmak’, ‘fayda’, ‘sağmak’, ‘fayda-almak’ anlamında bu SAĞIN sözünü kullanırken ZAĞIN/ZAĞN sözcüğünü de ‘sağın-ölçü’, ‘sağın-anlatım’ karşılığı kullanmaktadır. Mesela yazar YARARSAĞIN sözcüğünü yazdığı sayfada bu sözcüğü ‘YARAR-sağlanabilir’ / ‘tarımı-yapılabilir’ veya ‘bir-fayda-sağlamanın mümkün olduğu’ anlamında kullanmıştır. Yani biz bugün yazarın hem SAĞIN olarak yazdığı sözcüğü hem de ZAĞIN olarak yazdığı sözcüğü sözlüklerde birbiri ile karışık anlam içeriğinde görsek te bu sözcüklerin yazarın ağzında farklı sözcükler olarak farklı anlam içerikleri ile yaşadığını net şekilde söyleye biliyoruz.
Tabiyi ki yazar kodlama yapmak amacı ile yarattığı bu alfabeyi kullanarak neredeyse her satırda kelime oyunları yaparak sözcüklere, onların farklı okunuşları üzerinden sonuç cümlelerin farklı ifade ve anlatım zenginliği açısından zenginleşmesini sağlamıştır. Muhtemelen yazarın yaşadığı dönemde ve onun çevresinde bu yazılarını sunduğu ve muhtemelen özel kimseler olan okuyucular için onun kendi zekâsını gösterirken aynı zamanda tek cümle ile birbirinden farklı bilgileri de onlara aktarmış olması söz konusu olmuştur. Muhtemelen bu yazma yazım şekli ve kullanılan edebi ve teknik açısından türünün tek örneği olmaya adaydır. Biz burada sözcüklerin farklı okunuşlarının da sözlük linklerini göstereceğiz. Yazar bunlardan bir veya bir kaçını algılatacak şekilde bilinçli olarak bu yazım şeklini seçmiştir diye düşünüyoruz. Bu sebeple burada tek bir cümle olarak transkripsiyonunu yaptığımız bu cümlenin sözcüklerin farklı anlamları ile farklı tercüme edilebilecek cümleler de verdiği yaptığımız çok sayıda cümle okumasına dayalı bir gerçektir.
|
|
|
ÖLÇÜP 2 |
|
ULCOP 2 / ÜLCÖP 2 |
ÖLÇÜP 2 |
ÖLÇÜP 2 (ölçüp iki): Bu sözcük 72v sayfasında okundu. Tümce örneklerinde bu sayfada bu sözcüğün geçtiği tümce hakkında notlarımızı paylaştık.
Bu paylaşımlar henüz yazım hataları açısından düzeltilmiş olmasa da sizlere bir fikir verecektir.
Sözcüğün kökü ÖLÇ- ve eki -ÜP' dür. Yazar bu sözü ÜLCÖP şeklinde yazmış. ÖLÇÜP sözcüğünü veya ÖLÇ- kökünün anlamını görmek isterseniz bunları evlerimizdeki sözlüklerde bu şekilde bulamayız. Bunları sözlüklerde '-mek' sözcük eki formunda ÖLÇMEK sözcüğünü arayarak bulabiliriz.
Bu sözcük farklı lefçe veya ağızlarda farklı şekillerde seslendirilir. Bu sebeple farklı seslendirilişlerinden Türetilmiş sözcükler bulmak mümkündür. Mesela Türk dilinde bazı ÖYKMEK sözcüğü 'karşılaştırmak', 'örneksemek' anlamında halen kullanılmaktadır. Bu sözcüğün de ÖLÇMEK sözcüğü ile kökteş olduğunu düşünmekteyim. Üstelik büyük bir olasılık ile ÖYKÜ sözcüğü de aynı kökten türetilmiş olabilir. Kelime köken bilimi alanındaki bazı çıkarımlarımı bir kenara bırakacak olursam, yazarın bu sözcüğü yazdığı sayfada bir terazi çizimi yapılmıştır. Yazar elbette 'terazi burcu' hatırlatması yapan bu çizimi bilinçli olarak kullanmıştı ancak bu çizimin yapıldığı 72v sayfasında yazar bazı ölçme/gözlemleme tavsiyelerinde bulunmaktadır.
Bu sayfada bu sözcüklerin (2/iki sözcüğünün) hemen yanında yazar ÖYCÖ / OYCO sözcüğünü de kullanmış. Bu sözcüğü hem AYCA (ay-olarak veya ayca/ayça/ay-gibi-güzel) olarak da alabiliriz. Üstelik bunu yaparsak tümcenin anlam bütünlüğü bozulmamakta ve anlamı bir miktar değişmektedir. Fakat yazarın bilerek sözcükler ile oynadığını ve özellikle bu alfabeyi geliştirdiğini düşünüyoruz. Bu sebeple sözcüklerin farklı okunmasını isteyen ve bu şekilde yazan yazarın kendisidir. Yazarın zamanında farklı lehçe veya ağızlarda ÖLÇÜ sözünün hem ÖLCÖ hem de ÖYCÖ olarak seslendirildiğini düşünüyoruz. Yazar da kodlama yaptığı bu eserde karışık lehçe kullanmaktadır. Yani yazar sayfayı okuyacak farklı kimselerin farklı tümceler okumasını istiyordu. Biz bu sayfalarda tümce örnekleri kısmında bu sözcüklerin birlikte geçtiği bu tümce hakkında notlarımızı paylaştık. Ancak o paylaşımda bu tümcenin genel olarak tek bir çevirisini verdik. Bu demek değildir ki bu tümceyi farklı şekillerde tercüme edemezdik. Biz tümce içinde bu sözcükleri okurken şöyle bir çeviri yaptık; “AY+AHPAP SAPIP ÖLÇÜP İKİ ÖLÇÜ-SAĞIN DOKUZ AYA+EK AYGI SAĞIN AY+GÖZEK”. Ancak aynı tümce şöyle de çevrilebiliyor; “AY+AHPAP SEBEP ÖLÇÜP İKİ AYCA-SAĞIN DOKUZ AYA+EK AYGI SAĞIN AY+GÖZEK”. Bunun dışındada çeviriler yapılabilir. Bunlardan birisi doğru diğeri yanlış demek elimizdeki veriler ile pek mümkün değildir. Üstelik elimizdeki mevcut veriler (okumalara dayanarak elde edilmiş bilgiler olup) bu cümlemin daha farklı da okunabileceğini göstermektedir ve bütün yazma boyunca neredeyse her sayfada benzer durumlar gözlemlenmiştir.
[Kelime eklerinin fonksiyonlarını bu sayfada görebilirsiniz: <http://web.boun.edu.tr/ergiydir/ders_dokuz.htm>]
ÖLÇÜP sözcüğü kökü ÖLÇ- (ölçmek fiili kökteşi) ve eki '-ÜP' eki ise (-ıp/-ip; -up/-üp) bir zarf-fiil yapan sözcük ekidir. Bu ekler (Gerundium) hareket hali ifade eden fiiller teşkil eder. Devamlılık, zaman, sebep, miktar vb fonksiyonunda zarf-fiiller yapar.
The “-mek / -mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes.
Bu cümle için yapılabilecek olası diğer okumalar:
“AY+AHPAP SEBEP ÖLÇÜP İKİ AYCA-SAĞIN DOKUZ AYA+EK ÖYKÜ SAĞIN AY+GÖZEK”.
-veya- “AY+AHPAP ŞEFFAF ÖLÇÜP İKİ AYCA ZAĞIN(kadar) DOKUZ AYA+EK AYGI SAĞIN AY+GÖZEK”. (-ve bunun gibi-)
|
|
|
SEBEP / SAPIP / ŞEFFAF |
|
SEPEP / SAPAP / ŞAFAF |
SEPEP / SAPAP / ŞAFAF |
Bu sözcük sayfa 72v'de okunmuştur. Bu sözcüğün yazılı olarak görüldüğü 11 sözcükten oluşan tümleç ifade incelenmiş ve günümüz diline çevirisi de yapılmıştır.
Bu 11 sözcük şunlardır; “AY+AHPAP SAPIP ÖLÇÜP İKİ ÖLÇÜ-SAĞIN DOKUZ AYA+EK AYGI SAĞIN AY+GÖZEK”.
ATA abc türeşkoşumuna göre bu sözcük SEPEP (sebep), SAPAP (sapıp/-sapmak-), ŞAFAF (şeffaf) şeklinde okunabiliyor ve üstelik ayrı ayrı anlamları olan bu sözcüklerin de tamamı tümceniz anlam bütünlüğünü kırmayan sonuçlar vermektedir.
Yani bu tümcedeki ikinci sözcük, SAPIP veya SEBEP ya da ŞEFFAF şeklinde okunursa bu tümce farklı anlamlar vermektedir. Benzer durum yazmada hemen hemen her sayfada görülmektedir.
Zaten yazarın bu tip bir alfabe tercih etmesinin sebebi sözcük oyunları ve kodlama yapmasını kolaylaştırmak içindir. Yandaki sözlük sayfalarında bu sözcüklerin anlamları ayrı ayrı görülecektir. Cümlenin tamamına bakmak isteyenler okunmuş cümleleri kaydettiğimiz sayfada yaptığımız açıklamaları bulabilirler.
SAPIP kelimesi kökü SAP- (sapmak) sözcüğüdür. Bu sözcüğün '-IP' eki (-ıp/-ip; -up/-üp) bir zarf-fiil yapan sözcük ekidir. Bu ekler (Gerundium) hareket hali ifade eden fiiller teşkil eder. Devamlılık, zaman, sebep, miktar fonksiyonunda zarf-fiiller yapar.
SAP- kök-sözcüğünü sözlüklerde '-mak' sözcük-eki ile görebilirsiniz.
Bu ÖYK sözü bizim yazarın ağzındaki ÖYC sözü ile ve ÖLÇ sözcüğü ile ortak kökten türemiştir. Bu sözcüğünde ÖLÇMEK sözcüğü olarak yine '-mek' eki ile görürsünüz. Bu sözcüklerin anlamını gösteren sözlük linkleri bu sayfada eklenmiştir.
Not: Biz burada henüz okumalarımızı ve özellikle de İngilizce olarak yazdığımız kısımları ham (kontrolü) yapılmamış notlarımız üzerinden girmekteyiz. Gelecekte bunların düzeltilmesi iş planımız içerisindedir.
We read the word SAPAP, (the second word in this sentence), as SAPIP ('saparak'/'sapmak' = to deviate). But according to the alphabet transcription, we could match this word to words such as 'ŞAFAF ('şeffaf' = transparent)', 'SEPEP' ('sebep' = reason/the reason), or 'sebab', 'zebep', 'zifaf' in terms of phonetic-value. Those who want to see the meaning of these words can also look at the dictionary pages I share.
Note about suffixes:
The root of the word 'SAPIP' / 'SAP-IP' is 'SAP-' (sapmak/sap-mak) word. The suffix of this word '-IP' (-ip / -ip; -up / -üp) is making word an adverb/verb. These suffixes (Gerundium) constitute verbs expressing a state of motion. Makes adverb/verbs in continuity, time, reason and quantity function. You can see the word root 'SAP-' with '-mak' suffix in the dictionaries, such as 'sapmak'. For example, the word ÖYKMEK has the suffix '-mek' at the end. It mean the root word of this is 'ÖYK-'.
This word (ÖYK- / öykmek) and ÖYC (öyc-ö/öyc-ü/ölç-ü > ölçmek/ölçümek) and ÖLÇ (ölçmek) are words which derived from the same root in the past and which have common meaning content.
You will see this word (ölçmek, sapmak, öykmek) with the suffix '-mek' in Turkish dictionary. Dictionary references showing the meaning of these words have been added on this page.
The “-mek / -mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes.
[Source: <http://web.boun.edu.tr/ergiydir/ders_dokuz.htm>]
Bu cümle için yapılabilecek olası diğer okumalar:
“AY+AHPAP SEBEP ÖLÇÜP İKİ AYCA-SAĞIN DOKUZ AYA+EK ÖYKÜ SAĞIN AY+GÖZEK”.
-veya- “AY+AHPAP ŞEFFAF ÖLÇÜP İKİ AYCA ZAĞIN(kadar) DOKUZ AYA+EK AYGI SAĞIN AY+GÖZEK”. (-ve bunun gibi-)
|
|
|
AY+AHPAP / AY+AHBAP / AYAHBAP |
|
OYAPAP / |
OYAPAP |
OYAPAP [AY AHPAP]:
The word 'OYAPAP' (Ay+ahpap/Ay+ahbap) is a compound word. The first component of this word is the word 'OY'. Today, the word "OY", written in Uzbek-Turkish language as 'OY'. However in dialects of Anatolia and Azerbaijan Turkish, this word is written and read as "AY". The meaning of the word 'AY' is as follows; "Moon", "each of the twelve episodes of the year (month)", "beautiful", "bright/shiny", "shiny/radiance". In addition, 'AY' in Turkish languages is used as a way of addressing someone (as a preposition - particle/postpositive-), and/or (at the same time)it is using as an exclamation meaning 'Hey!'. These word, in Turkey's Afyon place area, (as in the local spoken language) using as 'HEY!', but in East-Trakya area it is using as 'HAY'. In Azerbaijani-Turkish language, it is using as 'AY' and 'HAY' (as a preposition and as an exclamation). The second component of this compound-word (which word written by the author as 'OY+APAP') is the word 'APAP'. This word, in different dialects, You can see this word (in different dialects) in the dictionary pages too. (And some of these can be seen in the source pages shown in the table on the right side in this page.) Today it is often using as 'AHPAP' in the Anatolian Turkish language. The word 'AHPAP/AHBAP' is expresses 'sincerity (friendliness)'. In addition to this, this word can be using in the sense of the meaning as 'look at me - my friend!'. The equivalent of this word (APAP/AHPAP/AHBAP) in English are 'buddy', 'pal', 'friend', and 'fellow'. The word 'OY + APAP' (AY/HEY/HAY + AHBAP) can be translated as 'Oh - buddy!', 'Oh/hey - friend!', and 'Hey/hi - pal!'. However, since the other meaning of the word 'AY' means 'beautiful', it is possible to translate this (AY + AHBAP) word (into a compound word) as 'beautiful + friend' (again as a preposition). So, we think that the author uses this word on this page as a preposition.
'OYAPAP' (Ay-ahbap) sözcüğü bir bileşik kelimedir. Bu sözcüğün ilk bileşeni 'OY' sözcüğüdür. Bugün Özbek-Türk dilinde aynen 'OY' şeklinde yazılan bu sözcük Anadolu ve Azerbaycan ağızlarında 'AY' şeklinde yazılır ve okunur. 'AY' sözcüğünün anlamı şunlardır; "Yer yuvarlağının uydusu olan gök cismi", "yılın on iki bölümünden her biri", "güzel", "parlak", "nurlu". Buna ilave olarak Türk dillerinde 'AY' sözcüğü bir hitap-edatı olarak ve/veya (aynı-zamanda) 'hey' anlamına helen ünlem olarak da kullanılır diyebiliriz. Bu sözcük, Türkiye'nin Afyon bölgesinde (yerel konuşma dilinde) bir hitap edatı ve ünlem olarak 'HEY' şeklinde seslendirilirken, Doğu-Trakya bölgesinde 'HAY' olarak ve Azerbaycan-Türk dilinde 'AY' ve 'HAY' olarak da kullanılmaktadır. Yazarın 'OY+APAP' şeklinde yazdığı bu bileşik-sözcüğün ikinci bileşeni 'APAP' sözcüğüdür. Bu sözcüğünde farklı lehçelerde farklı söylenişleri vardır. Bu söylenişlerinden bazılarının sözlük sayfalarını yandaki tabloda gösterilen kaynak sayfalarında görebilirsiniz. Bugün Anadolu Türk dilinde çoğunlukla 'AHBAP' olarak söylenir. 'AHPAP' (ahbap) sözcüğü anlam olarak (bir hitap şekli olarak) samimiyet, içtenlik bildiren bir seslenme sözüdür. Bu sözcüğü 'bana-bakar mısın- ahbap!' anlamında kullanmak mümkündür. Bu sözcüğün İngilizce'de karşılığı 'buddy', 'pal', 'friend', 'fellow' gibi sözcüklerdir. Yazarın yazdığı OY+APAP (AY/HEY/HAY + AHPAP) sözcüğü ise İngilizceye 'Oh - buddy!', 'Oh/hey - friend!', 'hey/hi - pal!' gibi çevrilebilir. Bunala birlikte, 'AY' sözcüğünün bir diğer anlamı 'güzel' manasında olduğu için, bu 'AY+AHPAP' sözcüğünü 'güzel+arkadaş/ahbap' şeklinde (ve yine de bir seslenme veya hitap edatı olarak) bileşik kelime haline getirmek mümkündür. Fakat yazarın bu sözcüğü bu sayfada bir seslenme / hitap edat olarak kullandığını düşünüyoruz.
|
|
|
OGUR / UĞUR / ÖĞÜR |
|
OUR |
OUR / ÖÜR |
Bu sözcük (folio) 90r sayfasında 4. satırın son sözcüğü olarak yazılmıştır. Yazarın OUR şeklinde yazdığı sözcüğün bugün Türk dilinin bazı ağızlarında kullanılan OGUR sözcüğü karşılığı olduğunu düşünmekteyim. Aslında bu sözcüğü Anadolu'da daha geniş coğrafyada bugün UĞUR olarak seslendiriyoruz. Sözcüğün 'uğur', 'bereket |