ŞARAP AŞI -veya- SURUP OKU -ya da- ŞURUP AKI
Original-Latin : ŞAROP AŞU -veya- SAROP-OXU/AXU
Transcript : SAROP/ŞAROP/ŞEROP-OXU/AXU
Gördüğümüz-okuduğumuz kadarı ile bu sözcük yazmada tek bir yerde (sadece 99v sayfasında) geçiyor ve bir tümce içinde de geçmiyor. Sözcük bir kap veya kazan benzeri bir eşyanın üzerine ayrı yazılmış. Burada yapılan çizim bir fıçı veya bir kap veya şişe benzeri bir çizimin. Sözcük de bunun tam üstüne yazılmış. Yani kapta bir ilaç, aş, sıvı veya akışkan kıvamda veya püremsi bir madde olması muhtemel.
Bu sözcüğün beşinci ve sondan ikinci ve üçüncü harfi net okunur biçimde yazılmamış. İlk bakışta biz bu sözcüğü ŞAROP+AŞU (şarap aşı) biçiminde okuduk. Burada AŞ sözcüğünün YEMEK ve yiyecek anlamında değerlendirdik. Fakat ŞARAP için bir katkı maddesi olarak kullanılan herhangi bir şeye de ŞARAP AŞI denilebilir. Sözcüğün yazımından dolayı net okunmayan veya biraz silik çıkmış harfler vardır. Özellikle beşinci harfin aşağı doğru uzun ayağı zamanla silikleşmiş gibi algılanıyor ve bu sebeple de bu harf X veya P okunabiliyor. Sondan ikinci harf ise alt yuvarlağı küçük çizilmiş bir 8 benzeri olan yani bizim türeşkoşumumuza göre S/Ş okunan harf. Fakat bunun alt kısmı net görünmediği için bunu da aynı zamanda X okuyanlar olabilir. Yani bu sözcüğü sarax-oxu/axu (sarak-oku/akı/ahu(?) ve ) şarop-oku veya şarop-akı (şurup akı) diye okumak da mümkün. Bu kelimeyi aslında sondan ikinci sözcüğü S/Ş veya X yerine P okuyanlar olursa bu durumda (veya ilk okumalara ses değeri yakınlığı ileri sürülerek) ŞOROXOXU veya ŞORAPOXU ya da SARO (SARA) PAPU/PEPÜ okumak da mümkün. Çünkü dediğimiz gibi bizim burada X okumuş olsak da sondan ikinci ve sondan dördüncü harf silik çıkmış bir P harfi olabilir. İlaveten burada A/E okunan harf ile O/Ö okunan harf de tam net okunmuyor. SARAK sözünün Türkiye Türkçesi Ağızlarında "ağaçtan yapılmış tereyağı kabı", "yüksek kesimlerde yetişen bir mantar türü", "bebek için tülbent içine tatlı konarak yapılan emzik" gibi anlamları vardır.
X veya P olduğu tam olarak okunamayan harfi P kabul etsek kelimenin kökü ŞOROP veya ŞAROP olarak okuna bilir. Bunu biz ses değeri yakınlığı esasında günümüzde daha çok "şurup" veya "şarap" seslendirilen sözcük olarak düşünebiliriz. Ancak bileşik kelimenin ilk sözünü SARO- / ŞARO- ve bileşenini PAP-U veya PEP-Ü ya da POP-U olarak kabul etsek, bugün dahi Anadolu'nun bazı ağızlarında PAP sözünün 'şırası alınmış üzüm artığı' ve 'üzüm veya meyve posası' anlamında kullanıldığını söylemeliyiz. Ağızdan-ağza PAP/PEP ve PUP olarak da seslendirilen bu sözün ŞORA+PAP+U veya ŞORO+PAPU yazılışının ya da ses değeri yakınlığının (sarak sözü ağaçtan yapılan bir tür kabın adı olduğuna göre ve ŞORA sözü de çorba anlamına da geldiğine göre) kelimeyi KAPTA ÜZÜM POSASI veya KAP+ÇORBA olarak çevirmek mümkün. Veya bu sözü ŞOROP/ŞAROP/+OKU/AKU okuyorsak o durumda kelimenin ŞARAP-OKU veya ŞARAP-AKI ya da ŞURUP-OKU veya ŞURUP-AKI anlamında olduğu söylene bilir. Ayrıca ilk kelime bugün ŞIRA olarak seslendirdiğimiz söze farklı lehçe veya ağızlarda evrilmiş olabilir. Bu durumda sözcüğün ŞIRA-AKI sözü olması da muhtemeldir.
Eğer siz silik çıkan sondaki sözü XOXU okuyorsanız yani bütün kelimeyi ŞORO-XOXU veya ŞORA-XOXU okuyorsanız bu durumda kelimenin ŞORA-KÖKÜ olduğunu söylemek mümkün. Burada ŞORA sözü ÇORBA anlamındadır ve KÖK kelimesini ise anlamı "pancar" demektir. Eskiden ve bugün kök denilince bunu "pancar" veya "havuç" olarak kabul eden farklı Türk dili lehçeleri konuşan gruplar vardır. Ayrıca kök sözünü 'salep-kökü' için de kullananlar var. Bu durumda kelimeyi "çorba-pancar" veya "çorba-havuç" olarak çevirmek mümkün. Bu okumaya neden pancar-çorbası değil de çorba-pancar yazmış diyecek dil bilimcileri olursa onlara Türkçede Özne başta yüklem sonda olur diye kural ürettiniz ancak Gagavuz Türk dilinde bu kural çalışmıyor diye hatırlatmak isterim.
Yani sonuç olarak bu sözcüğün üzerine çizildiği kap içerisinde tereyağı veya şarap aşı olup olmadığı veya bir püre bulunup bulunmadığından asıllı olmayarak yukarıda gösterdiğimiz okuma olasılıklarının tamamı bu sözcüğün üstüne çizildiği kapla birlikte değerlendirildiğinde bir sözcük çizim eşleşmesi olarak kabul edilmelidir. Şimdi bu bileşik kelimeyi oluşturan sözlerin bileşenlerine (silik yazılması sebebi ile yapılabilen farklı okumaları da dikkate alarak) biraz detaylı bakalım ve kelimelerin kökeni hakkında notlarımızı da yazalım.
Türkçede yansıma ses kaynaklı şır-şır, çır-çır, şor-şor sözlerinden türetilen şorultu, şırıltı gibi kelimelerin türetilmesini sağlamıştır. Şor / şır sesi ‘bir kaba dökülen sıvının, (süt/su vb) çıkardığı sesten dolayı anlamını bulmuş olmalıdır’. Şırıltı ‘şırıldayarak dökülen suyun veya bunun gibi akışkan bir sıvının çıkardığı sesin adı' olmuştur. Şır ve şor/şar kelime kökü elbette sıvı, cıvık, sulu anlamlarında binlerce yıldır kullanılıyor olmalıdır. "Şır", "şıp" ve "fış" gibi sözcükler yansıma sözlerimizdendir. Bu söz su-damlaması, akıntı, fışkırma, sıvının-çıkması gibi anlamlar bu kelimelere kök anlamını katmıştır. Şırıltı, şır-şır veya şırıl şırıl sözleri genellikle bir sıvıyı, akışkan kıvamı, sululuğu/sulu-olma-durumunu bildirir. Buna bakmayarak; Türk dilinde ŞORA (çorba/şorpa), ŞIRA, ŞARBAT (şerbet), şaraşura (lapa), ŞARAP gibi sözler (muhtemelen yansıma ses kökleri ile) binlerce yıldır kullanımda olmalıdır. Ancak bu sözler çoğunlukla dil-bilimciler tarafından nedense Türkçe kökenli sözler kapsamında değerlendirilmiyorlar.
Aynı şekilde bur/bura/burma/burmak kökünden olduğunu düşündüğüm pur/pür, pura/püre sözleri de Türk dili kökenli olarak gösterilmezler. Aynı durum pap-/pop-/pup-, pıt-, pat- gibi yansıma kök seslerden türetilen kelimeler için de çoğunlukla geçerlidir. PAP sözü bugün yaygın kullanılmamakla birlikte Doğu bölgelerimizde, Elâzığ ili ve yöresinde halen 'posa', 'ezilmiş-üzüm/üzüm-püresi' ve 'şırası alınmış üzüm artığı' anlamları karşılığı kullanılan sözdür. Bu şekilde kullanılmış olması muhtemelen üzüm tanesi sıkıldığında içindeki akışkan nektarın dışarı fırlaması zamanı çıkardığı sesten yansıma olarak dilde yerini almış olmalıdır. Bu sözü biz İngilizcede PUPL şeklinde görüyoruz.
Batılı söz-kökü-bilimi kaynaklarına bakıldığında bunların dillerindeki PULP (n.) sözü erken dönemlerde 'katı halde olmayan hamur kıvamında olan şeyler için' kullanılmış olarak görülür. Pulp (v.) sözü fiil olarak bu dillerde 'hamur haline getirme' eylemini tanımlamak için de kullanılmıştır. [1660s "reduce to pulp" (implied in pulping), from pulp (n.). As "to remove the pulp from," from 1791. Related: Pulped. <https://www.etymonline.com/word/pulp>]
Çok çok eski yazılı örnekleri olmasa bile doğadan yansıma sesler dillerde on binlerce yıldır vardır. Bu durumda bir sözün yansıma kökleri hangi dilde görülüyorsa o sözün kökleri de o dilin yaşına yakın yaştadır diye düşünmek mantıklı olacaktır. Böyle düşünmek bir hayali Hint-avrupa kök olduğunu düşünmekten daha mantıklı olduğu halde kelime köken sözlüklerini yazan dil bilimciler bu durumu genellikle dikkate almamaktadırlar. Bu sebeple şır- ve şar- gibi yansıma seslerden türetilen "şarap" ve "şıra" gibi kelimelerin kökü bu yansıma sesten olabilir. Kökeni Farsça denilen "şıra" sözü Sanskritçe "kşīrā" 'sütlü bulamaç' anlamındaki söz ile kökteş gösteriliyor ve bu sözlerin tamamı için Hint-avrupa Anadilinde yazılı örneği olmayan 'kʷsir- sözü kaynak-kök gösteriliyor. Halbuki Eski-Türkçe'de de sır-/ sır sözleri 'balçık', macun, bulamaç, bulaşmak, ezilerek macun veya ele bulaşır kıvama gelmek anlamlarında kullanılmıştır. Yani PIE ana dil denen hayali dil grubunda olduğu söylenen sözleri Farsçaya zoraki bağlamak için yazdıkları ancak yazılı örneği olmayan 'kʷsir- sözü yerine Eski Türkçe sır-/sır sözü de kaynak gösterilebilir. 'kʷsir- ve sır- sözlerinin ses ve anlam yakınlığı dikkat çekicidir. Üstelik Türkçe "sız-" seslendirilen 'erimek, akmak, bulaşmak anlamlarındaki fiil ile "sır-" sözü de muhtemelen Ön Türk dili öncesi veya başlangıcı uzak geçmişten kökteş olabilir.
Üstelik "sız-" sözünün Eski Türkçe "erimek, akmak, damla" veya "özütü çıkmak" anlamındaki fiilinden evrildiği bilinmektedir. Sırı sözü de Eski Türkçe "yağ", "özüt", "macun" ve "bulaşmak" gibi anlamlarda kullanılmıştır. İlaveten aynı sözcüğün Moğol dilinde "siri" seslendirilişi "sıvı"/"akışkan hale getirmek", eritmek, akıcı-kılmak anlamlarına gelmektedir.
Püre (meyve/sebze ezmesi ve/veya ezme anlamında) sözü için kökeni Fransızca bir sözcüktür denilir. Halbuki bu sözün "bürmek" veya "burmak" fiilinden 'ezmek' anlamına da gelecek şekilde kullanılmış olduğunu düşünmemiz için pek çok sebep vardır. Fransızca "purée" (sebze veya meyve ezmesi) sözü eski-Fransızca porée "bezelye veya mercimek çorbası" fiilinden evrilmiştir denilir. Sözcük geç-Latince aynı anlama gelen porea veya purea fiilinden türemiş olarak kabul edilmiştir deniliyorsa da, bu bilgiler ile birlikte sözcüğün Türk dilindeki bağlantıları da ortaya konulmadan kesin olarak bu sözün kökeni gibi söylenemez veya açıklanamaz. Bu sözcük de pek büyük ihtimal ile bizim "burmak/purmak" eyleminden "bura/büre/pure" sözümüzdür ve ezilmiş anlamında kullanılmış) sözden evrilmiş olması mevcut açıklananlara kıyasla daha büyük olasılıktır. İngilizce ve İskoç dilinde porridge ( |-poriç-| ) seslendirilen ve bir tür kahvaltılık olan şekerli sütlü-tahıl veya yulaf püresi olarak hazırlanan yemeğin adı veya bazı bölgelerde un ile yapılan bir çorba anlamında kullanılan söz ile de kökteş olmalıdır.
Türk dilinde püre sözünün pür- kökünden türetilmiş pürtük sözü de vardır. Bu söz pürtük-pürtük seslendirilirse bu aynı zamanda parça-parça veya küçük parçalar ya da kırıntılar halindeki yapıyı tanımlamaktadır. Pürtük sözü tek başına ise 1460 yılından önce yazılmış Türkçe eser olan 'Eşref, Hazâinu's-Saadât'da geçmektedir. Söz burt-, burut, burtuk (burulmuş)/bürt-, bürüt, bürtük (bürülmüş) sözü kökünden 'buruşturmak, kıvırmak, bükmek, bükerek-ezmek' fiilinden türetilmiştir. Yani bur ve bür sözleri bugün ayrı kelimeleri türetmek için kullanılmış olsa da Ön-Türk dilinde her ikisi aynı anlam içeriğine sahip tek bir ortak sözden ayrışmış türemeler olabilir. Ya da bu Türkçe fiil için bur- veya bür- sözcüğünden türetilmiştir dememiz sonucu değiştirmeyecektir.
İlaveten aynı kökten bir de "pürçek" diye bir sözcüğümüz vardır. Bu söz bileşik kelimedir ve PÜR+ÇEK sözlerinden oluşmuştur. Kaşgari'nin, Divan-i Lugati't-Türk'de yani 1073 ve öncesi kullanımı dahilinde bu söz geçmektedir. "Pürçek" sözünün anlamı saç kıvrımı, büklüm saç, lüle saç, perçem gibi anlamlara gelmektedir. P ve B ses değişimi sebebi ile Eski-Türkçe saç kıvrımı anlamında bürçek olarak da seslendirilmiş olmalıdır. Bu söz de Eski Türkçe bür- 'kıvırmak/bükmek' fiilinden türetilmiştir. Sondaki çak/çek kelime eki de olabilir ancak çekmek fiilinden olan çekerek-burmak sözü ile de bağlantısı olmadığı söylenemez. Yani çek sözü çekmek fiilinin kökünden ve b bözcük de iki sözcüğün bileşiminden doğmuş olabilir.
Bu söz Hint-Avrupa denilen dillere de geçmiştir. Orta Farsça'da püskül anlamına geldiği söylenen 'purçak' sözü Türkçeden alıntıdır denilebilir. İlaveten pürçük, püskü, pürüz, pürtük, perma, perişan gibi sözler de aynı püre sözü gibi hep aynı ortak pür-/pur-/bür-/bur- söz kökünün farklı zamanlarındaki türemeleri yani hepsi birbiri ile ortak kökten türemiş ve bazıları anlam kayması geçirerek evrilmiş sözler olmalıdır.
Öyle ki; Pepsin olarak sindirimde ve sindirimde rol alan enzimin adı dahi aynı kökten olabilir. Fransızca'da ve Almanca^da pepsin olarak geçen bu sözcüğün yazılı olarak görüldüğü en eski kullanımı 1835 yılına ait olarak bilinmektedir. Eski-Yunanca pépsis (πέψις) 'pişirme, sindirme' anlamındaki sözden türetilmiştir ancak bu Eski-Yunanca péptō (πέπτω) 'sindirmek' fiilinden türetilmiştir denilir ve bunların tamamı Hint-Avrupa denilen hayali ana-dilde olduğu varsayılan *pek- sözünden evrilmiştir diye varsayılır. Yani bu eski kökler sadece varsayımdır ve yazılı bir örneği eski dönemlerde görülmemiştir. Halbuki "bük-/pük-/bur-/pur-" sözleri bu yukarda saydığım sözlerin tamamına bükme, ezme anlamını yüklemiştir demek daha akla yatkındır. Bük- kök sözü Irk Bitig'de 900 yılından önce geçmektedir. Bur- ve burk- sözleri ise Kaşgari'nin Divan-i Lugati't-Türk'de geçmektedir ve 1073 öncesi kullanımı olduğu söylene bilir.
Links