UÇUP
Original-Latin : UÇAP
Transcript : UÇAP
68v Sayfasında 4 sözcükten oluşan bir cümle içerisinde geçen 1. sözcük olarak okunmuştur. Yazar bu sözcüğü "UÇAP" şeklinde yazmış. Biz bu sözcüğü "UÇUP" şeklinde okuduk.
Ancak bunu neden böyle okuduğumuzu anlamak ve/veya bu sözcüğü hangi anlamı ile aldığımızı daha iyi kavramak için bu sözcüklerin birlikte oluşturduğu anlama bir bütün olarak bakmamızda fayda vardır. Böylece, bu sözcüğün de anlamı açıkça görülecektir diye düşünüyoruz.
Öyle ki;
Sayfa 68v’deki yazılış şekli > “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” .
Burada, Türk dilinin farklı lehçelerinde olmakla, sondaki ‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ eklerini geçmiş zamanda yapılmış bir hareketi bildirir ek olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte bu eki belirsiz zaman olarak kullanan lehçeler de olmuş olabilir. Ayrıca geçmişte bu eki geniş zaman olarak kullanan ağızlar olmuş olabileceğini de küçük bir ihtimal ile de olsa düşünmek mümkündür. Yazarın bu eki geçmiş zaman mı, yoksa geniş veya belirsiz zaman içeriği ile mi kullandığı konusunda benzeri çok sayıda cümleyi inceledikten sonra daha net bir bilgi vermek mümkün olabilir. Ancak biz mevcut okumalara dayanarak yazarın bunu “belirsiz bir geçmişte olmuş hareketi” veya “belirsiz bir geçmişte başlamış ve halen devam eden hareketi” ifade eder şekilde kullandığını düşünüyoruz.
[‘-OP, -AP, -IP, -İP, -UP, -ÜP’ ekleri zarf-fiil (gerundium) eklerinden olup, hareket hali ifade eden fiiller teşkil ederler. Bunlar, devamlılık, zaman, miktar, sebep/sonuç fonksiyonunda zarf-fiiller yaparlar.]
Bu değim/cümle içerisinde alfabe karakterlerinin tanımga (tamga) işaretler ile birlikte kullanıldığını görüyoruz. Bunun yazma boyunca farklı sayfalarda çeşitli örnekleri görülmüştür. Bu değim/cümledeki ilk sözcüğün ilk harfi (biraz silik çıkmış) ‘UÇ’ tanımgasıdır. Bu tanımga işareti bugün unutulmuş olsa da binlerce yıllık arkeolojik kazılarda çıkan bulgularda sembol olarak ve yazı-söz ifadesi olarak kullanılmış olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Burada yaptığımız alfabe transkripsiyonunda (ve geçmiş – farklı uygarlıkların işaret-yazılarına yapmış olduğumuz transkripsiyonlarında) pek çok sayıda değim ve/veya cümle içerisinde anlam bütünlüğü ve örtüştüğünü sağlanarak okunduğunu söylemeliyim. Burada bu konuda detaya girmeyeceğiz çünkü burada geçen tanımgaların tamamı için ayrıca detaylı olarak bir veya birkaç makale yayınlayacağız.
Bu değim/cümlenin ilk sözcüğünün ilk yazı karakteri olan tanımga işaret ‘UÇ’ tanımgasıdır, fakat bu tanımganın silik okunan kısmı sebebi ile, bu işaretin bir başka bileşik yazı-karakterine daha benzerliği söz konusudur. Tanımga işaretler türeşkoşum tablomuza bakarsanız bu işaretin “VAR/BAR/BİR” okunan tanımgaya ‘ I / İ ‘ alfabe işareti getirilerek oluşturulmuş bir bileşik karakter olduğunu görebiliyoruz. Biz bu karakteri ‘tanımga-işaretler’ tablomuza “VAR-I/BAR-I/BİR-İ” ses değeri ile ekledik. Bu ses değeri ile bu işaretin bu alfabe transkripsiyonunda farklı örneklerde bütünlüğü bozmadan eşleşme sağladığı da görülmüştür. Bu konuda da ayrıca detaylı örnekler verilecektir.
Bu değim/cümledeki ilk tanımga işaretini, yazarın bilerek mi silik yazdığı, yoksa tesadüfen mi böyle göründüğünü söylemek güçtür, fakat bu tanımgayı ‘UÇ’ okumak yerine ‘VAR’ veya ‘BİR’ okuduğumuzda karşımıza farklı bir kelime çıkmaktadır. Öyle ki, cümlenin “VARIAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (VARIP ÇİSELEYİP SAÇILIP OLVARÖZÜ) veya “BİRİEP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” (BİRİP/Birikip (birbiri ile birleşip tek parça olmuş veya birleşmiş anlamında) ÇİSELEYİP (çiselemiş) SAÇILIP (saçılmış) OL+VAR+ÖZÜ) okunuşu da görülmektedir.
Böylece elimizdeki ATA abc-türeşkoşumuna (alfabe transkripsiyonuna) göre ilk sözcüğü ‘VARIAP’ (varıp) veya ‘UÇAP’ (uçup) okuya bileceğimizi ifade etmiş bulunuyoruz. Biz bu ilk işareti daha çok ‘UÇ’ tanımgasına benzettiğimiz için ve-de, ‘UÇUP’ sözcüğünün bu değim/cümlenin anlamı ile daha çok örtüştüğünü düşündüğümüz için ‘UÇAP’ (uçup) okunuşunu burada esas alıyoruz. Ancak yazarın bilinçli olarak bazı işaretleri ikili okunur şekilde yazdığını da düşünüyoruz. Çünkü bu durumun çok sayıda farklı örnekleri neredeyse her sayfada olmakla görülmektedir.
Burada ikinci ‘UÇ-AP’ okuduğumuz sözcüğün eki olan ve bizim ‘-AP’ okuduğumuz kısmın da ilk harfi hem ‘-V-‘ hem de ‘ -A-/-E-‘ okunur olarak yazılmıştır. Yazarın hangi lehçeyi konuştuğunu henüz bilmiyor olsak da ve okuma tecrübemiz yazarın lehçesinin bugün yaşamayan bir lehçe olabileceğini veya onun karışık lehçe kullandığını bize söylüyor. Bu sebeple, yazarın bu sözcüğü ‘UÇVP’ veya ’UÇAP’ şeklinde seslendirilmiş olmasından asıllı olmayarak sözcüğün ses değeri yakınlığı bakımından bugün Anadolu’da ve Azerbaycan’da Türk dili ağızlarında yaygın söylenişi ile kullandığımız ‘UÇUP’ sözcüğü ile eşleştiğini söyleye biliyoruz.
Gelecekte okumalar ilerledikçe, ‘UÇUP’ şeklinde okuduğumuz bu sözcüğün yazar tarafından ‘UÇVP’ olarak mı yoksa ‘UÇAP’ olarak mı yazıldığını net olarak söylemek mümkün olabilir. Bu sözcüğün (UÇ-/UÇ+) kökündeki anlamı görmek için onu sözlüklerde ‘-mak’ eki ile görmeniz mümkündür. Bu sebeple sözcüğü sözlüklerde ‘uçmak’ (uç-mak) olarak arayabilirsiniz.
[The “-mek/-mak” are suffixes of Turkish infinitive. They turn the root word into a verb as well as also a concrete noun. It has no inflection to indicate mood or tense. As a noun it can be suffixed with person and movement suffixes. (Guise) > Guise, John. “Manisa Turkish. – The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>]
Burada yazılmış olan ikinci sözcük “ÇSEİP” (çiseleyip) sözcüğüdür. Bu sözcüğün de son eki ilk sözcük ile aynı fonksiyondaki ‘-ip’ ekidir. Ancak siz sözlüklerde bu sözcüğün anlamını görmek isterseniz onun da aynı il sözcükte olduğu gibi ‘-mek’ eki almış formuna bakmalısınız. Yani sözlüklerde bu sözcüğü ‘çiselemek’ (çisele-mek) şeklinde bulabilirsiniz. Burada ‘çiseleyip’ (çiselemek) sözcüğü ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır. Ancak ‘yağmur çiselemek’ anlamında kullanılmamıştır. Bunu böyle olduğunu, değim/cümle bütünlüğüne bakınca anlayabiliyoruz. Türk dilinde aynı kökten ‘çisenti’ sözcüğü de yapılmıştır ve anlamını burada linkini paylaştığımız sözlük sayfası bir örnekle ifade etmiştir. Buna göre; Çisenti sözcüğünün anlamlarından birisi, “toza benzer biçimde ince ince yağan şey” (Örnek; "Yıldızların ışık çisentisi Altında yalıya geldim." -Y. Z. Ortaç.). ‘Çiselemek’ ve ‘çisenti’ sözcükleri veya bunların kökü anlamca sadece su çiselemesi veya yağmur ya da ‘çiğ-düşmesi’ anlamında kullanılmamıştır, ancak bunlara ilave olarak ‘serpiştirmek’, ‘serpmek/dağıtmak/dağılmak’, ‘küçük parçalara dağılmak/ayrılmak’ anlamında kullanılmıştır.
Ayrıca bu sayfada çizilen ‘galaksi’ benzeri görsel de bu görüşümüzü desteklemektedir. Bu sayfada ayrıca ‘kırkıncı-âlem’ sözcüğü de okunmuştur. Yazar ‘ÂLEM’ sözcüğünü ‘OLAM’ (olmuş olan her-şey / var olmuş olan her-şey / olmuşların tamamı) anlamında kullanmaktadır. Dolayısı ile bu sözcüğün ‘evren’ anlamında kullanıldığını ve ’40-ıncı-olam’ sözcüğünün de ‘kırkıncı evren’ anlamında kullanıldığını söylemek mümkündür. Bu bahsettiğimiz sözcük hakkında detayları açık-ağ (internet) sayfamızda bulabilirsiniz.
Bu değim/cümlede yazılmış olan üçüncü sözcüğün de eki de baştaki iki sözcükte olduğu üzere, onlarla aynı fonksiyonu taşıyan ‘-IP/-OP’ ekidir. Yazar bu sözcüğü ‘ZOÇCLOP’ (O/A ses değişimi sıklıkla not edildiği için SAÇCLAP/SAÇCILAP şeklinde seslendiren ağız ve lehçelere yakın olacak) şeklinde yazmış. Bugün Karadeniz yöremizde bu sözcüğü ‘SAÇILUP’ şeklinde seslendiren ağızlar vardır ve Anadolu'nun genelinde ‘SAÇILIP’ şeklinde seslendirilmektedir. Z/S ses dönüşümü Türk dilinin farklı lehçe ve ağızlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Bugünkü sözcüklerimizin söyleniş ses-değeri ile mukayese yapıldığında bunun çok sayıda örnekleri bu yazmada da görülmüştür. Bu sözcüğü de sözlüklerde ‘-mak’ eki almış formu ile ‘saçılmak’ (saçıl-mak) şeklinde görebilirsiniz. Burada bir not eklemekte fayda görmekteyiz. Yazar ‘Z’ harfi ve ‘2’ sayısını aynı şekilde çiziyor. Dolayısı ile bu sözcüğü ‘2OÇCLOP’ (İki+açılıp = İki defa açılarak veya iki-kola/bölüme/parçaya açılarak) şeklinde okumak ve anlamlandırmak da mümkündür. Fakat biz bu sözcüğün ‘saçılmak’ fiili köküne ‘-IP/-OP’ eki getirilmekle yapılmış sözcük olduğunu düşünüyoruz. (Yazarın bilinçli olarak bu şekilde ikili okunur yazıları ise çok sayıda görülmüştür.)
Burada geçen dördüncü sözcüğün üçüncü yazı-işareti bir harf olarak ‘ I/İ ‘ harfine benzemektedir. Bu sebeple bu sözcük OLI+ÖSÜ (‘Ali-özü’ veya ‘AL-I+ÖZÜ (‘kırmızı-özlü’/’kırmızı-çekirdekli’ anlamında) okunabiliyor. Ancak yazar I/İ yazacağı zaman daha çok bu işareti yana yatık olarak çiziyor olması söz-konusudur. Dolayısı ile bu bir tanımga olarak sözcüğün içerisine dahil edilmiş olarak okunmuştur. Bu tanımga da unutulmuş tanımgalar arasındadır. Bir dik çizgi geçmişte aynı anlam içeriğine sahip olarak ‘DİRİ’, ‘TİRİ’ ve ‘İRİ/IRI’ şeklinde okunmuş olmalıdır. Biz bu yazma dışında başka tarihi yazıları da inceledik ve aynı ses değeri ile bunların tamamında anlamlı sözcük ve cümleler çok sayıda örnekte okunmuştur. Bu konuda detayları ve bu tanımganın nasıl doğduğunu örnekleri ile ayrıca yazacağız. Ancak çok sayıda sözcükte, cümlede ve birbirinden farklı dönemde farklı alfabe ile yazılmış metinlerde bu işareti aynı ses değeri ile okumaktayız. Bu okumalarda cümle anlam bütünlüğü de kurulabildiği için matematik ihtimaller hesabı dikkate alındığında bunun tesadüf olmadığı ancak geçmişte bilinen bu tanımganın bugün unutulduğu da anlaşılmaktadır. Dolayısı ile biz burada geçen dördüncü ve sonuncu söz olan bu sözcüğü ‘OLVARÖSÜ’ (OL+VAR+ÖZ-Ü) olarak okumaktayız. Bu da bu sözcüğün iki kelime ve bir kelime ekinin birleşiminden oluştuğunu bize göstermektedir. Bu sözcüğün sonundaki ‘ÖZ-Ü’ sözcüğü ‘çekirdeği/merkezi’ ve ‘doğduğu-yer/kaynağı/varlık-sebebi’ anlamında kullanıldığını söyleye biliriz. [Türk dilinde ‘-u’ sözcük ekinin (-ı/-i; -u/-ü) fiillerden isim yapmakta çok kullanılan bir ek olarak çalıştığını, (fiil kök veya gövdelerinden isim yapan) ve aynı zamanda ‘teklik bildiren 3. şahıs iyelik eki’ olarak da fonksiyon kazandırdığını bilmekteyiz. (“-Ü/-U” and “-İ/-I”: these are an Object Pointer Suffixes (Turkish Direct Object Suffix (accusative) such as “the” in English). (“The Turkish Language and its Grammar explained for English Speakers”. Author: John Guise. Web. 2 Feb. 2017 to 2020 <http://www.turkishexplained.com/>)]
OL+VAR+ÖZÜ sözcüğü “olan varlıkların (tamamının) çekirdeği veya varlık sebebi” ya da “Olmuş-bütün Varlıkların Özü” anlamında kullanılmıştır. Geçmişte ‘OL’ sözcüğünün ‘O’ (işaret sıfatı olarak ‘o’) şeklinde kullanımı olduğunu M. Kaşgarlı’nın eseri olan "Divanü Lügati't-Türk" eserinde yazdıklarından biliyoruz. Elbette yazar bu sözcüğü bir kalıp olarak öğrendiği gibi kullanıyor olabilir. Bugün sözlüklerde bu sözcüğü göremiyor olsak da geçmişte kullanımı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak yazarımızın ‘O’ işaret sıfatını yine ‘o’ şeklinde yazdığı örnekler bu yazmada görülmüştür. Bu sebeple biz ‘OL’ olarak yazdığı sözcüğün ya ‘AL/AL-I’ (kırmızı anlamında) ya da ‘OL’ (olmak, var olmak) anlamında sözcük olarak kullanmış olduğunu düşünmekteyiz. Yazarın bugün ‘AL’ (kırmızı anlamında) olarak yazdığımız sözcük ile bugün ‘OL’ (olmak anlamında) olarak yazdığımız sözcüğü (her ikisini birden) ‘OL’ şeklinde yazdığını biliyoruz. Çünkü çok sayıda cümle analizinde bu sonucu aldık. Dolayısı ile yazar cümle bütünlüğü açısından bu sözcüklerin her ikisi bu cümleye anlam bütünlüğü ile oturmaktadır. Dolayısı ile yazarın her ikisini kastettiğini söyleyebiliriz. Üstelik şahsi görüşüm OL (olmak) sözcüğü ile AL (kırmızı anlamındaki) sözcüğünün geçmiş ortak kökten ayrıştığı yönündedir. Atalarımız olmak, var-olmak ve yaşam anlamına gelen sözcük ile (belki de ‘kan-rengi’ ilişkisi üzerinden olsa gerek), ‘kırmızı’ anlamına gelen ‘AL’ sözcüğünü geçmişte aynı kök sözcükle ifade etmiş olabilirler. Ancak yazarın ‘OL+VAR+ÖS-Ü’ şeklinde bir bileşik sözcük olarak seslendirdiğini düşündüğümüz bu sözcüğün ortasındaki bileşeni ‘+VAR+’ sözcüğünün farklı lehçelerde söylenişleri ile ‘+BAR+’, ‘+BİR+/+BIR+’ olarak değerlendirilebilinir. Bu durumda burada bu sözcüğün baştaki iki bileşenine karşılık gelen ‘*ALBAR+’, ‘ALBİR’ ve ‘ALBIR’ seslendirile-bilecek varyantları, bugün dilimizde yaşayan ve ‘kırmızı yansıma’ anlamına gelen ‘ALPIR’ sözcüğümüz ile de oldukça yakın ses-değeri yakınlığı içinde görülmektedir. Yazar eğer bu anlamda yazmış ise bu durumda bu sözcük ‘ALPIR+ÖZ-Ü’ yani, “kırmızı yansıma merkezi/özü/çekirdeği” anlamında olacaktır.
Böylece; Yazarın “UÇAP ÇSEİP ZOÇCLOP OLVARÖSÜ” olarak yazdığı ve bizim “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP OL+VAR+ÖZÜ” olarak açıkladığımız sözcüklerin “uçup çiseleyip (parçacıklara-ayrılarak/serpilerek saçılan/etrafa-genişler-şekilde-küçük parçacıklara ayrılarak dağılmış) saçılmış (etrafa dağılarak saçılmış/açılmış) var olmanın özü/çekirdeği/nüvesi” şeklinde günümüz diline anlam çevirisini yapabiliriz. Ya da yukarıda anlamını verdiğimiz olasılıkların farklı birleşimleri ile yakın manalarda olmakla farklı bir çeviri de yapılabilir. (Yine de temel anlam çok fazla değişmez.)
Not: OL+VAR+ÖZÜ sözcüğünde olduğu üzere, bugün sözlüklerde bazı sözcükleri bulamıyor olmamız onları köklerden okuyamayacağımız anlamına da gelmeyecektir.
NOT: Burada dördüncü (sonuncu) sözcüğü 'ALİ+ÖSÜ' (ALİ+ÖZÜ' olarak okuyacak olursak anlam bir kadar değişmektedir. ALİ sözcüğünün anlamını en güzel izah eden bilgileri Azerbaycan-Türk dili sözlüklerinde bulabilirsiniz. ALİ sözcüğünün çeşitli kullanımları vardır. Bunların hangisini alacağınıza göre bu cümlenin anlamı elbette değişecektir. Ali sözcüğü 'en yüksekte olan ulu ve yüce' anlamındadır. Bu anlamı ile Tanrının sıfatlarından birisi olarak da kullanılmış olabilir. Fakat yazarın bu el-yazmasında din veya inanç içerikli, bir dil kullandığını söyleyemiyoruz. Ancak yine de birkaç sözcük ile Tanrı adını almadan yaratıcıya işaret ettiği bölümler olabilir. Mesela Ayçiçeği olarak bilinen sayfa 33v de bu bitkiyi yaratan için (yaratıcısı-anlamında) 'terzisi' sözcüğünü kullandığını okuduk. Dolayısı ile yazmanın ana konusu inanç veya dini içerikli olmasa da bazı sayfalarda yaratıcıya atıfta bulunmuş olması veya onun sıfatlarını kullanmış olması muhtemeldir.
[Ali sözünün mənası; 1. Ən yüksək, ən baş, ən yuxarı. 2. Uca, hündür, yüksək. □ Hülaku xan payta... / ... Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti / ali sözünün mənşəyi, ali sözünün etimologiyası
Ərəb mənşəli hesab edirlər, məncə ala qapı birləşməsindəki ala sözü ilə qohumdur və türk mənşəlidir. Alişan (“Əlişan” kimi də işlədilir) “şöhrəti (şanı) uca olan” deməkdir. (Bəşir Əhmədov. Etimologiya lüğəti)...] Ben de ALİ sözcüğünün kaynağı konusunda Sayın Bəşir Əhmədov ile aynı görüşteyim. Burada ALİ sözcüğünü Hz. Ali ve ALİ+ÖZÜ sözcüğünü de 'ALİNİN KENDİSİ' anlamında almak isteyenlere de itiraz edemiyoruz çünkü bu sözcük de cümle bütünlüğünü bozmuyor. Ancak bize göre yazar dini yönümlü anlamı ile kullanmadı çünkü yazma eserin ana içeriği bu yönümde değildir.
Dolayısı ile bu cümleyi “UÇUP ÇİSELEYİP SAÇILIP ALİ/ALA+ÖZÜ” cümlesinin anlamı “UÇDU ÇİSELENDİ SAÇIDI ALİ+ÖZÜ/yüksek-ulu (yaratıcının) çekirdeği (veya ALİ'nin kendis)”.
Links